24 Kasım 2006 Sayı: 2006/46 (46)
  Kızıl Bayrak'tan
   Açlık ve sefalet kaderimiz değildir!
  Kürdistan’da provokasyon girişimleri
  Genelkurmay Başkanı işaret etti, Özgür Gündem kapatıldı!
  Türk devletinin Ermeni sorunundaki açmazları....
Seçimler yaklaştıkça düzen içi gerici dalaşma sıklaşıyor…
MHP: Değişen ya da değişmeyen ne?/1 - Yüksel Akkaya
Sınıf bilinçli işçiler İstanbul İşçi Kurultayı’nı değerlendiriyor.../2
 Yüksel Akkaya’nın İstanbul İşçi Kurultayı’nda yaptığı konuşma...
  İnsanca çalışma ve yaşam koşulları için mücadele, emeğin onur mücadelesidir!
  “Direnen halklar kazanacak!” gecesi yaklaşık bin işçi, emekçi ve gencin katılımıyla gerçekleşti...
  Genç Komünistler’den “Direnen Halklar Kazanacak Gecesi”ne mesajlar...
  “Direnen Halklar Kazanacak!” gecesine mesajlar...
  ABD Filistin’de iç çatışmaları kışkırtıyor
  İşgal Afgan halklarını açlığa sürüklüyor
  Filistin halkı İsrail ölüm makinesine meydan okudu
  ABD ve Ortadoğu - Abu Şehmuz Demir
  ABD’nin çıkmazı ve bunun olası etkileri M. Can Yüce
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Kürdistan’da provokasyon girişimleri

Kürdistan’da devlet güçleri ve sivil uzantıları tarafından provokatif gösteriler gerçekleştiriliyor. Diyarbakır ve Elazığ’da askeri birliklerin sloganlı yürüyüşünün ardından geçtiğimiz günlerde de Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği tarafından Diyarbakır’da bir “bayrak yürüyüşü” düzenlendi. Değişik bahaneler ortaya konulsa da ilk örneği geçtiğimiz aylarda Hakkâri’de yaşanan bu tür eylemlerin Kürt halkına gözdağı vermeyi ve provoke etmeyi amaçladığı, tek merkezden planlandığı ortada.

Taner Ünal’ın genel başkanlığını yaptığı Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi’nin Diyarbakır’da yaptığı bayrak yürüyüşü fiyasko ile sonuçlandı. Faşist provokatörlerin girişimi boşa çıktı. Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi adına günlerdir yapılan yayınlarla Diyarbakır’da 300 bin kişinin katılımı ile yapılması düşünülen bayrak yürüyüşüne aralarında çocukların da bulunduğu yaklaşık 150 kişi katıldı. Urfakapı’da başlayıp İstasyon Meydanı’nda son bulan yürüyüşte zaman zaman mehter marşları çalınırken, yürüyüşe katılması için birçok çocuğa 10’ar milyon verileceği vaadedildi. Taner Ünal’ın da katıldığı yürüyüş, İstasyon Meydanı’nda son buldu. Yürüyüşün ardından Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Diyarbakır Şubesi Ofis İstasyon Caddesi’nde açıldı

Bilindiği gibi Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi (VKGBH) kamuoyuna ilk kez yaygın olarak adını Danıştay saldırısı ile duyurdu. Basına yansıyan bilgilere göre, VKGBH, 2004’te başladı ve 11 Nisan 2005’te resmen kuruldu.

Bu teşkilatın valiliğe verdiği ilk isim Türk Mukavemet Teşkilatı imiş, fakat bu isim reddedildiği için sonrasında Vatansever Kuvvetler Güçbirliği Hareketi Derneği adını almış. Bu Türk Mukavemet Teşkilatı da bilindiği gibi, TMT 1950 sonlarında Kıbrıs’ta kurulmuştu, Özel Harekât Dairesi’nin kurdurduğu ve Türk subayların yönetiminde kurulan bir kontra örgüttü. Daha doğrusu EOKB’nin Türk versiyonuydu. Yunanlılar EOKB’yi, Türkler de buna karşılık TMT’yi kurmuşlardı.

