3 Ağustos 2007 Sayı: 2007/30(30)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçimler sonrası yeni dönem...
  “İstikrar” sorunu sürüyor!
“Sivil ve demokratik anayasa” masalları…
Düzen partileri seçim depreminin
altında kaldı!
Kemalizm ve Anayasa tartışmaları
ne anlatıyor?
Milletvekillerine cezaevlerine giriş sınırlaması...
  Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sınıfın devrimci programını işçi ve emekçi kitlelere taşıyan etkin bir seçim faaliyeti
  Direnişçi Sanovel işçileriyle konuştuk...
  Tekstil atölyesi mi, esir kampı mı? - Yüksel Akkaya
  Bir damla su için sosyalizm!
  Binali Soydan serbest bırakıldı!
  Emperyalist işgal Irak’ta halkın
yarısını açlığa mahkum etti!
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkını teslim almaya çalışıyor...
  Balkanlaşma ve iç savaş sarmalında Ortadoğu - Volkan Yaraşır
  DTP ve meclis - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kürt halkını ehlileştirme planları

DTP’li bağımsızların meclise girmesi Kürt sorununu gündemleştirme potansiyeli nedeniyle düzen açısından bir sorun alanı. Fakat aynı zamanda Kürt hareketini boylu boyunca düzen içine çekmek, ehlileştirmek için de ciddi bir olanak. Son günlerde özellikle MHP’lilerle DTP’li vekiller, “bu ne kardeşlik” dedirten karşılıklı demeçler veriyorlar. DTP’lilerin açıklamaları, kendilerinin düzen siyaseti içinde politika yapmaya çoktan hazır olduklarını gösteren sözlerle dolu. Benzer bir uyum çabasının Ufuk Uras tarafından da sergilendiği görülüyor. TBMM’de kaydını yaptırdıktan sonra gazetecilerin sorularını yanıtlayan Uras, “Atatürk’ün Meclis’ine girmekten mutluluk ve onur duyduğu”nu ifade etti.

Sermaye iktidarı, bir taraftan DTP’yi ehlileştirmek için ılımlı mesajlar gönderirken, diğer taraftan DTP’ye karşı tehdit ve baskıdan geri durmuyor. DTP’li milletvekillerinin aralarında Abdullah Öcalan’ın da bulunduğu “Terörle Mücadele Kanunu’nda yer alan suçlardan tutuklu ve hükümlü olanları” ziyaretine kısıtlama getiren, “Hükümlü ve tutukluların ziyaret edilmeleri hakkında yönetmelikte değişiklik yapılmasına dair yönetmelik” uygulamaya kondu. Yönetmeliğe göre, TBMM’nin ilgili komisyon üyeleri hariç milletvekilleri bazı suçlardan hükümlü ve tutukluların bulunduğu cezaevi bölümlerine giremeyecek.

Yine bağımsız milletvekili seçildiği için Gebze Cezaevi’nden tahliye edilen Sebahat Tuncel hakkında, yasama dokunulmazlığı kapsamında yapılan tahliye gerekçesi de değiştirildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasa’nın 83. Maddesi uyarınca “milletvekili olarak meclis kararı olmadıkça tutukluluk haline ve yargılamasına devam edilemeyeceği” gerekçesiyle Sebahat Tuncel’i tahliye eden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine, gerekçenin düzeltilmesi için itiraz etti. Başsavcılık itirazında, Anayasa’nın 14’üncü Maddesi’nde “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü amaçlayan faaliyetlerin, yasama dokunulmazlığı kapsamı dışında olduğunu ve istisna teşkil ettiğini” belirterek, tahliye gerekçesinin düzeltilmesini istedi. Bu talebi değerlendiren İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, Tuncel’in tahliye gerekçesini, “Milletvekili olması nedeniyle kaçma ve delilleri karartma ihtimalinin kalmamış olması” şeklinde düzeltti.

Bir yandan buna benzer baskı ve tehditler yoğunlaşırken, öte yandan genel seçimi izleyen günlerde özellikle MHP ve DTP arasında göz yaşartan bir uzlaşma havası esiyor. DTP kökenli Muş Bağımsız Milletvekili Sırrı Sakık, MHP’ye sıcak mesajlar gönderdi. Sakık, “MHP ile niye çatışalım? Tam tersine, miting meydanlarında çatışan AKP ile CHP’yi bile biz ayırmalıyız. MHP de bu ülkenin bir gerçeği, biz de bu ülkenin bir gerçeğiyiz. MHP şimdi daha duyarlı, niye kavga edelim? Bahçeli’nin duyarlılığı, Baykal’dan daha fazla” diye konuştu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, DTP hakkında değerlendirmede bulunarak “Bizim Kürtçe konuşan insanlarla bir problemimiz yok” dedi. Bahçeli, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı herkes bizim için aynı değerdedir. Biz insanların bölücü olup olmadıklarına bakarız. Bölücülüğe gereken tavrı gösteririz. Kimse kavga edeceğimiz yönünde bir intibaya kapılmasın” dedi. Diğer taraftan Bahçeli, Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila ile yaptığı röportajda, sözkonusu uzlaşmanın sınırlarını da çizerek, “Ben size bu konuda bir kriter söyleyeyim: Kriter, Türkçe milletvekili yeminidir. Türkçe olmak kaydıyla milletvekili yeminine sadakat gösterirlerse bizim kimseyle problemimiz olmaz. Ama o yeminin dışına çıkarlarsa, onu aşarlarsa karşılarında bizi bulurlar” ifadesini kullandı.

