25 Mayıs 2007 Sayı: 2007/20(20)

  Kızıl Bayrak'tan
   Düzen cephesinde seçim hazırlığı...
  Sermayenin seçim sonrası “niyeti”
Ankara’nın göbeğinde kontrgerilla
provokasyonu!..
Bir “solda dönüşüm” öyküsü
“Sol” görünümlü faşist parti DSP
Ah şu liberaller -
Haluk Gerger
  Düzen güçlerinin Kürt halkına karşı
“kutsal ittifakı”
  Büyükanıt emretti, Yargıtay uyguladı!
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Rejim krizi ve gündemdeki parlamento seçimi
  Seçim kampanyası ve kadro sorunu
  İbrahim Kaypakkaya ülke genelinde düzenlenen eylemlerle anıldı...
  Lübnan’da iç çatışmalar yeniden başladı
  Düşük maliyetli katil istihdamı
  Alman devleti G8 karşıtlarına saldırılarını artıyor
  Dünyadan...
  Batı Avrasya ve Ortadoğu
Abu Şehmuz Demir
  Gençliğin çözümü devrimde!
  Seçimler ve devrimci yurtsever tavır/1
M. Can Yüce
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Düzen güçlerinin Kürt halkına karşı “kutsal ittifakı”

DTP’nin seçimlere bağımsız adaylarla gireceğini açıklamasından sonra harekete geçen AKP, CHP ve DP’nin bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasına ilişkin hazırladığı yasa teklifi Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı. DTP’li bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasını sağlayarak, okuma-yazma oranı düşük olan Kürt illerinde oy kaybı yaşamasını hedefleyen yasa, yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildi. Böylece “Bu düzenleme hukuka aykırıdır, Cumhurbaşkanı bunu mutlaka geri çevirir” diye düşünenlerin büyük bir yanılgı içerisinde oldukları da bir kez daha açığa çıkmış oldu. Öte yandan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da, DTP’nin 120 üye ve yöneticisinin parti üyeliğini düşürdü. Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muammer Aydın ise, milletvekili adaylığına engel teşkil eden suçların yasada belirtildiğini kaydederek, milletvekili aday listeleri YSK’ya iletildikten sonra listeleri inceleyeceklerini söyledi.

Ayrıca basına yansıyan bilgilere göre, Şırnak ve Hakkâri’ye 2006 yılından bu yana sevkedilen binlerce asker, 22 Temmuz seçimlerinde oy kullanmak için seçmen listelerine kayıt yaptırdı. Yasal olarak oy kullanma hakları bulunmayan erlerin bir kısmı subay olarak gösterildi ve muhtarlara ikametgâh işlemlerini yapmaları için baskı yapıldı. Bugün Şırnak ve Hakkâri’nin yüzde 30’u asker nüfusundan oluşuyor. Dışarıdan gelen askerlere seçimlerde oy kullandırtmak, Kürtler’e yönelik tahammülsüzlüğün boyutlarını bir kez daha gösteriyor.

Yaşananlar meclisiyle, muhalefetiyle, Cumhurbaşkanı’yla, ordusuyla bütün düzen güçlerinin, Kürtler’i siyaset dışına atma konusunda tam bir “birlik ve beraberlik” içinde davrandıklarını bütün açıklığıyla bir kez daha göstermektedir. Düne kadar birbirlerine demediklerini bırakmayanlar, yüzde 10’luk seçim barajını koruma ve bağımsız adayları zorlayacak seçim pusulası hilesinde hemen kenetleniverdiler. AKP’nin “şeriatçılığı” birden unutuluverdi! CHP, “şeriatçı AKP”, “demokrat” maskeli Ağar ve değişikliği onaylayan laiklik bekçisi Cumhurbaşkanı Sezer, Yargıtay ve nihayet TSK hep birlikte “rejim”i korumak için Kürtler’e karşı kutsal ittifakta yerlerini alıverdiler.

