25 Mayıs 2007 Sayı: 2007/20(20)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde seçim hazırlığı...
  Sermayenin seçim sonrası “niyeti”
Ankara’nın göbeğinde kontrgerilla
provokasyonu!..
Bir “solda dönüşüm” öyküsü
“Sol” görünümlü faşist parti DSP
Ah şu liberaller -
Haluk Gerger
  Düzen güçlerinin Kürt halkına karşı
“kutsal ittifakı”
  Büyükanıt emretti, Yargıtay uyguladı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizi ve gündemdeki parlamento seçimi
  Seçim kampanyası ve kadro sorunu
  İbrahim Kaypakkaya ülke genelinde düzenlenen eylemlerle anıldı...
  Lübnan’da iç çatışmalar yeniden başladı
  Düşük maliyetli katil istihdamı
  Alman devleti G8 karşıtlarına saldırılarını artıyor
  Dünyadan...
  Batı Avrasya ve Ortadoğu
Abu Şehmuz Demir
  Gençliğin çözümü devrimde!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır/1
M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

10 Aralık’tan 27 Nisan’a…

Bir “solda dönüşüm” öyküsü

Düzen cephesinde hızlanan siyasal gelişmeler sonucunda seçimler 22 Temmuz’a alındı. Seçimlerin erkene alınması, kendini Kasım’da yapılacak bir seçime göre ayarlamış bulunan tüm siyasal aktörleri hazırlıksız yakaladı.

Başını Süleyman Çelebi ve ekibinin çektiği 10 Aralık Hareketi baskın seçime en hazırlıksız yakalanan aktörlerden birisiydi. Üstelik son siyasa gelişmeler 10 Aralık Hareketi’nin belirleyip hayata geçirmeye çalıştığı seçim politikalarını önemli oranda boşa çıkartmıştı.

10 Aralık Hareketi yöneticileri nihayet geçtiğimiz hafta sessizliklerini bozdular ve seçimlere ilişkin görüşlerini bir basın toplantısıyla açıkladılar. Düzen siyasetinin sol kanadına yeniden biçim verme operasyonu kapsamında zorla bir araya gelen/getirilen CHP ve DSP’nin seçim işbirliğini kutsamakla kalmadılar, bunun “geniş bir halk kesiminin beklenti ve taleplerine uygun bir adım olduğunu” da sevinçle ilan ettiler. Fakat Çelebi ve ekibine göre bu işbirliği genişlemeliydi, “bu iki parti dışındaki sosyal demokrat, demokratik sol ve özgürlükçü sosyalist kuruluşların” da katkısı sağlanmalıydı. Aksi takdirde “sol seçmen desteği” tam olarak elde edilemezdi. Süleyman Çelebi ve ekibinin açıklamasında ayrıca CHP’ye akıllar verildi; neo-liberal politikaları terk etmesi, etkin tarımsal desteği ve sosyal devlet ilkesini kararlılıkla savunması istendi. Yani bir bakıma seçimde “çatı” vazifesi görecek CHP’ye bir seçim ve iktidar programı önerilmiş oldu.

Kuşkusuz ki programa ilişkin bu öneri ve talepler bir ciddiyet ve samimiyet taşımamaktadır. Bunlar daha ziyade görüntüyü kurtarma, emekçilere sempatik görünme amaçlıdır. Tıpkı son günlerde Baykal’ın arkasında dolanan SHP’liler gibi, 10 Aralık yöneticilerinin de asıl derdi, seslerini CHP’ye duyurmak ve milletvekili aday listelerine girebilmektir. 10 Aralık Hareketi’nin gerçek misyonu siyaset alanında sermayeye hizmet vermek, sermayenin sol koltuk değneği olarak görev yapmak olduğuna göre bunda, şaşılacak bir şey de yoktur.

