01 Eylül 2006 Sayı: 2006/34 (34)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye iktidarı stratejik kararlarla sonunu hızlandırıyor: Bataklığa giden bataklığa gömülür!
  Amerikancı generallerin “yeni dönemi”
  Genelkurmay devir teslim töreni
konuşmalarının gösterdikleri
  Asker gönderme tartışmaları ve Sezer’in
çıkışı
  KESK’in 29 Ağustos eylemlerinden
Hak almak için g(ö)reve!
AL-CO işçilerinin direniş kararlılığı yol
gösteriyor!
“Anadoluya gelin, işçi maliyetleri çok
düşük”!
   Devrimci bir gençlik mücadelesi için bir
adım daha! “Gelecek, özgürlük ve sosyalizm için gençlik kampı” başarıyla gerçekleşti! / Orta sayfa
  ABD-İsrail taşeronu Kofi Annan bölge
ülkelerini dolaşıyor
  Siyonist rejimin gözeneklerinden kan ve
irin akıyor
  İran yönetimi ABD dayatmalarına
direnmeyi sürdürüyor
  Güneşin esmer çocuklarına
  Samandra’dan bir işçi ile sınıf hareketinin
durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı üzerine
konuştuk
  Savaş ve barış
  D‹SK’ten kampanya: “Lübnan’a asker gönderilmesin!”
  Tekstil İşçileri Bülteni
dağıtımlarından
  Mamak İşçi Kültür Evleri'nin "Ortadoğu
Halklarıyla Dayanışma Günleri" etkinlikleri
  Kamu Emekçileri Bülteni'nden
  İstanbul İşçi Kurultayı Bülteni'nden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

İran yönetimi ABD dayatmalarına direnmeyi sürdürüyor

BM Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesi (Rusya, Çin, Fransa, İngiltere, ABD) ile Almanya'nın geçtiğimiz haziran ayı başlarında “uranyum zenginleştirmeyi durdurma” karşılığında İran'a sunduğu teşvik paketi, beklenen sonucu yaratmadı. Molla rejimi, önerinin olumlu maddeler içerdiğini, ancak tartışılması gereken çok sayıda madde bulunduğunu dile getirerek, müzakereleri sürdürmeye hazır olduğunu bildirdi.

İsrail'in Lübnan'a Amerikan bombaları yağdırdığı günlerde toplanan Güvenlik Konseyi, emperyalist/siyonist vahşeti durdurmak için değil ama İran'ı uyarmak için ortak bir karar çıkartmıştı. Kararın İran'a tanıdığı bir aylık süre 31 Ağustos'ta sona erecek. Tahran'dan verilen mesajlar, İran'ın tutumunda herhangi bir değişiklik olmayacağı yönündedir.

Verilen sürenin dolmasına birkaç gün kala Arak ağır su nükleer reaktörünün açılışını yapan İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, nükleer programdan vazgeçmeyeceklerini yineledi. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hamid Rıza Asefi ise, “Arak'taki ağır su üretim tesisinin açılışı, İran'ın nükleer hakkını kullanma yönünde atılmış büyük bir adımdır” diyerek meydan okudu. Reaktör yetkilileri tesisin yılda 16 ton ağır su üretebileceğini belirtti. Bu miktar, daha önce üretilenin iki katıdır.

Tahran'da basına açıklamalarda bulunan Mahmud Ahmedinejad, ülkesinin nükleer programdan vazgeçme taraftarı olmadığını belirterek “Barışçıl nükleer enerji projesi İran milletinin hakkıdır, bu halk, hakkını uluslararası hukuka uygun olarak seçmiştir. Bu halk nükleer enerjiyi kullanmak istemektedir ve kimse bunu engelleyemez” dedi.

Lübnan halklarının direnme umudunu kırmak için İsrail'in vahşi saldırısını destekleme konusunda anlaşan Güvenlik Konseyi daimi üyeleri, İran konusunda benzer bir anlayış birliğine varmış değiller. İran yönetiminin manevra alanını genişleten bu anlaşmazlık, ABD emperyalizminin istediği türden yaptırımlar içeren bir kararın alınmasını da geciktiriyor.

Daimi üyeler ve Almanya yetkilileri yeniden biraraya gelerek İran'a karşı bundan sonra atılacak adımı belirlemeye çalışacak. ABD ile kuyruğundan ayrılmayan İngiltere İran'a karşı yaptırım kararı için çaba harcarken, Rusya ile Çin müzakere edilmiş bir çözümün gerekli olduğunu savunuyor. Örneğin, İran'ın nükleer programıyla ilgili sorunun çözümü için siyasi ve diplomatik çabaların sürmesi gerektiğini belirten Rusya Savunma Bakanı Sergey İvanov, henüz İran'a yaptırım uygulanmasını tartışmak için erken olduğunu söyledi.

Bu arada İran'ın BM Güvenlik Konseyi ile Almanya'nın (5+1) nükleer programını teşviklerle durdurma, aksi halde yaptırım uygulama çağrısına verdiği yanıtta, belli taleplerinin karşılanması durumunda uzlaşmaya varılabileceğini ilettiği öne sürülüyor.

“ABD, mevcut yaptırımları kaldırsın ve İran'da rejimi değiştirmeye yönelik herhangi bir adım atmayacağına dair garanti versin. İran uranyum çalışmalarını durdurmayı karara bağlamadan, hafif su reaktörleri ve nükleer yakıt gibi teknoloji desteği ve ticari taahhütlerle ilgili sağlam garantiler verilsin. Yapılacak anlaşmalar için belirgin takvim hazırlansın ve güvenlik garantileri verilsin” şeklinde sıralanan taleplerin yerine getirilmesi halinde müzakere sürecinin başlayacağı söyleniyor.

