16 Şubat 2007 Sayı: 2007/06(06)

  Kızıl Bayrak'tan
   Ordu ve hükümet Beyaz Saray’ın kapısında sıraya girdiler…
  Emperyalistleri ve siyonistleri
topraklarımızda istemiyoruz!
  İşbirlikçiler Washington’daki savaş
ağalarının huzurunda!
  Faşizme ve şovenizme karşı militan
kitle mücadelesi!
Düzen solunda seçim manevraları
Baharı kazanmak 8 Mart’ı kazanmaktan geçiyor!
Geleneksel şiddetten kurtulmak için
geleneksel devletten kurtulun!
 Clara Zetkin (1857- 1933): Uluslararası emekçi kadın
hareketinin komünist öncüsü...
  Kadına yönelik şiddete karşı tavır almak sınıfsal bir görevdir!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği 1. Olağan Genel Kurulu’nda buluşalım!
  İşçi sınıfının toplumsal konumu ve tarihsel devrimci misyonu
  El Fetih’le Hamas “Mekke Konferansı”nda anlaştı…
  Putin’den ABD-NATO tehditlerine rest!
  Kaymağı özel
ordular yiyor - Mumia Abu-Jamal
  Dünden kalan miras ve yeniden düşünmek -
Yüksel Akkaya
  TÜMTİS Genel Sekreteri Gürel Yılmaz ile konuştuk...
  Devlete hizmette gelinen aşama:
Türk(iye) milliyetçiliği!
M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İran’a saldırının sonucu ne olacak?

Enerji hamleleriyle Avrasya jeopolitiğinde çok önemli mevziler kazanan, Rusya’yı eski günlerine kavuşturma yolunda ilerleyen, Avrupa ve Asya’yı kendine bağlayan, Anglo-Amerikan cephe karşısında ustalıklı manevralarla güçlü bir savunma hattı oluşturan Rusya lideri Vladimir Putin’in son sözleri, dünyanın geldiği vahim noktayı ilk kez bu kadar açıkça ortaya koydu.

“ABD’nin tek güç olma politikaları sürdürerek dünyayı daha tehlikeli hale getirdiğini ve herkese isteklerini kabul ettirmeye çalıştığını” söyleyen Putin, tek kutuplu dünya düzeninin de sona erdiğini resmen açıkladı.

Bir Soğuk Savaş ilanıydı ve Washington tarafından da öyle algılandı. Bu sözler, aslında varolan çatışmanın, bölünmenin, kamplaşmanın teyidi, alenileştirilmesi oldu. Pasifik’ten Afrika içlerine kadar hissedilen, bir çok bölgede sıcak çatışmalarla beslenen gerilim, Latin Amerika’dan Çin’e kadar uzanan geniş bir alanda ABD karşıtı bir bloku besliyor. Moskova, hem ABD karşıtı ülkelere her türlü desteği veriyor hem de enerji kozuyla ABD müttefiklerine yakınlaşıyor. İşte Irak’ta bu savaşın seyrini izliyoruz. Lübnan’da, Somali’de, Afganistan’da, geniş Ortadoğu’da, Orta Asya’da bu savaşı izliyoruz. Moskova-İran dayanışması, ABD-İran krizi de bu çatışmanın ürünü.

Putin’in ABD müttefiki Suudi Arabistan’la yakınlaşması ve enerji ortaklığı da. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Abdullah Bin Abdülaziz’in 2 Eylül 2003’te Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı görüşme, Rusya’nın İslam Konferansı Teşkilatı’na (İKÖ) gözlemci üyelik başvurusu, Malezya ve Suudi Arabistan nezdinde bu amaca yönelik girişimleri ile Merkez Avrupa, Rusya, İran, Çin ve Müslüman ülkelerin çoğunluğu arasındaki yakınlaşma süreci, Putin’in satranç oyununda önemli hamleleriydi. 1926 yılından bu yana ilk kez gerçekleşen bu ziyaretin karşılığında önceki gün de Putin Riyad’a gitti. 2003 yılında burada yazdığımız gerçekleşti ve Suudilerin geleneksel Çeçen politikası şimdi kökten değişti.

Bütün bunlar, yeryüzünün orta kuşağında yaşanan ve daha da sertleşecek olan derin çatışmanın sonucu. Ama Putin’in son sözlerinin bu kadar sert olmasının nedeni bunlar değil. ABD-İran krizi derinleştikçe, savaş ihtimali güç kazandıkça Putin’in sözleri daha da sertleşecek. Tabii Çin’in ve İslam dünyasının da. Bu derin bölünmede ABD için Türkiye neyse, Rusya ve Çin için de İran o. Ve ABD şimdi bu ülkeye saldırıya hazırlanıyor. Asyalı güçler, savunmalarını kendi sınırlarında değil Ortadoğu ve Afrika’ya kurdular. ABD de savunma hattını sınırlarının çok ötesine, Ortadoğu’ya kurmamış mıydı?

Putin’in tek kutuplu dünyanın sonunu ilan ettiği olay, bazılarının tahmin ettiği gibi Irak işgali değil. Kritik eşik İran’a saldırı olacak. İşte o zaman aslında bir Soğuk Savaş’ın değil, hem Ortadoğu’yu hem de ABD’yi mahvedecek bir sıcak savaşın başlayacağını göreceğiz. Son haftalarda bu savaş üzerine bahis oynayanların sayısı oldukça arttı. İki taraf da açıkça savaşa hazırlanıyor. Peki bu savaşın sonuçları ne olacak? Amerika açısından İran’a saldırının sonuçlarının yine bir ABD’li yazardan alalım:

1- İran Hürmüz Boğazı’nı kapatacak. Rus, Ukrayna, Çin silahları ve kendi ürettiği füze ve mayınlarla Körfez’deki ABD gemilerini hedef alacak. Tankerleri batıracak. Petrol sevkıyatını durduracak. Dünya ekonomisini etkileyecek.

