3 Ağustos 2007 Sayı: 2007/30(30)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçimler sonrası yeni dönem...
  “İstikrar” sorunu sürüyor!
“Sivil ve demokratik anayasa” masalları…
Düzen partileri seçim depreminin
altında kaldı!
Kemalizm ve Anayasa tartışmaları
ne anlatıyor?
Milletvekillerine cezaevlerine giriş sınırlaması...
  Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sınıfın devrimci programını işçi ve emekçi kitlelere taşıyan etkin bir seçim faaliyeti
  Direnişçi Sanovel işçileriyle konuştuk...
  Tekstil atölyesi mi, esir kampı mı? - Yüksel Akkaya
  Bir damla su için sosyalizm!
  Binali Soydan serbest bırakıldı!
  Emperyalist işgal Irak’ta halkın
yarısını açlığa mahkum etti!
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkını teslim almaya çalışıyor...
  Balkanlaşma ve iç savaş sarmalında Ortadoğu - Volkan Yaraşır
  DTP ve meclis - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bir damla su için sosyalizm!

Sermaye devleti ve onun uşakları kapitalizmin sebep olduğu her yıkımdan kâr elde etmek niyetinde. Kapitalizm o kadar barbar bir sistem ki, önce yıkıp tahrip ediyor, sonra o yıkımın sonuçlarını kâra çevirmeye çalışıyor. Susuzluk Ankara ve İstanbul gibi büyük kentlerin temel sorunlarından biri olmaya devam ederken, kapitalistler “suda tasarruf” adı altında bulaşık ve sulama makinelerinin reklamını yaparak kâr etmeye bakıyorlar. Devlet yetkilileri ise utanıp sıkılmadan karşımıza çıkarak “sifonu sık çekmeyin”, “duşta fazla kalmayın”, “dişinizi fırçalarken musluğu açık bırakmayın” gibi kişisel tedbirlerle küresel ısınmaya ve susuzluğa karşı mücadele ettiklerini iddia edebiliyorlar.

Küresel ısınma ve susuzluk aşırı kâr hırsı yüzünden hiçbir önlem almadan doğayı tahrip eden emperyalist/kapitalist barbarların işlediği bir insanlık suçudur! Doğanın ve insanlığın geleceğini yokeden kapitalistler alınabilecek tedbirleri de kârlarını sınırlayan fazlalık olarak gördüğü için hiç umursamıyorlar.

Sermaye devleti yeni bir formülle küresel ısınmaya yeni bir çözüm buldu! “Baraj yap-işlet-devret” modeli ile özelleştirilmesi planlanan sular kapitalistlerin hizmetine sunularak emekçilere “paran kadar su” uygulaması dayatılacak. Küresel ısınma, beklenenin altında kalan yağışlar ve geciken barajlar nedeniyle susuzluk için sermaye hükümetinin bulduğu formül: Akarsu ve göletlerin kullanım hakkını 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satmak! Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, proje çerçevesinde belirlenecek bölgelerin sulanması için akarsuların Yap-İşlet-Devret (YİD) modeli ile özel sektöre açılacağını bildirdi.

Hazırlanan taslağa göre, Türkiye genelindeki havzalar, sulama ihtiyacı da dikkate alınarak bölgelere ayrılacak. Bölgenin sulama sorununun çözülmesi için gereken tarımsal sulama barajları özel sektöre yaptırılacak. Bunun için akarsu ve göletler YİD modeli ile 49 yılı geçmemek üzere özel sektöre devredilecek. Projelerin bir sonraki adımı, tarımsal amaçlı suyun içme suyu olarak da kullanılması olacak.

İşi üstlenecek yatırımcılar “ihale” yöntemiyle değil nükleer santral projesinde olduğu gibi “yarışma” modeliyle belirlenecek. Yarışma yabancı yatırımcılara da açık olacak.

İşletme hakkı özel sektöre devredilecek akarsuları belirleme çalışmaları sürerken, Enerji Bakanı Güler özellikle çeltik tarlalarının sulanması için Kızılırmak’ı proje kapsamına almayı planladıklarını söyledi. Güler, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki tarım alanlarının da önemli sulama bölgeleri arasında yer aldığını, bu bölgenin kuraklık sorununa su kaynaklarının devriyle çözüm bulunabileceğini belirtti.

Sermaye uşakları kendi anayasalarını da hiçe sayarak kamuya ait kaynakları kapitalistlere satarak susuzluktan kâr etmek niyetindeler. Zira Anayasa’nın 43. maddesinde, “Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla, deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin, kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkân ve şartları kanunla düzenlenir” ifadesi yer alıyor.

