01 Eylül 2006 Sayı: 2006/34 (34)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye iktidarı stratejik kararlarla sonunu hızlandırıyor: Bataklığa giden bataklığa gömülür!
  Amerikancı generallerin “yeni dönemi”
  Genelkurmay devir teslim töreni
konuşmalarının gösterdikleri
  Asker gönderme tartışmaları ve Sezer’in
çıkışı
  KESK’in 29 Ağustos eylemlerinden
Hak almak için g(ö)reve!
AL-CO işçilerinin direniş kararlılığı yol
gösteriyor!
“Anadoluya gelin, işçi maliyetleri çok
düşük”!
   Devrimci bir gençlik mücadelesi için bir
adım daha! “Gelecek, özgürlük ve sosyalizm için gençlik kampı” başarıyla gerçekleşti! / Orta sayfa
  ABD-İsrail taşeronu Kofi Annan bölge
ülkelerini dolaşıyor
  Siyonist rejimin gözeneklerinden kan ve
irin akıyor
  İran yönetimi ABD dayatmalarına
direnmeyi sürdürüyor
  Güneşin esmer çocuklarına
  Samandra’dan bir işçi ile sınıf hareketinin
durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı üzerine
konuştuk
  Savaş ve barış
  D‹SK’ten kampanya: “Lübnan’a asker gönderilmesin!”
  Tekstil İşçileri Bülteni
dağıtımlarından
  Mamak İşçi Kültür Evleri'nin "Ortadoğu
Halklarıyla Dayanışma Günleri" etkinlikleri
  Kamu Emekçileri Bülteni'nden
  İstanbul İşçi Kurultayı Bülteni'nden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

TOBB Başkanı'ndan inciler...

“Şirketlerin kayıt dışına çıkmasının tek nedeni zorunlu istihdam”mış!

Tekstilden metale, ilaçtan enerjiye kadar her sektörde patronlar ikide bir yakınır. Ödedikleri vergilerin, üretim ve girdi maliyetlerinin çok yüksek olduğunu, zorunlu istihdam, vergi ve SSK primlerinin kendilerini kayıt dışına ittiğini vb. söyleyerek hükümete çıkarma yaparlar. Bu çıkarmalardan birini geçen hafta Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Başbakan Erdoğan'a yaptığı ziyarette gerçekleştirdi.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu başbakana orta vadeli beklentilerini anlattı, ülke genelinde 3627 işletmenin katılımıyla gerçekleştirdikleri bir anketin sonuçlarını aktardı. Ankete göre, iş dünyasının önümüzdeki yıllara dönük beklentileri olumsuza doğru kayıyor.

Hisarcıklıoğlu iş dünyasının orta vadedeki beklentilerini ise şöyle açıklıyor; “Zorunlu istihdamın AB başta olmak üzere dünyada yeri yok. 50 kişilik istihdamda 6 ile 10 arası ilave işçi alınması gerektiği için Türkiye'deki işletmelerin yalnızca yüzde ikisi 50 ve üzerinde işçi çalıştırıyor. İşletmeler 49'da kalıyor.”

TOBB Başkanı'nın ne demek istediğini daha iyi anlamak için iki ay önce yaptığı bir açıklamaya bakmak gerekiyor. Bartın Ticaret ve Sanayi Odası'nın 100. kuruluş yıldönümü dolayısıyla 1 Temmuz'da düzenlediği toplantıya Hisarcıklıoğlu da katıldı. Hisarcıklıoğlu toplantıdaki sunumunda Türkiye'deki mevcut sistemin insanları tepeden tırnağa “defolu” yaptığını belirtti. Bu defoların birini şöyle anlattı: “50 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde zorunlu istihdam kapsamında, avukat, doktor, sağlık memuru, gıda mühendisi, kimya mühendisi, kimyager, elektrik mühendisi, makine mühendisi, yeminli mali müşavir çalıştırmak durumunda. 50'den fazla işçi çalıştıran işyerlerinin istihdamın yüzde 3'ünü özürlülere, yüzde 1'ini hükümlüye, yüzde 1'ini terör mağduruna, yüzde 1'ini de yine özürlü ve hükümlüye ayırması gerekiyor ” (Aktaran Vahap Munyar, 9 Temmuz ‘06, Hürriyet)

Kayıt dışı üretimde Türkiye dünya birinciliğini kimseye kaptırmıyor

Hisarcıklıoğlu aynı sunumunda şu rakamları sıralıyor; “Türkiye'de kayıtlı 851 bin işyeri bulunuyor. Bunların yüzde 98'i, yani 835 bini 50'den az kişi çalıştırıyor. Yüzde 2'si, yani 16 bini ise 50'den fazla kişi çalıştırıyor.”

