24 Kasım 2006 Sayı: 2006/46 (46)
  Kızıl Bayrak'tan
   Açlık ve sefalet kaderimiz değildir!
  Kürdistan’da provokasyon girişimleri
  Genelkurmay Başkanı işaret etti, Özgür Gündem kapatıldı!
  Türk devletinin Ermeni sorunundaki açmazları....
Seçimler yaklaştıkça düzen içi gerici dalaşma sıklaşıyor…
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/1 - Yüksel Akkaya
Sınıf bilinçli işçiler İstanbul İşçi Kurultayı’nı değerlendiriyor.../2
 Yüksel Akkaya’nın İstanbul İşçi Kurultayı’nda yaptığı konuşma...
  İnsanca çalışma ve yaşam koşulları için mücadele, emeğin onur mücadelesidir!
  “Direnen halklar kazanacak!” gecesi yaklaşık bin işçi, emekçi ve gencin katılımıyla gerçekleşti...
  Genç Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak Gecesi”ne mesajlar...
  “Direnen Halklar Kazanacak!” gecesine mesajlar...
  ABD Filistin’de iç çatışmaları kışkırtıyor
  İşgal Afgan halklarını açlığa sürüklüyor
  Filistin halkı İsrail ölüm makinesine meydan okudu
  ABD ve Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  ABD’nin çıkmazı ve bunun olası etkileri M. Can Yüce
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

 

Erdal Eren’in mücadeleci ruhuyla kavgayı büyüteceğiz!

Eğitim alanında hız kazanan dönüşümlerin sonucunda elimizde bir tek içi boşaltılmış bir “öğrenci” sıfatı kaldı. Bizleri hala “öğrenci” statüsünde kabul ediyorlar. Ancak bakkaldan alışveriş yapmaya giden herhangi bir müşteri ile aramızdaki tek fark sırtımızda bizleri etiketleyen formalardan ibaret.

Bilindiği gibi sermaye iktidarı saldırılarını açık yürütür ama bu saldırılara hep garip bir takım gerekçelendirmeler yapar, üstünü örtecek bir takım kılıflar bulur. Ancak sermaye düzeni gün geçtikçe daha yüzsüz bir biçimde saldırıyor, eğitimde yaşanan dönüşümü gizlemek, eğitimde fırsat eşitsizliğinin üstünü örtmek gereği duymuyor.

Kayıt döneminde İstanbul’da yaşanan bir örnek bu söylediklerimizi ispatlar nitelikte. Beylikdüzü Bizim Kent İlköğretim Okulu’nda düzenlenen bir törende okulun duvarına asılan ve İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer’in imzasını taşıyan pankarta “sponsor” alınmıştı. Söz konusu pankartın sponsoru bir dershane!

Şimdi bu pankartın tercümesini yapalım. Üzerinde ne yazdığını bilmeden, sponsor olan dershanenin hangisi olduğunu söylemeden, yalnızca sponsorun bir dershane olduğunu bilerek… Bu pankartta yazılanlar şu anlama geliyor: “Eğitimde fırsat eşitliğini bırakın! Artık eğitim özelleştirilmiştir. Parasız bir hak olduğunu zannettiğiniz eğitim hakkınızı çoktan gasp ettik. Artık zorunlu olarak devam ettiğiniz bu okulların sizin ihtiyaçlarınız için değil bizim ihtiyaçlarımız için var olduğunu kabullenin! Hatta bu okullar bizim denetimimizde olmalarına karşın, yine bizim hazırladığımız sınavlar karşısında dahi yeterli değildir. Artık sizin kısa süreli çözümünüz -tabii paranız varsa-, bizim yeni rant alanımız dershanelerdir.”

Biz o pankartta bunları okuduk. Başkaları yeni eğitim ve öğretim dönemi vesilesiyle başarılar dileyen bir pankart olduğunu iddia ettiler. Ama biz müşterileştirildiğinin bilincinde, öğrenci kimliğine sahip çıkan liseliler olarak, o pankartta sadece sermaye düzeninin çürüyen eğitim sistemi itirafını gördük.

