16 Şubat 2007 Sayı: 2007/06(06)

  Kızıl Bayrak'tan
   Ordu ve hükümet Beyaz Saray’ın kapısında sıraya girdiler…
  Emperyalistleri ve siyonistleri
topraklarımızda istemiyoruz!
  İşbirlikçiler Washington’daki savaş
ağalarının huzurunda!
  Faşizme ve şovenizme karşı militan
kitle mücadelesi!
Düzen solunda seçim manevraları
Baharı kazanmak 8 Mart’ı kazanmaktan geçiyor!
Geleneksel şiddetten kurtulmak için
geleneksel devletten kurtulun!
 Clara Zetkin (1857- 1933): Uluslararası emekçi kadın
hareketinin komünist öncüsü...
  Kadına yönelik şiddete karşı tavır almak sınıfsal bir görevdir!
  Tersane İşçileri Birliği Derneği 1. Olağan Genel Kurulu’nda buluşalım!
  İşçi sınıfının toplumsal konumu ve tarihsel devrimci misyonu
  El Fetih’le Hamas “Mekke Konferansı”nda anlaştı…
  Putin’den ABD-NATO tehditlerine rest!
  Kaymağı özel
ordular yiyor - Mumia Abu-Jamal
  Dünden kalan miras ve yeniden düşünmek -
Yüksel Akkaya
  TÜMTİS Genel Sekreteri Gürel Yılmaz ile konuştuk...
  Devlete hizmette gelinen aşama:
Türk(iye) milliyetçiliği!
M. Can Yüce
  Eylem ve etkinliklerden...
  Basından...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

TÜMTİS Genel Sekreteri Gürel Yılmaz ile konuştuk...

“Sendikalarda yaşanan bürokratlaşmanın sonuçlarını yaşıyoruz!”

Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası (TÜMTİS) 13-14 Ocak 2007 tarihlerinde gerçekleştirdiği Olağanüstü Genel Kurul sonucu yeni yönetimini belirleyerek uzun süredir yaşadığı sıkıntıları aştığını ilan etti. TÜMTİS’in yaşadığı süreci ve bundan sonrasını sendikanın Genel Sekreteri Gürel Yılmaz ile konuştuk...

- TÜMTİS’te kongre sürecine nasıl gelindi?

Sendikamızın 2004 yılında yapılan Olağan Genel Kurulu’nda sendikamızın eski muhasebe servisinde çalışan bir arkadaşımız eski genel başkan tarafından mali sekreter adayı olarak önerildi. Bunun doğru olmadığını, bunu delegelere anlatamayacağımızı, sendikamızın üyelerinden herhangi birini işaret etmesi halinde karşı çıkmayacağımızı söylememize rağmen eski genel başkan tutumunu devam ettirdi. Genel kurula bundan dolayı olumsuz bir havada girdik. Hatta genel kuruldaki konuşmasında kendisini de ortaya koyarak, kendi adayını seçmezlerse kendisine de oy verilmemesi çağrısında bulundu delegelere. Buna rağmen delegelerin ezici bir çoğunluğu tepkilerini önerilen adaya oy vermeyerek gösterdiler.

Genel kurul sonrası kendi adayı seçilemediğinden dolayı biz kendi tutumunu değerlendirmesini beklerken, tam tersine kendi adayının seçilmemesine yol açtığını düşündüğü herkesle hesaplaşmayı önüne koyan bir tutum içerisine girdi. Seçilmiş mali sekreterin göreve başlamasını engelledi. Yine seçilen mali sekreter, tüzüğümüze göre üye sayısından dolayı profesyonel olması gerekirken, göreve başlatılmadı, profesyonel yapılmadı.

