30 Kasım 2007 Sayı: SİKB 2007/46(46)

  Kızıl Bayrak'tan
   İşçi sınıfı, emekçiler ve ezilen Kürt halkının
birleşik devrimci mücadelesi!
  Kürt sorununa Amerikan formülü netleşiyor
Gazetemize yönelik hukuk terörü sürüyor!
Telekom grevi üzerine...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
Tersanelerde kurultay çalışmaları...
  TÜMTİS’ten “abluka”ya yanıt!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  AK Parti Kürtler’in Deccal’i mi?
Yüksel Akkaya
  Marks’ın Kapital’i
  140. Yılında Kapital‘in Güncelliği sempozyumu...
  Fırtına öncesi sessizlik!..
Haluk Gerger
  Dünyadan...
  Şiddetin kaynağı olan kapitalist sisteme karşı
emekçi kadınlar bir adım ileri!
  İstanbul Gençlik Forumu toplanıyor!
  Söz sırası gençlikte...
  İstanbul Liseli Gençlik Platformu’ndan çağrı:
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Tersanelerde kurultay çalışmaları...

“Tersaneler cehennem, işçiler köle kalmayacak!”

Tersane İşçileri Birliği olarak, 9 Aralık tarihinde gerçekleştireceğimiz 2. Tersane İşçileri Kurultayı’na çok yönlü, yoğun ve etkili bir faaliyetle hazırlanıyoruz. Belirlediğimiz hedeflere ve planlamalara uygun bir çalışmayı adım adım örgütlüyoruz. 2. Tersane İşçileri Kurultayı ön hazırlık çalışması ve kurultayın ardından elde ettiğimiz kazanımlarla bizim için yeni bir dönemin başlayacağını söyleyebiliriz. Nitekim bugünden yarattığımız birikim ve kazandığımız deneyim bunu göstermektedir. Günlük bir çalışma programı üzerinden pratik faaliyetlerimiz kesintisiz bir şekilde sürüyor.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinin alınmasına ilişkin açtığımız imza stantları işçilerin yoğun ilgisine konu oluyor.  İçmeler Tren İstasyon’u ve Aydıntepe İstasyonu’ndan sonra Tuzla Gemi Tersanesi önünde 2 gün boyunca stand açtık. İki gün boyunca ajitasyon konuşmaları eşliğinde seslendiğimiz tersane işçileri stanta olan ilgilerini hiç eksik etmediler. İki gün boyunca yüzlerce tersane işçisinden imza aldık. Birçoğuyla stant etrafında sohbet etme şansımız oldu. Kimi işçi arkadaşlar imza föylerinden isteyerek çalıştıkları tersanelerde imza toplayacaklarını söylediler. İki günün sonunda Tuzla Gemi Tersanesi’nin önünde açtığımız stantta 500 imza topladık. İmza stantının bir sonraki durağı DEARSAN Tersanesi önüydü. 1. İçmeler Köprüsü’nden tersanelere akan binlerce işçi, Dearsan Tersanesi önüne geldiğinde imza stantı ve ajitasyon konuşmalarımızla karşılaştı. Burada da iki gün boyunca açtığımız stantta yüzlerce işçi arkadaşla yüzyüze gelerek hem imza aldık hem de kurultaya çağrı yaptık. Toplam imza sayısı 1500’e ulaştı.

Afişlerimiz tersaneleri, tersane işçilerinin oturduğu semtleri süslemeye devam ediyor. “İş cinayetlerine karşı gücümüzü 2. Tersane İşçileri Kurultayı’nda birleştirelim!” ile “Sigortasız tek bir işçi kalmayacak!” şiarlı afişlerimiz her yerde ilgi çekiyor. Tersane işçilerinin yoğun oturduğu bir semt olan Ahmet Yesevi’yi afişlerimizle donattık. Otobüs durakları civarı ile Topuz Market civarlarını afişleyerek işçi arkadaşları kurultaya çağırdık. Ardından E-5 üzerinde köprü altlarında parçalanan afişlerimizin yerlerini yenileriyle bir kez daha donattık. Aydınlıköy’de de afişlerimiz duvarları süsledi. Ardından tersane işçilerinin oturduğu bir başka yer olan Kartal İstasyon Caddesi’ni afişlerimizle donattık.

