19 Ocak 2007 Sayı: 2007/02(02)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalizme ve bölge gericiliğine karşı halkların devrimci dayanışması ve birleşik mücadelesi!
  Hiçbir strateji ABD’yi bataktan
kurtaramayacak!..
  ABD, Türkiye ve Güney Kürdistan
  Uyuşturucu kullanımı ilköğretim okullarına kadar indi...
DİSK yönetimi ve “10 Aralık Hareketi”...
Tecrite karşı eylemlerden...
Gençlik hareketi
 Erdoğan’dan İstanbul için “çözüm” önerileri…
  TÜMTİS’ten kamuoyuna açıklama...
  Yeni bir mücadele yılına girerken gençlik hareketi...
  Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Gülüm ile asgari ücret üzerine konuştuk...
  Haydutbaşı Bush “yeni savaş stratejisi”ni açıkladı…
  Rice’ın Ortadoğu gezisi…
  Blair: “Savaşlara devam etmeliyiz!”
  ABD’nin İran’a yönelik nükleer yaptırımı
Abu Şehmuz Demir
  Kapitalizmin yangınları
tesadüf değil!
  Sendikacı dediğin
lafını esirgemez, eğer...
Yüksel Akkaya
  Katledilişlerinin 88. yıldönümünde anıldılar...
  2007’ye girerken/2
  Bir emperyalist yeniden yapılandırma projesi: Geniş Ortadoğu İnisiyatifi-1
  ABD hegemonyası ve sol
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

2006 yılında kamu emekçileri hareketi

Kamu emekçileri hareketi IMF merkezli saldırı dalgasının biçimlendirdiği bir yılı daha geride bıraktı. 2006 yılı sermayenin saldırılarını sorunsuz gerçekleştirdiği, uzun dönemli çıkarlarına göre hareket ettiği bir yıl olarak tanımlanabilir. Genel olarak sınıf hareketi için geçerli olan durum kamu emekçileri hareketi için de az ya da çok geçerlidir.

Kamu emekçileri hareketini 2006 yılında belirleyen üç temel gündemden bahsedilebilir:

Toplu görüşme süreci ve Eğitim-Sen’in yetki kaybı, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa tasarıları, bütçe görüşmeleri ve 14 Aralık iş bırakma eylemi.

Toplu görüşme süreci

2006 yılı toplu görüşmelerine KESK’in masadan çekilmesi damgasını vurdu. Kuşkusuz bu geri çekilişin ardında, beş yıllık deneyimin sonucunda kamu emekçilerinde görüşmelere dair herhangi bir beklentinin kalmaması, görüşmelerin oyalamadan ibaret olduğunun apaçık görülmesi ve KESK’in yetki kaybı yaşaması ve masada muhatap alınmaması etkili olmuştur.

Toplu görüşmelerin başlangıcında hareketin öncülerinin paylaştığı ortak düşünce, devletin kendine yakın sendikalarla pazarlık yapacağı, kimi kırıntıları onların aracılığıyla kamu emekçilerine sunacağı, böylelikle KESK’i etkisiz kılacağıydı. Ancak kısa zamanda bunun gerçeklikle örtüşmediği ortaya çıktı. Devlet güdümündeki sendikalara dahi tahammül göstermemiş, tek belirleyici olarak görüşmeleri başlatmış ve sonuçlandırmıştır. Devlet-sermaye düzeni hiçbir biçimde karşısında muhatap-taraf olacak bir özne görmek istememektedir. İkincisi ise Eğitim-Sen’in yetkiyi kaybetmesine paralel olarak KESK’in güç yitirmesidir.

Bu koşullar altında başlayan toplu görüşme sürecine KESK “toplu görüşme hakkımız vardır, kullanacağız” şiarıyla katılmış, görüşmelerin 3. aşamasında sendikal aktivistlerin de baskısıyla masadan kalkmıştır.

