3 Ağustos 2007 Sayı: 2007/30(30)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçimler sonrası yeni dönem...
  “İstikrar” sorunu sürüyor!
“Sivil ve demokratik anayasa” masalları…
Düzen partileri seçim depreminin
altında kaldı!
Kemalizm ve Anayasa tartışmaları
ne anlatıyor?
Milletvekillerine cezaevlerine giriş sınırlaması...
  Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sınıfın devrimci programını işçi ve emekçi kitlelere taşıyan etkin bir seçim faaliyeti
  Direnişçi Sanovel işçileriyle konuştuk...
  Tekstil atölyesi mi, esir kampı mı? - Yüksel Akkaya
  Bir damla su için sosyalizm!
  Binali Soydan serbest bırakıldı!
  Emperyalist işgal Irak’ta halkın
yarısını açlığa mahkum etti!
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkını teslim almaya çalışıyor...
  Balkanlaşma ve iç savaş sarmalında Ortadoğu - Volkan Yaraşır
  DTP ve meclis - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Güney’e operasyon hazırlıkları ve AKP

Güney Kürdistan’daki PKK güçlerine yönelik bir askeri operasyon aylardır düzen siyasetinin gündeminde. Hatırlanacağı gibi bu tartışma Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın 12 Nisan tarihli konuşmasındaki “Kuzey Irak’a operasyon gereklidir” sözleri üzerinden alevlenmişti. Genelkurmay Başkanı bu görüşlerini süreç içinde birkaç kez daha yineledi. Kendilerinin bir operasyon için hazır olduğunu, fakat bir siyasi karara ihtiyaç duyduklarını, hükümetin bu yönde bir politika belirleyerek kendilerine görev vermesini beklediklerini her seferinde vurguladı.

Kuşkusuz ki Büyükanıt’ın bu açıklamasının gerisindeki nedenlerden biri, şovenizm rüzgarını arkaya alarak düzen içi gerici dalaşmada AKP hükümetini sıkıştırmaktı. Tam da seçimler öncesinde “bakın işte asker mücadelede kararlı ama AKP hükümeti terörle mücadelede yan çiziyor, teröristleri kolluyor” görüntüsü vermekti. Gerçekte ise ABD’nin onayı olmaksızın böyle bir harekata girişilemeyeceğini generaller ve onların siyaset alanındaki sözcüleri de pekala biliyorlardı. Gene de gerek CHP gerekse MHP, AKP’ye karşı bu konuyu epeyce bir istismar ettiler, “AKP’nin seçimi kazanmasına en çok Barzani sevinecek” türünden sözlerle puan toplamaya çalıştılar.

Ordu merkezli cephenin tüm basıncına rağmen AKP seçimler öncesinde Güney’e yapılacak bir operasyon için pratik adımlar atmaktan kaçındı. Belirttiğimiz gibi bunun gerisindeki asıl neden ABD’nin rıza göstermemesiydi. Fakat seçimler arifesinde AKP hükümeti bu zorunlu durumu aynı zamanda “Kürt dostu” olduğunu göstermenin de bir vesilesi yapmaya çalıştı. Bunda kısmen başarılı da oldu. Seçimlerde AKP’nin Kürt halkından aldığı oyları arttırmasının nedenlerinden biri de bu yalancı “Kürt dostu” görüntüsüydü.

AKP’nin gerçek yüzü

AKP seçimlerden önemli bir başarıyla çıktı. Henüz daha yeni hükümet kurulmamışken, seçim sonuçları ve cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili tartışmalar yoğun bir biçimde devam ederken AKP milletvekili Egemen Bağış’ın bir İngiliz gazetesine verdiği demeç, Güney Kürdistan’a operasyon konusunun birden bire yeniden öne çıkmasına vesile oldu. Egemen Bağış demecinde hayli yüksek perdeden konuşuyor, Türkiye’nin, Washington ile çatışma pahasına olsa da Irak’a girmeye hazır olduğunu, ABD’nin bunu anlaması gerektiğini söylüyor, bu olmadığı takdirde bir askeri operasyona girişmek için “Bir saniye bile tereddüt etmeyiz ve hiç kimseden izin istemeyiz” diye horozlanıyordu.

Bu uşağın böyle efelenmesinin, boyundan büyük sözler etmesinin nedeni birkaç gün içinde anlaşıldı. Sözkonusu demecin yayınlanmasından sadece bir gün sonra Washington Post’ta yayınlanan “Bush’un Türk kumarı” başlıklı makale durumu bütün açıklığıyla ortaya koymaktaydı. Sözkonusu yazıda ABD’nin Güney Kürdistan’daki bazı PKK yöneticilerini yakalamak için Türkiye ile ortak bir askeri operasyona hazırlandığı iddia edilmekte ve çeşitli ayrıntılar verilmekteydi. İlerleyen günlerde bu iddianın gerçek olduğu, ABD yönetiminin gerçekten de böylesi bir askeri operasyon için düğmeye bastığı ve hazırlıkların ileri sayılabilecek bir aşamada olduğu anlaşıldı. Bush yönetimindekiler iddiayı yalanlamaktan ziyade bunu basına kimin sızdırdığı konusuyla uğraşmaya başladılar. Bu da operasyon iddiasının gerçek olduğunu kanıtlamaya yetiyordu.