Hatta şubeyi tanımadığını ilan etti. Bir de iki örgütlenme uzmanı atayarak, hem İstanbul’daki üyelerimize hem de örgütlü olduğumuz işyerlerinin işverenlerine artık şubeyi görevden aldığını -ki tüzüğümüze göre böyle bir hakkı ve yetkisi yok - söyledi ve sorunları örgütlenme uzmanlarıyla görüşerek çözme çağrısında bulundu. Bunun doğru olmadığını kendisine söyledik. Bunu aşmak için MYK içinde çok çaba harcadık. Biz eski MYK’daydık. Ben ve mali sekreter arkadaş eski MYK’ya da seçilmiştik. Sorunların çözülmesi için çok çabaladık fakat olmadı. Bu işlerin alttan alınarak çözülemeyeceğini ilan etti eski genel başkan.

Şubelerimizde yaptığımız toplantı sonucunda MYK’da çözülemeyen sorunların sendikanın en yetkili organı olan genel kurulda çözülmesi gerektiğini, bunun için de bir genel kurul toplanması kararı aldık. Bu karar doğrultusunda bölgelerimizde imzalar toplandı. 201 delegeden 137’si, ki o zaman kendi özel durumlarından dolayı 2 şubemizin delegelerinden imza talebinde bulunmadık, 201 delegeden 137’si sendikanın genel kurulunun toplanması çağrısında bulunmuş oldu. Bunlar Eylül 2005 tarihinde yaşanan gelişmeler. Yasaya göre MYK bu çağrıya cevap vermek zorundaydı.

Ama cevap vermek yerine olağanüstü genel kurul talep eden delegelere karşı hainliğe varan suçlamalarda bulunmaya başladı eski genel başkan. İşçilerle toplantı yaparak özellikle MYK’da görev alan bizlere karşı kışkırtmaya çalıştı. Süreç böyle devam ederken birçok saldırıyla yüzyüze kaldık. İzmir Şube Başkanımız Antalya’da saldırıya uğradı. Bursa şube sekreterimiz gece evi basılarak saldırıya uğradı. İstanbul’da iki delegemizin çalıştığı işyeri 10’ar kişilik gruplarla basılarak saldırıya uğradı. Amaç Olağanüstü Genel Kurul talebinden vazgeçirmekti. Ama şu bir gerçek ki, işçi iradesinin önünde hiçbir güç duramıyor. Tüm bu saldırılar Olağanüstü Genel Kurul talebinden vazgeçirmek bir yana talepte bulunanları daha da kenetledi. Daha da dik duran ve sendikadaki sorunların çözümünde risk alan bir tutum içerisine girdiler.

MYK’daki çoğunluk bu çağrıya cevap vermeyince dava açmak zorunda kaldık. Çünkü yasal olarak 1 ay içinde cevap alınmazsa takip eden 1 ay içinde herhangi bir delege dava açmazsa toplanan imzalar geçersiz sayılacaktı. 18 delege arkadaşımız İstanbul 7. İş Mahkemesi’ne dava açtı. Dava 1 yılı aşkın devam etti. Dava sonuçlandıktan sonra eski MYK’dan iki arkadaşımız daha genel kurulun toplanmasının zorunlu olduğunun ayırdına vardı. MYK’da çoğunluk sağlanınca olağanüstü genel kurul kararı alınıp 13-14 Ocak tarihleri arasında genel kurulumuzu gerçekleştirdik. Sendikamızda yaşanan kaos, kışkırtmalar, çatışmalar, bölünmelere işçilerin tedirginliğine son noktayı koymuş oldu. 8 şube başkanlığı şahsında bütün örgütümüz elele genel kurulumuzdan mücadele örgütüne yakışır bir şekilde çıktık.

