25 Mayıs 2007 Sayı: 2007/20(20)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde seçim hazırlığı...
  Sermayenin seçim sonrası “niyeti”
Ankara’nın göbeğinde kontrgerilla
provokasyonu!..
Bir “solda dönüşüm” öyküsü
“Sol” görünümlü faşist parti DSP
Ah şu liberaller -
Haluk Gerger
  Düzen güçlerinin Kürt halkına karşı
“kutsal ittifakı”
  Büyükanıt emretti, Yargıtay uyguladı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizi ve gündemdeki parlamento seçimi
  Seçim kampanyası ve kadro sorunu
  İbrahim Kaypakkaya ülke genelinde düzenlenen eylemlerle anıldı...
  Lübnan’da iç çatışmalar yeniden başladı
  Düşük maliyetli katil istihdamı
  Alman devleti G8 karşıtlarına saldırılarını artıyor
  Dünyadan...
  Batı Avrasya ve Ortadoğu
Abu Şehmuz Demir
  Gençliğin çözümü devrimde!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır/1
M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Seçim kampanyası ve kadro sorunu

Etkin ve sonuç alıcı bir politik kampanya örgütleyebilmenin temel şartı, çalışma yürütülecek konu ile ilgili net bir idelojik-politik hattın belirlenmesidir. Gerisi, söz konusu açıklığa uygun bir çalışma tarzının tutturulabilmesi, inisiyatifli ve başarılı bir önderlik anlayışının hayata geçirilmesi ve politikayı ete-kemiğe büründünecek dinamiklerin doğru saptanıp, uygun araç ve yönelimlerin belirlenebilmesi sorunudur.

Sınıf devrimcileri 2007 seçim kampanyasının ön günlerindeler. Geçmiş kampanyalar ile karşılaştırıldığında güç, imkan ve deneyim açısından önemli bir birikimle bu çalışmaya hazırlanıyorlar. Özellikle geride kalan üç seçim çalışmasının deneyimleri ve işçi kurultaylarından bu yana süregiden yoğunlaştırılmış kitle çalışması, seçim kampanyası için önemli birikimler yaratmış bulunuyor. Denilebilir ki, geçmiş dönemle aynı düzeyde olan nerede ise tek şey, seçim süreçleri ile ilgili olarak sahip olduğumuz idelojik-politik açıklık düzeyidir. Çünkü ortaya konan idelojik yaklaşımlar ve buradan belirlenen politik hat, uzun yıllardır sahip olunan net bakışın mevcut gelişmelere uygun olarak güncellenmesi ile çizilmiştir. Sonuç almanın altın anahtarı olan bu hattın, bütün güçlerimiz tarafından ne kadar içselleştirilebildiği tartışılabilinir. Çok genelleştirmeden ve geriye gitmeden değerlendirirsek, bir dönemdir sürdürülen seminer, iç toplantı vb. hazırlık etkinlikleri bize bu açıdan yeterli bir tablo sunmaktadır.

Alanlara göre belli farklılıklar göstermekle birlikte, seçimler ve alınması gereken devrimci tutum yalnız temel kadrolarımızın değil örgütlü bütün güçlerimizin, hatta çalışma ile organik bir ilişki içinde bulunan taraftarlarımızın asgari açıklığa sahip olduğu bir konudur. Bunda, belirlenen tutumun gücü, geçmişte yürütülen seçim çalışmasının öğreticiliği ve ön sürecin eğiticiliği belirleyici faktörlerdir.

Politikaya hayat verecek dinamiklerin doğru tespiti ve buna uygun araç ve yönelimlerin belirlenmesi sözkonusu olduğunda ise, yerellerde bu alanda önemli zorlanmaların hala da yaşandığını belirtmeliyiz. Sorun hiç de çok yönlü araç kullanımının başarılmasında değildir. Bu konuda da alınması gereken belli bir yol olsa da, geçmiş deneyimler göstermektedir ki, esas sorun imkanların doğru kavranması ve buna uygun politik-pratik bir yönelimin sürekliliğinin sağlanmasındadır.

Sınıf devrimcileri olarak çok önemli bir sürecin içerisindeyiz. Burjuva düzen cephesinde sertleşen klik savaşları, bu savaşlar etrafında geniş kitleleri saflaştırmayı başaran manipülasyonlar, işçi ve emekçi hareketinin bilinen durgunluğu, artan devlet terörü, devrimci hareketi de etkisi altına alan ve her seçim dönemi basıncını artıran tasfiyeci rüzgarlar... Böyle bir atmosferde gerçekleşecek seçim sürecine devrim ve sosyalizimin bayrağını yükselterek müdahale etmek sağlam bir duruşla sağlanabilir. Tabii ki böyle bir sağlam duruşun temel kaynağı idelojik güçlülüktür. Ancak biz mevcut tabloya direnen değil, tabloyu değiştirmeyi hedefleyen bir müdahalede bulunmak durumundayız. Deyim yerindeyse, mevzilerimizi savunmalı ve karşı saldırıya geçmeliyiz. Bu da, yukarıda işaret edilen ve bir bölümü uzun yılların ürünü olan olumsuz koşullara rağmen yol almanın başarılması iddiasıdır.