Kurultaya ve kurultay komitelerinde örgütlenmeye çağıran bildirilerimizi işçi arkadaşlara ulaştırmaya devam ediyoruz.

Bildirilerimizi işçi akış güzergahlarının yanısıra, tek tek tersane önlerinde de dağıtmaya devam ediyoruz. Şu ana kadar Tuzla Gemi, RMK ve Sedef tersanelerinde dağıtım yaptık. Ajitasyon konuşmaları eşliğinde gerçekleşen dağıtımlarımız sürecek. İçmeler 1. Köprü (Dearsan Tersanesi) önünde bin adet bildiri dağıttık. Bildiri alan kimi arkadaşlar kurultayla ilgili sorular sorarak bilgi almaya çalıştı. Kimileri bildiri isteyerek işyerinde arkadaşlarına dağıtacaklarını söylediler.

Kurultay çalışmalarımızın bir diğer ayağını da Kurultay Hazırlık Komiteleri’nin hedeflediği tersanelere dönük çalışması oluşturuyor.

Kurultay çalışmalarımızı komiteler esasına dayanan bir tarzda örgütleyerek ve havzadaki ileri-öncü işçileri de bu çalışmaların destekçisi ve örgütleyicisi bir biçimde komitelerde konumlandırarak ilerliyoruz. 22 Kasım günü “Kurultay çalışması ve hedeflerimiz” başlığı altında Tersane İşçileri Kurultayı Alt Komitesi olarak 17 işçinin katıldığı bir toplantı örgütledik. Farklı tersanelerde çalışan işçilerle örgütlediğimiz toplantıda çalıştığımız tersanelere yönelik özgün müdahaleleri ve bu müdahaleler çerçevesinde ne tür araçlar ve yöntemler kullanabileceğimizi planladık. İlk toplantımızda karar altına aldığımız ve kısmi olarak kullandığımız anket çalışmamızın yanısıra tersanelerde yaşanan özgün sorunların tespitini yaparak yeni bir aracı içeriden kullanmak üzere karar aldık. Komite, çalışma kapsamındaki tersanelerde kurultaya çağrı yazılarının yazılmasını ve bu yazıların işçilerin çalıştıkları tersanelerde bildiri olarak dağıtılmasını planladı. Toplantılarımızı kurultay hazırlık süreci içerisinde yeni hedefler ve müdahalelerle sürdüreceğiz.

Kurultay çalışmaları kapsamında gerçekleştirdiğimiz toplantılarımıza Esenyalı Mahallesi’nde yaptığımız bir toplantıyı da eklemiş olduk. Mahalle kahvehanesinde 15 tersane işçisiyle gerçekleştirdiğimiz toplantımızı kurultay ve kurultayın hedefleri hakkında bir açılış konuşması yaparak başlattık. Ardından Kurultay Hazırlık Komitesi adına bir arkadaşımız gerçekleştireceğimiz kurultayın hedeflerini anlattı. Fiili-meşru bir grevin havzada yaşanan sorunların çözümü yolunda önemli bir adım olacağını vurgulayan bir konuşma yaptı. Katılımcı işçilerle yaşanan sorunlar ve özelde grev örgütlenmesinin gerekliliği ve zorlukları üzerine canlı tartışmalar gerçekleştirdik. 2. Tersane İşçileri Kurultayı’na, Esenyalı’da oturan tersane işçilerinin katılımını azami ölçüde örgütlemek ve kurultayla ilgili çıkarılan metaryallerin elden kullanımını sağlamak çerçevesinde bir planlama yaparak toplantımızı bitirdik.

2. Tersane İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi  

-----------------

Tersane İşçileri Birliği Derneği’nden ilerici sendikalara, kitle örgütlerine, meslek odalarına ve devrimci kurumlara çağrı:

“Tersane işçilerine verilecek destek işçi sınıfa verilmiş destek olacaktır!”

