25 Mayıs 2007 Sayı: 2007/20(20)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde seçim hazırlığı...
  Sermayenin seçim sonrası “niyeti”
Ankara’nın göbeğinde kontrgerilla
provokasyonu!..
Bir “solda dönüşüm” öyküsü
“Sol” görünümlü faşist parti DSP
Ah şu liberaller -
Haluk Gerger
  Düzen güçlerinin Kürt halkına karşı
“kutsal ittifakı”
  Büyükanıt emretti, Yargıtay uyguladı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizi ve gündemdeki parlamento seçimi
  Seçim kampanyası ve kadro sorunu
  İbrahim Kaypakkaya ülke genelinde düzenlenen eylemlerle anıldı...
  Lübnan’da iç çatışmalar yeniden başladı
  Düşük maliyetli katil istihdamı
  Alman devleti G8 karşıtlarına saldırılarını artıyor
  Dünyadan...
  Batı Avrasya ve Ortadoğu
Abu Şehmuz Demir
  Gençliğin çözümü devrimde!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır/1
M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Düzen cephesinde seçim hazırlığı...

Sınıfın bağımsız devrimci programını emekçilere taşımanın önemi

Tüm hazırlıklar erken seçime endekslenirken, düzen parlamentosu tarihinin en itibarsız dönemlerinden birini yaşamaktadır. Zira silahlı bürokrasinin 27 Nisan muhtırasıyla yaptığı müdahale hem sermaye meclisinin yetki sınırlarını ortaya koymuş, hem de meclisteki tek parti hükümetini ıskartaya çıkarmaya yetmiştir. Muhtırada savrulan darbe tehdidi ise, militarist güçlerin seçim sonuçlarına tahammül edip etmeyeceği konusunda ciddi şüpheler bırakmıştır. Bu yönüyle sadece 22 Temmuz sonrasında kurulacak hükümet askeri vesayet altına girmeyecek, fakat bizzat seçimin kendisi de militarist güçlerin gölgesinde gerçekleşecektir. Seçim sonrası beklenti ise, “ordu ne yapar, ABD ne der” şeklinde özetleniyor.

Sermaye partilerinin emekçilere sunabileceği hiçbir şey yoktur!

Düzen partileri, popülistlik yapmayı, yani emekçilerin karşısına çıkıp sahte vaadlerde bulunmayı terkedeli yıllar oldu. Zira sermaye sınıfı onları uyarmış, bu tür vaadlerin kısa süreli de olsa “seçim ekonomisi”ne yol açtığını, bundan dolayı da İMF-TÜSİAD reçetelerinde kısmi sapmalar meydana geldiğini hatırlatmıştı.

Düzen partilerinde “tek”leşme dediğimiz olgu kuşkusuz yeni değil. Ancak bu partilerin kurduğu “milletvekili pazarı” da, “siyasi züccaciyeci”lere havale edilen “vitrin düzenleme” çalışmaları da, durumun önceki seçimlerden çok daha kaba, çok daha tiksinti verici bir hal aldığını göstermektedir.

İlkin sermaye partileri “sağcı”, “solcu”, “dinci”, “faşist” tüm eğilimleri temsil etme iddiasındalar. Bundan dolayı son günlerde canlı alışverişlere sahne olan “milletvekili pazarı”nda “at izi it izi”ne karışmış gibi görünüyor. Ama gerçekte olay o kadar karmaşık değil. Zire toplumun karşısına farklı sıfatlarla çıkanların özü itibarıyla birbirinden farkı yoktur. Bundan dolayı bir MHP’liyi, AKP’liyi veya yeni DP’liyi CHP’de görmek mümkün olduğu gibi, bir DP’liyi, CHP’liyi veya MHP’liyi AKP’de görmek de mümkündür. Tabii benzer durumlar diğer sermaye partileri için de geçerlidir. Bu arada Alevi burjuvazisi de bu tabloda kendine yer edinme çabası içine girmiştir. Yakın geçmişe kadar düzen solu, yani CHP saflarında kendini ifade eden bu kesim, artık AKP, MHP gibi dinci, ırkçı/faşist partilerde yer almakta bir sakınca görmüyor. Ne de olsa belirleyici olan sınıfsal çıkarlardır.

Halen devam eden bu vitrin düzenleme çabasını bir çeşit “maskeleri atma ayini” olarak değerlendirmek de mümkündür. Öyle ki, düzen partileri, bu defa benzer tipleri vitrine yerleştirip her kesimden “oy kapma” yarışına gireceklerini ilan etmiş bulunuyorlar. Gerçi iki gerici kamp ve onların çevresindeki güçlerin bir kısmı “cumhuriyeti” savunduğunu, öteki kesim ise “demokrasiyi/ılımlı islamı yaşatacağı” söylemiyle oy talep edecekler. Ancak, bu nüansı bir yana koyarsak, geriye hiçbir ayrılıkları kalmıyor.

Aslında sermaye partilerinin kendilerini “merkez partisi” şeklinde tasnif etmelerinde bir doğruluk payı var. Ne de olsa tümü de İMF-TÜSİAD programını uygulayacaklar. Söylemde öne çıkarılan biçime dair bazı farklar, ya da yaşam biçimlerinin farklı olması ise, farklı eğilimler gösteren toplumun tüm kesimlerinden oy alabilme olanağı sunması açısından işlevsel. Zaten TÜSİAD’ın Tayyip Erdoğan’dan başlayarak AKP, CHP, MHP ve yeni DP şeflerini huzuruna çağırma seanslarını başlatması da, bu soysuzların kimlerden emir aldıklarını, kimlere yaranmak derdinde olduklarını ayan beyan ortaya koyuyor.

