3 Ağustos 2007 Sayı: 2007/30(30)

  Kızıl Bayrak'tan
   Seçimler sonrası yeni dönem...
  “İstikrar” sorunu sürüyor!
“Sivil ve demokratik anayasa” masalları…
Düzen partileri seçim depreminin
altında kaldı!
Kemalizm ve Anayasa tartışmaları
ne anlatıyor?
Milletvekillerine cezaevlerine giriş sınırlaması...
  Kıdem tazminatı hakkı gaspedilmek isteniyor…
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Sınıfın devrimci programını işçi ve emekçi kitlelere taşıyan etkin bir seçim faaliyeti
  Direnişçi Sanovel işçileriyle konuştuk...
  Tekstil atölyesi mi, esir kampı mı? - Yüksel Akkaya
  Bir damla su için sosyalizm!
  Binali Soydan serbest bırakıldı!
  Emperyalist işgal Irak’ta halkın
yarısını açlığa mahkum etti!
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkını teslim almaya çalışıyor...
  Balkanlaşma ve iç savaş sarmalında Ortadoğu - Volkan Yaraşır
  DTP ve meclis - M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Düzen partileri seçim depreminin altında kaldı!

Düzen siyasetinin krizi ağırlaşarak devam ediyor. 22 Temmuz seçimleri kriz ve kilitlenmeye çözüm olması için gündeme getirilmişti. Fakat seçimler krize bir çözüm olmadığı gibi bazı sorunların daha da ağırlaşmasına yol açtı. Düzen siyasetinin sağ ve sol kanadında yeralan AKP dışındaki diğer partiler seçim sürecinden ağır darbeler alarak çıktılar. Öyle ki düzen siyasetinde AKP dışında elle tutulur bir parti kalmadı.

Kuşkusuz bu durum sermaye düzeni için hiç de hayra alamet değildi. Sömürü ve zulüm düzeninin selameti için “parlamenter demokrasi” oyununun inandırıcı biçimde oynanabilmesi için de sağ ve sol kanatlarıyla düzen siyasetinin hızla toparlanması gerekmekteydi. Seçimi takip eden günlerde gerek düzen siyasetinde gerekse medyada temel gündemlerden biri de bu oldu.

CHP’de Baykal’sız “çözüm” arayışları

Rejimin bekçiliğine ve darbe heveslisi generallerin sözcülüğüne soyunan CHP seçimlerde ummadığı bir yenilgi aldı. Fakat CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal, bu sonucu üzerine dahi almadı. Hatta CHP’nin oylarının bir-iki puan artışını bahane ederek seçimden güçlenerek çıktıklarını bile iddia edebildi. İstifa çağrılarını ise geri çevirdi.

Bu durum karşısında geçmişte CHP içerisinde Baykal’a karşı iktidar mücadelesi yürüten ve kaybeden kimi isimler yeniden harekete geçtiler. Toplantılar gerçekleştirdiler, açıklamalar yaptılar. Bunlar içinde en kayda değer olanı Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün bayraktarlığını yaptığı hareket oldu.

Mevcut CHP yönetimine ciddi bir politik eleştiri yöneltemeyen, daha çok kaba bir “Baykal karşıtlığı” üzerinden partide söz sahibi olmaya çalışan “Sarıgülcüler” hareketinin kısa vadede bu yolda ciddi bir mesafe alamayacağı anlaşılıyor. “Baykalcılar” ile “Sarıgülcüler”” arasındaki dalaşmanın son günlerde kavga dövüş biçimini alarak sokağa taşması CHP’de suların daha uzun bir süre durulmayacağını gösteriyor. Bu da düzen siyasetinin sol kanadını doldurma konusunda CHP’nin kendisine yönelik beklentileri karşılamaktan daha da uzaklaşması ve ortaya ciddi bir boşluğun çıkması demek.

Düzen solunda CHP’siz “çözüm” arayışları

“Solda arayış” denilince bir süredir ilk akla gelen isim DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi oluyor. Sözcülüğünü yaptığı 10 Aralık Hareketi üzerinden düzen siyasetinde yeralmaya talip olan Süleyman Çelebi, seçim öncesinde oluşan dengeler içerisinde kendine yer bulamamıştı. Neticede 10 Aralık Hareketi ve DİSK, seçimlerde CHP’yi desteklediler.

CHP’ye verilen destek hem Süleyman Çelebi’nin hem de toplam olarak 10 Aralık Hareketi’nin sol adına, “solda birlik” projeleri adına konuşma noktasındaki söz hakkını ortadan kaldırmıştı. Fakat CHP’nin seçimler sonrasında enkaza dönüşmesi sonrasında Süleyman Çelebi’nin bir kez daha “sol” adına yüzsüzce konuşmaya başladığı gözleniyor.

CHP’yi hala da “sol” olarak niteleyebilen Süleyman Çelebi kişilere bağlı olmayan bir yenilenme ihtiyacından sözediyor. “Türkiye’de sol iddialı bir çıkış yaratmak zorunda. Tüzükten başlayarak A’dan Z’ye bir yenilenmeye ihtiyaç var. Yerel seçimler öncesinde solun, sosyal demokratların buna müthiş hazırlanması gerekiyor. Bu fırsat kullanılamazsa asıl büyük sorunu yerel yönetimlerde yaşarız” şeklinde konuşan Çelebi, CHP’nin diriltilmesinden umudunu kesmiş olmalı ki “Toplumdan gelecek olan talebe göre 10 Aralık Hareketi partileşebilir” diyerek kendince “solda birlik” projesine bir adres de göstermiş oluyor. Yani batan CHP gemisinden nasiplenmeye çalışıyor.