Tersane işçileri olarak, Tuzla Tersaneler cehenneminde Ortaçağ’ı aratmayan kölelik koşulları altında çalışmaktayız. Yan sanayi ile birlikte 50 bin çalışanı olan tersaneler havzası patronlar için sömürü cennetiyken, biz işçiler için cehennemi andırmaktadır. Sayısı 2000’e varan taşeron ya da simsarlar üzerinden işçiler üzerindeki sömürü ve baskı daha katmerli bir hale gelmiş bulunuyor.

Uluslararası deniz ticaretinde kullanılmak üzere dünya pazarına gemi üreten ve bu alanda büyük bir ihracat payına sahip olan Tuzla Tersaneleri oldukça büyük kârlar elde etmektedir. Elbette ki patronların kasalarını şişiren asıl etken, bu gemileri üreten tersane işçilerinin her türden sömürü ve hak gaspına uğruyor olmasıdır.


Tersane işçileri olarak hangi sorunları yaşıyoruz:

1 - Yevmiye usulü çalışma sisteminden dolayı düzenli bir ücret alamıyoruz. Düşük ücretle çalıştırılıyoruz ve ücretlerimiz aylarca ödenmiyor.

2 - İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri alınmadığı için iş cinayetlerine kurban gidiyoruz. Ya da sakat kalarak çalışamaz hale geliyoruz. Son 80 gün içinde 8 işçi yaşamını yitirdi, onlarcası sakat kaldı.

3- Sigortalarımız yatırılmıyor ya da yatırıldığı koşullarda asgari ücret üzerinden yatırılıyor. Böylece hiçbir sosyal güvenceye de sahip olamıyoruz.

4 – Taşeronluk sistemi uygulanarak örgütlenme hakkımız fiilen gaspediliyor. İşçiler birbirinden yalıtılarak yabancılaştırılıyor.

5- Tersanelerde ağırlıklı olarak kent dışından gelen işçiler çalıştırılıyor. Bu işçiler, ağır çalışma koşullarının yanı sıra sağlıklı ve yaşanılabilir konut hakkından da yoksun bırakılıyorlar. Onlarca kişi aynı mekanda ve bir arada sağlıksız koşullarda barınma zorunda kalıyorlar.

Tüm bu sorunlara karşı bir grup tersane işçisi olarak yaklaşık iki yıl önce 1. Tersane İşçileri Kurultayı’nı gerçekleştirmiş ve bir mücadele rotası belirlemiştik. 1. Tersane İşçileri Kurultayı’ndan bugüne, Tersane İşçileri Birliği olarak çalışmamızda büyük bir mesafe katettik. Bu dönemde dernek gibi bir mücadele mevzisi yaratıldı ve birçok hak arama mücadelesine öncülük edildi. Yanı sıra Tersane İşçileri Birliği, tersaneler havzasında tersane işçilerinin mücadele merkezi haline geldi. Bu mevziler tersane işçilerinin mücadele kararlığı ve dinamizmi bakımından önemli kazanımlardır. Ve kazanımların tersane işçilerinin çalışma koşullarında gözle görülebilir birtakım düzenlemelerin yapılmasını sağladığı bilinen bir gerçektir. Ve tersane patronlarının büyük bir kararlılıkla karşısına dikilen derneğimize yönelik çeşitli baskı, gözaltı ve davalar açarak yanıt vermesi, bu sürecin en doğal sonucu oldu. Ancak bu saldırılar karşısında Tersane İşçileri Birliği Derneği’nin başeğmez ve kararlı direnişi, her saldırının daha kitlesel eylemlerle yanıtlanması gücümüzün ve örgütlülüğümüzün göstergesidir.