Yani bu asalak diyor ki; “Zorunlu istihdamı kaldırın, işyeri hekimi, müşaviri, mühendisi ve denetçinin işine son verin, çalıştıracağımız işçilerin koşullarını biz belirleyelim, ondan sonra kayıt altına geçeriz. Bu isteklerimizi yerine getirmeseniz kayıt dışı kalmaya devam ederiz.”

Geçtiğimiz aylarda Türkiye İş Kurumu (İşkur) İstanbul İl Müdürü Muammer Coşkun, İstanbul'da özürlü ve eski hükümlü istihdam etme yükümlülüğü bulunan ve İş Yasası uyarınca 50 ve daha fazla işçi çalıştıran 4 bin 257 işyerinin toplam 9 bin 906 özürlü açığı bulunduğunu belirterek, bu işyerlerini uyarmaya başladıklarını ve bazılarına ceza kestiklerini bildirmişti. Yani Hisarcıklıoğlu'nun bahsettiği 50 kişinin üzerinde işçi çalıştıran yüzde 2'lik kesimin İstanbul'daki asalaklarının çoğu yasayı zaten uygulamıyor.

Sermayenin bu kayıt dışına kaçışı sadece 50'nin altında işçi çalıştırmakla değil, yaşamın her alanında geçerli. İşçilerin sigortaları yatırılmaz, ekonomik-sosyal hakları gaspedilir, çocuk yaşta işçiler ölümüne çalıştırılır, mevcut yasalardaki işçiden yana sınırlı haklar da defalarca çiğnenir.

Vergi Denetmenleri Derneği'nin geçtiğimiz günlerde açıkladığı rapor, patronların vergi kaçırmada geldikleri noktayı fazlasıyla anlatıyor. 2004 yılında her 100 YTL'lik beyana karşılık 84.6 YTL'nin devletten gizlendiği tespit edilmişken, 2005 yılında her 100 YTL'lik kazanca karşılık 119 YTL'nin devletten kaçırıldığı tespit edilmiştir. Buna göre kaçak oranı bir önceki yıla göre yüzde 42 oranında artmış. Ayrıca raporda “kayıt dışı ekonominin ülkemizdeki boyutlarının en az yüzde 55 olduğu tahmin edilebilir” denilmektedir.

Sermayenin bu orta tabaka asalaklarının asıl derdi kuşkusuz “zorunlu istihdam” değildir. Üç-beş özürlü ya da eski hükümlü-tutuklu işçinin fabrikalarında sömürülmesi hiç değildir. Onlar kuralsız, sınırsızca sömürecekleri taze bedenler istemektedirler. Uşakları Erdoğan ile görüşmeden birkaç gün önce Çalışma Bakanı Murat Başesgioğlu “İstihdamda maliyet düşüren paket sonbahara hazır” biçiminde yaptığı açıklamasıyla, hükümet olarak patronların isteklerini bir yasa haline getirdiklerini müjdeliyordu. Bahsi geçen ve meclisin açılmasıyla yasalaştırılacak olan pakette, kıdem tazminatının bir fona dönüştürülmesi, zorunlu istihdamın kaldırılması, çalışma koşullarının esnetilmesi ve SSK primlerinin 10 puanlık bir indirime tabi tutulması öngörülüyor.

Hükümetinden patronlarına kadar sermaye cephesi önümüzdeki dönemde daha kapsamlı saldırılara hazırlanıyor. Sınıf bilinçli işçiler sermayenin bu kapsamlı saldırılarına karşı hazırlıklı olmalı, diğer sınıf kardeşlerini aydınlatmalı, sınıfa karşı sınıf savaşını yükseltme perspektifiyle hareket etmelidir.

-------------------------------------------------------------------------------------

Tekstil patroniçesi Aynur Bektaş'tan çağrı:

“Anadoluya gelin, işçi maliyetleri çok düşük”!

Birkaç ay öncesine kadar ortalığı toza dumana boğan, “battık-batıyoruz” yaygaraları eşliğinde kampanyalar düzenleyerek hükümete taleplerini ileten tekstil patronlarının bugünlerde sesi pek çıkmıyor. Nasıl çıksın ki? Yaratmaya çalıştıkları bu kriz tellallığı eşliğinde hükümetten koparabildiklerini kopardılar, işçilere vuracakları darbeleri vurdular ve kâr üstüne kâr yaptılar.