Ancak KESK’in toplu görüşmelere yaklaşımı tek başına masaya oturmak veya kalkmak üzerinden değerlendirilemez. Değerlendirme KESK’in mücadeleye, sendikal yapılanmaya bakışaçısı ve esas-tali ilişkisini kuruş biçimi üzerinden yapılmalıdır. Sınıf hareketinde sermaye düzeninin temsilcileriyle yapılan görüşmeler işin ikincil kısmını oluşturmaktadır. Bu nedenle hiçbir zaman görüşme-diyalog-uzlaşma her iki tarafın çıkarları üzerinden tanımlanamaz. Bunun yapıldığı yerde sınıf sendikasından değil, ancak sermayenin uydusu sendikadan bahsedilebilir.

KESK yönünü ya işyerlerine, hak alma mücadelesine, fiili meşru hatta dönecektir ya da uzlaşmacı sendikacılığın yeni bir adresi olacaktır. Gelinen yerde içindeki dinamikler ilkini zorlasa da, bugün KESK içindeki uzlaşmacı anlayışlar harekete yön vermektedir.

Siyaset dışı sendikal anlayış

İMF patentli sosyal yıkım saldırı dalgasının yoğunlaştığı, Ortadoğu’nun kan gölüne çevrildiği, ırkçılığın yükseldiği bir dönemde KESK’in bu saldırıları karşılayamamasının ardında yatan nedenlerden biri de hareketin politikleştirilememesidir. KESK reformistleri emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bütünlüklü bir mücadele yürüteceklerine, “kamu emekçilerine siyaset yapma yasağı kalksın” talebini öne sürerek kendilerine düzen içi arenada siyaset yapmak için alan açmaya çalışmaktadırlar. Bunun en önemli göstergelerinden biri de anadilde eğitim hakkı gibi temel demokratik bir talebi dahi sahiplenememiş, savunamamış olmalarıdır.

KESK yönetiminde yer alan reformistlerin temel zaafı sendikal mücadeleye bakışaçılarıdır. Bu anlayışlar ya KESK’i kendi parti merkezleri olarak görmekte ve olumsuz bir biçimde siyaset yapmaktadır, ya da “kitleler kaçar” bahanesine sığınarak politik söylemler kullanmaktan çekinmektedir. Emekçilerin politikleşmesi, özne olması, harekete geçirilmesi, sınıfın genel çıkarının ifadesi taleplerin döne döne anlatılması, sınıf dayanışmasının örülmesi, fiili-meşru mücadele... Buradan bakıldığında, ciddi bir zayıflık sergilenmektedir.

Tüm bunların ışığında sorulması gereken soru şudur: Masadan kalkan KESK yerine ne koyabilmiştir. Toplu sözleşme masalarını işyerlerine, alanlara kurabilmiş midir? Bunun olanaklarını yaratmış mıdır?

Toplu görüşme sonrasındaki sürece bakıldığında, bu sorulara olumlu cevap vermek mümkün değildir.

Saldırı yasaları: SSGSS ve karşı çıkışlar

İMF ve DB tarafından uzun zamandır gündemde tutulan SSGSS tasarıları 2006 yılında yasalaştı. İşçi ve emekçilerin emeklilik ve sağlık hakkını gaspeden yasa, sınıf cephesinden suskunlukla izlendi, kayda değer hiçbir karşı koyuş gösterilmeden meclisten geçti. Bu süreçte kısmi de olsa yapılan çalışmaları KESK ve TTB birlikte örgütledi. Bu çalışmaların başında GSS’ye karşı Türkiye çapında örgütlenen referandum gelmektedir. Referandum onlarca kurumun emeği ve desteğiyle gerçekleştirilmiş ve toplumda genel olarak ilgiyle karşılanmıştır. Ancak, o dönem, eylemin kendi içinde amaçlaştırılması, bir adım ötesinin öngörülmeyip, sadece yasaya “hayır” oyu vermek olarak düşünülmüş olması, kısacası bütünlüklü bir program çerçevesinde planlanmamış olması ileriye dönük adımlar atılmasını olanaksızlaştırdı. Referandumda yaratılan olumlu hava ileriye taşınamadı.