Tersane İşçileri Birliği, bugün artık yeni bir döneme ve farklı görevlere hazırlanmaktadır. Bugün gelinen yerde tersanelerdeki çalışma ve yaşam koşullarını kökten değiştirecek uzun soluklu bir mücadelenin örgütlenmesi ve fiili bir direnişin/grevin gerçekleştirilmesi zorunlu hale gelmiştir. Tersane havzasında işçiler içerisinde tartışılan ve fiili-meşru bir direnişin/grevin hayata geçirilmesi için güçlü bir örgütlülüğün ve sınıf birliğinin yaratılması temel bir ihtiyaç haline gelmiştir. İşte tam da böyle bir dönemde, 2. Tersane İşçileri Kurultayı’na hazırlık çalışmalarının yarattığı yeni olanaklar ve güçler, kurultayın örgütlenme ve mücadelenin sorunları konusunda yaratacağı açıklıklar ile fiili bir grev/direnişin örgütlenmesi zemini güçlendirilmiş olacaktır.

Tersane İşçileri Birliği olarak, tüm ilerici sendikaları, kitle örgütlerini, meslek odalarını ve devrimci kurumları 2. Tersane İşçileri Kurultayı’na katılmaya ve kurultay şahsında tersane işçilerinin fiili-meşru mücadelesini desteklemeye çağırıyoruz! Tersane işçilerine verilecek bu destek işçi sınıfa verilmiş bir destek olacaktır.

Tersane işçilerinin kazanımı işçi sınıfının kazanım demektir!

Tersane İşçileri Birliği Derneği


Rahatı kaçanlardan rahatımızı geri istiyoruz kampanyası ve hümanist sayıklamalar…

A. Eylül

İçlerinde Oya Eczacıbaşı, AKP’li Ayşe Böhürler, Adalet Ağaoğlu, Ayşe Kulin gibi isimlerin yer aldığı 122 kadın “sokağa taşan şiddete” karşı “barış” talebinin öne çıkartıldığı bir kampanya örgütlüyorlar. Her birinin barışa dair bir cümle kurduğu kampanya ile Türkiye’de barışçıl bir duyarlılık yaratılması hedefleniyor.

İçlerinde holding patronlarının, gazetecilerin, tiyatrocu, politikacı ve akademisyenlerin bulunduğu kadınlar bütün farklılıklarına rağmen kendilerini birleştirenin barış özlemi olduğunu ilan ediyorlar. Bir sürü hümanist ve süslü cümle arka arkaya sıralanıyor da toplumsal şiddetin kaynağına, kökenine, çözümüne ilişkin tek bir satır yazılmıyor! Varsa yoksa; barış! Peki kim kiminle barıştırılıyor? Onların talep ettiği cinsten bir “barış” yaşamda neye karşılık geliyor!? Ancak 122 kadını birleştiren bu özlem soruların havada uçuşmasına yol açıyor!

Burada sözü edilen barışın kapsamı nedir?

Barış kavramına ilişkin herhangi bir tanımlamaya girişmeksizin, kampanyada “barış” denilirken kastedilenin ne olduğunu anlamak gerekiyor. Kampanyaya ilişkin bir gerekçelendirme metni yok. Ancak içinden geçtiğimiz süreç hesaba katılır ve kampanyanın öznelerinin sınıfsal kimlikleri de dikkate alınırsa, kampanyanın Kürt halkı ile Türk halkı arasında bir barış talebinde bulunduğu düşünülebilir… Böyle bir muhtevaya sahip olan bir barış talebi, her ne kadar Kürt halkının esaretinin devamı anlamına gelecek olsa da kampanyanın iyimser bir yorumlanışıdır.

Kampanyada barış çağrısı dillendirenlerin salt tezkere çıkmadan önceki Türkiye’ye dönmek istedikleri de düşünülebilir. Birazcık şüpheci davranıldığında bunu düşünmenin önünde hiçbir engel de bulunamaz. Zira tek başına şiddetin sokağa taştığının vurgulanması, tümüyle sermaye düzeni eliyle kışkırtılan bir süreçte bu şüpheyi besler. Bu coğrafyada şiddet her daim bir halkın üzerinde sistematik bir inkar ve imha politikasının temel aracı olarak kullanılagelmişken ve bu tezkere öncesi süreçte de böyleyken, geçmişe öykünerek; “barış” denilince, “rahatı kaçanlar rahatlarını geri istiyor” düşüncesi istemsizce akla gelir. Çünkü Türk sermaye devletinin “barış” denerek öykünülecek tek bir süreci olmamıştır!