Kürt liberalleri cephesinden sermaye devletinin “hassasiyetleri”ni gözeten açıklamalar, seçimleri hemen önceleyen günlerde DTP eski eşbaşkanlarından Aysel Tuğluk’tan gelmişti. Bunun üzerine hemen devletçi görüşleriyle tanınan Milliyet gazetesi yazarlarından Taha Akyol, Aysel Tuğluk ve DTP’yi överek şunları yazdı: “Bir yanda terör tırmanırken, öbür yanda DTP’den çok ılımlı, hatta şaşırtıcı derecede sorumlu açıklamalar yapılıyor. Ahmet Türk’ün eskiden beri ılımlı konuşmasının sebebi, onun CHP köklerinden gelen siyasi tecrübesi olabilir. Ama Öcalan’ın avukatlığını yapmış Aysel Tuğluk da son derece dikkat çekici derecede ılımlı, sorumlu açıklamalar yapıyor, yazılar yazıyor. ‘Birinci Meclis Ruhu’na atıfta bulunuyor’, ‘Farklılıklara evet, ayrılıkçılığa hayır’ diyor, ‘Etnik ve dinsel milliyetçiliğe prim vermeyeceğiz’ diyor. Meclis’te sorumlu davranacaklarını da defalarca açıkladılar. Son olarak Diyarbakır’dan bağımsız aday Selahattin Demirtaş Meclis’te ‘ordunun hassasiyetlerini dikkate alan bir üslup kullanacaklarını’ söyledi ki, bunu da çok olumlu buluyorum. ‘Birinci Meclis’ten, ‘meşruiyet’ten, ‘orduyu rahatsız etmeyecek bir üslup’tan bahseden yeni dil, subjektif olarak samimi olsun veya olmasın, Kürt hareketindeki ılımlılaşma dinamiğinin işaretleridir. Bu üslup yaygınlaşırsa ve uzun süre devam ederse, zihinleri ve duyguları da etkiler, ‘tarz’ haline gelir. Ben onun için olumlu karşılıyorum.”

Sermaye düzeninin parti ve kalemleri, Kürt liberallerinin düzen içi politika yapma tutkusunu biliyor ve bunu daha da derinleştirmeye çalışıyorlar. Kuşkusuz ki, Sırrı Sakık’ın “MHP’nin duyarlılığı”na övgüsü, Selahattin Demirtaş’ın “ordunun hassasiyetlerini” dikkate alması ve Aysel Tuğluk’un Kemalizm güzellemeleri rastlantı değildir. Onlar, açıklamalarıyla sadece Kürt burjuvazisinin iradesi ve tercihini yansıtıyorlar. Bu açıklamaların tümü, Kürt burjuvazisinin Kürt sorunu konusundaki konumuna, tutumuna ve çıkarlarına uygun düşmektedir.

Türk burjuvazisi ile güçlü ve kopmaz iktisadi, sosyal, siyasal ve kültürel bağlara sahip olan Kürt burjuvazisinin Kürt ulusal sorununa ilişkin duyarlılığı, Kürt dilinin ve kültürel kimliğinin ötesine hiçbir zaman geçmedi. Bu çerçevede Kürt burjuvazisi hep kurulu düzenin temelleri üzerinde ve emperyalist sistem içerisinde bir çözümden yana oldu. Kuşkusuz bu onun sınıfsal konumunun doğası gereğidir.

Kürt liberalleri, tutum ve açıklamalarıyla, saflarını ve tercihlerini apaçık ortaya koymaktadırlar. O halde Kürt işçi ve emekçileri, ilerici ve devrimcileri de aynı açıklıkta bir tutum sergilemelidir. Yaşananlardan yola çıkarak, Kürt ulusunun çıkarları birbirine taban tabana zıt sosyal sınıflardan oluştuğu ve her politikanın kaçınılmaz olarak belli bir sınıfın damgasını taşıdığı görülmelidir. Bugün ihtiyaç, emperyalist sistemi aşmayı ve kurulu toplumsal düzeni yıkmayı hedefleyen bir mücadeledir, bu çerçevede tüm milliyetlerden işçi sınıfı ve emekçilerle ortak bir devrimci mücadele hattında birleşmektir. Kürt sorununun gerçek ve kalıcı çözüm yolunu açacak olan bu çizgideki bir mücadeledir.


Emekçiye sefalet, polise zam!

AKP hükümetinin ilk icraatının 181 bin polisin maaşına zam yapacağı olduğu açıklandı. Yapılacak zam asgari ücrette olduğu gibi 16 YTL değil. Düzenin bekçi köpeklerine 200-700 YTL arasında değişen miktarlarda maaş zammı yapılacak. Asgari ücretin sefalet düzeyindeki artışının ardından, kamu emekçilerine de benzer oranlarda artışların öngörüldüğü ifade edilmişti. Ancak konu sermaye iktidarının kendi güvenliğinin sağlanmasına tahsis edilmiş bekçi köpeği kadrosuna gelince, doğal olarak kesenin ağzını da ellerinden geldiği ölçüde açıyorlar. Polis memuru, komiser yardımcısı, komiser, başkomiser ve emniyet amiri rütbesindeki polislere 200-300 YTL arasında zam planlandı. 1., 2., 3., ve 4. sınıf Emniyet Müdürleri’ne ise 400-700 YTL arasında zam öngörülüyor.

Bu zam AKP tarafından polislerin vazifelerini en iyi (!) şekilde yapmalarına verilmiş bir ödül, yeni “görev”ler için teşvik primi! 1 Mayıs’ta tüm İstanbul’u savaş alanına dönüştürdükleri, tezkere karşıtı eylemlere azgınca saldırdıkları, onlarca işkenceye imza attıkları, sayısız gözaltı yaptıkları için sermaye hükümeti şimdi bekçi köpeklerini ödüllendiriyor!