Küresel ısınmaya çözümü özelleştirmeyle bulan kapitalizmden kurtulmak için mücadele etmekten başka yolumuz bulunmuyor. Doğanın ve insanlığın geleceği için tüm kaynaklarını toplum için kullanacak olan sosyalizme acil ihtiyacımız var.


Susuzluk kapıda!

Yurt genelinde yaşanan sıcak havalar ve bunun sonucunda oluşan kuraklık üç tarafı sularla çevrili Türkiye’de susuzluk yaşanmasına yolaçtı. Yetkililer barajların kurumasından susuzluğa kadar her bir sorunu küresel ısınmaya bağlarken, uzmanlar küresel ısınma bir gerçek olsa da bugün yaşananın kuraklık olduğunu ve bunun da tümüyle suyun bugüne kadar yanlış kullanılmasından ileri geldiğini ifade ediyorlar.

İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Teknolojisi Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Doğan Yaşar, dünyada insan kaynaklı bir küresel ısınma olmadığını, ancak Türkiye’de insan kaynaklı bir kuraklık olduğunu söyledi. Yaşar, “Küresel ısınma küresel yağış demektir, ama biz kuraklık çekiyorsak bunun suçu iklimler değil, suyu kullanmasını bilmememizdir” dedi.

Kuraklık coğrafyanın her yerinde!

Yazılı ve görsel basın daha ağırlıklı olarak Ankara ve İstanbul’da yaşanan/yaşanacak olan kuraklığın üzerine eğilirken, ülkenin dört bir yanından kuraklığın sonuçlarına ilişkin ürkütücü haberler yansıyor. Bu haberlerden biri de Zonguldak’tan… Kuraklık nedeniyle su miktarı önemli ölçüde azalan Zonguldak’taki Filyos Çayı yatağında derin toprak yarıkları oluştu. Daha önce göçmen kuşların göç güzergahında bulunduğu için kuş cenneti olarak bilinen çayda şimdi büyükbaş hayvanlar otluyor.

Ankara’da ve İstanbul’da ise ağırlıklı tartışma alınacak önlemlere ilişkin. Ankara’da Büyükşehir Belediyesi’nin 2 günde bir su kesintisine gidileceğini açıklamasının ardından birçok demokratik kitle örgütü tepki göstermiş ve yaşanabilecek sağlık sorunlarına dikkat çekmişti. Bunun üzerine Sağlık Bakanlığı suyun günaşırı kesilmesinin daha uygun olduğunu belirtti. Ancak sonuçta su her koşulda kesilecek! Ankara Büyükşehir Belediyesi Kızılırmak’tan su getirmek dışındaki projelere de, bu projenin uzun vadede Ankaralılar’ın zehirlenmesi anlamına geldiği gerçeğine de kulaklarını tıkamış durumda.

Yetkililer su sorununa göstermelik çözümler ararlarken, birileri elbette bu işin kaymağını topluyor. Bir hafta önce 2.5 YTL’ye satılan 5 litrelik sular, Ankara’da su kesintisinin başlayacağının ilanı ile beraber 3,5 YTL’yi buldu.

İstanbul’da da önlemler alınmaya çalışılıyor. Geç kalınmış olan bu önlemlerden birisi de 15 yıl önce İstanbul’da yaşanan susuzluk döneminde kullanılan su tankerlerinin geri getirilmesi oldu. İstanbul’un şu an sadece 121 gün yetecek kadar suyu kaldığı söyleniyor!

İSKİ’nin bulduğu diğer bir çözüm ise İstanbul’a İğneada’dan su taşımak oldu. Ormanın talan edilmesi sonucunu doğuracak bu projeye oldukça hızlı bir reaksiyon oluştu. Zira bu proje sonucunda ancak 20 günlük ihtiyacı karşılayacak ölçüde su elde edilebilecek.

Bütün bu tablo gösteriyor ki, kapitalistlerin hepimizin ortak mülkiyetindeki doğal kaynakları hunharca kullanmasının faturasını yine işçi ve emekçiler ödeyecek. Zira burjuvazinin depoları veya karaborsaya düşecek olan suyu edinebilecek kaynakları var!

Bizlerin elimizde ise aslında bu sorunu kökünden çözecek bir güç var! Doğa gözümüzün önünde yokoluyor, bizler her gün daha kötü koşullara mahkum ediliyorken, bu gücü kullanmamızın önünde örgütsüzlüğümüz dışında hiçbir engel bulunmuyor!