Bu örgütün, VKGBHD’nin başındaki kişinin “İnşallah uygun bir zamanda, nasıl Mersin’de PKK hâkimiyetini bitirdiysek, Diyarbakır’da da 300 bin vatanseveri yürütecek, milli şuurla, milli ruhla ayağa kaldıracağız” sözleri hatırlanacaktır. Mersin’deki 2 kilometrelik bayrak eylemini yapanlar da bunlar. Mersin’de bu örgütün başında emekli bir emniyet müdürü var, Kemal Canay. Bu eski bir MHP’li, sonra Tuğrul Türkeş’in kurduğu Aydınlık Türk Partisi’yle yakınlaşmış. O da demeçlerinde, “Mersin içi şehir Kürt istilasında”, “örgütlenmemizi bitirseydik İstanbul’da kimse bir Ermeni Konferansı yapamazdı” diyor. Demeçlerinin birinde tüm faşist kimliğini özetleyen tipik sözler de var: “Onların konuşma özgürlüğü varsa, bizlerin konuşturmama özgürlüğü var.” Bu kontra çevrenin kafasındaki özgürlük anlayışı, “bizlerin de konuşturmama özgürlüğü var” şeklinde. Elbette, yaşatmama özgürlüğü de dahil buna.

Sermayenin kontrgerilla devletinin sivil uzantılarından biri olan bu çetenin amacı, işçi ve emekçileri, Kürt halkını dehşet içinde bırakarak, aklıselim reflekslerinin çalışmasını engellemek, kitle pasifikasyonunu gerçekleştirmek ve dolayısıyla bir “olağanüstü tehlike anında” belli odaklara sarılmasını sağlamaktır. Bu yıllardan beri, döne döne devreye sokulan bir senaryo. Tabii bunun aktörleri, eylem tarzları değişiyor; Kıbrıs sorununda, Kürt sorununda gündeme geliyor. Yine kontrgerillanın bir diğer sivil uzantısı olan Türk Solu’nun yayınları hatırlanırsa, bu faşist çevre, Kürtler’in Türkler üzerinde nüfus egemenliği kurma tasarısından, stratejisinden bahsedebiliyor.

Sözkonusu sivil kontra örgütlerin genel olarak Kürdistan’da ve özel olarak da Diyarbakır’da ciddi bir taban edinebilmeleri bugün için mümkün görünmüyor. Son yapılan mitingin de fiyaskoyla sonuçlanması bunu gösteriyor. Kuşkusuz bu gerçeği bu provokatörler de bilir. Ama onların amacı da zaten kısa vadede orada bir faşist taban yaratmanın ötesindedir.

Amaç, onlarca yıldır süren imha, inkar ve asimilasyon politikalarını her türlü yol ve yöntemle sürdürmektir. Bir yandan Güney’deki fiili Kürt devleti oluşumunun hızlandırdığı ulusal uyanışı dizginlerken, öte yandan da emperyalizmin bölge politikaları için zemin düzlemektir. Güney Kürdistan’daki her gelişme, örneğin Kerkük’te yapılacak bir referandum sermaye iktidarının bugünden uykusunu kaçırmaya yetmektedir.

Dahası sermaye iktidarı, bu kontra çeteleri eliyle gerçekleştirdiği provokasyonlarla sadece Kürt halkını baskılandırıp sindirmeyi değil, aynı zamanda yarattığı toz duman içinde Kürt halkını, Türk halkına “terörist” ve “düşman” olarak göstermeyi hedefliyor. Milyonlarca Kürt emekçi, “vatanın ekmeğini yeyip suyunu içen hain” “sözde vatandaş” ilan edilebiliyor. Böylece o, “sınıfa karşı sınıf” ekseninde saflaşmaları gereken işçi ve emekçileri şovenizm zehiriyle sersemletebiliyor.

Fakat şu ana kadar yaşananlar Kürt halkının kolay kolay bu provokasyonlara gelmeyeceğini gösteriyor. Kuşkusuz bunda, teslimiyetçi platformun tahribatına rağmen, Kürt halkının yıllardır biriktirdiği deneyimin büyük rol oynadığı açık.

Sermaye düzeninin geleneksel inkar ve imha politikasının dayandığı zemin kayıyor. Onun provokatif girişimlerle bu süreci tersine çevirmesi pek mümkün değil.

Ülke egemenlerinin önümüzdeki dönem Kürt sorunu konusunda mevcut pozisyonlarını sürdürmede zorlanacak olmaları, sorunun çözümü bakımından önemli bir olanak yaratmaktadır. Mevcut süreci ve olanakları; provokasyonları boşa çıkartıp sorunu devrimci çözüme doğru ilerletmenin yolu, “işçilerin birliği ve halkların kardeşliği” şiarını temel alan birleşik ve örgütlü bir mücadeleden geçmektedir.


