19 Ocak 2007 Sayı: 2007/02(02)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı halkların devrimci dayanışması ve birleşik mücadelesi!
  Hiçbir strateji ABD’yi bataktan
kurtaramayacak!..
  ABD, Türkiye ve Güney Kürdistan
  Uyuşturucu kullanımı ilköğretim okullarına kadar indi...
DİSK yönetimi ve “10 Aralık Hareketi”...
Tecrite karşı eylemlerden...
Gençlik hareketi
 Erdoğan’dan İstanbul için “çözüm” önerileri…
  TÜMTİS’ten kamuoyuna açıklama...
  Yeni bir mücadele yılına girerken gençlik hareketi...
  Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ile asgari ücret üzerine konuştuk...
  Haydutbaşı Bush “yeni savaş stratejisi”ni açıkladı…
  Rice’ın Ortadoğu gezisi…
  Blair: “Savaşlara devam etmeliyiz!”
  ABD’nin İran’a yönelik nükleer yaptırımı
Abu Şehmuz Demir
  Kapitalizmin yangınları
tesadüf değil!
  Sendikacı dediğin
lafını esirgemez, eğer...
Yüksel Akkaya
  Katledilişlerinin 88. yıldönümünde anıldılar...
  2007’ye girerken/2
  Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-1
  ABD hegemonyası ve sol
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ile asgari ücret üzerine konuştuk...

“Sorunun asıl muhatapları sürece katılmalıdır”

- 2007 yılı için geçerli olan asgari ücret belirlendi. İşçiler cephesinden önemli bir yer tutan asgari ücretin belirlenmesi sürecinde Türk-İş “işçi temsilcisi” sıfatıyla komisyonda yeraldı. Türk-İş’in bu süreçteki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir ülkedeki asgar ücret rakamı, o ülkenin gerçeğini önemli oranda göstermektedir. Asgari ücretin, ülkemizde hem örgütlü hem de örgütsüz kesimleri bire bir etkilediği çok açık. İşin en önemli yanı, Türk-İş gibi bir konfederasyonun asgari ücret belirlenirken bu pazarlık süresi içerisinde her seferinde itiraz eder bir noktada durmasıdır. Bu itirazın bile kendi içerisinde bir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Şöyle ifade edeyim; itirazın karşılığı olmalıdır. Eğer bir şeylere itiraz ediyorsanız, bunun gereklerini yerine getirirsiniz. Özellikle bu itirazın sahibi Türk-İş ise. Çünkü Türk-İş sıradan bir kurum değil. Milyonlarca insanı etkileyebilecek bir gerçekliğe ve örgütlülüğe sahip. Bu örgütlülüklerini ve gerçekliğini yaşama geçirdiğinde, asgari ücretin düşündüğümüz rakamda olmasında çok etkili rol oynayabilir.

Hepimiz de biliriz ki, bu ülkede çıkan tüm emekçi karşıtı yasalarda özellikle Türk-İş’in onayı alınır. Onlar ne kadar onaylamadıklarını söyleseler de, bu her zaman böyle olur. Dolayısıyla asgari ücretin belirlenmesinde de ben Türk-İş’in onayının alındığını düşünüyorum. Bu noktada ikna ediliyorlar, onayları alındıktan sonra rakamlar belirleniyor.

Sorun sendikal hareketin geldiği noktadadır aslında. Yani sendikalar olarak eğer siz asgari ücrete müdahale edemezseniz, kendi üyelerinizin hak ve çıkarlarını da savunamazsınız. Çünkü ortada bir gerçeklik var. Milyonlarca işçi fabrikalarda 403 milyona çalışacak ve siz örgütlü olduğunuz fabrikalarda bu ücretin 2-3 katını talep edeceksiniz. Sorunu bu açıdan değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Türk-İş’in komisyonda yer almasının diğer bir önemli yanı da, Türk-İş’in asgari ücret görüşmelerini kendi elinde tutarak, aslında çalışanların ve örgütlü kesimlerin hak ve çıkarlarını, mücadelesini de baskı altında tutarak, büyümesini ve gelişmesini engellemektedir. Bu yönünü de görmemiz gerekiyor.

Bu çerçevede Türk-İş’i doğru anlamak ve tanımak çok önemli bir yerde durmaktadır. Türk-İş bugün, sistemin diğer bir adıyla siyasal iktidarların saldırı programlarının uygulanmasında etkin bir rol oynayan ve demokratik alanda sistemin emekçiler içerisindeki ayakları konumundadır. Bugüne kadar oynadığı rol budur. Zaman zaman işçi ve emekçilerin geniş kesimlerinin alttan yükselen tepkisinden kaynaklı olarak çizgisinden sapmak zorunda bırakılmıştır. Bu rol, zaman zaman da gelişip büyüyen mücadelenin önüne geçerek mücadele potonsiyelini başka kanallara akıtma üzerinden şekillenmiştir.

