01 Eylül 2006 Sayı: 2006/34 (34)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye iktidarı stratejik kararlarla sonunu hızlandırıyor: Bataklığa giden bataklığa gömülür!
  Amerikancı generallerin “yeni dönemi”
  Genelkurmay devir teslim töreni
konuşmalarının gösterdikleri
  Asker gönderme tartışmaları ve Sezer’in
çıkışı
  KESK’in 29 Ağustos eylemlerinden
Hak almak için g(ö)reve!
AL-CO işçilerinin direniş kararlılığı yol
gösteriyor!
“Anadoluya gelin, işçi maliyetleri çok
düşük”!
   Devrimci bir gençlik mücadelesi için bir
adım daha! “Gelecek, özgürlük ve sosyalizm için gençlik kampı” başarıyla gerçekleşti! / Orta sayfa
  ABD-İsrail taşeronu Kofi Annan bölge
ülkelerini dolaşıyor
  Siyonist rejimin gözeneklerinden kan ve
irin akıyor
  İran yönetimi ABD dayatmalarına
direnmeyi sürdürüyor
  Güneşin esmer çocuklarına
  Samandra’dan bir işçi ile sınıf hareketinin
durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı üzerine
konuştuk
  Savaş ve barış
  D‹SK’ten kampanya: “Lübnan’a asker gönderilmesin!”
  Tekstil İşçileri Bülteni
dağıtımlarından
  Mamak İşçi Kültür Evleri'nin "Ortadoğu
Halklarıyla Dayanışma Günleri" etkinlikleri
  Kamu Emekçileri Bülteni'nden
  İstanbul İşçi Kurultayı Bülteni'nden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

“Alternatif” Hacıbektaş anması!

Merhaba dostlar,

Bu sene de Nevşehir'de Hacı Bektaş'ı andık. Hacı Bektaş-ı Veli düşünceleriyle 14.

asıra ışık tutmuş bir kişiliktir. Yarin yanağından gayrısını paylaşmalıyız diyen emekçiler kitlesel olarak Nevşehir'in aynı isimli ilçesini ziyaret ederler. Geleneksel bu anma sürecinde yaşanan bazı içler acısı durumlara rağmen birlik beraberliğimizi devam ettiririz. Hacı Bektaş düşüncesini paylaşan insanlar oraya sadece türbe ziyareti için gitmezler. Sömürgeci, kan emici sistemi eleştirmek, susmamak için giderler. Hacı Bektaş-ı Veli'nin dini kimliğinden öte aydınlık fikirleridir bizleri oralara sürükleyen.

Nevşehir'deki geleneksel anma dışında bir anma (!) da İstanbul'da Eresin Otel'de gerçekleştirildi. Etkinliğin çağrıcısı ve düzenleyeni Dünya Ehlibeyt Vakfı ve vakıf adına Fermani Altun'du. Etkinlik bazı medya organlarınca (Yeni Şafak, Türkiye, Zaman, Samanyolu TV) “alternatif” bir anma olarak sunulmaktadır. Bu sene benim de izlediğim anmaya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, MÜSİAD Başkanı, bazı AKP'li belediye başkanları, İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak, eski Diyanet İşleri Başkanı gibi konuyla ilgili ve önemli (!) konuklar davet edilmişti. Sözde Alevi temsilcisi olan Fermani Altun etkinlikteki konuşmasında, Hacı Bektaş'ın yıllarca farklı zihniyetler tarafından siyasi bir araç olarak kullanıldığını ve bundan duyduğu üzüntüyü belirtti.

Çağrılan konukları kendisinin davet ettiği düşünüldüğünde asıl gereksiz siyasileştirmenin kendisi tarafından yaptığı görülmektedir. Hacı Bektaş-ı Veli'yi özümseyenler bu topraklarda asırlardır çeşitli zihniyetlerin devletlerince horlanmış katledilmiştir. Bu yapılanlar politik çıkarlar içinse verilen tepkiler de politik unsurlarla olmalıdır. Kurtuluşumuzun iktidarı ele almak olduğunu biliyorsak, ezilişimizin hesabını sormalıyız. Adı her ne konursa konsun yıllardır sözde laikliği ile övünen devletin diyanet kurumu hala bazı emekçilerin kültürel isteklerine karşı çıkabilmektedir. Cemevlerini yasallaştırmayan devlet burada olaya bakış açısını çok net ortaya koymaktadır. Diyanet işlerinin eski başkanının katılması bu açıdan ilginçtir.