SSGSS bütünüyle çöpe atılamadı. Bu süreçte yasa Anayasa Mahkemesi’ne takılmış ve uygulanma süresi ileri bir tarihe ertelenmiştir.

Zaaflarına rağmen kamu emekçilerini harekete geçiren kölelik yasasının memurların lehine veto edilmiş olması GSS’ye karşı yürütülen mücadelenin sekteye uğrama ihtimalini de beraberinde getirmiştir. Her ne kadar KESK farklı söylemler dillendirilse de halihazırda görünen budur.

Sınıf dayanışmasının zayıf olduğu böylesi bir süreçte devletin yasayı uygulamaya koyma süresini uzatması, emekliliği yaklaşmış emekçilerde “beni etkilemiyor” düşüncesini güçlendirmiş, bu da sınıfı bölen bir rol oynamıştır. Buna bir de memur-işçi ayrımı eklenmiştir. Ancak şu bilinmelidir ki, sermayenin uzun dönemli çıkarları memurların “özel statülerine” tahammül göstermemektedir-göstermeyecektir. Bu nedenle 2006 yılında başlayan GSS karşıtı muhalefet eksikliklerini tamamlayarak, zaaflarını en aza indirerek mücadeleyi ileriye taşımak zorundadır.

Bütçe görüşmeleri, 14 Aralık ve KESK...

KESK tarafından 2007 bütçesinin, “... gittikçe yoksullaşan halka yüklenen dolaysız ve dolaylı vergiler, özel sektöre kaynak transferi ve vergi indirimleri, faiz ödemelerinde sermayeye kesintisiz sadakat, sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi, sosyal devlet yerine yurttaşını sürekli muhtaç duruma getiren ve asli işlevlerini bir hayırseverlik mekanizmasına indirgeyen bir yapı...” olduğu gerekçesiyle, bir dizi eylemlilik öngörülmüştü. Bu eylemlerden ilki işyerleri ağırlıklı planlanan-uygulanan bütçeye karşı referandum iken, ikincisi 14 Aralık’ta gerçekleştirilen iş bırakma eylemidir.

İş bırakma kararı Haziran 2006’da gerçekleştirilen KESK Danışma Kurulu’nda alınmıştı. 6 ay öncesinde iş bırakma kararı alınmış olmasına rağmen KESK tarafından son günlere kadar herhangi bir hazırlık yapılmamış, iş bırakma tarihi uzun bir süre belirlenmekten kaçınılmıştır. Bu tutumun arkasında KESK’in yaşadığı güven yitimi, bir başka deyişle emekçilere ve kendi örgütlülüğüne karşı duyduğu/duymadığı güven yer almaktadır. KESK reformistleri emekçilerin geri yanlarından beslenmekte, beslendiği bu zeminde hareketi daha da geriye çekmekte ve kendini yeniden bu zeminde varetmektedir. Halihazırda KESK’in tablosu budur.

2007’de öncüleri bekleyen görev!

2006 yılı kamu emekçileri cephesinden zorlu bir yıl oldu. Kapsamlı saldırıların yoğun olarak yaşandığı 2006 yılında saldırı dalgası püskürtülemedi, kamu emekçileri bir güç olarak mücadele sahnesine çıkamadı. Herşeye rağmen hareketin bir yılı, belli düzeylerde yılgınlık yaşansa da, öncü kamu emekçilerinin hala mücadele azmi taşıdığını göstermektedir. Önemli olan 2007’de bu mücadele azminin devrimci bir mücadele programı etrafında birleşip birleşemeyeceğidir. Kamu emekçileri hareketine devrimci, öncü müdahalenin önünün açılıp açılamayacağıdır. Hareketin ihtiyacı olan devrimci önderlik boşluğunun doldurulup doldurulamayacağıdır. 2007’de öncü, devrimci, sosyalist kamu emekçilerini bekleyen en temel görev budur.