Devrim talebi ile bütünleşmeyen barış temennisi “hiçbirşeydir!”

Fiziki şiddeti merkeze koyarak dillendirilen barış talebinin anlamını kavramak güç olmasa gerek! Bu aslında barış kavramının altını oymak ve O’nu salt “kan dökülmeyen bir dönem” olarak tanımlamak anlamına gelir. Oysa ki savaş yalnızca “ölüm”, “kan” vb. demek değildir.

Kampanya kapsamında öykünülen barış, 122 kişinin en azından bir kısmının niyetinden bağımsız olarak, kaypak ve iki yüzlüdür! Zira buradaki zihniyet, kan dökülmediği ve sokaklar sakin-güvenli olduğu ölçüde, yani “olağan dönemde” aralıksız süren savaşı görmezden gelmektedir. Oysa işçi sınıfı ile sermaye sınıfı arasında savaş, kan dökülerek ya da değil, ama hep bir biçimde devam etmektedir. Oysa coğrafyamızda tezkere iptal edilse, hatta ve hatta Kürt halkına önemi görmezden gelinmeyecek kültürel haklar tanınsa dahi bu halkın özgürlüğü / tercih hakkı tanınmadığı ölçüde, Kürt işçi ve emekçilerini hedef alan şiddet devam edecektir. Egemenlerin şiddet ve terörü, egemen oldukları düzen ayakta olduğu sürece baki kalacaktır. Bu şiddet ve terörün altında ezilen ve sömürülenlerin savaşı da aynı ölçüde uzun soluklu olacaktır. Aksini düşünmek işçi sınıfına celladı ile, Kürt halkına gardiyanı ile uzlaşmayı dayatmaktır. Böyle bir dönemde devrim talebi ile bütünleştirilmeden ifade edilen “barış” temenni edilecek son şeydir! Zira bunun adı barış değil, sermaye düzeni karşısında boyun eğmeyi ve yenilgiyi kabul etmektir.

Kampanyaya katılan kadınların bir kısmına dikkat edilirse -özellikle Eczacıbaşı gibi isimlere- onların işçi sınıfının lehine olan, yani ancak ve ancak toplumsal bir devrimin ardından gerçekleşmesi mümkün olan bir barışın özlemini duyuyor olamayacakları yeterince açıktır. Zira 122 ismin bir bölümü azılı sınıf düşmanlarından oluşmaktadır! Öyleyse? Öyleyse bu azılı sınıf düşmanları “barış” diyerek yenilgiyi, uzlaşmayı, mücadeleden kaçınmayı dayatmaktadır.

 

Tuzla Gemi’de direniş kazandı!

Tuzla Gemi Tersanesi VEGA taşeronunda çalışan 17 işçi, Kasım ayı alacaklarını alamadıkları için Tersane İşçileri Birliği Derneği’ne başvurdu. 24 Kasım’da gerçekleşen başvuru üzerine TİB-DER yöneticileri tersaneye giderek yöneticilerle görüştü. Uzun süren görüşmelerin ardından uzlaşma sağlanamayınca işçilerle tekrar biraraya gelindi ve bir durum değerlendirilmesi yapıldı. Toplantı sonucu 26 Kasım’da tersane kapısı önünde direnişe geçme kararı alındı. 26 Kasım günü sabah saatlerinde “Ücret haktır, gaspedilemez! Direne direne kazanacağız!/Tersane İşçileri Birliği” imzalı pankartımızı açarak tersane kapısı önünde direnişe geçtik. 

İşe giriş-çıkış yapan işçilere hak gasplarına karşı mücadele çağrısı yaparak, pankartın arkasından “Direne direne kazanacağız!”, “Ücret haktır, gaspedilemez!” sloganlarını gür bir şekilde haykırdık. Kısa bir süre sonra Tuzla Gemi Tersanesi İdari Müdürü Taner Pancur, TİB-DER yöneticileriyle görüşmek istedi. Yapılan görüşme sonucu ücretlerin akşam saatlerinde ödenmesi sözü üzerine direniş sona erdi.

Direne direne kazanacağız!