2- ABD İran’ın hava savunma sistemini vuracak. Petrol ve askeri tesislerini bombalayacak. Bu, milyonlarca varil petrolün dünya pazarına girmesine engel olacak. Petrol fiyatları hızla yükselecek. İran, Kuveyt, Irak, S. Arabistan ve Körfez’deki ABD hedeflerini vuracak. Patriot füzeleri “müttefiklere” koruma güvencesi vermiyor. Tahran, CENTCOM’un bulunduğu Katar’ı bu açıdan uyardı.

3- Petrol krizi dünya ekonomisini riske atacak. ABD’de enflasyon yükselecek. ABD’nin bütçe açığını dengeleyen yabancı girdiler düşecek. ABD ekonomisi ağır yara alacak.

4- ABD iş dünyası ve vatandaşları her ülkede hedef olacak. İslam dünyasında öfke büyüyecek. ABD karşıtlığı bütün dünyaya yayılacak. Savaş, Rusya’nın Avrupa üzerindeki nüfuzunu artıracak. Onları enerji için Rusya’ya bağımlı hale getirecek.

5- Karşılıklı saldırılarda ABD deniz gücü büyük zarar verebilecek. Hatta uçak gemisi kaybedebilecek. Irak’taki ABD ordusuna sevkıyat zora girecek. Kuveyt Bağdat hattı ve Yeşil Bölge İran’ın hedefi olacak. Bu savaş ABD’deki neoconların sonu olacağı gibi, Yahudi lobisi büyük yara alacak. ABD en azından bir süre bölgeden çekilmek zorunda kalacak. Buradan da görülüyor ki, İran savaşı sadece ABD ile İran arasında olmayacak, adı çok önce konulan yeni dünya savaşının en sıcak cephesi olacak. Hem bölgesel bir savaşa dönüşecek hem de küresel bir krize. Dünya ekonomisinde çok büyük dalgalanmalara yol açacak. İşte dünya o zaman iki büyük kampa ayrılmış olacak.

İran savaşı belki de İran’dan çok ABD’yi vuracak. Bush ve ekibinin gerçeklerden ziyade ideolojik amaçlarla hareket ettiği ortada. Dolayısıyla bu hesabı yapmayacaklar. Yapmadıkları da ortada ve savaş yaklaşıyor.

İbrahim Karagül

(Yeni Şafak , 13 Şubat ‘07)


 

Terörün çaresi de bulundu…

Terörü önlemek yine Polat Alemdar’a düştü.

Bu iyi bir şey.

Bundan önce de Türkiye’nin “Kuzey Irak” meselesi bu yöntemle çözümlenmiş, Polat Alemdar Türk askerinin başına çuval geçirilmesinin intikamını almıştı.

Mutlu olmuştu Türkiye.

Başbakan dahi izlemişti filmi, gurur duyarak.

Düşünebiliyor musunuz; Kuzey Irak’ta çuvallayan iktidarın Başbakan’ı, dizi film seyrediyor ve dizi filmde kurtarılan ulusal onurumuzdan dolayı mutlanıyor.

Ben bilmiyorum ama, acaba Başbakan dizinin yapımcısını sonra çağırtıp “Bir de ucuz elektrik dizisi yapar mısınız, çünkü elektriğin maliyeti artıyor” demiş olabilir.

Madem ki dış politika Ti-Vi dizisi ile düzeltiliyor, aynı yöntemle ucuz elektrik sağlamak da olası.

Peşinden bir rica daha Başbakan’dan:

“Bir de sizden, Polat Alemdar Bey’in işe girmesi mevzuunda bir dizi rica ediyoruz... Dizide Polat Bey evde otururken gelip illaki işe çağırıyorlar, o da harıl harıl gidip çalışıyor...”

Böylece artan işsizlik sorunu da kalktı mı iktidarın sırtından.

*

“Kurtlar Vadisi Irak” filmine bakanların gruplar halinde gitmiş olmalarının sırrını da şimdi anlıyoruz.

Ki salondakiler AKP bakanlarının oturdukları sıradan şu sesi duymuşlardı:

“Fıırttt...”

Burnunu çekerek ağlıyordu bir bakan...

Peşinden “fırttt” sesleri çoğaldı. Ulusal onur Ti-Vi filmiyle kurtulduğuna göre, tüm sorunların çözüm yolu bulunmuştu ve mutluluk gözyaşlarının sesiydi bu:

“Fırttt...”

5-6 bakanın oturduğu sıradan yükselen “fırttt” sesleri o denli arttı ki, bir ara salon “fırtlar vadisine” dönüştüydü...

*

Şimdi?..

Şimdi Polat Alemdar terör sorununu çözdü-çözüyor.

Ekran başına koşun yurttaşlar.

Siz koşun, seçtiğiniz Başbakan, bakanlar koşsunlar.

Çocuklara Polat Alemdar’ı gösterin ve onlar ellerine silah alıp, birer Polat Alemdar olsunlar.

Ve aydınlığa doğru koşan bir ülke olsun Türkiye...

Bekir Coşkun

(Hürriyet, 10 Şubat 07)