Sağlık emekçileri’nin Ankara eylemi...

“Herşeyin başı sağlık; sağlıkta yıkımı durduralım!”

SES, TTB ve Dev Sağlık-İş’in 13 Kasım günü başlattıkları “Herşeyin başı sağlık; sağlıkta yıkımı durduralım!” başlıklı yürüyüş 17 Kasım günü Ankara’da yapılan eylemle noktalandı.

13 Kasım’da Van ve Edirne üzerinden gelen yürüyüş kolları çeşitli engellemelerle, hastanelerde özel güvenlik güçlerinin müdahaleleriyle, gözaltılarla durdurulmak istenmişti. Ancak engellemelere rağmen her iki koldan gelen yaklaşık 35’er kişiden oluşan heyetler geçtikleri illerde ve bulundukları yerlerde basın açıklamaları gerçekleştirerek, hastanelerde bildiri dağıtımı ve kitlesel eylemler yaparak Ankara’ya ulaştı.

Van kolu 13 Kasım’da, Van 100. Yıl Araştırma Hastanesi önünde engellenmek istenmiş, ardından Siirt’te özel güvenlik ve kolluk güçleri emekçilere müdahale etmişti. Ancak bu koldan gelen sağlık emekçileri tüm müdahalelere rağmen Adana üzerinden Ankara’ya giriş yaparak yürüyüşü gerçekleştirdiler.

Edirne kolu ise Edirne, Babaeski, Lüleburgaz, İstanbul, Kocaeli, Bolu güzergahından Ankara’ya ulaştı. Edirne’de olumsuz hava koşullarına ve polis tacizine rağmen 300 emekçinin katılımıyla basın açıklaması yapıldı. Ardından Babaeski yolu baştan sona sloganlarla geçildi. Lüleburgaz’da diğer kitle örgütlerinin de destek verdiği, 350 kişinin katıldığı bir eylem gerçekleştirildi. İstanbul Anadolu Yakası’nda kitlesel bildiri dağıtımı yapıldı. Tuzla’da tersaneden Limter-İş’e yürüyüş gerçekleştirildi ve Limter-İş’i ziyaret edildi. Ardından Dilovası’nda Ekoster ziyaret edildi ve Belediye binası önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Gebze’de hastanede 250 kişilik bir ekiple dağıtım yapıldı. Kocaeli’nde diğer kitle örgütlerinin de desteğiyle 700 kişinin katıldığı basın açıklaması düzenlendi. Eylemin ardından Bolu’da Kardelen Sineması önünde basın açıklaması gerçekleştiren Edirne kolu 17 Kasım sabahı Ankara’ya ulaştı.

Ankara’da saat 12:00’de Hacettepe Üniversitesi Hastanesi önünden başlayarak Abdi İpekçi Parkı’nda sonlandırılan eyleme 650 emekçi katıldı. “Herkese eşit, ücretsiz, nitelikli sağlık hizmeti!” ve “Her şeyin başı sağlık; Sağlıkta yıkımı durduralım!” pankartları taşıyan SES ve KESK’in arkasında TMMOB flamalarıyla, Dev Sağlık-İş ve BES 2 No’lu Şube pankartlarıyla katıldı. Halkevleri de dövizleriyle eyleme destek verdi.

Kitle sloganlarla, dövizlerle ve pankartlarla Abdi İpekçi Parkı’na girdi. Alanda SES Genel Başkanı Köksal Aydın, KESK Başkanı İsmail Hakkı Tombul ve TTB Başkanı Gencay Gürsoy birer konuşma yaptılar. İsmail Hakkı Tombul saldırılara karşı mücadelenin önemini vurguladı. Herkesi 14 Aralık’ta KESK’in gerçekleştireceği iş bırakma eylemine katılmaya çağırdı. Genel olarak coşkulu geçen eylem konuşmaların ardından saat 13:15’te sona erdi.

Eylemde Sosyalist Kamu Emekçileri de sağlıkta yıkım politikalarını teşhir eden bildiri ile Kamu Emekçileri Bülteni’ni dağıttılar.

Kızıl Bayrak/Ankara