Türk-İş’in bu ülkedeki genel sorunlara bakışını hepimiz bildiğimiz için, asgari ücret de bu sorunların parçasıysa eğer, bu noktada Türk-İş’ten çok bir şey beklemememiz gerekmektedir. Çünkü Türk-İş ulusalcı bir çizgiye sahip, işçi ve emekçilerin hak ve çıkarlarını güçlendirmede ve geliştirmede etkin bir rol oynamamaktadır. Çıkan bütün emekçi karşıtı yasalara karşı sadece itiraz eder bir noktada duruyor ve bu itirazlar da genelde yasalar çıktıktan, iş olup bittikten sonra oluyor. Biz bunu emeklilik yasasında gördük, 4857 sayılı yasada gördük, sağlıktaki yasada gördük vb. Yani işin özü-özeti şu; Türk-İş’te bir statüko oluşmuş. Bu statükonun önemli bir kısmını da az sayıdaki sendikalı işçi oluşturuyor. Türk-İş bunun dışına çok taşmak istemiyor. Çünkü yeni bir örgütlenme ve yeni bir anlayış kendini de sarsabilir. Bu, Türk-İş’te bir bakışa-anlayışa dönüşmüştür. Ve bu anlayış uzun yıllardır merkezi anlamda hakim bir anlayıştır. Öyle ki, Türk-İş bugün hükümetlerle aynı şeyleri düşünen bir hale gelmiştir.

- Asgari ücretin belirlenmesi sürecinde sendikalar etkisiz de olsa bir eylem programı çıkardılar. Ancak bu süreçte etkili olamadılar. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?

Şöyle ifade edeyim; asgari ücretin toplum nezdindeki yeri ve önemi sendika konfederasyonlarında çok anlaşılamamış ve bilince çıkartılamamıştır. Son dönemlerde sendikalarda yer alan ilerici-demokrat güçlerin bu konuda bir basınçları söz konusu. Bu basınç da bazı sendikaların öne çıkmasına neden oldu. Asgari ücret üzerinden planlar-programlar yapılmaya başlandı. Ama bu programlar toplumun geniş kesimlerini kucaklayacak bir nitelikten yoksundular. Kendi cephemizden bir örnek vereyim; biz, birkaç şubeyle birlikte bir eylem örgütlemeye çalıştık ve bunun sonucunda Taksim’de bir eylem gerçekleştirdik. Bu, Türk-İş tarihinde ilk defa olan bir şeydi. Yani asgari ücret üzerinden İstanbul şubelerinin ve Türk-İş’in de içinde bulunduğu tek eylemdi. Uzun yıllara dayanan sendikal yaşamımda ve en azından benim bildiğim kadarıyla bu böyle. Sendikaların asgari ücrete yönelik çalışmaları hemen sonuç vermeyebilir ama önümüzdeki süreçte asgari ücret mücadelesine katkısının olacağını düşünüyorum. Bugünden yapılanlar sadece, sendikalar içinde yapılan tartışmaların sonucu olarak, sendikaların biraz daha öne çıkmalarıdır. İşte DİSK bir program hazırladı, KESK diğer taraftan müdahale etmeye çalıştı. KESK, biraz daha farklı bir gündem üzerinden, bütçe üzerinden yaptı bunu. Sendikaların asgari ücret üzerinden yaptıkları yeterli değil ama bu, mücadeleyi güçlendirecek gibi gözüküyor.

Diğer bir önemli yanı ise, işçi sınıfı mücadelesinde, işçileri ilgilendiren en temel problemleri, onlar adına ve onlarla birlikte söylemenin uzun vadede bu mücadeleyi güçlendireceğini düşünüyorum. Asgari ücretin bu noktada çok önemli bir sorun ve araç olduğunu düşünüyorum. Asgari ücret, milyonlarca insanın bire bir etkilendiği bir alandır. Sendikalar asgari ücretle ilgili karşı çıkış yapıyorlar ama işin asıl muhataplarını işe katmadan yapıyorlar bunu. Oysa asıl olarak, 400 milyonla geçinmeye çalışanları bu işe katarak karşı çıkmak gerekiyor. Onları bu sürecin bir parçası yapabilmeliyiz. Sendikalı işçiler 1 milyar maaş alıyorlar ve 400 milyona karşı çıkıyorlar. Çıkmalıdırlar da. Olması gereken de budur zaten. Bu mücadelenin güç kazanması, örgütsüz kesimi de bu sürece dahil ederek olacaktır. Sendikaların ve bu işi yapanların birinci derecede eğilmeleri gereken kesim işte bu 400 milyonla yaşamaya çalışan kesimdir. Biz, tersanelerde, tekstilde, metalde çalışan ve örgütsüz olan kesimlere yöneldiğimizde güçleneceğiz.

Verilecek mücadelede Fransa çok somut bir örnektir. Orada mücadelenin başını sendikalar çekmedi ama Fransa işçileri hayır dedi. Çünkü sorunun muhatabı onlardı. Ve Fransa’yı ateşe vererek, söz konusu yasayı engellediler. Örnek alınması gereken bir eylemdir Fransa’daki. Ülkemizde de sadece asgari ücrette değil, diğer tüm sorunlarda sorunun asıl muhataplarını sürece katmalı ve tüm enerjiyi oraya yoğunlaştırmalıyız.