Fakat bu, Süleyman Çelebi ve arkadaşlarının dünkü söylemleri ile bugünkü icraatları arasındaki tutarsızlığı mazur göstermiyor. Sözünü ettiğimiz bu tutarsızlığın, daha doğrusu ikiyüzlülüğün ne olduğunu anlayabilmek için öncelikle 11 Ocak’ta yayınladıkları “Solda yenilenme ve bütünleşme çağrısı” başlıklı açıklamaya bir göz atmamız gerekiyor. Açıklamanın önemli bulduğumuz iki ayrı paragrafında şunlar söyleniyor;

“10 Aralık Hareketi olarak bir yıldır sosyal demokrat, demokratik sol, özgürlükçü sosyalist parti, grup ve kişilerin Türkiye siyasetine en etkin katkıyı yapmasının koşullarını ve yöntemlerini araştırdık, tartıştık. Önerdiğimiz süreç yenilenme temelinde bütünleşme ve kitleselleşmedir. Bu yolla hedef solun tek başına iktidarıdır. Sosyal demokrat, özgürlükçü sol partilere, kuruluş ve kişilere dünyadaki ve Türkiye’deki koşulların, gelişmelerin ve ihtiyaçların zorunlu kıldığı kapsamlı bir yenilenme sürecini ve bunun gerektirdiği dönüşümü başlatmaları için çağrıda bulunuyoruz. Bu güçleri, gerek temel ilkeler, yaklaşımlar ve politikalar, gerekse siyaset yapma tarzı ve yönetim anlayışını kapsayacak bir yenilenme temelinde 2007 seçimlerine mümkün olan en geniş güç birliği içinde girilmesi için kararlı adımlar atmaya çağırıyoruz.”

“Geleceğe kaygıyla, korkuyla değil, umutla bakmak isteyen yurttaşlar yeni bir siyaset anlayışı, kararlı ve yapıcı bir tutum bekliyor. Ülkemizi gerçekten demokratik, hızla kalkınan, gelirini adaletli biçimde paylaşan ve fırsat eşitliğine dayalı bir düzene sahip bir ülke durumuna getirmek, hukuk devletini, sosyal devleti ve katılımcı demokrasiyi yalnızca sözde değil, inançla ve kararlılıkla savunan, evrensel sol değerlere sahip çıkan bir sosyal demokrat bütünleşmeyle mümkündür.”

Düzen siyasetindeki mevcut anlayış ve alışkanlıklara belli eleştirilerin getirildiği, “yenilenme”, “dönüşüm”, “ katılımcı demokrasi” ve “evrensel sol değerler” gibi lafların bolca edildiği bu açıklamanın üzerinden henüz beş ay geçti. Bu lafları eden Süleyman Çelebi ve ekibi şimdi generaller adına siyaset yapan, darbe girişimlerine alkış tutan, özgürlüklere düşman olduğunu saklama gereği duymayan, şovenizmin bayraktarlığını elinde bulunduran, artık en sıradan insanların dahi “bunlar solcudur” diyemediği CHP ve DSP gibi iki partinin seçim işbirliğine şapka çıkartıyor. Seçimlerde CHP çatısı altında kendine yer bulabilmek için bin bir methiye diziyor. Kısacası yüzsüzlüğün bu kadarına da pes dedirtiyor.

Açıklamada bazı göstermelik taleplere de yer verilmiş olduğunu daha önce vurgulamıştık. Talepler konusunun bir başka boyutu da bu istemlerin kimden beklendiği. Yakından bakıldığında Süleyman Çelebi ve ekibinin “güçbirliği”nden “beklentileri” ölüden gözyaşı beklemek gibi bir şey.

“Kurulan güçbirliğinin sosyal demokrat / demokratik sol / özgürlükçü sosyalist kesimlerin desteğini alabilmesi için demokratikleşme sürecinin hızlandırılması konusunda samimi ve kararlı bir tutum sergilenmelidir. Bu çerçevede çeşitli yamalarla düzeltilmeye çalışılmış 1982 Anayasası yerine çağdaş, demokratik bir anayasanın hazırlanacağı, % 10 seçim barajının düşürüleceği, çalışanların başta sendikal haklar olmak üzere tüm demokratik haklarının önündeki engellerin kaldırılacağı, ifade ve dolayısıyla basın özgürlüğünü kısıtlayan maddelerin çağdaş normlara uygun şekilde değiştirileceği, siyasal partiler arasında ittifakın yasal hale getirileceği, siyasal partilerde lider egemenliği yerine üyelerin demokratik söz ve karar hakkını güçlendirecek önlemlerin getirileceği açıkça ortaya konmalıdır.” (10 Aralık Hareketi’nin açıklamasından)

12 Eylül askeri faşist darbesini yapan generallerin hazırlatıp uygulamaya soktuğu 1982 Anayasası’nı ortadan kaldıracak, onun yerine “çağdaş,demokratik bir anayasa” hazırlayacak olan kim? Artık açıktan açığa generaller adına siyaset yapan, darbe girişimleri dahil paşaların hiçbir yaptığına toz kondurmayan Baykal ve çetesi mi?