Bir zamanların yerli Prodi’si ve SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın da “sol bir siyasetçi olarak arayış içinde” olduğunu beyan edenlerden. “Biz tüm kesimlerle, STK’larla, sol siyasetçilerle, örgütlü bir diyalog içine girmeye hazırız. Bu olacaksa hemen olmalı, diyelim ki Eylül’de başlamalı Eylül-Ekim-Kasım aylarında çalışılmalı. Çünkü zamanımız yok, AKP daha şimdiden belediye seçimlerine hazırlanıyor” diye konuşan Karayalçın’ın ağzından çıkan herşeyin özünü-özetini “birleşmek lazım” kelimeleri ifade ediyor. Onun dışında varolana dönük yaptığı bir eleştiri, birleşmenin nasıl ve nerede olacağına ilişkin önerdiği bir politik platform bulunmuyor.

Şu andaki durumda düzen solu Deniz Baykal ile onun rakibi Sarıgül’e, CHP dışında yeni bir yapılanmaya eğilimli görünen Karayalçın ve Çelebi’ye kalmış görünüyor. Bu tablo da zaten durumun umutsuzluğunu, düzen solunun CHP’li ya da CHP’siz bir politik alternatif olarak ortaya çıkabilmesinin neredeyse imkansız olduğunu gösteriyor.

Sağ cenahta durum

Düzen siyasetinin sağ kanadında işler “sol”daki kadar kötü değil. AKP’nin “milli görüş” çizgisini terkettiği ve artık bir “merkez partisi” olduğu yönündeki iddia belli bir kabul görüyor. Bu da siyasetin sağ kanadının şimdilik sahipsiz olmadığı anlamına geliyor. Üstelik oylarını önemli oranda arttırarak meclise giren MHP’nin varlığı da cabası.

Fakat gene de sermaye, AKP’nin teklemesi ya da “istenmeyen çocuk” ilan edilmesi durumlarında devreye sokabilmek için elinin altında ANAP-DYP türünden “merkez sağ” bir alternatifin olmasına ihtiyaç duyuyor. Bu türden bir proje seçimler öncesinde uygulamaya konulmuş ve birer siyasal ceset durumundaki DYP ile ANAP binbir şamata ile birleşme yoluna sokulmuştu. Fakat bir kısmı kamuoyunun malumu olan çeşitli nedenlerden dolayı bu birlik son anda bozuldu. Birlik projesinin suya düşmesi sonrasında DP seçimlerde tam bir hezimet yaşadı. DP Genel Başkanı Mehmet Ağar daha seçim sonuçlarının açıklanmaya başladığı ilk saatlerde istifa etti. DP’de tam bir dağılma yaşandı.

Birlik projesinin ilk gündeme geldiği sıralarda yanyana şirin pozlar veren Mehmet Ağar ile Erkan Mumcu şimdilerde sırayla birbirlerine küfür ve hakaret etmekle meşguller. Bir zamanlar düzen siyasetinin anlı şanlı partileri durumunda olan DP (DYP) ile ANAP ise başsız kalmış birer enkaza dönüşmüş halde.

Bu enkazlardan yeniden sermayenin işine yarayacak bir şeyler inşa etmenin ise kısa vadede hayli zor olduğu görülüyor. Bu işi misyon edinenlerin aklına gelen tek çözüm Tansu Çiller, Mesut Yılmaz gibi artık son kullanım tarihleri dolmuş, emekçiler tarafından seçim sandığına gömülerek cezalandırılmış sermaye uşaklarını yeniden bu partilerin başına getirmekten başka bir şey değil. Yüce Divan’da aklanıp paklandıktan sonra bağımsız olarak seçimlere giren ve yeniden milletvekili seçilen Mesut Yılmaz, “merkez sağ”ın liderliğine oynamak istediğini gizlemiyor. Tansu Çiller ise istemem yan cebime koy havalarında. Çiller sanki bundan 5 yıl önce seçmenin sandığa gömdüğü DYP Genel Başkanı o değilmiş gibi, kendisiyle röportaj yapan bir gazetecinin sorularına “Arayış içerisinde olan tabanda doğal olarak bize doğru bir yöneliş oluşmuş. ‘Yeniden merkez sağ inşa edelim, bunu siz yaparsınız’ gibi tabandan gelen dalgalara muhatap oluyorum (…) Bu dinamik içerisinde tabanın talebi ile toplumsal talebin kesiştiği noktada bir ihtiyaç çıkabilir. Böyle bir durumda hiç kimse ‘bu benim işim değil’ diyemez” şeklinde yanıt vererek yeniden siyasete dönebileceğinin işaretlerini veriyor.

Kuşkusuz ki kendilerini bulunmaz Hint kumaşı olarak sunan Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller gibi tipler, yeniden politikaya atılmak noktasında kendi birikimleri ve politikalarından ziyade emekçi yığınlarının unutkanlığına umut bağlıyorlar. Hükümet oldukları dönemlerde sermayeye hizmet adına uygulamaya soktukları saldırı politikalarının, tepeden tırnağa içinde oldukları yolsuzluk batağının ve ellerindeki kanların artık hatırlanmayacağını düşünüyorlar.

Görüldüğü gibi AKP ve kısmen MHP dışındaki tüm düzen partileri yaşanan sürecin ve seçim depreminin altında kalmış durumdalar. Bu, düzen siyasetindeki krizin bir başka boyutudur ve kısa vadede bu soruna sermaye açısından tatmin edici bir sonuç bulunması ihtimali çok zayıftır.