Genel politikanın gücü bu yol alma çabasına çok şey katacaktır. Geçmiş seçim deneyimlerinin aydınlatıcılığı, özellikle propaganda-ajitasyon faaliyetinde sürekliliğini koruyan düzey ve kendi iç önderliğini sağlamış çalışma alanlarının varlığı... Bunların tümü politik açıklıklarla birlikte başarılı bir seçim çalışmasının önemli dayanakları olacaktır. Ama tek başına politik kuvvet, bu politikayı hayata geçirebilecek kadrolar yoksa eğer, “hiçbir şeydir”.

Şimdi esas soruya geçebiliriz. Genel politikayı güçlerimiz asgari planda kavradığına ve bugüne kadarki çalışmamız kendi çevresine azımsanmayacak kadar bir güç topladığına göre, döne döne ifade ettiğimiz, çalışmamız için kritik bir yerde durduğunu söylediğimiz kadro sorunu seçim çalışması için asgari ölçüde çözülmüş bir sorun sayılmaz mı?

Yapılacak işlerin çokluğu, tespit edilen imkanların genişliği, kullanılabilecek araçların çok yönlülüğü üzerinden yetişmiş örgütçü kadro ihtiyacının altını çizen yerelliklerimiz ulaşılan düzeyi görmeyen bir tartışma mı yürütmektedir?

Seçim çalışmasının hakkı tek başına mevcut örgütsel omurgamız üzerinden gösterilen bir çaba ile verilemez. Nitekim bütün planlamalar en geniş çevre-çeper ilişkilerinin tanımlı bir tarzda kampanyaya dahil edilmesi üzerinden yapılmaktadır. Bunun için “nicel olarak böyle bir çalışma için yeterli kadromuz var mı” sorusundan önce, çalışmaya katkı yapabilecek herkes zorlandı mı ve buna uygun iyi bir işbölümü yapıldı mı sorusu sorulmalıdır.

Nitelikli kadro sorununa gelince; politikanın genel olarak kavranması ön açıcı olmakla birlikte kendi başına sonuç alıcı değildir. Dahası merkezi politika ile onun mahalli birimlerce kavranması arasında her zaman doğal bir açı bulunmaktadır. Politikanın özgünleştirilmesi, yaşamın canlı pratiği içerisinde ete-kemiğe büründürülmesi, genel olanı kavrama ile bağlantılılı olsa da aynı şey değildir. Politikanın gündelik yaşam içerisinde karşılaştığı zorlanmalar ancak onu uygulayan kadronun yaratıcılığı, bu zorlanmaları analiz edip çözümleyebilme gücü, ısrarı ve kararlılığı ile aşılır. Yeterince yetişmiş kadromuz var mıdır? Hayır yoktur! En azından karşı karşıya kaldığımız çok yönlü görevler için yeterli değildir. Ama işte tam da bu noktada başarılı bir kampanya için politikaya uygun bir çalışma tarzı sorunu devreye girmektedir. Çalışmanın iç disiplinini sağlamak, buna dayalı devrimci bir yaşamı hakim kılmak ya da sürekli bir denetimi örgütlemek sorunu karşımıza çıkmaktadır. Ancak bizim zorlanma alanımız bu da değildir. Özellikle yaygın kampanya süreçlerinde çalışmayı yetiştirme telaşı ile yol alan, ön planlamaların esiri olan, verimsiz sonuçlara rağmen ısrarcı olmayı verimsizliğin nedenlerini aydınlatmadan aynı şeyleri tekrarlamak zanneden bir pratik kendini hakim kılabilmektedir.

Politik gelişmelerin takibi tüm güçlerimiz tarafından yapılabilecek midir? Gerçekleşen her pratik, toplantı, eylem, dağıtım, bunu gerçekleştiren güçlerle birlikte vakit geçirmeden değerlendirilebilecek midir? Oluşturulan komiteler, komisyonlar düzenli olarak toplanıp zorlanma alanlarını ve nedenlerini tartışabilecek midir? Çevre-çeper ilişkilerimizi dahi cephenin ön safına sürmeyi planladığımız bir dönemde, bu yeni güçlerin verimli olmasını sağlayacak pratikle bezenmiş bir iç eğitim sürecine hakkettiği değer ve zaman verilecek midir?.. Kısacası, kitlelerle doğrudan yüzyüze gelinecek bir kampanyanın zorlanma alanları, bizzat bunun örgütleyicileri tarafından günlük çalışmanın deneyimleri ile sınanarak düzenli ve sistematik bir değerlendirmeye tabi tutulup, dinamik bir müdahaleye konu edilebilecek midir?

