29 Aralık 2006 Sayı: 2006/51 (51)
  Kızıl Bayrak'tan
   TÜSİAD’ın uyarıları ve sermaye iktidarının çözüm arayışları
  2006’da ekonomi cephesi…
  Sefalet ücretlerine son!
  Sermaye sınıfı ve hizmetindeki iktidar asgari ücrette gene bildiğini okudu!
Asgari ücret kampanyası...
Meslek liseleri neden burjuvazi için “memleket meselesi”?
“Ne olacak bu cumhurbaşkanlığı seçimi?” - Yüksel Akkaya..
 19 Aralık eylemlerinden...
  Açlığın ve yoksulluğun olmadığı bir dünya için Devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!
  İşçilerin ve devrimci
öncü işçilerin birliği sorunu
  Sendikal bürokrasi ve
devrimci sınıf sendikacılığı
  Gençlikten
  Dünyadan...
  Türkmenistan kurtlar sofrasında!
  Küba’nın verdiği ders! - Mumia Abu-Jamal
  Siyaset ve çelişkiler sahası Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  SÖlüm orucu direnişçisi Gülcan Görüroğlu’na...
  ÖO direnişinin dışarıdaki onurlu sesi, güzel insan Behiç Aşçı’ya mektup...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Küba’nın verdiği ders!

Mumia Abu-Jamal

Okuma-yazma öğretme mucizesinin nedenleri ve ABD’de durumun ters yönde gelişmesi

Biz, bilgi ve eğitimi ulaşmayı denetlemenin farklı yöntemleri olduğu bir dünyada yaşamaktayız. Özellikle ABD’nin genç tarihinde, yaygın tarihsel olmayan bir bilinç göze çarpmakta. Bu, örneğin genel bilgi ve Küba’ya ilişkin bilgiler alanında geçerlidir. Kim 1961 yılında Küba’da okuma-yazmaya yönelik son derece önemli kampanyayı duydu? Biz, genç Black Panthers (Siyah Panterler) ‘60’lı yıllarda kampanyaya ilişkin yazılar okuduk ama biz de kısa süre sonra unuttuk. Halbuki bu son derece önemli ve o güne kadar bilinmeyen, silahlarla değil de kalem ve defterlerle gerçekleştirilen bir devrimci hareketti.

Fidel Castro, 1960 yılında Birleşmiş Milletler toplantısında yaptığı konuşmada, ülkesinde okuma-yazması olmayan kimse kalmayacağı, buna karşı isabetli bir şekilde harekete geçeceklerini açıklamıştı. İlk baharda ise yüzbinden fazla öğrenci kampanyaya gönüllü olarak başvurdu. Küba’nın kırsal kesimine giderek cehalete karşı savaş başlattılar. Senenin sonuna kadar mucize gerçekleştirilmiş, 250 bin kamu çalışanının yardımı ile cehaletin üstesinde gelinmişti. Zor koşullar altında çalıştılar, birçoğu da kaza, hastalıklar ve ABD’nin kampanyayı sabote etmek için yönlendirdiği terörizm sonucu yaşamlarını yitirdi. Bu zorluklara rağmen çalışma grubu hedefine büyük oranda ulaştı. Jonathan Kozol 1978 yılında New York’ta, sonradan Küba’nın dışişlerinde görev alan bir çalışma grubu üyesi ile yaptığı röportajı “Childern of the Revolution: A Yankee Teacher in the Cuban Scholl” adı altında yayınladı.

Armando Valdez’in anıları: “Ben öncesinde insanların böyle koşullar altında yaşamak zorunda kaldıklarını hiç tahmin etmezdim. Ben kendim eğitimli ve varlıklı bir ailedenim. O aylar yeni bir dine dönmek gibi bir şeydi. Benim için eski bir hayatın ölmesi ve yeni bir şeyin başlamasıydı. Bana erkeklerin ağlamadıkları öğretildiği halde, o insanların ne kadar çaresiz olduklarını ve sefaletlerini gördüğümde gözlerimden yaşlar akıyordu. Hayır, abartılı hiçbir şey yok, hiçbir şeyleri yoktu. İlk başta ben buna inanamadım.

Benim bunları Marks, Lenin ya da Marti’den okumam gerekmiyordu. Ben bunları kendi gözlerimle gördüm. Ben her gece ağlıyordum. Bunları anne ve babama yazıyordum. Daha 12 yaşındaydım. Bizim ülkede daha önceleri hiç olmayan bir şeye katılmak benim için heyecan vericiydi. Ben, her ne pahasına olursa olsun Fidel’in bütün dünyanın önünde verdiği sözü yerine getirecek durumda olduğumuzu kanıtlamak istiyordum. Birilerinin ardımızda Fidel’in arkasında olmadığımızı söylemelerini istemiyordum”.

