3 Ağustos 2007 Sayı: 2007/30(30)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçimler sonrası yeni dönem...
  “İstikrar” sorunu sürüyor!
“Sivil ve demokratik anayasa” masalları…
Düzen partileri seçim depreminin
altında kaldı!
Kemalizm ve Anayasa tartışmaları
ne anlatıyor?
Milletvekillerine cezaevlerine giriş sınırlaması...
  Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sınıfın devrimci programını işçi ve emekçi kitlelere taşıyan etkin bir seçim faaliyeti
  Direnişçi Sanovel işçileriyle konuştuk...
  Tekstil atölyesi mi, esir kampı mı? - Yüksel Akkaya
  Bir damla su için sosyalizm!
  Binali Soydan serbest bırakıldı!
  Emperyalist işgal Irak’ta halkın
yarısını açlığa mahkum etti!
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkını teslim almaya çalışıyor...
  Balkanlaşma ve iç savaş sarmalında Ortadoğu - Volkan Yaraşır
  DTP ve meclis - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist işgal Irak’ta halkın yarısını açlığa mahkum etti!

Kapitalizmin şiddet, yıkım ve gericilik temeline dayalı bir düzen olduğu gerçeğinin en çarpıcı örneklerinden biri Irak’tır. 8 yıl süren İran’la savaş, birinci Körfez Savaşı, 10 yıl süren vahşi ambargo, 2003’te başlayan emperyalist işgal… Kapitalist/emperyalist sistemin efendilerinin kotardığı bu olaylar, belli bir gelişmişlik noktasına erişmiş, petrole dayalı da olsa bölgeye göre ileri bir gelir düzeyine ulaşabilmiş, eğitim, sağlık gibi temel hizmet alanlarında kayda değer bir düzey tutturabilmiş bu ülkeyi 25 yılda Ortaçağ’ın koyu karanlığına gömdü.

Kuşkusuz, Irak egemen sınıflarının çıkarlarını koruyan Saddam Hüseyin başkanlığındaki zorba yönetimin bu yıkımda dolaysız suç ortaklığı vardır. 2003’e kadar süren Saddam yönetimi, ABD ile diğer emperyalist güç odaklarıyla işbirliği yaparken, Kürt ve Şii halklarını katlederken, ABD emperyalizmine güvenerek Kuveyt’i işgal ederken Irak’ın yıkımı suçuna kayda değer katkılarda bulunmuştur. Tüm bunlara rağmen Irak’ta asıl büyük yıkımın 4. yılını geride bırakan emperyalist işgalden kaynaklandığı açıktır.

İşgalin Irak’taki yıkımı akıl almaz boyutlara vardırdığı, artık bizzat bu suçu işleyen devletlerdeki kurumlar tarafından da teslim edilmektedir. Ancak dramatik tablolar çizen bu kurumların önerdikleri çözümler arasında vahşi işgalin sona erdirilmesinin sözü bile edilmiyor. İngiltere merkezli “yardım” kuruluşu Oxfam’ın hazırladığı son rapor bu zihniyeti dışavuran örneklerden biridir.

Rapordaki rakamlar geçeği eksik yansıtmasına rağmen çarpıcıdır. Zira rapor, 8 milyon Iraklı’nın yaşamak için “acil yardım”a muhtaç duruma düşürüldüğünü saptıyor. Iraklılar’ın yarısının yoksulluk sınırının altında yaşadığının vurgulandığı raporda, her üç çocuktan birinin yetersiz beslendiği, Iraklı çocukların yüzde 92’sinin ise öğrenme güçlüğü sorunuyla karşı karşıya bulunduğu ifade ediliyor.

Oranlamalar Irak nüfusunun 24 milyondan oluştuğu varsayımına göre yapılmıştır. Oysa emperyalist işgal sonucu 1 milyonu aşkın insan katledilirken, 3 milyon civarında kişinin de mülteci durumuna düşürüldüğü hesaba katıldığında, Irak’ta yaşayan nüfusun 20 milyona gerilediği anlaşılır. Bu da tablonun yansıtılandan daha vahim boyutlara ulaştığını gösteriyor.

Oxfam’ın önerdiği “çözüm”, teknik altyapının düzenlenmesi, yolsuzluğun önlenmesi, yardım dağıtım yetkisinin Bağdat’taki merkezi yönetimden alınıp yerel yönetimlere devredilmesinden ibaret. Yani bu akıl almaz vahşetlerin baş sorumlusu emperyalist işgal, “yardım” kuruluşu Oxfam şefleri için herhangi bir sorun teşkil etmiyor.

Dünya jandarmasıyla suç ortaklarının savaş aygıtları tarafından acımasızca yıkıma uğratılan tek ülke Irak da değildir. Filistin, Afganistan, Kosova, Çeçenistan, bazı Afrika ülkeleri son yıllarda benzer yıkımlara maruz kalan ülkelerden bazılarıdır.

Şu veya bu ülkenin yıkıma uğratılması, kapitalist/emperyalist düzenin verili koşullardaki krizi, paylaşım konusu olan alanlar, çıkar hesapları ve yönelimleriyle ilgilidir. Dün Cezayir’di, Vietnam’dı, Nikaragua’ydı; bugün Irak, Afganistan, Filistin, yarın başka ülkeler olacaktır. Marksizm-Leninizm ideolojisi bize bunu öğretiyor. Dahası sayısız tarihsel ve güncel örnek de kapitalist/emperyalist düzen var oldukça krizler, paylaşım savaşları, halkları köleleştirme seferlerinin devam edeceğini gösteriyor.