“Laiklik elden gidiyor” cephesinin önde gelen kalemşörlerindan Emin Çölaşan’ın şu sözleri herşeyi tüm açıklığıyla ifade ediyor: “DTP’yi Meclis’te istemeyen sistem de, elbette önlemini alıyor! Şimdi Diyarbakır bağımsız adaylarının isimleri çok sayıda parti ve öteki bağımsız adayların arasında kaynayıp gidecek. (...) Nice DTP’li seçmen, büyük olasılıkla oy vereceği adayı onlarca isim arasında bulamayacak. (...) Sayı kabarınca, okur yazar olmayan seçmen damgayı nereye vuracağını şaşıracak. Anayasa değişikliği bu yüzden yapıldı!”

“Sistem”in içinden biri olarak Çölaşan, yorum gerektirmeyecek kadar kör kör parmağım gözüne dercesine açık yazmış. O, açıkça, Kürtler’in meclise girmesini engellemek bir “sistem” tercihidir, “laiklik-anti laiklik” üzerinden ortalığı velveleye verenlerin ortak sorunudur demeye getiriyor. Bu, bugün sistem içi bölünmenin sınırlarını da gösteriyor. Sistem güçleri, Kürt halkı, işçi ve emekçiler söz konusu olduğunda, tercihini “laik-anti laik” demeden birbirinden yana koymaktadır.

Zira, düzen güçleri arasındaki çelişki, özünde emekçi kitlelerin yaşamına hükmetmenin kimler eliyle sürdürüleceğine ilişkin bir sorundur. Burada, çatışan düzen güçleri arasında temel sorunlarda tam bir anlayış ve amaç birliği vardır. Kuşku yok ki, bugün bölünmüş olmaları ve kitleleri yedeklemek için “laik-anti laik” kutuplaşmasından fayda ummaları, işçi sınıfı, emekçiler ve Kürt halkı karşısında aynı safta durmadıkları anlamına gelmiyor. Bugün her iki düzen kampının da, sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü, açık-gizli tüm faşist-militarist örgütlenmelerin dağıtılması, tüm çalışanlar için grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı, emperyalistlerle tüm anlaşmaların iptal edilmesi, herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi, parasız eğitim ve sağlık hakkı, toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği, din ve devlet işlerinin tam olarak ayrılması, diyanetin dağıtılması, devletin dinsel kurumlara her türlü yardımına, mezhepsel ayrıcalıklara ve baskılara son verilmesi, her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ayrıcalığın ortadan kaldırılması, Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı, tüm dillerin tam hak eşitliği vb. istemlerine yaklaşımı açısından öze ilişkin bir fark bulunmuyor. Bugün her iki kamp da, Kürt halkına yönelik geleneksel imha, inkar ve asimilasyon politikalarının sürmesinden, emperyalistlerle bağımlılık ilişkilerinin derinleşmesinden, işçi ve emekçilerin demokratik, iktisadi, sosyal haklarını gaspetmekten yana. Bu konularda tam bir anlayış birliği içindeler.

Son günlerde Uğur Kaymaz ve babası Ahmet Kaymaz’ın katillerinin aklanmaları, Şemdinli davası sanıklarının “iyi çocuklar” olarak tescil edilmeye çalışılması, DTP’ye yönelik artarak devam eden saldırılar, Ankara’nın göbeğinde patlayan bombalar, süren provokasyon ve operasyonlar zor ve çetin bir evreye girildiğini işaretliyor. DTP’ye yönelik saldırılar çok açık olarak Kürtler’in iradesinin meclise yansımaması için yapılıyor. Bu gelişmeler, önümüzdeki sürecin ve 12 Eylül anayasası ve 27 Nisan muhtırasının gölgesindeki 2007 seçimlerinin nasıl seyredeceği konusunda da bir fikir vermektedir.

Muhtırayla yeniden bir “balans ayarı”ndan geçirilen meclisin kapıları “‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ anlayışına karşı çıkan herkese” kapalı. Fakat postal yalayıcı Deniz Baykal’a, “bin operasyoncu” Mehmet Ağar’a, “F tipçi” Cemil Çiçek’e, işkenceci katil İbrahim Dedeoğlu’na, Susurlukçu Sedat Bucak’a, Susurlukçu kontra Abdullah Çatlı’nın kardeşi olan Zeki Çatlı’ya açık. Böylelerinden oluşan bir meclisin işçi sınıfı, emekçi kitlelere ve Kürt halkına en ufak bir hayrının dokunmayacağı da bir o kadar açık olmalı.