İran burjuvazisinin kaderini kapitalist/emperyalist sistemden ayrı düşünmesi mümkün olmadığına göre, çıkarına uygun bir uzlaşmaya varabilir. Buna karşın İran Cumhurbaşkanı'nın Arak ağır su nükleer reaktörünün açılışında söylediği şu sözler, bu yönde somut bir gelişme olmadığına işaret ediyor. “Şu anda bütün İran halkının en büyük isteği, barışçıl amaçlı nükleer teknolojiden yararlanmaktır. Ben de bu milletin Cumhurbaşkanı olarak, bu hakkı koruyacağım ve bundan vazgeçmeyeceğim. Bunu İran halkının cumhurbaşkanı olarak mutlaka yapmam gereken bir görev olarak biliyorum ve bunun takipçisi olacağım.”

İran'la ilgili hazırlıklar, Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ile Almanya tarafından yürütülenlerden ibaret değil. Diğer yanda Ortadoğu halklarını köleleştirme saldırısına devam eden emperyalist/siyonist güçlerin savaş hazırlığı var. Bir taraftan silahlanma ve askeri yığınak devam ederken, neo-faşist çetenin etkin isimleri ve akıl hocaları, İran'a askeri saldırı düzenlemekten başka yol olmadığını, dolayısıyla tüm hazırlıkların bu yönde yapılması gerektiğini vaazediyorlar. Böyle bir saldırının henüz gündeme gelmemiş olmasının bir nedeni, emperyalist işgal ordularının Irak bataklığında çırpınması ise, bir diğer nedeni de İran'a olası bir saldırının yaratacağı risklerin göze alınamamasıdır.

İran'a olası bir askeri saldırının Ortadoğu'yu savaş alanına çevirmesi işten bile değildir. Emperyalist/siyonist güçlerin yanısıra, bölgedeki işbirlikçilerinin de bir takım hazırlıklar içinde olduğu gözönüne alındığında, Filistin, Irak ve Lübnan'ın yanısıra, bölgemiz bir bütün olarak ciddi bir savaş riski altındadır. Dolayısıyla emperyalizme, siyonizme ve bölgedeki gerici işbirlikçilerine karşı mücadelenin ve direnişin de, bu ciddi riski hesaba katacak şekilde planlanması gerekmektedir.

----------------------------------------------------------------------------------------

Britanyalı asker “çocukları öldüremem” diyerek intihar etti...

İngiliz ordusu çocuk katili yetiştiriyor

Ruhsal çöküntü ve intihar, işgal ordularına mensup askerlerin yakalarını bırakmayan illetlerdir. Acımasız bir katil olmakla ölüm korkusu arasında gidip gelen bu askerler, uzun süreli işgallerde birer “hilkat garibesi” haline geliyor. Bir kısmı kiralık katil olup çıkarken, diğerleri ise ömür boyu sürecek bir ruhsal çöküntü içinde kıvranıyor.

İşgalci ordular, askerlerinin, “Vietnam sendromu” olarak bilinen bu illete kurban gitmesini önlemek yönünde kimi girişimlerde bulunuyor, ancak illetin kaynağı olan emperyalist işgaller devam ettiği için, bu konuda bir arpa boyu yol alınabilmiş değil.

Irak'a gitmeye hazırlanan 19 yaşındaki Britanyalı asker Jason Chelsea'nın, eğitimlerde komutanların “intihar bombacısı olduğundan şüphelenilen çocuklara ateş etme emri alabilirsiniz” telkini üzerine intihar etmesi, sorunu yeniden İngiltere'nin gündemine taşıdı.

İntihar etmeden önce annesine, “Oraya gidip çocuklara ateş edemem. Irak'a gidemem. Hangi tarafta oldukları farketmez” sözleriyle açmazını dile getiren askerin sözleri, işgale katılmak için hazırlanan askerlerin nasıl eğitildiğini, işgal ordularına mensup askerlerin çocuk katledecek birer cani olarak yetiştirildiğini gözler önüne sermiştir.

--------------------------------------------------------------------------------------

Filistinliler duvara karşı yürüdü

İsrail'in 2004 yılında “güvenlik” bahanesiyle 500 kilometresini inşa ettiği duvar Filistinliler'i ikiye bölüyor ve tecrit ediyor. Uluslararası Adalet Divanı da duvarı yasadışı ilan etmiş ve yıkılmasını istemişti. İsrail hem Filistinliler'in, hem de uluslararası kamuoyunun tepkisini çeken duvarı yıkmayacağını açıklamıştı.

Filistin halkı bugüne kadar tecrit duvarını protesto eden birçok eylem gerçekleştirdi. 25 Ağustos günü de İsrail'in “güvenlik duvarı”nı protesto eden bir eylem yapıldı. Ellerinde Lübnan ve Filistin bayrakları taşıyan göstericiler Batı Şeria'nın Belin köyünden duvara doğru yürüyüşe geçti. Filistinliler, Belin köyü yakınında İsrail askerlerinin müdahalesi ile karşılaştılar. İsrail askerleri ile göstericiler arasında yaşanan arbede sırasında direnen göstericilere karşı cop, gözyaşartıcı bomba ve plastik mermi kullanıldı. Göstericilerden bazıları plastik mermilerle yaralandı.