Bugün sermaye düzeni ağzına yeni bir sakız dolamış durumda. “Meslek lisesi memleket meselesi” diyorlar utanmadan. Sermayenin sözcüsü hükümetten birileri çıkıyor, yıllardır bu ülkede işçi sınıfının kanını emen bir sermaye kuruluşu olan Koç ile meslek liseleri konusunda işbirliği içinde çalışacaklarını söylüyor. Koç için meslek liseleri memleket meselesiymiş yani! Biz Koç’un memleketle olan meselesini iyi biliriz. Koç için mesele, “memleketin hangi köşesini ucuza kapatırım”dan ibarettir! Hükümet de memleketi satmak telaşında. Dolayısıyla alan memnun, satan memnun! Ama konunun öznesi biziz ve biz bu gidişattan hiç de memnun değiliz ve bu memnuniyetsizliğimizi sermaye iktidarının yüzüne er ya da geç vuracağız!

Liselilerin sesi artık daha gür çıkmak zorunda!

Liseli gençlik artık mücadeleyi büyütmek zorundadır. Bugün eğitim alanında yaşanan dönüşümlerden liselilerin payına düşen, koca bir eşitsizlik tablosudur. Ülke genelinde hayata geçirilen neo-liberal politikalar, bu politikaların eğitim alanındaki uzantıları, bir bütün olarak alt sınıflara mensup liseli gençlik kesimlerinin üzerine bir kabus gibi çöküyor. Yeni eğitim-öğretim dönemi başladığından bu yana gazetelerin 3.sayfa haberleri arasında yer alan satırlı bıçaklı lise önü kavgaları bu kabusun toplumun bütününü ilgilendiren kısımlarından birini oluşturuyor. Okullarda artan şiddetten düzen nasıl da memnun! Eğitimden daha fazla kar elde etmekten, eğitimi daha hızlı ve topyekün özelleştirmekten sorumlu devlet bakanı Hüseyin Çelik çıkıyor, pişkin pişkin, “Medya abartıyor. Her okulda bir olay olsa o zaman sorun olurdu. Ama şu an istatistiklere göre 60 okulda bir yaşanıyor” diyor! Sahi Hüseyin Çelik ne diyor, kimin sözcülüğünü yapıyor?

Sermayenin sözcüsü Hüseyin Çelik ve elbette yıllardır ticari ve gerici bir eğitim sisteminin düşünsel ve fiili mimarlığını yapanlar, haber bültenlerinde cep telefonu kamerasıyla yapılmış yakın çekim kavgaları övünerek izleyebilirler. Biz bu görüntülerin başına bir jenerik ekliyoruz ve diyoruz ki; “işte sizin eseriniz!” İşte, siyasetten arındırılmış, apolitize edilmiş yeni nesliniz, işte “ne yaparlarsa yapsınlar ama yeter ki düşünmesinler, sorgulayıp, eleştirmesinler” dedikleriniz! İşte yalan yanlış tarih kitapları, garip yaratılış hikayeleri, ezberlerinde dualarla büyüyen, işte ancak parası yettiği kadar eğitim alabilen, işte ulaşabilecek tek bir kütüphanesi olmayan, işte ilköğretimden bu yana tektipleştirmeye çalıştıklarınız! Peki başardınız mı?

Sizin adınıza üzgünüz, başaramadınız! Çünkü cep telefonlarına kaydedilmemiş başka görüntüler var bugün liselerde. Döner bıçaklarıyla birbirlerini doğrayanlara seyirci kalırken, içine sıra bile koyamadığınız okulların dört bir köşesine yerleştirdiğiniz kameralarla “yakalamaya” ve “engellemeye” çalıştıklarınız var. Hafızanıza kazınmış görüntülere bakın yeter. Onlar geçmişte de okullardaydılar, gelecekte de olacaklar!