Ya yüzde 10’luk seçim barajı? Bu barajı açıktan açığa savunan, daha bir iki hafta önce de mecliste kanlı bıçaklı olduğu AKP ile anti demokratik seçim yasası konusunda tam mutabakat sağlayan CHP mi, bu partinin başındaki Baykal mı kaldıracak bu barajı?

Çalışanların sendikal ve demokratik hakları konusunda CHP-DSP ittifakının ne yapacağı ortadadır. Baykal, Bülent Ecevit’i “tüm sosyal demokratların” lideri ilan etmedi mi? Bülent Ecevit’ten öğrenecekleri şeylerin başında ise tabii ki işçi ve emekçilere yönelik saldırı yasalarının kararlılıkla uygulanması vardır. Çalışma yaşamını cehenneme çeviren, sömürü ve yıkımı arttıran yasaların pek çoğunun altında, “sosyal demokratların lideri” Ecevit’in imzası vardır. Ve bunu en iyi bilenlerden biri de Süleyman Çelebi ve avanesidir.

Tabii bir de ifade ve basın özgürlüğü konusu var. “Sosyal demokrat” olduğu rivayet edilen CHP, son aylarda ceza yasasındaki ünlü 301. maddenin değiştirilmesine karşı kararlı bir mücadele sergilemektedir. Bu maddenin değişmesini veya kaldırılmasını önerenleri faşist partilerden hiç de farklı olmayan gerici-milliyetçi bir söylem kullanarak suçlamaktadır.

Oyun bitti, herkes kendi bayrağı altına!

Bugün ortaya çıkan tablo, taşların yerine oturması, safların netleşmesi, herkesin yerli yerini bulması tablosudur. Çok fazla inandırıcı olamasa da bugüne kadar “solculuk” oynayan, AB ülkelerinde görüp imrendikleri türden bir düzen solculuğu yapmaya heveslenen 10 Aralık Hareketi mensupları için de aynı şey geçerlidir.

10 Aralık Hareketi kendi seçimini yapmıştır. Onun yeri hak ve ve özgürlükler mücadelesi verenlerin değil, generaller adına siyaset yapanların, hak ve özgürlüklere düşman olanların yanıdır. Onun yeri Kürt halkının düşmanlarının, işçi ve emekçilere saldırı programlarını kararlılıkla uygulamaya yeminli olanların yanıdır.

“10 Aralık Hareketi” artık “27 Nisan Hareketi”nin bir parçası olarak sermayeye hizmete taliptir. Bu görev talebinin sermaye tarafından dikkate alınıp alınmayacağını ise ilerleyen günler gösterecektir.


CHP-DSP ittifakı üzerine

Siyaset mühendisliğine soyunan sermaye iktidarının uşakları DYP ve ANAP’ın birleşerek, Demokrat Parti’yi kurmasını sağladılar. Gözü, kulağı ve dili sermaye için çalışan, sömürü düzeninin devam etmesini varlık nedeni sayan sermayenin siyaset erbaplarının başını, sermaye basınının satılık kalemşörleri çekiyor. Daha birkaç ay öncesine kadar, aralarında Derya Sazak’ın da bulunduğu, çeşitli vesilelerle CHP’nin sol olup olmadığının tartışılır olduğunu yazanlar bile, CHP-DSP arasındaki ittifak görüşmelerinin üzerine “solda birlik” yaftası asarak büyük bir heyecanla karşıladılar.

Nasıl “solda birlik” diyeceğiz şimdi buna? CHP’nin ve DSP’nin merkezi kadrolarında sol duyunun zerresi var mı? CHP ve DSP’nin merkez yöneticileri “sol”un, emeğin korunması mücadelesinin yeminli düşmanları değil mi?

AKP’nin sürdürdüğü İMF programlarını ilk uygulamaya başlayan DSP’nin en büyük ortağı olduğu hükümet değil mi? Başta Hikmet Sami Türk olmak üzere, DSP’nin bakanları, MHP ve ANAP’lı ortaklarıyla tam bir uyum içinde 19-22 Aralık cezaevi katliamı için düğmeye basmadılar mı? 122 devrimcinin yaşamını yitirmesine yol açmadılar mı? Yıllardır mecliste olan CHP milletvekilleri, işçi ve emekçilerin hiçbir sorununu meclis gündemine taşıdılar mı? Laikliği temel politika haline getirip, Genelkurmay’ın meclisteki sözcülüğünü yapmanın ve postal yalayıcılığının dışında ne yaptılar?

