19 Ocak 2007 Sayı: 2007/02(02)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı halkların devrimci dayanışması ve birleşik mücadelesi!
  Hiçbir strateji ABD’yi bataktan
kurtaramayacak!..
  ABD, Türkiye ve Güney Kürdistan
  Uyuşturucu kullanımı ilköğretim okullarına kadar indi...
DİSK yönetimi ve “10 Aralık Hareketi”...
Tecrite karşı eylemlerden...
Gençlik hareketi
 Erdoğan’dan İstanbul için “çözüm” önerileri…
  TÜMTİS’ten kamuoyuna açıklama...
  Yeni bir mücadele yılına girerken gençlik hareketi...
  Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ile asgari ücret üzerine konuştuk...
  Haydutbaşı Bush “yeni savaş stratejisi”ni açıkladı…
  Rice’ın Ortadoğu gezisi…
  Blair: “Savaşlara devam etmeliyiz!”
  ABD’nin İran’a yönelik nükleer yaptırımı
Abu Şehmuz Demir
  Kapitalizmin yangınları
tesadüf değil!
  Sendikacı dediğin
lafını esirgemez, eğer...
Yüksel Akkaya
  Katledilişlerinin 88. yıldönümünde anıldılar...
  2007’ye girerken/2
  Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-1
  ABD hegemonyası ve sol
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

DİSK yönetimi ve “10 Aralık Hareketi”...

Düzene hizmette bir adım ileriye!

DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi’nin öncülüğünde çalışmalarını sürdüren “10 Aralık Hareketi” 1. yılını vesile ederek bir basın toplantısı düzenledi. Bu “Hareket”in başlatılmasında özel bir rolü ve katkısı olan Doğan Grubu’nun “solcu” gazetesi Radikal’in haberindeki ifadeyle basın toplantısı, “ekonomi zirvelerinin yapıldığı Dedeman Oteli Salonu”nda gerçekleştirildi. Toplantıda “Hareket” adına konuşan Prof. Dr. Burhan Şenatlar, 2007 yılı ve özelde ise seçim gündemi üzerinde durdu. Konuşmasında 2007’nin kritik bir yıl olacağını belirten Şenatlar, AKP karşısında bir sol iktidar seçeneğinin yaratılması gerektiğini ifade ederek Cumhurbaşkanlığı seçiminde toplumsal mutabakata ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı. Konuşmasının devamında ise, yaşanacak krizin aşılmasının ancak, “bütünleşmiş, kitleselleşmiş sol güçbirliği” ile mümkün olacağını belirti ve böyle bir güçbirliğinin muhatabı olacak partilerin CHP, DSP, SHP ve ÖDP olduğunu ifade etti. Yanısıra, “eğer bu birliktelik sağlanırsa solun oyu yüzde 30’u aşar” iddiasında bulundu. İttifaka aday partilerden DSP ve SHP’nin girişimi olumlu karşıladığını belirten Şenatlar, girişimin ÖDP ve Bekaroğlu’nun kurduğu yeni partiye de sıcak yaklaştığını sözlerine ekledi. Şenatlar daha sonra altını çize çize, “bu çağrı kimlik siyaseti yaptığı ve tüm ülkeyi kapsamadığı için eleştirilen DTP’yi kapsamıyor” diyerek, güçbirliği çağrılarının sınırlarını da ortaya koymuş oldu.

Görüldüğü üzere “Solda yenileşme, bütünleşme ve kitleselleşme” sloganıyla DİSK yönetiminin öncülüğünde yola çıkan bu girişimden çıka çıka çivisi çıkmış düzenin sol partilerini biraraya getirme bezirganlığı çıktı. Oysa düzen medyasının desteği ve yönlendirmesiyle yelkenlerini şişirerek yola çıkanlar, düzen solunun yaşadığı zayıflık ve sorunlara çare olmak iddiasını taşıyordu. Ortaya çıkan sonuç ise, tek kelimeyle düzen solu cephesinde her dönem sıklıkla tanık olunan türden bir sefil arabuluculuk girişimidir. Yola çıkarken “solun temel sorununun” politik planda olduğunu, hedeflerinin esas olarak “özgürlükçü ve halkın sorunlarına yeni politikalarla çözüm üreten” bir “yeni sol” olduğunu iddia eden bu güçler payına ortaya çıkan sonuç tek kelimeyle ibretliktir. Özelde CHP ve DSP çizgisinde vücut bulan “devletçi-statükoculuk” karşısında olacakları iddiasında bulunan bu güçler, bugün esas olarak CHP ve DSP çizgisinde bir “solculuk”ta ve bizzat bu aynı partilerde karar kılmışlardır. Öyle ki, tanımladıkları “sol bütünleşme”nin esas konusu olarak AKP’yi ve Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçimleri belirlemişlerdir. Onlara göre sol bütünleşerek AKP’yi cumhurbaşkanlığı seçiminde “toplumsal mutabakat” aramaya zorlamalı ve genel seçimlerde AKP’ye karşı yüksek bir oy oranı alacak bir siyasal alternatif olarak çıkmalıdır.