Liseli gençlik mücadeleyi büyütmek zorundadır. Ve bunun nesnel olanakları bugün dün olduğundan kat be kat fazladır. Sermaye düzeninin saldırıları geleceksizlik tablosunu o ölçüde görülebilir, bilinebilir kılıyor ki, bugün liseye henüz başlamış birinci sınıf öğrencileri dahi bu gerçeğin ayrımına varabiliyor. Öyleyse yapılması gereken, saldırıların karşısına birleşik bir güç olarak çıkabilmenin yol ve yöntemlerini yaratabilmek. Liseli gençlik, gerek ülke genelinde, gerek dünya ölçeğinde yaşanan bütün süreçlerin farkındadır. Okullarda yaptığımız anket ve toplantılar bize bunu göstermektedir. Dahası bulunduğumuz liselerde gördüğümüz, tek başına sorunlar karşısında bir bilinç açıklığı değil, açık bir tepkidir! Eksik olan mücadele konusundaki bilinç açıklığıdır. Bu durumda, bugün liseli gençlik mücadelesinin daha güçlü bir mecraya akıtılabilmesi için gereken, bu tepkileri mücadeleye sevk edecek kanalların yaratılabilmesidir.

Bunu yapacak olansa bizleriz! Bu kanalları yaratmak zorundayız. Bunun aracı platformlarımız olabilir, bunun aracı okullardaki eğitsel kollar olabilir, bunun aracı okullarda birlikler oluşturmak, komiteler kurmak olabilir. Önemli olan bunun adının ne olduğu değil, neyi hedeflediğidir. Ve bizler açık ki liseli gençliğin sorunları karşısında mücadele ettiği bir süreci yaratmayı hedefliyoruz. Bu hedef doğrultusunda ne gerekiyorsa, onun adımlarını atmak en temel sorumluluğumuzdur.

Erdal Eren son değil, kavga sürüyor!

13 Aralık, bir liseli devrimci olan Erdal Eren’in darağacında katledilişinin yıldönümü. 12 Eylül faşist askeri cuntasının yaşını büyüterek ipe gönderdiği bu yiğit devrimciyi örnek almak ve onun davasını büyütmek bizler için önemli ve ertelenemez bir sorumluluktur. Erdal Eren Türkiye’deki sömürü ve talan düzeninin ayrımına varmanın, sınıfsız ve sömürüsüz dünya mücadelesi vermenin, bu mücadele uğruna bedel ödemenin yaşı olmadığının ispatıdır. Bizler biliyoruz ki, bu topraklar daha nice Erdal Erenler yetiştirecek! Bizler biliyoruz ki bugün okul sıralarında oturan bir sürü Erdal Eren var ve yarın da olacak.

Erdal Eren bu topraklarda yaşayan herkese, her kesime, her sınıfa bir şeyler çağrıştırır. Bu toprakların duyarlı insanları için 12 Eylül faşist askeri darbesini, onun katliamcı yüzünü çağrıştırır. Sonra bu topraklarda ne kadar fazla yiğit devrimcinin katledildiğini… Analar için evlat kaybetmenin acısını… Kimilerine kendi cezaevi günlerini... Burjuvazi için bu mücadeleden duyulan korkuyu… Ama büyük bir kesim için Erdal Eren; sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya için verilen mücadeleyi çağrıştırır. Erdal Eren biz liseli devrimcilere ise bu mücadeleyi devralmış olan “bizi” çağrıştırıyor!

Liselerde gelecek ve özgürlük mücadelesi verenler için Erdal Eren ete ve kemiğe bürünmüştür! Şimdi yapılacak olan, O’nun yarım bıraktığını tamamlamaktır!

Liselilerin Sesi

(Liselilerin Sesi’nin Kasım 2006 tarihli 11. sayısından alınmıştır...)


İLGP kampanyasında yeni aşama...

“Savaşa değil eğitime bütçe!”

İLGP olarak “Ortadoğu’da işgalci, okulda müşteri olmayacağız!” kampanyası kapsamında gündemleştirdiğimiz “Savaşa değil eğitime bütçe!” şiarı üzerinden planladığımız çalışmamız bu hafta okullarda ve dershanelerde başlamış bulunuyor

Çalışmamız kapsamında savaşa ayrılan bütçenin eğitime ayrılması talebiyle bir imza kampanyası başlattık. Ayrıca Filistin’de savaşan yaşıtlarımıza destek kartları topluyoruz. Çalışmamızı 15 Kasım günü başlatmış olmamıza rağmen yüzlerce imza topladık.