DSP-CHP ittifakını “solda birlik” diye adlandırmak, en hafif deyimle emeğin korunması mücadelesi ile bütünleşmiş sol kavramını lekelemektir. Irkçı faşist politikalarda, katliamcılıkta “sağcı” diye bilinen partileri geride bırakan bu partiler, MHP ile yarışan bir düşünsel yaklaşımın temsilcileridir.

“Solda birlik” konusunda anlaşmaya varan partilerinden birinin DSP olduğunu biliyoruz. DSP, AKP hükümetinden önceki sermaye hükümetinde yer aldı. Faşist MHP ile ortaklığı bile, hizmetinde olduğu sermaye iktidarının çıkarları için kolayca içine sindirebildi. Ulucanlar katliamı, 19 Aralık cezaevi operasyonu ve ölüm oruçları süreci boyunca sergilediği tutum ortada.

Solda birliğin diğer aktörü ise CHP’dir. CHP, AB’den Kürt sorununa kadar tüm konularda faşist MHP’ye taş çıkaran bir politik tutumun temsilciliğini yapıyor. CHP bünyesine almak için, faşist söylemin en rafine örneklerinden Genç Parti’yle görüşmeler yapmaktan kaçınmayacak kadar sağcılaşmıştır. Sosyal sorunları demagojik bir tarzda da olsa özenle gündeme getirmemektedir.

CHP’nin tek derdi AKP’nin yerine hükümet olmaktır! Emperyalizme, işbirlikçilerine sınırsız hizmet etmektir.

2004 yerel seçimlerinde YTP’nin kurucularından İsmail Cem, partinin çizgisini tanımlamakta zorlanmış, “galiba demokratik soldayız” demişti. Kemal Derviş ise “Liberal sosyal demokrat” diye yanıtlamıştı. Hatırlanacağı gibi daha sonra ikisi de CHP’ye transfer oldular. Bu transferin temel nedeni Baykal’ın CHP’sinin sermayenin ihtiyacı olan, düzen solunun temsilcisi olmasıydı.

DSP’ye gelince, meclise taşıdığı milletvekillerinin bir kısmının MHP’ye geçtiği bir partiden söz ediyoruz. İktidar için “hoşgörülü laiklik” deyip Fethullah Gülen’e göz kırpan, 28 Şubat askeri faşist müdahalesini destekleyen, sonrasında 60 milletvekili ile azınlık hükümeti kurmayı içine sindiren, faşist MHP’yle “uyumlu” ortaklık yapabilen, koalisyon hükümeti boyunca her konuda tam bir anlayış birliği içinde hareket edebilen bir partiden söz ediyoruz.

Burjuvazinin ve partilerinin temel hedeflerinden biri tüm toplumu en azından apolitikleştirmek, toplumsal duyarsızlığın zeminini güçlendirmektir. Fakat bunun işçi ve emekçileri yönetmekte büyük sorunlara yol açacağını da en iyi burjuvazi bilir. İşçi ve emekçilerin sorunlarının çözümü için harekete geçmesi, düzeni aşan devrimci politik mücadeleden yana saf tutması sermayenin ve faşist devletinin en büyük korkusudur. Sermaye iktidarının işçi ve emekçilerin düzen dışına çıkmasını engellemek için, onları düzen içinde tutacak kanallara ihtiyacı vardır. O siyasal kanallar da, kaçınılmaz olarak “sağ”, “sol” gibi sıfatlar taşıyacaktır. Burjuvazi, DSP, CHP gibi partilerin birleşmesini sağlayarak, “sol”da ısrar eden işçi ve emekçilere aldatıcı bir alternatif sunmak istemektedir.

Bugün ilerici, demokrat birçok aydın, “şeriata” karşı olmak ve AKP’yi alt etmek adına, CHP’yi tek kurtuluş yolu, ‘sol’ çatısını ise altında birleşilecek yer olarak görmekte ve göstermek istemektedir. Kimileri bunu “ne yapalım elimizde daha iyisi yok” diyerek yapmaktadır. Bu çağrıyı yapanlar, işçi ve emekçilerin sermayeden bağımsız mücadelesine zarar vermekte, sermayenin dümenine su taşımaktadırlar.