Amacımız bireylerin sendikadaki görevlerine son vermek değildi. Sendikamız yıllardır demokrasi ve sınıf mücadelesinin gerisine düştü. Kendi sorunlarını aşamayan bir görünüm vermeye başladı. Dostlarımızın güveni azalmaya başladı. Bizim üyelerimize ve demokrasi güçlerine başından beri ilan ettiğimiz bir şey var. Biz sendikamızı bir mücadele örgütü haline getirmek için gecemizi gündüzümüze katıp çalışacağız. Önce üyelerimizin haklarının korunması, demokrasi mücadelesinin en önünde yer alan bir sendikal anlayış, bulunduğumuz alanlarda örgütlenme çalışmalarını hızla sürdüren, geliştiren bir anlayış... En kenarda duran üyemizi heyecanlandırıp örgütlenme mücadelesine katacağımız bir anlayış. Kurullarını çalıştıran, tek adamlığı bitiren, sorun nerede yaşanıyorsa çözümü taraflarla tartışıp çözümün hayat bulmasını sağlayan bir sendikal anlayış... Ülkede sürdürülen işçi sınıfı mücadelesine ve demokrasi mücadelesine en ileriden katılan, onun örgütlenmesinde görev ve sorumluluk bilinciyle hareket eden bir anlayış içinde olacağız. Bizim üyelerimize ve emek güçlerine verdiğimiz söz budur.

Biz Olağanüstü Genel Kurul kararını desteklemeyen arkadaşlarla hesaplaşma içine girmeyeceğiz. En kenardaki üyemizi dahi mücadele çizgisine kazanmak için çabalayacağız. Ama bu şu demek değildir; hala sendikamızın yürüyüşüne çelme takmaya kalkışanlar olursa, sendikal örgütlülüğün kararlarının hayat bulmasını engelleyen olursa, sendikamızın birliğinin ve bütünlüğünün bozulmasına çabalayan olursa da buna sendikamızın organları doğal olarak sessiz kalmayacaktır. Sendikanın merkez örgütü işyeri temsilciliklerine kadar bir bütündür ve buna uygun davranacaktır.

- TÜMTİS kongreyle sıkıntılarını artık aşmıştır diyebilir miyiz?

Olağanüstü Genel Kurul sürecinde şubeler birbirine düşürülmeye çalışıldı. Hatta başkanlar kurulu toplantısı şube yöneticilerinin birbirine düşeceği söylemleriyle toplanamadı. Ama kışkırtma yapanlar çekilince şubeler arasında hiçbir sorun olmadığını, sendikadaki kargaşanın bitmesini istediklerini gördük. En coşkulu geçen genel kurullarımızdan biri olmuştur. Bütün üyelerimizde yeni bir umut ışığı gördük. Bütün sorunların çözüldüğü, yeni örgütlenme alanlarının yaratıldığı, hakların korunduğu bir mücadele sürecine giriyoruz.

- İşkolunuzdaki diğer sendikayla geçmişte istenmeyen ciddi sorunlar yaşanmıştı. Sendikanız bundan sonrası için nasıl bir tutum içerisinde olacak?

İşkolumuzdaki diğer sendikayla geçmişte bir takım sorunlar yaşadık. Bursa sorunların neredeyse çatışmaya dönüştüğü bir yerdi. Ama umuyoruz ki yaşananlardan diğer sendikadaki arkadaşlarımız da dersler çıkarmışlardır. İşçilerin talebi olmadan hiçbir başarının gelmeyeceğini onlar da gözlemlemişlerdir. Bizim çağrımız şudur: Artık birbirinden rahatsız olan değil, birbirinin örgütlülüğüne saldıran değil, örgütsüz işyerlerini örgütleme çabası içinde olan bir sendikacılık. Bu yıl toplusözleşme dönemi. Toplusözleşme yapacağımız işverenler neredeyse aynı işverenlerdir. Onlara karşı birlikte tutum almak, hatta ortak toplu sözleşme politikaları oluşturmak dahi gerçekleştirilmelidir. Sadece kendi sendikamızın çıkarlarını düşünerek hareket etmemeliyiz. Sınıfa yapılacak en büyük kötülük budur. Biz bütün işkolundaki işçilerin haklarını gözeten bir anlayış içinde olacağız. Daha önce bizim üyemiz olup çeşitli nedenlerle, bizden kaynaklı nedenlerle ayrılan arkadaşlarımızın sorunlarının çözümünde de hangi katkı gerekiyorsa sunacağımızı genel kurulumuzda ilan ettik.