Bir sorunun ona yolaçan nedenler ortadan kaldırılmadan çözümü mümkün olmadığına göre, halkları Ortaçağ karanlığına sürükleyen bu yıkımlara son vermenin yolu da, bir sistem olarak kapitalizmi ortadan kaldırıp sosyalizmi kurmaktan geçiyor.

Sorunlu yanlarından dolayı yıkılmış olsa da Sovyetler Birliği’nin sosyalizm deneyimi, bu açıdan da örnek gösterilebilir. Bu deneyim pekçok konuda zengin bir miras bırakmıştır. Bir halklar hapishanesi olan Rusya’da Bolşevik partisi önderliğinde, yoksul köylülüğün desteği ile iktidarı ele geçiren işçi sınıfı, tarihsel gelişim açısından çok kısa bir sürede büyük atılımlar gerçekleştirmiştir. Sovyet iktidarı eşitlik temeline dayalı halklar arası kardeşliği tesis etmiş, kapitalist ülkelerde yüz yılda sağlanan gelişmeyi on yıla sığdırmış, üretici güçlerin muazzam gelişimi sayesinde Sovyet halklarının yaşam standartlarını yükseltmiş; eğitim, sağlık, çalışma, barınma gibi temel alanlarda dev adımlar atabilmiştir. Bu gelişme sayesinde pekçok halk Ortaçağ karanlığından çıkıp modern birer ulus olarak tarih sahnesindeki yerini alabilmiştir.

Sorunlu Sovyet deneyimi bile büyük başarılara imza atabilmişken, bu deneyimin sağladığı eşsiz derslerle donanmış proletaryanın gelecekte kuracağı sosyalizmin daha etkili ve başarılı olma şansı çok daha yüksek olacaktır. İşte ancak o zaman şu veya bu halkın yıkıma uğratılıp Ortaçağ karanlığına sürüklenmesi engellenebilecektir. Bu da güncel planda devam eden saldırganlık ve savaş karşıtı mücadelenin bütünsel olabilmesi için neden anti-emperyalist olmasının yanısıra anti-kapitalist olması gerektiğini açıklamaktadır.


Emperyalist savaş kurbanı “gazi”ler “hak arayışı”nda!

Emperyalist savaş ve işgallerin hedefi olan ezilen halklar, dünyanın en gelişmiş ve en acımasız savaş makinelerine karşı direnirken sayısız kurban vermişler, halen de vermektedirler. Öncesi bir yana, sadece 20. yüzyılı baştan sona kaplayan istila ve kıyım savaşlarında işgalci orduların katlettiği insan sayısının haddi hesabı bilinmemektedir.

21. yüzyıla “açık işgal” dönemini yeniden başlatarak giriş yapan kapitalist/emperyalist düzenin efendileri, bu vahşi politikaları ile sadece ezilen halkları kıyımdan geçirmemiş, aynı zamanda emperyalist ülkelerin emekçi, yoksul, göçmen kesimlerinin gençlerinden devşirdikleri askerleri de telef etmişlerdir. Halkların kararlı direnişiyle bataklığa sürüklenen işgalci orduların emrinde savaşan yüzbinlerce asker ölerek, sakat kalarak veya ruhsal açıdan tam bir enkaza dönerek telef olmaktadır.

Kapitalist devletler, sakatlayarak ıskartaya attıkları askerleri genelde “fuzuli masrafa yolaçan yaratıklar” olarak görmeye başlarlar. Zira bu kurbanlar ne işgalci ordularda tetikçilik, ne de kapitalistlerin fabrika veya işletmelerinde ücretli kölelik yapabilir. Onlar artık kapitalist düzen için işlevlerini tamamlamışlardır. Ancak kullanılıp bir kenara atılmak, zaman içinde bu asker eskilerinde tepkilerin birikmesine yolaçmakta, Vietnam savaşı sırasında olduğu gibi, bir kesimi savaş karşıtı mücadeleye aktif şekilde katılabilmektedir.

Halen Afganistan ve Irak işgallerini sürdüren ABD savaş makinesi, her gün saflarından belli sayıda askeri ıskartaya atmaktadır. Bunların sayısı yüzbinleri bulmuş durumda.

“Savaş gazisi” diye adlandırılan bu askerler bir süre önce ABD devletine karşı toplu dava açtı. Yüzbinlerce “gazi” adına davayı açan grup, hükümetin maluliyet ödemelerini yapmadığını ve psikiyatrik tedavi görme haklarının gaspedildiğini açıkladı. Hükümetin savaş kurbanlarından sorumlu birimi Gazi İşleri Kurumu’na karşı açılan davada bu kurumda köklü değişiklikler yapılması da isteniyor.

Emperyalist savaş kurbanları, Gazi İşleri Kurumu’nun Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon’la birlikte çalışarak çatışma sonrası oluşan travma vakalarını, zaten daha önce var olan psikolojik bozukluklar olarak gösterdiğini de vurguluyor. San Fransisco’daki bir federal mahkemede açılan davanın dosyasında ayrıca ilgili birimin, travma geçiren bazı askerleri aldatarak bu kişilere ödenmesi gereken paraları vermediği de ifade ediliyor.

Davanın nasıl sonuçlanacağı henüz belli değil, fakat “hak arama” eylemine başlayan “gazi”lerin en azından bir kısmının yükselecek olası bir savaş karşıtı harekete katılacaklarını söylemek mümkün.