Burada devletin sermaye devleti olduğunu hatırlarsak, sermayenin yeşil temsilcisinin katılmış olması pek de anlamsız olmuyor. Sermayenin yeşili alı olmaz. Biliyoruz ki sömürmenin rengi olmaz. Bu sene İstanbul Üniversitesi yemekhanesini peşkeş çekerek özelleştiren sayın rektörün de neyin temsilcisi olduğu, kimler adına hareket ettiği düşünülürse, konuk olarak yer almasının nedeni çok çabuk ortaya çıkar. Parlak yaptığı konuşmada Dünya Ehlibeyt Vakfı'nı geç tanıdığını ve bir an evvel üye olacağını belirtmiştir. Hacı Bektaş'ın hoşgörüsünden pek etkilendiğini belirten rektör, okulda politik mücadeleye izin vermeyeceğini söyleyerek kendisinin de ne kadar hoşgörülü olduğunu göstermiştir. Etkinlikte Alevi halkla, aydınlık emekçilerle özdeşleşen Hacı Bektaş düşüncesine ters düşen ilahi dinletisi ile beraber semah ile alakası dahi olmayan garip dans figürleri sergilendi. Garip olansa en son olarak sahneye çıkan ve Tokat yöresinin semahını çok güzel bir şekilde sergileyen başka bir semah ekibinin ise bir zamanlar NATO Zirvesi'ni protesto ederek sahneye çıkmayan ekip olmasıdır.

Bizler kimsenin hoşgörüsünü istemiyoruz. Ne sermayenin yeşili ne de başka bir renk. Kurtuluşumuzun rengi kızıl olacak.

M. Demir

---------------------------------------------------------------------------------------

TMY ile sokak infazları meşrulaştırılıyor

Adana'da bildiri dağıtan iki gençten birini katleden kolluk güçleri 27 Ağustos günü de Balıkesir'de 46 yaşında iki çocuk babası Halil Bulut'u silahla vurarak öldürdü.

Polisin vurma gerekçesi hazırdı; “dur emrine” uymadı! Aracıyla giderken Doğum ve Çocuk Bakımevi önünde trafik ekiplerince durdurulan Bulut alkollü çıkınca, hakkında işlem yapan polisin elinden ehliyetini alarak, otomobiliyle kaçıyor. Bunun üzerine kolluk güçleri Bulut'u kovalamaya başlıyor. Bu konuda eğitim almış kolluk güçleri lastikleri hedef alıyor, ama nasıl oluyorsa Bulut göğsünden vurularak öldürülüyor! Yani sokak ortasında infaz ediliyor. Bulut'un aracında herhangi bir silaha rastlanmıyor.

Kolluk güçleri öncesinde fiili olarak uyguladıkları sokak infazları için yasal yetkiyi TMY'den alıyorlar. Zira polis terörüyle karşılaşmak için devrimci, ilerici olmanıza da gerek yok. O an karşınıza çıkan polisin canını sıkmanız, “emri”ne itaatsizlik etmeniz, hukuksuz uygulamasına karşı çıkmanız yeterli.

Mecliste görüşülürken muhaliflerin “Toplumla Mücadele Yasası” olarak adlandırdığı TMY, devlet terörünü meşrulaştırıyor. Polise sınırsız bir keyfiyet alanı ve yetki tanıyor. Bu yasayı alanlarda püskürtmenin zorunluluğu her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor.

Yasa sonrası yaşanan katliam ve infazların etkin bir propagandası ile TMY'nin asıl olarak tüm toplumu hedeflediğini işçi ve emekçilere anlatmak, eylemli tepkileri açığa çıkarmak acil görevler arasında yeralıyor.

------------------------------------------------------------------------------------

Direniştir Eylül'ün diğer adı

Çarpıyor soğuk rüzgarını bir kırbaç gibi yüzümüze,

Bize özgürlüğü gösteriyor kopartılan herbir takvim parçası;

Bu soğuk, puslu Eylül günlerinde.

 

Eylül kin demek,

Eylül haykırış demek,

Eylül... Eylül;

Yarın doğacak KIZIL GÜNEŞ'e selam demek benim ülkemde!

 

Irgat Ayşe'nin, çiftçi Ali'nin tarlalardan köye dönüşü demek,

Eylül... İşçi Ahmet'in, sabahın ayazında, elleri cebinde yırtık

ayakkabısı ve parçalanmış yüreğiyle,

fabrika yolunda nefterle tükürmek yere...

 

Eylül; asi yüreklere umarsızca kurşun sıkmak demek,

Acı demek Eylül benim ülkemde,

 

Eylül... Bebek Nazlı'nın hastenenin en pis köşesinde, özgürlüğüne

kavuşmak için anasının rahmini deşmesi demek.

 

Ölüm demek Eylül'ün 12'sinde,

Hayatın baharında, daha 17'sinde darağacında sallanmak demek,

Gazi demek, Buca demek Eylül,

Eylül demek 26'sı sabahı,

Ulucanlar'da, dikenli tellerin ardında ONLAR'ın ZAFERE HALAYI

DEMEK,

EYLÜL... ÖZGÜRLÜK DEMEK BENİM ÜLKEMDE!

Ü. Altınçağ