Görünen Türkiye’nin gönlünü almak isteyen ABD yönetiminden, kendi güçlerinin doğrudan denetimi altında PKK yöneticilerine dönük sınırlı bir operasyona izin çıkmıştı. Bu durumdan pay çıkarmak isteyen AKP hükümeti ise ABD’nin operasyon kararında kendi basıncının etkili olduğu imasını vermek için Egemen Bağış’a sözkonusu sözleri söyletmişti. Şayet ABD’nin operasyon planı basına sızdırılmamış olsaydı, başka AKP’lilerin de benzer çıkışlar yaptığına tanık olacaktık. Fakat operasyon planı, şu an için ABD’deki iç politik hesaplaşmalara kurban gitmiş ve basına sızdırılarak şimdilik önü kesilmiştir. Bu vakitten sonra benzer bir askeri operasyonun gündeme gelip gelmeyeceği de belirsizdir.

Kısacası seçimden önce ve ABD bir askeri operasyona izin vermediği koşullarda “Kürt dostu” maskesiyle dolaşan AKP, emperyalist efendilerden ufacık bir işaret aldığı anda yüzündeki maskeyi fırlatıp atmış ve Egemen Bağış’ın ağzından Kürt halkına düşmanlığını kusmuştur. AKP’nin de en az diğer düzen partileri ve darbe heveslisi generaller kadar Kürt halkına düşman olduğu bu vesileyle bir kere daha görülmüştür. Bugün içerisinde AKP’nin de bulunduğu tüm bir düzen cephesi Kürt halkına karşı izledikleri saldırganlık politikasını sınırların ötesine taşımak için tasmayı tutan efendiden bir işaret beklemektedir.


İnkara, imhaya ve asimilasyona devam!

Kürt halkına özgürlük!

AKP’nin ikinci hükümeti döneminde Güney Kürdistan’a sınır ötesi operasyon düzenlenmesine nasıl yaklaşacağının ilk işareti AKP milletvekili ve Başbakanlık Dış Politika Danışmanı Egemen Bağış tarafından verildi.

İngiltere’de yayımlanan The Telegraph gazetesine konuşan Bağış, “Türkiye’nin, ABD ile çatışma pahasına olsa da Irak’a girmeye hazır olduğu”nu söyledi. Bağış, “ABD’nin müdahale etmediği için Türk kuvvetlerinin Irak’taki PKK’ye karşı operasyon yapmaya hazır olduğu”nu söyleyerek, “Bunu yapmaya mecbur kalmayacağımızı umuyoruz. Müttefiklerimizin bir şeyler yapmaya başlayacağını umuyoruz ancak eğer yapmazlarsa birçok seçeneğimiz var” şeklinde konuştu.

Bağış, ABD ve İngiltere’nin, “PKK’nin oluşturduğu açık ve net tehdide karşı Türkiye’ye yardımcı olması gereğini” vurgulayarak, “Eğer bir müttefikiniz size yardımcı olmazsa, ya dürüstlüğünü ya da kabiliyetini sorgularsınız” ifadesini kullandı ve“ABD’nin, Türkiye’nin, Washington ile çatışma pahasına olsa da Irak’a girmeye hazır olduğunu anlaması gerektiğini” ifade ederek “Bir saniye bile tereddüt etmeyiz ve hiç kimseden izin istemeyiz” dedi.

Kuşkusuz bu açıklamanın “ABD ile çatışma pahasına” bölümü inandırıcı olmaktan uzaktır. Ne AKP’nin, ne de CHP ve MHP’nin ABD’ye rağmen böyle bir eylemde bulunmasının sözkonusu olamayacağı biliniyor. Fakat bu sözler, Güney Kürdistan’a sınır ötesi operasyon üzerinden süren şovenizm-milliyetçilik yarışında AKP’nin yeni hükümet döneminde MHP ve CHP’nin gerisinde kalmayacağını da gösteriyor.

Bütün bu gelişmeler, yeni dönemde de Güney Kürdistan’a sınır ötesi operasyon konusunun gündemin ilk sıralarına yerleşeceğini gösteriyor. Öyle anlaşılıyor ki, 4 Ağustos’ta açılacak yeni meclisin gündeminde Güney Kürdistan’a sınır ötesi operasyon da yer alacaktır. Tüm temel konularda AKP ile aynı programa sahip olan MHP ve CHP’nin, Cumhurbaşkanlığı seçiminin sona ermesinin ardından AKP’yi Güney Kürdistan’a yönelik sınır ötesi operasyon konusunda sıkıştıracağı açıktır.

Bütün ön işaretler, Güney Kürdistan’a sınır ötesi operasyon üzerinden tırmandırılan milliyetçilik ve şovenizmin sadece Güney Kürdistan yönetimine değil, özellikle tüm Kürt halkına ve mecliste temsil edilen DTP’ye karşı iç politika malzemesi olarak kullanılacağını göstermektedir.

Tüm bu yaşananlar, sermaye iktidarı altında bu topraklarda halkların eşit ve gönüllü birliğinin sağlanamayacağını bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu düzenin partileri dahil tüm kurumları, halklar karşısında zorbalığı, inkarcılığı, şovenizmi savunmaktadır. Sermaye iktidarı altında bu ülke halklar hapishanesi olmaya devam edecek, inkarcılık ve asimilasyon, ulusal baskı ve zulüm sürecektir.

Bundan kurtulmanın yolu, tüm milliyetlerden emekçilerin işçi sınıfının devrimci bayrağı altında birleşmesinden geçmektedir. Bu topraklarda halkların gerçek özgürlüğü ve tam eşitliğe dayalı gönüllü birliği ancak bu bayrak altında savaşılarak kazanılabilir. Halkların devrimci birliği, sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak sağlanabilir.