Düzen meclisini çözüm platformu olarak sunma girişimleri

AKP’nin dinci-gerici çizgisine eklemlenen Hak-İş Konfederasyonu’nu bir kenara bırakırsak, DİSK ve Türk-İş konfederasyonları da seçim sürecinden nemalanma hazırlığına başlamış bulunuyor. “Sol kılıklı” sağcılarla uzun süre flört eden Süleyman Çelebi ve ekibi, hesapta olmayan CHP-DSP ittifakı gündeme gelince, “asli aktör” olarak denklemin dışında kaldı. Geriye ÖDP ve kirli savaş şefi Murat Karayalçın’ın SHP’si kaldı ki, bunlarla meclise kapağı atmak olası değil. Zira SHP şefleri, CHP-DSP ittifakına eklemlenmenin yollarını şimdiden aramaya başladı. Binde 1-2 oranında oy alan ÖDP’nin ise parlamenter hayaller kuranlara pek bir faydası olmaz.

“Sol kılıklı” sağcıları seçim arifesinde birleştiren CHP-DSP ittifakından sonra “10 Aralık Hareketi”nin akıbeti ne olur henüz belli değil. Ancak DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin “Emek Platformu” bileşenlerini sürüklemeye çalıştığı gözleniyor. Başını Çelebi’nin çektiği DİSK, TMMOB, TTB, Diş Hekimleri Birliği yöneticileri, “Emek Platformu”nun kadavradan ibaret olan “2002 Programı”nı güncelleştirmeye hazırlanmaktadır. Sınıf mücadelesinin hakkını vermekten kaçınan, dahası kimi zaman köstek olabilenlerin, bir kadavradan işçi sınıfı ve emekçiler lehine bir şey çıkarmaları elbette mümkün değildir.

Türk-İş Başkanı Salih Kılıç ise, tüm düzen partileriyle görüşmeye hazırlanıyor. Parti başkanlarıyla görüşeceğini ilan eden bu sendika ağası, seçimler vesilesiyle işçi sınıfını sırtından hançerlemenin ödülünü talep edecek olmalı. Zira her fırsatta sınıfa ihanet eden Salih Kılıç ve benzerleri, genellikle en büyük ödüllerini seçimler döneminde sermaye düzeninden almaktadırlar.

Seçimi gündemine alan bir diğer oluşum ise Alevi örgütleri oldu. Ankara’da iki günlük sempozyum düzenleyen Alevi örgütleri parçalı bir tablo sergilediler. Bir kısmı “sol kılıklı” sağcıların CHP-DSP ittifakıyla birleşmesini “olumlu gelişme” sayarken, bir kesim “Marksizmden arınmış” bir platform önerdi. Buna karşın çerçevenin emek ve demokrasi mücadelesi şeklinde çizilmesi, dinci gericilik ve darbeye karşı tutum alınması, önerilen “sol ittifak” içine sosyalistlerin de dahil edilmesi bu örgütlerdeki “ilerici” dinamiğin de göstergesidir.

Sempozyum, sınıflı bir toplumda mezhepsel aidiyetin birleşmeye yetmeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Nitekim bir kısım Alevi burjuvazisinin, MHP gibi faşist katillerin fideliği olan, dahası Maraş ve Çorum katliamlarının tetikçiliğini yapan bir partiden aday olabilecek kadar düşkünleşmesi de, tamamen sınıfsal bir tutumdur. Bu durum, Alevi işçi ve emekçilerin Alevi burjuvazisiyle yollarını ayırmaları gerektiğinin de göstermektedir. Zira Alevi işçi ve emekçilerin hem sınıfsal, hem de mezhepsel baskıya karşı mücadele etmeleri gerekiyor. Özü itibarıyla anti-kapitalist olan bu mücadele çizgisinin en tutarlı temsilcisi ise sermayeye karşı sınıfın bağımsız devrimci bayrağını yükselten sınıf devrimcileridir.

Liberal Kürt burjuvazisine yamanarak meclise girme hayalleri kuran reformistler ise, DTP’nin seçime bağımsız adaylarla katılma kararını açıklaması ile heyecanlanmış, ancak Kürt siyasilerin kendileriyle görüşmeyi ağırdan alması belli bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Buna rağmen herhangi bir düzen partisi ile ittifak kurma umudu kalmayan DTP yöneticileri, gecikmeli de olsa reformistlerle görüşmeye başlayarak yüreklerine su serptiler. Aday listeleri sıralamasında anlaşma sağlanır sağlanmaz reformist cenah, düzen temsilcileri nezdinde bile itibarı beş paralık olan sermaye meclisini parlatıp emekçilere “sorunların çözüm platformu” olarak sunmaya başlayacaklar.

Kitlelerin de politikleşmeye başladığı bu dönemde eksik kalan, burjuva gericiliği ve parlamenter hayallere karşı devrimci hareketin birleşik duruşudur. Bilinen nedenlerden dolayı gerekli olan birleşik duruş sağlanamayınca, bu açığı kapatmayı bir kez daha sınıf devrimcileri omuzlayacaklar. Bu koşullarda bağımsız devrimci sosyalist adaylarla öreceğimiz, işçi sınıfı ve emekçilere çözüm yolu olarak devrim ve sosyalizmi gösterecek olan devrimci seçim çalışmamızın önemi bir kat daha artmaktadır. Sınıf devrimcileri sürece bu bilinçle hazırlanacaklar, sınıfın bağımsız devrimci programını işçi sınıfına, emekçilere ve tüm ezilenlere ulaştırmak için etkin bir çaba sergileyecekler, emekçilere alternatifsiz olmadıklarını göstereceklerdir!