Bu yaygaralarda en fazla sesi çıkanlardan birisi de Türkiye Hazır Giyim Sanayicileri (TGSD) Başkanı ve HEY Tekstil'in patroniçesi Aynur Bektaş oldu. Kriz tellallığının daha tozu-dumanı dağılmamışken, Nisan ayı üretim ve tüketim endeksinde birinci sırada tekstil ve hazır giyim sektörü olduğu belirtilmişti. Bu asalak kapitalist bu durum için şu açıklamada bulunmuştu; “Geçen yıl hazır giyimde yüzde 30 düşüş olacağı söylenmesine rağmen, biz çılgın tekstilciler üretimi yüzde 5 arttırarak tüm tahminleri alt üst ettik. Sektör gerçekten yerinde duramıyor.”

Bu “çılgın tekstilci”, geçtiğimiz günlerde yine gazetelerin manşetlerinde yer alan açıklamasında, nasıl da çılgınca büyüdüklerini fazlasıyla anlatıyor!

1992'de 500 metrekarelik bir atölyede Hey Tekstili kuran Aynur Bektaş, İstanbul'dan sonra ikinci fabrikasını kendi memleketi Çankırı-Çerkeş'te geçen yıl açmıştı. Eşi Süreyya Bektaş'ın memleketi Nevşehir-Hacıbektaş'ın ilk, kendisinin üçüncü fabrikası birkaç gün önce üretime başladı. Fabrikanın açılışını 16 Ağustos'taki Hacıbektaş şenliklerine özellikle denk getirdiklerini söyleyen Aynur Bektaş, ilk etapta çoğu kadın olmak üzere 250, zamanla 500 işçi çalıştıracaklarını ve fabrikanın kapasitesini daha da büyüteceklerini söyledi. Ayrıca Aynur hanım, Alevi kesimin ziyareti için özel bir yer olan Hacıbektaş'ta bugüne kadar konut olayının çok ihmal edildiğini keşfederek, 100 villa yapıp satacaklarını, buradan gelecek gelirle bölgede 200 kişilik bir lüks otel kuracaklarını söylüyor.

Aynur Bektaş'a göre İstanbul artık üretim merkezi olmaktan çıkıyor. İstanbul artık daha küçük adetler ve daha esnek, daha çabuk üretime doğru gidiyor. İstanbul'da bin dolar civarında olan işçi maliyetinin Hacıbektaş'ta 550 dolar civarında kalacağını belirterek şunları söylüyor; “İşçi maliyetinde taşıma servisinin payı çok yüksek. Hacıbektaş'ta servis bile olmayacak, fabrika evlere çok yakın, herkes yürüyerek işine gelip gidebilecek. Memleketim Çankırı-Çerkeş'teki fabrikamızda da aynen böyle işe başladık. 6 bin metrekareyle yola çıktık, 16 bin metrekareye ulaştık. Bütün sanayicilerimiz yurtdışından önce Anadolu'yu bir kez denesinler.”

1800'lü yıllarda patronlar işçileri 18-19 saat çalıştırdıkdan sonra fabrika bahçesinde kurdukları barakalarda yatırıyorlardı. Sonrasında elektrik bulundu ve vardiyalı çalışma sistemi keşfedildi. Ancak gelişen teknoloji işçi sınıfına refahtan öte kitlesel yıkımlar ve ölümler getirirken, asalak patronlar daha da büyüdü ve kolları bütün dünyaya uzanan dev ahtapotlara dönüştü. Şimdi de bu aşağılık asalaklardan biri diyor ki; “İstanbul'daki işçileri sömürmek bile artık çok maliyetli. Anadolu'ya göçelim, orada bunun maliyeti daha düşük. 14-16 saat çalıştırsanız dahi zaten evleri fabrikaya çok yakın, çıkıp yürüyerek de gidebilirler. Siz de her geçen gün kârınızı katlarsınız”! 14 yıl gibi kısa bir sürede nasıl büyüdüğü belli oluyor bu asalak patroniçenin.

“Çin tehdidi ve kriz” teraneleri adı altında işçileri sınırsız bir sömürüye tabi tutan patronların son yıllarda Anadolu illerine kaydığı bir gerçek. Türkiye'nin 500 büyük kuruluşu içerisinde Anadolu'da olanların sayısı 155. Geçen yıl bu rakam 149'du. Bu sayı her geçen yıl büyüyeceğe benziyor. Bu asalakların bölgesel asgari ücretin uygulanmasını, SSK ve vergi primlerinin indirilmesini, kıdem tazminatının bir fona dönüştürülmesini ısrarla istemelerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekiyor.

Bu asalak takımını çürümüş düzenleriyle birlikte tarihin çöplüğüne atmadığımız müddetçe, biz işçi ve emekçilerin yaşamını cehenneme çevirmeye devam edecekler.

Sınıfa karşı sınıf savaşı!

İşçi sınıfı savaşacak sosyalizm kazanacak!