Solla hiçbir ilgisi olmayan, sömürü düzeninin efendilerinin hizmetkârı düzen partileri işçi ve emekçi kitleler tarafından dışlanmıştır. Zira işçi ve emekçiler çalıştıkları işyerlerinde ya da yaşadıkları yerlerde olmayan, emeğin korunması için kılını kıpırdatmayan DSP ve CHP gibi partilerden uzaklaşmaktadır.

Kimi aydınların sandığının aksine CHP ve DSP, dincilikle karşıtlık içinde de değildir. Tersine, gerek hükümet oldukları dönemlerde, gerekse de muhalefet olarak, sermayenin çıkarları için dini, emeğin toplumsal mücadelesine karşı kullanmasını onaylamışlardır. DSP ve CHP’nin büyük lider olarak andığı Bülent Ecevit, Fethullah Gülen hayranıydı. Ecevit’in ölümü sonrasında, duyduğu büyük üzüntüyü dile getirenlerin başında Fethullah Gülen geliyordu.

Kurulan DSP-CHP ittifakı gerici bir ittifaktır. Öyle ki, onların baktıkları yerden SHP bile “aşırı sol” olarak gözükmektedir. DSP ve CHP geçen yerel seçimlerde DEHAP’la işbirliği yaptığı için SHP’den özeleştiri yapmasını istemektedirler. 10 Aralık Hareketi’ne, sosyal reformizmin politik platformundan beslenen siyasal partilere de kapılarını sıkı sıkı kapamışlardır.

CHP-DSP ve aynı çizgideki başka güçlerin birliği “sol” diye tanımlamak, sol kavramını lekelemektir. Bu birliği “solda birlik” olarak adlandıran DSP ve CHP, devrim ve sosyalizm mücadelesinin katıksız düşmanıdırlar. Sermayenin dümenine su taşıyan bu ve benzeri ittifakların içyüzünü sergilemek sınıf devrimcilerinin öncelikli görevidir.



 

Alınteri’ne tutuklama terörü...

“Saldırıları boşa çıkaracağız!”

21 Mayıs sabahı saat 06.00 civarında Ankara’da Terörle Mücadele Şubesi tarafından bir Alınteri muhabiri ve 11 Alınteri okuru gözaltına alındı.1 Mayıs eyleminde yasa dışı slogan attıkları ve örgüt propagandası yaptıkları gerekçesiyle gözaltına alınanlardan 6 kişi tutuklanarak cezaevine götürüldü.

Mahkeme saat 17:00 gibi başlarken mahkeme boyunca ve mahkeme bitiminde gözaltındakiler çıkartılana kadar yaklaşık 40 kişi Adliye önünde bekledi. Serbest bırakılanlar mahkemeden çıkarken ve tutuklananlar hapishaneye götürülürken hep bir ağızdan “İçerde, dışarıda hücreleri parçala!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”, “Devrimci tutsaklar onurumuzdur!” sloganları atıldı.

Alınteri gazetesi, gözaltı saldırısı ile ilgili olarak İstanbul İHD’ Şubesi’nde 21 Mayıs günü bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamada, saldırıların boşa çıkarılacağını ifade edildi.

Gözaltı terörü 22 Mayıs günü Taksim Tramvay durağında yapılan basın açıklamasıyla da protesto edildi. Açıklamada şunlar söylendi:

“Hayallerinde bir Ankara var! Hayallerinde 14 Nisan Tandoğan Meydanı’nın Ankara’sını ebedi kılmak var... Bugün hayallerinizin doruk noktasındasınız! Açlık, yoksulluk, yozluk, işsizlik ancak bu kadar unutturulabilinir! Kitleler çıkar kavganıza ancak bu kadar altlık yapılabilir! Ve parlemanterizm hayalleri ancak bu kadar yayılabilir!

Açlık, işsizlik, kölece çalıştırma, yozluk, yoksulluk, özgürlüksüzlük yokmuş gibi yapmıyor; bunların yaratıcılarını düşman belliyoruz. Kürt halkı yokmuş gibi yapmıyor; ‘Ne mutlu Türküm diyene’ demiyoruz... Darbe çığırtkanlığı katarına binmiyor; şovenizmin karşısına devrimci 1 Mayıs’la, birlik - dayanışma - mücadele ruhuyla dikiliyoruz… Hayallerinizin doruk noktasındasınız ve size daha fazla ışık yok!”

Alınteri ve Devrimci Proleter Gençlik adına yapılan açıklamaya BDSP, ESP ve TUYAB da destek verdi.

Kızıl Bayrak/ İstanbul