29 Aralık 2006 Sayı: 2006/51 (51)
  Kızıl Bayrak'tan
   TÜSİAD’ın uyarıları ve sermaye iktidarının çözüm arayışları
  2006’da ekonomi cephesi…
  Sefalet ücretlerine son!
  Sermaye sınıfı ve hizmetindeki iktidar asgari ücrette gene bildiğini okudu!
Asgari ücret kampanyası...
Meslek liseleri neden burjuvazi için
“memleket meselesi”?
“Ne olacak bu cumhurbaşkanlığı seçimi?” - Yüksel Akkaya..
 19 Aralık eylemlerinden...
  Açlığın ve yoksulluğun olmadığı bir dünya için Devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!
  İşçilerin ve devrimci
öncü işçilerin birliği sorunu
  Sendikal bürokrasi ve
devrimci sınıf sendikacılığı
  Gençlikten
  Dünyadan...
  Türkmenistan kurtlar sofrasında!
  Küba’nın verdiği ders! - Mumia Abu-Jamal
  Siyaset ve çelişkiler sahası Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  Volkan Yaraşır’la işçi hareketinin yaşadığı sorunlar ve çözüm önerileri üzerine konuştuk…
  ÖO direnişinin dışarıdaki onurlu sesi, güzel insan Behiç Aşçı’ya mektup...
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası yasası iptal edildi...

Saldırının özünde değişen bir şey yok!

Mecliste kabul edilen 5510 sayılı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası’nın (SGGSS) iptali için Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ve CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuştu. 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen yasa Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. İptal kararı, eşitlik-eşitsizlik, devlet kurumlarında çalışanların statülerinin yanı sıra yıllardır tartışılan sosyal güvenlik kurumlarının açıklarını da yeniden gündeme getirdi.

İlginç olan tüm tartışmaların, 5510 sayılı yasanın köleleştirici yönünü açığa vurmak zorunda kalmasıdır. Örneğin iptal kararıyla 9 bin günlük prim ödeme, emekli olmak için gereken 58 ve 60 yaş şartı, emeklilik maaşı bağlanma oranı memurları ilgilendirdiği kadarıyla iptal edilmiştir. Yasada bu maddeler işçiler için aynen korunmuştur. Memurlar dikkate alınarak iptal edilen maddelerin işçiler için aynen korunması “Anayasa Mahkemesi’nin sadece memuru kurtaran yasası”, “şimdilik kurtaran sadece memurlar oldu” vb. söylemlerle basına yansıdı ve “neden diğer çalışanlar görmezlikten gelindi, neden sadece memurlar düşünülüyor” sorusunu gündeme getirdi.

Bilindiği üzere, SGGSS kamuya ait sosyal güvenlik kurumlarını (SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı) tek çatı altında birleştirmeyi, emeklilik yaş haddini yükseltmeyi, prim gün sayısını 9 bine yükseltmeyi, emeklilik maaş bağlanma oranını düşürmeyi öngörüyordu. Bu haliyle yasa, işçi ve emekçiler açısından kölelik anlamına geliyordu.

İptal gerekçeleri

Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını henüz açıklamamış olsa da, iptal edilen maddelerin niteliği itirazın, Bağ-Kur’la ilgili bir iki düzenleme dışında, aslolarak memurların sosyal haklarına dair yapıldığını göstermektedir.

Mahkeme memur statüsünde çalışanların farklı bir sosyal güvenlik kurumuna bağlanmasını istiyor. Böylelikle yasanın temellerinden olan sosyal güvenlik kurumlarının tek çatıda birleştirmeye karşı çıktığını beyan ediyor.

Ancak bunun dışında SGGSS’nin iptal edilmiş olması yasanın temel mantığına yönelik herhangi bir eleştiri olduğu anlamına gelmiyor. Mahkemenin istediği devletin asli unsuru olarak görülen, 80’li yıllarla birlikte törpülenmiş olsa da, çalışma koşulları bakımından işçi olarak çalışanlara yakınlaşsalar da, belli noktalarda avantajlı konumda olan memurların bu avantajlarının korunmasıdır. Bu görüş Anayasa’nın 128. maddesine dayandırılmaktadırlar. 128. maddeye göre “Devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür”. Mahkeme, özcesi, devletin asli görevlerini yürütenlerin “ayrıcalıklı” konumlarının sürmesinden yana tavır almaktadır.

Öte yandan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yaptığı açıklamalarda, yasanın uygulamasının gecikeceğini ancak yasasının kendisinin Türkiye için elzem olduğunu, bu nedenle, taraflarla, işçi-esnaf örgütleriyle yapılacak toplantı sonuçlarını dikkate alarak, uygulama için 2007 Temmuz ayını öngördüklerini beyan etti.