Kampanyamızın yeni aşamasında liseli arkadaşlarla tartışmak ve planlamalarımızı en geniş bileşenle yürütmek hedefiyle okul toplantıları gerçekleştirmeye başladık. 17 Kasım günü Anadolu Yakası’nda iki ayrı lisede gerçekleştirdiğimiz toplantılardan birine 35, diğerine 40 liseli katıldı. Bu toplantıların her ikisinde de birbuçuk aylık yerel ve merkezi çalışma takvimleri tartışıldı ve yeni planlamalar yapıldı. Yanısıra Erdal Eren’i liselerde nasıl gündemleştireceğimiz üzerine düşünceler ifade edildi. Asıl önemlisi, oldukça yeni ve genç güçlerin tartışmaları güçlendirmek ve yapılan planlamalarda sorumluluk almak için harcadıkları çabaydı.

Bu toplantılardan birinin yapıldığı okulda, toplantı öncesi sınıf konuşmaları yapıldı. Bu konuşmalar gerçekleştirilecek toplantıya çağrı niteliğindeydi.

Çalışmalarımızı bu tempo ile sürdürdüğümüz koşullarda, anlamlı deneyimler ve sonuçlar elde edeceğimizi düşünüyoruz. Kampanyamızla ilgili gelişmeleri bundan sonra da aktarmaya devam edeceğiz.

İstanbul Liseli Gençlik Platformu


ÇÜ’de yemekhane zammına karşı çalışmalar devam ediyor!

Çukurova Üniversitesi’nde yemekhane zammına karşı başlatılan eylemli süreç kısa zaman içinde etkisini gösterdi. Uzun zamandır varolan ileri güçlerle geniş öğrenci kitlesi arasındaki mesafenin kapanması için ilk olanaklar ortaya çıktı. Ancak 6 Kasım gündemi yemekhane zammının geri çekilmesi çalışmayla birleştirilemedi, yemekhane zammına karşı yürütülen çalışma geri plana düştü.

Ancak yemekhane sorunu halen güncelliğini koruyor. Örgütlü bir müdahale olmasa da öğrencilerin bir kısmı zammı protesto etmeye ve yemekhaneden yemek yememeye devam ediyor.

Biz de, 22 Kasım günü yemekhane sorununu yeniden gündemleştirmek için bir referandum çalışması başlattık. Öğrencilerin yemekhane önüne kurulan sandıklara oy atmaları çağrısı yaptık. Yemekhaneden sonra sandığı R1 önüne getirerek burada da çağrımızı yineledik. Referandum çalışması 29 Kasım günü yapılacak bir basın açıklamasıyla bitirilecek.

29 Kasım gününe kadar fakülte önlerinde, sınıf ve kantinlerde sandıklar dolaştırılacak. Öğrencileri referanduma katılmaya çağıran afişler asılacak. Daha çok öğrencinin çalışmanın bir tarafı haline getirilebilmesi için kitle toplantıları gerçekleştirilecek. Bu toplantıların yapılmasının ardından yeni araçlar kullanılarak sorun işlenmeye devam edilecek. Referandum sonuçlandıktan sonra rektörlüğün de çağırıldığı bir tartışma toplantısı gerçekleştirilmesi planlanıyor.

Bu çalışmada sadece yemekhane sorununu değil, aynı zamanda eğitimin ticarileşmesi gündemi de işlenecek ve bu sorunlar arasındaki bağ ortaya konulacak.

Çukurova Üniversitesi Ekim Gençliği


YTÜ: “Tepkiydik artık etki olacağız!”

YTÜ’de yemekhaneye yapılan zamla başlayan protestolar devam ediyor. Üç günlük boykotun ardından “süresiz boykot” eğilimi ortaya çıkmıştı. Uyarı boykotuna rektörlükten verilen olumsuz yanıt ve tehditler, çalışmayı zayıflatmak bir yana daha da güçlendirmişti. Ancak düzenli olarak her gün yapılan kitle toplantıları gösterdi ki, çalışma asıl hedefini, yani sorunun daha geniş bir öğrenci bileşeni tarafından sahiplenilmesini başaramamıştı. Biz de buna dönük bir çalışma yapmayı planladık ve hayata geçirmeye başladık.

