25 Mayıs 2007 Sayı: 2007/20(20)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde seçim hazırlığı...
  Sermayenin seçim sonrası “niyeti”
Ankara’nın göbeğinde kontrgerilla
provokasyonu!..
Bir “solda dönüşüm” öyküsü
“Sol” görünümlü faşist parti DSP
Ah şu liberaller -
Haluk Gerger
  Düzen güçlerinin Kürt halkına karşı
“kutsal ittifakı”
  Büyükanıt emretti, Yargıtay uyguladı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizi ve gündemdeki parlamento seçimi
  Seçim kampanyası ve kadro sorunu
  İbrahim Kaypakkaya ülke genelinde düzenlenen eylemlerle anıldı...
  Lübnan’da iç çatışmalar yeniden başladı
  Düşük maliyetli katil istihdamı
  Alman devleti G8 karşıtlarına saldırılarını artıyor
  Dünyadan...
  Batı Avrasya ve Ortadoğu
Abu Şehmuz Demir
  Gençliğin çözümü devrimde!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır/1
M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmeler dağıtılsın!..

Ankara’nın göbeğinde kontrgerilla provokasyonu!..

AKP ile ordu arasında yeni cumhurbaşkanının seçilmesi üzerinden kopan kavga Genelkurmay’ın muhtıralı müdahalesiyle yeni bir boyuta taşınmıştı. Peşi sıra paşaların merkezinde durduğu “Cumhuriyet mitingleri” ile AKP’ye yeni bir balans ayarı çekilmek istendi. “Cumhuriyetin bekçisi”, “laikliğin savunucusu” ruhhaliyle alanlara çıkan, ağırlığını kadınların ve Alevi kesimin oluşturduğu miting meydanları ile AKP’ye gözdağı verilmek istendi.

AKP her ne kadar orduya karşı “sert” açıklamalarla, “biz daha cumhuriyetçiyiz” minvalinde gerçekleştirilen mitinglerle kuyruğunu dik tutmaya çalışsa da erken seçime razı olmak zorunda kaldı. Ancak tüm bunlar devletin kurucusu, kollayıcısı ve koruyucusu misyonu ile davranan orduya yetmedi. 28 Şubat ürünü AKP’yi hala “tehdit” olarak görmeye devam etti. AKP, her ne kadar ABD etiketli “ılımlı islam” modelinin Türkiye versiyonu olsa da, emperyalizme, İMF’ye, TÜSİAD’a hizmet için canla başla çalışsa da, son dönemlerin en azılı işçi-emekçi düşmanı uygulamalara ve yasalara imza atsa da ordu AKP’yi “cumhuriyeti tehdit eden en büyük tehlike” olarak görmeye devam etti.

En Amerikancı AKP ve daha Amerikancı ordu arasında süren kavganın emperyalizmin ve işbirlikçilerinin çıkarı sözkonusunda olduğunda nasıl rafa kaldırıldığını ise söylemeye dahi gerek yok. 2007 Taksim 1 Mayıs’ında ordu ve hükümetin elele vererek işçi ve emekçilere karşı aldıkları “Taksim önlemleri” veya -eyleme katılan/katılmayan farketmez- halka uygulanan devlet terörü sermaye düzeninin bekası ve çıkarı sözkonusu olduğunda it dalaşının hiçbir öneminin olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.

Aynı şekilde, muhalefet partileri, ordusu, medyası, hükümeti ile düzenin tüm kurumlarının Kürt halkına yönelik saldırılarda, imha ve inkar politikalarında, devrimciler, toplumsal muhalefet sözkonusunu olduğunda nasıl birleştiklerini söylemeye de gerek yok.