Öte yandan, son yaptıklarıyla Kürtler’e karşı “kutsal ittifak”a giren bütün düzen güçleri, “Kürt sorunu vardır” diyen Erdoğanlar, “düz ovada siyaset”ten söz eden Ağarlar, “hukukçu” Sezerler, “laiklik bekçisi” generaller, başsavcılar emekçi kitlelerin bu düzen ve devletini tanıması için öğretici pratik dersler sunmaktadır. Hele de pelteleşmiş liberal ve reformist politik çevrelerin düzen güçleri konusunda kabaran umut ve beklentileri, onlara biçtikleri olmadık misyonlar düşünülürse, bu dersler hiç de küçümsenemez.



Gözaltında Kayıplarla Mücadele Haftası eylemlerinden...


İstanbul: “Kaybedenler kaybedecek!”

17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplarla Mücadele Haftası etkinlikleri kapsamında 19 Mayıs günü Galatasaray Postanesi önünde sembolik bir oturma eylemi gerçekleştirildi.

Yaklaşık 50 kayıp yakınının katıldığı eylemde gözaltında kaybedilen kişilere ait fotoğraflar taşındı. Eylem ilk olarak devletin kaybetme saldırılar ve bunlara karşı yürütülen mücadelenin anlatılmasıyla başladı. Kayıpların peşinin bırakılmayacağı vurgulandı. Konuşmanın ardından oturma eylemine geçildi. Oturma eylemi sırasında başta Hasan Ocak’ın annesi olmak üzere birçok kayıp yakını devletin katliamcı yüzünü teşhir eden çeşitli konuşmalar yaptılar.

Eylem boyunca “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”, “Kaybedenler kaybedecek!”, “Katiller bulunsun hesap sorulsun!” sloganları atıldı. Yaklaşık 15 dakika süren oturma eyleminin ardından tutsak yakınları Hasan Ocak’ın mezarına gerçekleştirilecek olan ziyarete katılmak için yola çıktılar.

Kızıl Bayrak/İstanbul


İzmir: “Failler bulunsun!”

Uluslararası Kayıplar Haftası nedeniyle İzmir İHD tarafından 17 Mayıs günü bir eylem gerçekleştirildi. Konak eski Sümerbank alanında gerçekleştirilen eylemde “Failler bulunsun, cezalandırılsın!” pankartı ile devlet tarafından kaybedilenlerin isimlerinin yazılı olduğu bir pankart açıldı. İHD İzmir Şube Başkanı tarafından yapılan açıklamada şunlar söylendi:

“ 27 yıl boyunca Türkiye’de yaşam hakları devlet güvencesinde olan yüzlerce insan benzer yöntemlerle kaybedildi. Devletin kaybedilenlerin akıbetleri ve sorumluların bulunması konusundaki akıl almaz suskunluğu devam ediyor. Kayıp aileleri ve insan hakları örgütlerinin tüm taleplerine rağmen, aradan geçen 27 yıl boyunca hukuk devleti olmanın ve ilgili BM sözleşmelerinin devletlere yüklediği tüm sorumlulukları yok sayanlara ve bizim ‘onları’ unutmamızı bekleyenlere bir kez daha sesleniyoruz. Onları unutmayacağız”.

Daha sonra kayıpları temsilen yere üzerlerine karanfil konulmuş ayakkabılar bırakıldı, 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı. Eylemde “Failler bulunsun hesap sorulsun!”, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek!”, “Susma, sustukça sıra sana gelecek!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İzmir


EKD: “Kayıplar bulunsun, hesap sorulsun!”

Emekçi Kadınlar Derneği (EKD) Gözaltında Kayıplarla Mücadele Haftası etkinlikleri kapsamında Taksim Tünel’den Galatasaray’a yürüyerek, kayıpların akıbetlerinin açıklanmasını ve sorumluların yargılanmasını istedi. Eylemde “Bin operasyon açıklansın, suçlular yargılansın!/EKD” pankartı açıldı

EKD adına yapılan açıklamada sonra kayıp yakını Hanife Yıldız konuştu. 12 yıldır Galatasaray’da kayıpların bulunması için oturma eylemi yaptıklarını ancak adli mercilere yaptıkları başvurulardan sonuç alamadıklarını söyledi.

Kızıl Bayrak/İstanbul