Anket çalışması yaptık ve bir boykot gazetesi çıkardık. Yemekhane zammını ve yönetimin boykot boyunca bize karşı takındığı saldırgan tavrı teşhir etmek için bir basın açıklaması gerçekleştirdik. Yaklaşık 50 kişinin katıldığı açıklamanın ardından okulun ana giriş kapısı önünde cezası nedeniyle okula giremeyen arkadaşlarımızla beraber yarım saatlik bir oturma eylemi gerçekleştirdik.

Bu hafta içerisinde “Üniversiteler kimindir” ve “Eğitimde ticarileşme” başlıklı iki panel ve tüm bunları bağlayacağımız bir forum planlamıştık. İlk panelimizi gerçekleştireceğimiz 21 Kasım günü yine yönetimin engellemesiyle karşılaştık. İlk panelimizin konusu “Üniversiteler kimindir?” olacaktı. İktisat binasında yapmak istediğimiz panel için izin almış olmamıza rağmen idari sorumluların iznini almadığımız ve “polisin gözlerinin okulumuzun üzerinde olduğu” (bizzat genel sekreter yardımcısı tarafından söylenmiştir) gerekçesiyle izin verilmedi. Bizler de Tonoz kantininin önünde teşhir konuşmaları yaptıktan sonra paneli söyleşiye çevirerek burada gerçekleştirdik. 23 Kasım’da planladığımız gibi diğer paneli yapacağız. Bugüne kadar yaptığımız tüm çalışmaları aynı gün yapacağımız foruma bağlayacağız. Binlerce bildiri ve afişlerimizle bu foruma YTÜ öğrencilerinin iradesini yansıtmak için çalışıyoruz.

Bugüne kadar tepkiydik bundan sonra etki de olacağız!

YTÜ/Ekim Gençliği


YTÜ: “Müşteri değil öğrenciyiz!”

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yemeklere yapılan yüksek zamlara karşı “Yıldız Tepki” adı ile ortak bir çalışma yürüten öğrenciler, 17 Kasım günü üniversite önünde yaptıkları basın açıklaması ile yemekhane zamlarını kabul etmeyeceklerini, tüm baskılara rağmen mücadelelerine devam edeceklerini duyurdular.

Okulun içerisinden “Yemekhane zammı geri çekilsin! Müşteri değil öğrenciyiz!” pankartı ile çıkan öğrenciler kapı önünde basın açıklaması yaptılar. Basın açıklamasında herşeyin paralı hale getirildiği YTÜ’de öğrencilere müşteri muamelesi yapıldığı vurgulandı ve açıklama şu sözlerle bitirildi: “Ama biz baskılara boyun eğmeyeceğiz. Kararlıyız, başladığımız işi yarım bırakmayacağız. YTÜ öğrencisinin ortaya koyduğu çaba ve tepki önümüzdeki hafta gerçekleştirilecek bir forumla güvence altına alınacak. Bu forumda yemekhane sorununu tartışacağız ve tüm üniversite bileşeniyle bir karar vereceğiz. Biz üniversite öğrencisiyiz bizi müşteri veya koyun gibi görenlere bu gerçeği bir kez daha hatırlatıyoruz.”

Basın açıklamasının ardından oturma eylemi yapan öğrenciler, içeri giren öğrencilere önümüzdeki hafta yapılacak foruma çağrı bildirilerini dağıttılar.

Eylemde “Yemekhane zammı geri çekilsin!”, “Müşteri değil, öğrenciyiz!”, “Soyguna karnımız tok!”, “Güvenliğe değil, yemeğe bütçe!”, “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganları atıldı.

Basın açıklamasını İHD, Eğitim-Sen 6 No’lu Şube ve Çağdaş Avukatlar Topluluğu destekledi.

Kızıl Bayrak/İstanbul