24 Kasım 2006 Sayı: 2006/46 (46)
  Kızıl Bayrak'tan
   Açlık ve sefalet kaderimiz değildir!
  Kürdistan’da provokasyon girişimleri
  Genelkurmay Başkanı işaret etti, Özgür Gündem kapatıldı!
  Türk devletinin Ermeni sorunundaki açmazları....
Seçimler yaklaştıkça düzen içi gerici dalaşma sıklaşıyor…
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/1 - Yüksel Akkaya
Sınıf bilinçli işçiler İstanbul İşçi Kurultayı’nı değerlendiriyor.../2
 Yüksel Akkaya’nın İstanbul İşçi Kurultayı’nda yaptığı konuşma...
  İnsanca çalışma ve yaşam koşulları için mücadele, emeğin onur mücadelesidir!
  “Direnen halklar kazanacak!” gecesi yaklaşık bin işçi, emekçi ve gencin katılımıyla gerçekleşti...
  Genç Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak Gecesi”ne mesajlar...
  “Direnen Halklar Kazanacak!” gecesine mesajlar...
  ABD Filistin’de iç çatışmaları kışkırtıyor
  İşgal Afgan halklarını açlığa sürüklüyor
  Filistin halkı İsrail ölüm makinesine meydan okudu
  ABD ve Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  ABD’nin çıkmazı ve bunun olası etkileri M. Can Yüce
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İşgal Afgan halklarını açlığa sürüklüyor

İşgalin komutasını ABD ordusundan devralan kapitalist/emperyalist düzenin savaş makinesi NATO’nun ilk işi ek kuvvet talebinde bulunmak oldu. Zira işgal orduları başkent Kabil’i bile denetlemekte zorluk çekiyor. Ancak bu durum, savaş makinesinin Afganistan’ın birçok bölgesinin hava bombardımanı ile yerlebir edilmesine engel olmuyor. Köyleri bombalayıp halkı katleden NATO orduları, “onlarca terörist” öldürdüklerini iddia ederek görüntüyü kurtarmaya çalışıyor. “Teröre karşı savaşta” büyük başarılara imza attığını tekrarlayıp duran NATO ordularının şefleri, vahşi işgalin üzerinden 5 yılı aşkın süre geçtikten sonra içinde bulundukları aczi teslim etmeye başladılar.

Ortaçağ’dan hortlayan Taliban güçlerini Afgan halklarının başına musallat eden ABD emperyalizmi ile işbirlikçileri, Afganistan’ı, kendi beslemeleri olan bu gerici güruhtan kurtarmak adına işgal ettiler. Güya amaçları Afganistan’ı “yeniden inşa etmek”ti. Oysa Taliban hükmü altında önemli ölçüde tahrip edilen üretici güçlerin son kalıntılarını da, NATO orduları bombardımanlarla ortadan kaldırdılar. Yani kaynakları yeniden inşa için değil, bombardımanlarla ülkeyi daha da tahrip etmek için tükettiler.

Tablo bu kadar vahimken işgale herhangi bir itirazda bulunmayan Birleşmiş Milletler (BM), şimdi Afgan halkının açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ortaya koyan raporlar hazırlıyor. BM yetkilileri, yoksul Afgan halkının yaşamının giderek zorlaştığını, halkın en temel ihtiyaçlarını bile karşılamakta ciddi güçlükler çektiğini söylüyor. Açlık tehlikesine dikkat çeken BM yetkilileri, Afganistan’a yardım için “uluslararası toplum”a (yani işgalci zorbalara) çağrıda bulunuyor. 2.5 milyon Afgan’ın, BM Gıda Programı’nın dağıttığı yardımlarla yaşamını sürdürdüğünü vurgulayan yetkililere göre, onbinlerce kişinin yaşamı risk altında.

İşgalin ardından açlığın baş göstermesi Afganistan’a özgü bir sorun değil elbette. Bilindiği üzere hemen her işgale açlık belası eşlik eder. Bu vahim soruna çözüm bulmak ise, sorunun kaynağı olan “uluslararası toplum”un işi değil, tek onurlu çözüm halkların direnerek işgalcilerle düşkün işbirlikçilerini defetmesiyle sağlanacaktır.


Morales yönetimi toprak reformunda kararlı

Bolivya burjuvazisi, devlet bakanı Evo Morales’in emekçiler lehine yapmaya çalıştığı düzenlemeleri sabote etme girişimlerini sürdürüyor. Uluslararası sermaye ile ABD emperyalizminden destek alan bu gerici güçler, Bolivya Temsilciler Meclisi’nde onaylanan toprak reformuyla ilgili yasayı engellemeye hazırlanıyor. Bolivya anayasasına göre, yasanın uygulanabilmesi için Senato’dan da onay alınması gerekiyor. Fakat Senato’yu denetim altında tutan gerici güçler sözkonusu reformu engellemek için yol arıyor.

Karşı devrimci güçlerin girişimine sert tepki gösteren Morales, Bolivya Senatosu’nun toprak reformu konusunda hükümetin planlarını onaylamaması durumunda, kitlesel gösterilerin düzenleneceğini söyledi. Halkın, reformlar yasaya dönüşmezse ayaklanacağını ve onları zorla uygulayacağını belirten Morales, Bolivya topraklarının beşte birinin yeniden dağıtımını yapmaya kararlı olduklarını dile getirdi.