Yasanın gündeme gelmesinden bugüne işçi sendikalarıyla yapılan görüşmelerde işçilerin lehine herhangi bir değişikliğin olmadığı bilinmektedir. Tersine sendika bürokratları her seferinde kölelik anlamına gelen uygulamalara şu veya bu biçimde onay vermişlerdir. Bundan dolayıdır ki, AKP hükümeti uygulama için istediği tarihi verebiliyor. Bu rahatlığın arkasında kuşkusuz yasanın işçi sınıfının mücadelesi sonucu iptal edilmemiş olması yer almaktadır.

Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası Türkiye’de

Sosyal güvenlik yasası İMF’nin yapısal uyum programları çerçevesinde gündeme getirilmişti. İMF’nin öncelikli hedefi sosyal güvenliğe ayrılan kaynağın azaltılması, sosyal güvenlik kurumlarının toplanan prim oranında harcama yapmasıdır. Bir başka deyişle aktüerya dengesinin sağlanmasıdır. Bu ise devletin merkezi bütçeden sosyal güvenliğe kaynak aktarımını durdurmasıyla sağlanabilir. Eğitime ve sağlığa ayrılan kaynağın azaltılmasına benzer bir biçimde.

İMF’nin temel önceliklerinden olan sosyal güvenlik yasa tasarısının uygulamada gecikmiş olması yasanın geleceğine dair kimi kaygıları da ortaya çıkardı. Yasanın iptalinden hemen sonra İMF Türkiye Temsilcisi Hugh Brendmand ve Dünya Bankası (DB) Türkiye temsilcisi Ulrich Zachua, sosyal güvenlik kurumu başkanıyla görüşerek gelişmeler hakkında bilgi aldılar. Hükümet tarafından yapılan açıklamalar İMF ve DB’yi memnun etmiş görünüyor.

Bu haliyle bir süre gecikmiş olsa da ve seçim döneminin arifesinde bu gecikme biraz daha uzasa da, sosyal güvenlik “reformu”ndan geriye dönüşün olmayacağı görülmektedir. Elbette işçi sınıfı ve emekçiler bu saldırıya tok bir biçimde “hayır demedikçe.


Sonu yok sefaletin,
biz isyan etmedikçe!

Bir kez daha yalanlarla aynı orta oyunu sahnelendi. İşçi sınıfına sefalet ve kölelik koşulları reva görüldü. 2007 yılı için geçerli olacak asgari ücret yılın ilk yarısı için net 403 YTL, ikinci yarısı için 419 YTL olarak belirlendi. Belirlendi diyoruz, çünkü bu sürecin gerçek muhatabı olan biz işçiler hiçbir şekilde bu sürecin aktif bir tarafı olamadık.

Yapılan zam oranı milyonlarca işçiyle alay etmek anlamına geliyor. Bizlere kölelik dayatan sermaye sınıfı, onun hükümeti ve sendika bürokratlarından oluşan komisyon bizleri temsil etmiyor. Bir kez daha sefalete mahkum edildiğimiz için öfkeli ve tepkiliyiz. Ancak bu tepkiyi eylemli bir mücadele hattına akıtamıyoruz. Verdiğimiz tepkiler cılız ve etkisiz kalıyor.

Bu sürecin böyle sonuçlanacağını biliyorduk. Bugün kendimize şu soruyu sormamız gerekiyor: Sermaye sınıfı bu kadar pervasız davranma cesaretini nereden buluyor? Karşısında örgütlü bir işçi sınıfı gördüğü zaman bu kadar pervasız davranamayacaklar. Onlar bu gücü bizim güçsüzlüğümüzden, yani örgütsüzlüğümüzden almaktadırlar.

Peki bu nereye kadar böyle gidecek? Hayat bizlere sürekli çözümü dayatıyor. Çalıştığımız fabrika ve atölyeler gün geçtikçe çekilmez hale geliyor. Sömürü koşulları artıyor. Bizler bu koşulları düzeltmek için tabanda, yani fabrika ve atölyelerde örgütlenmeli somut olarak işyeri komiteleri kurabilmeliyiz. Bu bizim için yeni bir başlangıç olacak, bu süreçte kazandığımız öz deneyimlerimizle iktidarı almayı hedefleyeceğiz.

Şimdi ağlayıp sızlanmanın vakti değil. 2007 yılı için geçerli olacak asgari ücretin belirlenmesi sürecini burjuvazi cephesinden işçi sınıfına yapılmış bir kavga çağrısıdır. Davetleri kabulümüzdür. O halde sert sınıf mücadelelerine bugünden hazırlanalım!

Küçükçekmece’den komünist metal işçileri