Kritik halka şudur; yerel önderliklerimiz gündelik faaliyetin koşuşturması içinde kaybolmadan yukarıda söylenenlerin takipçisi, uygulayıcısı olabilecek midir?

Evet, belki henüz bu kapsamda bir seçim çalışmasının örgütlenmesi için yeterince yetişmiş kadromuz yoktur. Ama yılları bulan bir kitle pratiği içerisinde eğitilmiş yerel örgütlenmelerimiz vardır. Mesele, bu örgütlenmelerin sahip olduğu potasiyelin açığa çıkarılıp çıkarılamayacağında düğümlenmektedir. Büyük bir rahatlıkla söylenebilinir ki, politik yoğunlaşmanın sağlanması durumunda bunun önünde hiçbir engel yoktur.


İzmir’de “Seçimler ve devrimci tutum” semineri

İzmir BDSP olarak “Seçimler ve devrimci tutum” başlıklı seminer ile seçim çalışmasını başlatmış olduk. Oldukça canlı ve verimli geçen seminerin ilk bölümünde bir yoldaşımız genel olarak burjuva ve reformist partiler açısından seçimlerin ne anlam ifade ettiğine değindi. Daha sonra devrimciler açısından seçim sürecinin nasıl ele alınması gerektiğini anlattı.

Yapılan konuşmada şunlar söylendi: “Reformist partiler de tıpkı burjuva partiler gibi her ne kadar sol söylemi kullansalar da kitlelerin tüm umutlarını  parlamentoya sıkıştırdıklarından meclise girmek onlar için hayati bir amaçtır. Bu amaç uğruna her türlü gerici ittifaklara girebilirler. Ayrıca emekçi kitlelerin tüm umutlarını her yanıyla çürümüş olan meclise sıkıştırarak niyetlerinden bağımsız olarak kitleleri bir yanılsamaya iterler. Bu yanılsamanın kendisi kaçınılmaz olarak kitleleri mücadeleden alıkoymakla sonuçlanır ...

Diğer yandan değerlendirilmesi gereken bir konu da, genel olarak devrimcilerin seçimlere yaklaşımıdır. Diğer seçimlerde olduğu gibi bu seçimlere de devrimci hareket parçalı bir tabloyla girmektedir. Bunun sonuçları devrimciler açısından bir zayıflığı ifade etse de burada üzerinde durulması gereken konu devrimcilerin ilkesel yaklaşımlarındaki politik hatalardır. Kitle hareketliliğinin oldukça gerilediği, kitlelerin sermayenin klik çatışmasında taraflaştırılmaya çalışıldığı böylesi bir dönemde kitleleri?seçimler vesilesiyle kendi bağımsız tutumunu almaya çağırmak, bilinçli ve örgütlü bir eylemliliğe kavuşturmak hayati bir yerde durmaktadır. Ancak çoğu devrimci grup boykot kararı alarak onyıllardır sürdürülen bir geleneği savunduklarını iddia ederek böyle bir dönemde kitlelerin karşısına politik bir alternatif dahi sürememektedirler...

Biz Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu olarak bu seçimlerde de kitlelere kurtuluşun seçimlerde ve mecliste olmadığını, asıl kurtuluşun işçi ve emekçilerin birleşik, örgütlü mücadelesiyle kazanılacak olan sosyalizmde olduğunu haykıracağız. Emekçi kitlelere kurtuluş mücadelesinde onlara düşen görev ve sorumlulukları hatırlatacağız. Ve onları kendi bağımsız tutumlarını sandıkta devrim ve sosyalizmden, yani bağımsız sosyalist adaylardan yana kullanmalarını sağlayarak bilinçli ve örgütlü bir eylemliliğe dahil etmiş olacağız...”

İkinci bölümü soru-cevap biçiminde yapılan canlı tartışmalarla geçti. Katılan tüm yoldaşların ve dostların oldukça ilgiyle izlediği seminerin sonunda Çiğli Organize Sanayi Bölgesi’nde sendikalı oldukları için işten atılan ve direnişe geçen Esen Plastik işçileri ziyaret edildi. Seminer seçimler öncesi yapılacak aday tanıtım pikniğinde buluşmak üzere bitirildi.

Seminere 60 kişi katıldı.

BDSP İzmir