Kübalılar sadece bir yıl içerisinde o güne kadar gerçekleştirilememiş olanı gerçekleştirdiler. Çocuklar öğretmenlerinin desteğiyle okullarını bırakıp köylere ve dağlara gidip oradaki insanlara okuma yazmayı öğretiyorlardı.

Elleri önceden ne kağıt ne de kalem tutmuş olan onbinlerce kişi, sonra o dönemde yaşadıklarını kendi elleriyle kağıda aktararak Fidel’e gönderdiler. O öğrencilerden biri, yaşlı Juan Martinez’den aktarılmakta: “Ben, okuma yazmayı öğrenmeden önce kendimi tam bir Kübalı olarak hissetmiyordum”.

Neden tam da sınırlı imkanlara sahip olan Küba, zorlu bir devrimin ardından böyle bir görevi üstlendi? Kozol, Fidel’in “Dostluk ve eğitim kampanyasına katılmak ve misyoner eğitmen ekibi köylülere göndermek bir zorunluluktur” diye öneride bulunan Kübalı büyük devrimci şair Jose Marti’den esinlendiğini tahmin ediyor.

Kübalılar sadece cehalete karşı harekete geçmedi, aynı zamanda yüzlerce öğrenciyi de harekete geçirdi. Bunu yapmakla, şehir ile köyü, orta tabaka ile köylülüğü birleştirdiler, bu ulusun mensubu olmanın ne anlama geldiği konusunda bilinçlerini geliştirdiler. Bir nesil çocuğa bu devrimin ne için gerçekleştirildiğini öğrettiler: Yoksullar ve köylüler, yani ülkenin ücra köşesindeki dışlanmışlar için.

Bu, neden bizim için ABD’de büyük önemdedir? Çünkü, biz zenginlerin kendi aralarında bölüştükleri bu dünyada halen sayısız çocuk iki bin yıl önce efsaneleşen ahırları hatırlatan koşullar altında dünyaya gelmektedirler. ABD’de her geçen yıl kulların durumu daha da kötüleşmekte, okuma-yazma da unutulmuş bir sanat olmakta. Kitap okuyan ABD’li sayısı giderek düşmekte, eğer okuma-yazma biliyorlarsa tabii.

Bizim tarihte öğreneceğimiz çok şey var ve Küba’nın bize verdiği ders onlardan sadece bir tanesidir.

Çeviri: J. Özgür

(Junge Welt’in 23 Ekim ‘06 tarihli 26. sayısından alınmıştır...)


Almanya’da “Emperyalist saldırganlık, Türkiye’de devlet terörü ve birleşik devrimci mücadele” sempozyumu...

Yurtdışında faaliyet yürüten devrimci parti ve örgütler, bir süre önce gerçekleştirdikleri bir toplantıda, Türkiye’de son dönemde yeni boyutlar kazanan devlet terörüne karşı birleşik devrimci mücadelenin sorunlarını tartışmak amacıyla, “Emperyalist saldırganlık, Türkiye’de devlet terörü ve birleşik devrimci mücadele” konulu bir sempozyum yapılmasını kararlaştırmıştı. Yaklaşık bir ay önce kararlaştırılan bu sempozyum, 25 Aralık günü Almanya’nın Duisburg kentinde gerçekleştirildi.

Kızıl Bayrak, Alınteri, Devrimci Demokrasi, Atılım ve Partizan dergilerinin organize ettiği, Haklar ve Özgürlükler Cephesi’nin destekçisi olduğu sempozyuma yaklaşık 300 kişi katıldı.

Türkiye’den Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi Avukat Kazım Bayraktar ve yazar Mukaddes Erdoğdu Çelik’in de konuşmacı olarak katıldıkları etkinlik yaklaşık 9 saat sürdü. HÖC bilemediğimiz nedenlerle sempozyuma katılmadı.

Sempozyum, katılımcıların 20’şer dakikalık konuşmalar yapmaları ile başladı. Ardından kısa bir ara verildi. Aradan sonra katılımcılara ikinci kez, konuşmaları ve soru sormaları için beşer dakikalık söz hakkı verildi. Konuşmacıların soruları yanıtlamak da dahil, son sözlerini söyeldikleri 15’er dakikalık ikinci tur konuşmaları ile sona erdi.

Sempozyum boyunca tüm konuşmacılar, birleşik devrimci mücadelenin kesin bir ihtiyaç, hatta bir zorunluluk olduğunun altını çizdiler. Fakat dikkate değer olan, bunun ancak ve ancak devrimci ilke ve esasların yön verdiği, devrimci amaç ve hedefleri olan bir mücadele olarak örülmesinin şart olduğunun dile getirilmesiydi. Özellikle tabanın eğilimi net bir biçimde buydu. Sempozyuma da bu düşünce egemen oldu diyebiliriz.

Kızıl Bayrak/Almanya