Bu “Hareket”in yaşadığı bu durum, iddiaları ve söylemleri ile karşılaştırıldığında bir tutarsızlık olarak görünmekle birlikte, varlık koşulları ve ana hedefleri itibariyle değerlendirildiğinde durum hiç de böyle değildir. Zira, bu “Hareket” düzen siyasetinin ihtiyaçları üzerine kuruludur. Yani kurulu düzene hizmet, düzen siyasetindeki kırılma ve tıkanmalara deva olmaktır. Farklılık sadece düzenin önceliklerinin değişmesi ve siyasal sürecin başka türlü davranmayı imkansız kılmasındadır.

Öyle ki, bir taraftan AB süreci düzenin önceliği olmaktan çıkarak daha sert ve ABD güdümünde Ortadoğu merkezli bir siyasi yönelimin içerisine girilmiş, diğer taraftan ise Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerinden yaşanan düzen içi saflaşma ve kutuplaşma bu güçleri bir tarafta bulunmaya zorlayarak mevcut siyasi kutuplardan birinin güdümüne sokmuştur. Bir diğer neden ise, daha temelde yapısal bir sorun olarak düzenin özellikle sosyal toplumsal hareketlerin zayıf olduğu koşullarda düzen soluna koyduğu sınırlamalardır. Öyle ki, düzen siyasetinin ihtiyaç duyduğu sol emekçi halkı arkasına takıp düzene entegre edecek bir sol iken, bu güçte bir hareketin ancak halkın ekonomik-sosyal sorunlarına politik yanıtlar üretebildiği ve halkın öfkesine tercüman olabildiği ölçüde güç bulabileceği açıktır. Fakat düzenin handikapı da bu noktada başlamaktadır. Çünkü, işçi sınıfı ve emekçiler içerisindeki sosyal patlama dinamikleri o denli yoğun ve düzenin esneme imkanları o denli dardır ki, bu alandan özenle uzak durulmakta, siyaset dışında tutulmaktadır. Bundan dolayı, genel politik söylemde bir takım farklılıklar taşımakla birlikte tüm düzen partileri, en solcusundan en sağcısına kadar aynı ekonomik-sosyal politikalar üzerinde hem fikirlerdir. Değilse de, bu politikalara yönelik esaslı bir karşı duruş içerisinde değillerdir. “10 Aralık Hareketi”inde de görüleceği gibi bunun en ileri biçimi, emperyalist-kapitalist düzenden ve onun temel sınıfsal güç odaklarından kaynaklanan emekçi düşmanı saldırıları, ya AKP’ye ya da İMF’ye mal etmek biçiminde olanıdır. Bu bu tarz siyasetin düzeni aklamanın en etkili yöntemlerinden biri olduğu şüphesizdir. Zira, böylelikle emekçi halkın ağaca odaklanması sağlanarak orman gözlerden saklanmaktadır.

Aynı durum Kürt sorunu konusunda da yaşanmaktadır. Tüm düzen partileri Kürt sorununda devletin inkar ve imha çizgisinde birleşmektedirler. Elbette düzenin Kürt halkını entegre edebilecek liberal bir takım söylemleri kullanan fakat, devletin bu konuda belirlediği kırmızı çizgilerden milim şaşmayan partilere de ihtiyacı vardır. “10 Aralık Hareketi” yola çıkarken bu alanda CHP’nin katı inkar ve imha politikasını eleştirmekte, fakat aynı politikanın inceltilmiş bir türevini benimsemekteydi. Bugün, seçimler üzerinden CHP’nin kapısına dayanmışken DTP’ye karşı tavır alarak Kürt sorununda CHP ile aynı konumda olduğunu gösterme gereği duymaktadır. Bir kez daha belirtelim ki, “10 Aralık Hareketi”nin temel amacı “solculuk” değil, esasta düzenin sol ihtiyacını görmektir. Amacı bu olan bir siyasetin bu konuda da düzenin ihtiyaçlarına uygun biçimde davranacağı açıktır.