Tersane İşçileri Birliği


Raporlar Tuzla’daki iş cinayetlerinin belgesi!

Hiçbir iş güvenliği önleminin alınmadığı Tuzla Tersaneler bölgesinde iş kazaları devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde iki işçinin daha iş cinayetlerinde yaşamını yitirmesiyle dikkatler yeniden Tuzla tersaneler bölgesine çevrildi. Böylece Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı müfettişlerin hazırladığı raporlar tekrar hatırlandı.

Farklı zaman dilimlerinde bölgeye gönderilen iş müfettişlerinin hazırladığı raporlar, kural dışı çalışmanın boyutlarını ve tersane patronlarının hiçbir önlem almadığını bir kez daha gösteriyor. Tuzla Tersaneler bölgesinde 17 ve 19 Kasım tarihlerinde iki işçinin daha ölmesiyle 10 yılda ölenlerin sayısı 75’e çıktı.

Müfettişler, Tuzla’da yaptıkları incelemeler sonucu ilk raporu Nisan 2007’de Çalışma Bakanlığı’na iletmişlerdi. Denetledikleri 51 firmada baret, emniyetli iskeleler, kıvılcıma karşı gözlük, kimyasallara karşı korunma vb. gibi tam 1061 adet eksiklik tespit etmişlerdi. Toplam 16 bin 173 işçinin çalıştığı Tuzla’da sadece 8 firmanın eksiksiz çalıştığı belirtilmişti. 36 firmaya eksikliklerini gidermesi için süre verildiği ve 3 firmaya ceza kesildiği de raporda yer alıyordu.

Bakanlık geçtiğimiz günlerde bölgeye 8 müfettiş daha gönderdi. Müfettişler 20 gün önce ikinci bir rapor daha hazırladı. Havzada 43 tersanede 8 bin 811’i taşerona bağlı 14 bin 131 işçi çalıştığı belirlendi. 43 tersane mevzuat doğrultusunda hazırlanan 103 kritere göre teftiş edildi.

İkinci rapor da çalışma koşullarına ilişkin farklı bir tablo sunmuyor. Son teftiş raporuna göre, Tuzla’da 43 tersanede 590 kusur saptandı. 10 ay içinde, iki uzuv kaybıyla birlikte toplam 386 yaralamalı iş kazasının meydana geldiği açıklandı.

Raporda yer alan uygunsuzluklardan bazıları şöyle:

Bağlantısı uygunsuz haldeki elektrik panoları ve kabloları, siper ve paravansız torna tezgâhı, koruyucusuz zımpara taşı, koruyucusu ve toz emişi olmayan daire testere tezgâhı, tiner arıtmasının ve açık alevle ısıtmanın yapıldığı uygun olmayan ortam, uygun olmayan LPG ve oksijen dağıtım noktası, uygunsuz seyyar merdiven.

Önlemlerin yetersiz olduğunun belirtildiği ikinci raporda, eksikliklerde kısmi azalma yaşandığı söylendi. Açıklamada şu düşüncelere yer verildi:

“41 firmada eksiklik tespit edilmiş ve ceza kesilmiştir. 25 işyerinde işletme belgesi bulunmaktadır. İlk raporda 16 bin 173 işçi çalışmakta iken bu sayı, hazırlanan son raporda 14 bin 131’e düşmüştür. Eksiklik sayısının 600’e indiği görülmüştür. Güvenliğin sadece teftişlerle sağlanamayacağı açıktır. Kurumların yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.”

Teftiş sonucu 41 işyerine 190 bin 54 YTL para cezası kesildi.

Bugün sömürü cehennemi Tuzla tersaneler bölgesinde gerçekleşen iş cinayetlerinin bizzat sorumlusu tersane patronları ve onların örgütü GİSBİR’dir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı müfettişlerin hazırladıkları raporlar da iş cinayetlerini belgelemektedir. Ancak iş cinayetlerini tersane patronlarına arka çıkan düzen kurumlarının engellemesi beklenemez. İş cinayetlerini engelleyecek ve patronlara diz çöktürecek yegane güç, tersane işçilerinin örgütlü sınıf birliğidir.