- Türk-İş ile birlikte sınıf hareketinin, sendikal hareketin yaşadığı tıkanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türk-İş bizim de üyesi olduğumuz en büyük emek konfederasyonu. Kamu ağırlıklı, toplu sözleşme dönemi var. 10 yıl önce 700 bin işçi için yapılan görüşmeler şimdi en iyimser rakamla 300 bin işçi adına yapılıyor. 24 Ocak Kararlarıyla önce kamu zarara uğratıldı, sonra tasfiye edildi ve özelleştirilerek örgütsüzleştirildi. Türk-İş’te kamu sendikacılığı anlayışı vardı. Sokakta örgütlenerek dişe diş verilen bir mücadele, sonuçta mevziler kazanarak onun üzerinden işverenle mücadele eden bir anlayış yoktu. Biz bundan sonra sınıf hareketine örgütlenme çalışmalarımızla, perspektiflerimizle yanıt olmaya çalışacağız. Bize büyük bir görev ve sorumluluk düştüğünün farkındayız.

TÜMTİS olarak iddiamıza uygun araçlar yaratarak, planlarımızı ve hedeflerimizi gerçekleştirirsek Türk-İş’e örnek olabiliriz. Ama bildiğimiz bir gerçek var ki, sendikalarda yaşanan bürokratlaşmanın biz de dahil olmak üzere sonuçlarını yaşıyoruz. İşçi iradesini hiçe sayan bir sendikal bürokrasi var. Sadece Türk-İş’de değil bütün sendikalarda egemen bir güce dönüşmüş durumda. Bu anlayışı kırmak için TÜMTİS olarak gerekli mücadeleyi vereceğiz.

- Sendikal hareketin, sınıf hareketinin yaşadığı tıkanma üzerine ne diyeceksiniz?

- Ben daha önce sendikamızın Bursa Şube başkanıydım. O zaman Petrol-İş Üçyıldız Fabrikası’nda 4 aya yakın süren bir direniş gerçekleştirmişti. Demirtaş’ta o zaman 100’den fazla işyeri vardı ama örgütlülük yoktu. Türk-İş adıyla işkolu farkı gözetmeden bir örgütlenme çalışması başlatalım dedim. Sadece Üçyıldız direnişiyle buradaki örgütlenmeyi kazanma olanağımızın olmadığını belirttim. Sendikaların kasaları sağlam, aslında yetişmiş elemanları da var, ama zihniyet değiştirilmelidir. İşyerlerinde işçiden kopan, sendikal çalışmayı bürolarla kısıtlayan bir anlayış egemen olduğu için, sokaktan koptuğumuz için Türkiye’de sınıfı hareketi gerilemiştir.

Bütün olumsuzluklara, örgütlenmede yaşanan başarısızlıklara rağmen işçilerde örgütlenmeye dönük bir istek görülüyor. Yeter ki sendikalar bu isteğe yanıt verebilsinler, işçilerin cesaretini artırıcı bir yönelim içinde olsunlar. Sınıf hareketi bugünkü olumsuz dağınık görüntüsünden ancak böyle çıkabilir. Her sınıfın kendi politikası vardır. Sermaye sınıfı kendi politikalarını uygulamak için kendi örgütleriyle çalışıyor, işçiler de kendi örgütleriyle kendi politikalarını uygulamak için mücadele etmelidir. Bursa, İzmir, İstanbul, Adana’da daha önce oluşturulan sendika platformları vardı. Sınıf hareketine daha ilerden müdahale etmek, sınıf adına söz söylemek için bu platformların tekrar kurulması çabası içinde olacağız.

Kızıl Bayrak/Bursa