Dolayısıyla düzenin sol ihtiyacını karşılamaya aday bir girişim olarak “10 Aralık Hareketi” düzen solunun yaşadığı yapısal sorunlarla malül olduğu gibi, düzenin önceliklerinin farklılaşması nedeniyle de baştan koyduğu iddianın uzağına düşmekle birlikte düzenin güncel ihtiyaçlarına uygun bir şekilde hizmete koyulmuş bulunmaktadır. Düzenin mevcut sol partilerine payandalık etmek bugün bu hizmetin temel konusu durumundadır. Bundan dolayıdır ki, “10 Aralık Hareketi” düzenin sol partilerini bir araya getirmeyi iş edinmiştir.

Bu “Hareket” üzerinde bu denli durulmasının nedeni onun siyaset alanındaki gücünden dolayı değildir. İlginin nedeni, bu “Hareket”e öncülük eden kişinin DİSK Genel Başkanı sıfatını taşıması ve dahası DİSK yönetiminin bizzat bu işin içerisinde bulunuyor olmasıdır. Her ne kadar Çelebi ve DİSK yönetimi, Çelebi’nin bu girişime katılımının kişisel, DİSK’in ise yol açmakla sınırlı olduğunu iddia ediyorlarsa da, bu ciddiyetsiz bir ifadedir. Zira hem bu kadarından dahi Çelebi ve DİSK’in işin içinde ve göbeğinde olduğu sonucu rahatlıkla çıkarılabilir, hem de DİSK yönetiminin politik çizgisi “Hareket”le tamamen örtüşmekte ve onu tamamlamaktadır. Öyle ki, bahse konu basın açıklamasından birkaç gün sonra 2007 üzerine DİSK adına değerlendirmelerde bulunan Çelebi ve ekibi, hemen tümüyle Şenatlar’ın “10 Aralık Hareketi”nin görüşleri olarak yukarıda aktardığımız ifadelerini (Cumhurbaşkanlığı seçimleri, genel seçimler vb. Ayrıca, özenli bir dille işçi ve emekçilere yönelik sosyal yıkım saldırılarının ve faşist terörün kaynağı olarak AKP ve İMF gösterilmekte, sermaye sınıfının bu saldırılardaki rolü yok sayılmaktadır.) DİSK’in görüşleri olarak tekrar etmiştir. Tüm bunlardan, DİSK yönetiminin bilinçli bir siyasi tercihle planlı bir şekilde hareket ettiği açıkça görülmektedir.

İşte bundan dolayı bu siyasi girişimi ciddiye alıyor ve mücadele konusu haline getiriyoruz. Zira, işçi sınıfının mücadele geleneği ve değerleri içerisine özel bir yeri olan DİSK’in bu yöneticiler eliyle düzen siyasetine alet edilmesi kabul edilmez bir durumdur. Çünkü, Çelebi başta olmak üzere mevcut DİSK yönetimi, DİSK’in bu tarihsel değerini işçi ve emekçileri düzen siyasetine bağlamak için kullanmakta, DİSK’in halihazırda hala da bağrında taşıdığı işçi sınıfının ileri bölüklerini düzen siyasetine kanalize etmeye çalışmaktadırlar. İşte bu durum, üzerinde düşünülmesi, düşünmek bir yana aktif ve net bir tavra konu edilmesi gereken önemli bir sorundur.

Çelebi ve ekibinden, düzene hizmet sınıfa ihanet çizgisinin hesabı sorulmalıdır. Bu yönde alınacak tutum ve elde edilecek sonuç, kutuplara ayrılan düzen siyasetinin işçi ve emekçileri yoldan çıkarmaması bakımından son derece önemli ve kritik bir müdahale olacaktır. Sonuç olarak, başta DİSK bünyesindeki sosyalist ve devrimci sınıf güçleri olmak üzere tüm sınıf güçlerini düzen soluna payandalık yapan DİSK yönetimine karşı tavır almaya, sahip oldukları siyasal çizgiyi işçi sınıfı saflarından söküp atmak uğruna etkili bir mücadele yürütmeye ve devrimci sınıf çizgisinde birleşmeye çağırıyoruz.