DTP’nin önünü kesmek, Kürtler’in meclise vekil göndermesini engellemek için seçim yasasından yaş sınırına, birleşik oy pusulasından Kürt illerinde DTP’nin adaylarıyla benzer isimleri taşıyan bağımsız adayları ileri sürmek vb. konularda düzen güçlerinin nasıl birleştikleri ortada. Düzen güçlerinin işçi ve emekçilere düşmanlıkta, Kürt halkına yönelik saldırılarda, devrimcilere, toplumsal muhalefete yönelik baskı ve terörde aralarında hiçbir ayrım yok.

Böylesi bir atmosferde seçim sürecine girilirken Ankara’nın göbeğinde bir patlama gerçekleşti. Açıklamalara göre patlama sonucunda 6 ölü, 100 yaralı var. Toplumu terörize eden, halka açık yerlerde halkı hedef alan bu türden iğrenç ve vahşet örneği eylemler, dünyada ve Türkiye’de örnekleri genellikle görüldüğü gibi, devlet aygıtlarının karanlık bölümlerinin marifetidir. Türkiye bu türden sayısız kontrgerilla provokasyonuna tanık olmuştur. İçinden geçmekte olduğumuz dönemin toplam özellikleri gözetildiğinde, kontr-gerillanın bu işler için harekete geçirilmesinin zamanının geldiği anlaşılmaktadır. Ordunun başının daha olayın ne olduğu konusunda ellerinde hiçbir açık bir kanıt yokken büyük kentlerde bunun yeni örneklerini bekleyiniz türünden şom ağızlı kehanetleri de bunun bir işareti sayılmalıdır. Ve hiç kuşku duyulmasın, bu provokasyonu izleyecek olayların genel görünümü ile devlet terörünün somut hedefleri, onu planlayanların somut amacını da çok geçmeden tüm çıplaklığı ile açığa çıkaracaktır.

Patlamanın ardından sermaye düzeninin temsilcileri olay yerine gelerek peşi sıra açıklamalarda bulundular, “terörü” lanetlediler. Ancak en dikkat çekici açıklama bugüne kadar olmadığı tarzıyla patlamanın hemen arkasından olay yerine “koşan” ve açıklamalarda bulunan “iyi çocuk”ların babası, Şemdinli organizatörü Büyükanıt paşadan geldi. Gerçi hepsinin söyledikleri özünde aynıydı ve aynı yeri işaret ediyordu. Olayın üzerinden henüz çok fazla bir zaman geçmeden, “delil” karartmakta ve yoketmekte ustalaşmış emniyet güçleri olayı “araştırmadan” kesin yargılarla açıklamalarda bulunan Büyükanıt, patlamayla ilgili olarak “Organize bir terör örgütünün patlamasıdır” sözleriyle PKK’yi işaret ediyor, “Bu terör örgütünün arkasındaki kurumlara bakmamız lazım. Terör örgütlerini kim besliyor bunlara bakmamız lazım, başka bir şey söylemeyeceğim. Yorumlarını size bırakıyorum” diyordu.

“Terörizmle uluslararası mücadelenin son yıllarda her platformda konuşuluyor olmasına ve BM, NATO, AB gibi birçok önemli kurum ve kuruluşun konuya yönelik son derece sert tedbirler içeren karar ve açıklamaları olmasına rağmen, bugüne kadar gereken tedbirlerin alınamadığı”nı söyleyen ve bu yönlü uluslararası işbirliğine vurgu yapan Büyükanıt, “organize suç”a da dikkat çekiyordu.

Ancak Büyükanıt bu açıklamalarla da yetinmiyor, “Şimdi bunu her büyük şehirde bekleyebilirsiniz... Olur demiyorum ama büyük şehirlerde böyle şeyleri yapabilirler” diyerek seçim arifesinde Kürt hareketini ve devrimci muhalefeti terörize etmeyi amaçlayan kontgerilla eylemlerinin yenilerinin olacağına işaret ediyordu. Organize suç denilince ilk akla gelen kontrgerillanın hamisi Büyükanıt paşa, büyük bir pervasızlıkla yeni “terör” eylemlerinin startını veriyordu.