200 bin kilometre kare büyüklüğündeki toprakları yoksul Bolivyalılara yeniden dağıtmak için plan hazırlandığını ifade eden Morales, planlara karşı çıkan büyük toprak sahipleri ile herhangi bir uzlaşmayı da reddettiklerini belirtti. Büyük toprak alanlarıyla daha da zenginleşmek isteyen ailelerle hiçbir anlaşmanın olmayacağının altını çizen Morales, sosyal ve ekonomik bir işlevi olan alanlara değil de daha çok bu ilkeyi bozan yerlere müdahale edileceğini kaydetti.

Morales’in, toprakların yeniden dağıtımının en iyi şekilde yapılacağını ve topraklarda yerli, köylü ve geleneksel olarak dışlanmış bütün Bolivyalılar’ın yararına üretim yapılmasının sağlanacağını açıklaması, gerici asalakların rahatsızlığını büsbütün arttırdı. Oysa bu sınırlarda kalan bir toprak reformu, onların özel mülklerine dokunmuyor. Buna karşın ülkenin en verimli alanlarından biri olan Santa Cruz eyaletinin topraklarını tekelinde bulunduran burjuvalar, reformlar onaylanırsa Bolivya’nın geri kalanını tarımsal ürünlerden yoksun bırakmakla tehdit ediyorlar.

Ülkenin en verimli alanlarına el koyan tarım kapitalistlerinin tehditlerine, sokaklara dökülen emekçiler yanıt verdi. Santa Cruz’un doğusunda yaşayan yoksul yerliler, reformları desteklemek için başkente doğru yürüyüş başlattı. Bu kitle desteğinden de güç alan Morales, 200 bin kilometre kare toprağın 2011’in sonuna kadar yoksul halka dağıtılması planını gerçekleştirmeye kararlı olduklarını vurguladı. Bazı toprak sahiplerinin reformu kabullenmeyeceğine daha önce de işaret eden Morales, sadece halkın iktidarına inandığını ve zengin sınıfların reformu engelleme çabalarının halkın gücüyle aşılacağını ifade etti.

Yoksullara toprak dağıtımına engel olmaya çalışan kapitalistlerin küstahlığı ortada, ancak bu tutum salt küstahlıkla açıklanamaz. Bu tepki, özel mülkiyeti tekeline alan kapitalistlerin kökleşmiş sınıf bilincinin ifadesidir. Buna karşın Bolivyalı işçi-emekçilerin sınıf bilinci geliştiğinde, bu asalakları mülksüzleştirmek için harekete geçeceğinden de kuşku duymamak gerek. Asıl hesaplaşma da o zaman gerçekleşecektir.


Politeknik direnişinin yıldönümünde onbinler alanlardaydı

Her yıl 15-17 Kasım günlerinde anılan Politeknik direnişinin 33. yıldönümünün son gününde gerçekleştirilen eyleme 40 bini aşkın genç ve emekçi katıldı. Eylemde barış komiteleri, demokratik kitle örgütleri, cunta yıllarında cezaevlerinde yatmış siyasi mahkumların kurduğu dernek, sol örgüt ve partiler yer aldı.

ABD ile halkların katili NATO karşıtı şiarlar yükselten onbinler, emperyalist saldırganlık ve savaşı hedef aldılar. Öte yandan Filistin, Irak, Lübnan halklarının mücadelesine destek veren eylemciler, yükselttikleri şiarlarla halkların direnişiyle dayanışma içinde olduklarını dile getirdiler. Sloganların yanısıra taşınan pankartlardaki şiarlar da aynı içerikteydi.

ABD Büyükelçiliği önüne gelen kitle “Katil ABD!”, “Kahrolsun emperyalizm!”, “Filistin ve Irak halkı kazanacak!”, “Politeknik isyanı yaşıyor!”, “Tek yol mücadele ve direniş!” sloganları atarken, kolluk kuvvetleri büyükelçilik binasını özel korumaya aldı.

Son günlerde üniversitelerdeki özerklik sorununu tartışmaya açan hükümete de tepki gösteren eylemciler, “Özerklik halka aittir, gaspedilemez!” sloganı attılar.

15 Kasım 1974 yılında, öğrenci gençliğin “Kahrolsun cunta!”, “Katil ABD!”, “NATO dışarı!” sloganlarıyla başlattığı direniş, faşist albaylar cuntasının yıkılması sürecini hızlandırmıştı. Hukuk Fakültesi’nde başlayıp Politeknik Üniversite’ye sıçrayan işgaller, işçi sınıfı ve emekçiler tarafından da sahiplenilmişti. Gençliğin çağrısına güçlü bir destekle karşılık veren emekçiler, Atina’nın tüm cadde ve meydanlarını işgal ederek güçlü bir direniş başlatmışlardı.

Tanklarla okula giren ordu kuvvetleri, 34 öğrenciyi vahşice katletmiş, namlular meydan ve caddeleri dolduran halka da yönelmiş, çok sayıda işçi ve emekçi öldürülürken binlerce kişi de tutuklanıp işkenceli sorgulardan geçirilmişti.

Ancak katliamlar faşist albaylar cuntasının yıkılmasını engelleyemedi. Politeknik direnişi Yunanistan gençliği, işçileri ve emekçilerinin mücadele tarihine altın harflerle işlendi.