Düzen içi it dalaşının sürdüğü, Kürtler’in seçimlere girmesinin önünün kesilmek istendiği bir atmosferde Ankara’daki patlama kontgerillanın bir kez daha sahneye çıktığına işaret ediyor. Bu saldırılarda hedeflenen açıktır, Kürt hareketini ve devrimci, ilerici-toplumsal muhalefeti terörize etmek, emekçi halk kitlelerinde panik yaratmak, şovenizmi kışkırtmak, yeni linçlere zemin hazırlamak, Kürtler’in seçim çalışmasının önünü tümden kesmek.

Bu aynı zamanda kontgerilladan ve düzenden hesap soracak güçlerin yapması gerekenlere de işaret etmektedir. İşçi ve emekçilerin, Kürt halkının, devrimci muhalefetin “Açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmeler dağıtılsın!” şiarıyla Susurluk devletinden hesap sorma bilinciyle davranması, seçimlerde “Düzen partilerine verilecek oyumuz yok, sorulacak hesabımız var!” şiarını yükseltmesidir.


TİKB’den canlı bomba iddiasına karşı açıklama

Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği Merkez Komitesi, bazı internet sitelerinde Ankara Ulus’taki provokasyon saldırısının kendileriyle ilişkilendirilmesi üzerine bir açıklama yayınladı. Açıklamada polisin kasıtlı sızdırmasına dayalı iddialar yalanlandı ve canlı bomba diye sunulan Güven Akkuş ile ilgili bilgi verildi... Güven Akkuş’a ilişkin bu bilgi, polisin kamuoyunu yanıltmak için açıkladığı canlı bomba iddialarının da tümüyle gerçek dışı ve kontrgerilla provokasyonunu gizlemeye yönelik olduğunu göstermiş oldu...

Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği Merkez Komitesi imzalı açıklamanın tam metni şöyle:

“22 Mayıs günü Ankara’da Anafartalar Çarşısı önünde bombalı bir intihar eylemi gerçekleştirildi. Kürt halkının azılı düşmanlarının ekmeğine yağ süren ve yöntem olarak asla onaylanamayacak olan bu insanlıkdışı eylemin polisten sızdırılan bilgilere dayanılarak örgütümüz Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği ile ilişkisinin kurulmaya çalışıldığını görüyoruz.

TİKB sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın kurulmasını amaç edinmiş komünist bir örgüttür. Onun eylem anlayışı içerisinde masum ve savunmasız sivilleri hedef alan hiçbir biçime yer yoktur, asla olmamıştır ve asla olmayacaktır! O bütün tarihi boyunca, hangi gerekçe ve nedenle olursa olsun bu tür kör terör eylemi biçimlerine başvurulmasını şiddetle eleştirmiş, bunun ancak işçi sınıfı ve emekçi halkların düşmanı karanlık güçlerin, kontrgerilla tipi örgütlenmelerin, burjuva faşist yapılanmaların işi olabileceğinin ya da onların ekmeğine yağ sürmekten başka hiçbir sonuç doğurmayacağının altını çizmiştir.

Yıllardır ezilen, ulusal hakları ve kimliği inkar edilen, son yıllarda yeniden hortlatılan şoven milliyetçi gözüdönmüşlüklerin hedefi haline getirilen Kürt halkının samimi dostu ve kardeşi olarak örgütümüz, isminin, asla onaylamadığımız ve nefretle lanetlediğimiz bu provokasyona bulaştırılmasını şiddetle reddeder.

Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği Merkez Komitesi

23 Mayıs 2007

Not: Edindiğimiz bilgilere göre eylem zanlısı olduğu iddia edilen -ama kurbanlardan birisi olma ihtimali de bulunan- Güven Akkuş‘un 1997 yılında uzak bir taraftarlık ilişkisi biçiminde örgütümüzle kısa süreli bir ilişkisi olmuş, cezaevine girip çıkmasından sonra kendisiyle hiçbir örgütsel/siyasal ilişkimiz kalmamıştır.”