01 Eylül 2006 Sayı: 2006/34 (34)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sermaye iktidarı stratejik kararlarla sonunu hızlandırıyor: Bataklığa giden bataklığa gömülür!
  Amerikancı generallerin “yeni dönemi”
  Genelkurmay devir teslim töreni
konuşmalarının gösterdikleri
  Asker gönderme tartışmaları ve Sezer’in
çıkışı
  KESK’in 29 Ağustos eylemlerinden
Hak almak için g(ö)reve!
AL-CO işçilerinin direniş kararlılığı yol
gösteriyor!
“Anadoluya gelin, işçi maliyetleri çok
düşük”!
   Devrimci bir gençlik mücadelesi için bir
adım daha! “Gelecek, özgürlük ve sosyalizm için gençlik kampı” başarıyla gerçekleşti! / Orta sayfa
  ABD-İsrail taşeronu Kofi Annan bölge
ülkelerini dolaşıyor
  Siyonist rejimin gözeneklerinden kan ve
irin akıyor
  İran yönetimi ABD dayatmalarına
direnmeyi sürdürüyor
  Güneşin esmer çocuklarına
  Samandra’dan bir işçi ile sınıf hareketinin
durumu ve İstanbul İşçi Kurultayı üzerine
konuştuk
  Savaş ve barış
  D‹SK’ten kampanya: “Lübnan’a asker gönderilmesin!”
  Tekstil İşçileri Bülteni
dağıtımlarından
  Mamak İşçi Kültür Evleri'nin "Ortadoğu
Halklarıyla Dayanışma Günleri" etkinlikleri
  Kamu Emekçileri Bülteni'nden
  İstanbul İşçi Kurultayı Bülteni'nden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Siyonist rejimin gözeneklerinden kan ve irin akıyor

ABD tarafından son teknoloji ürünü silahlarla donatılan İsrail kıyım makinesi yıkım ve ölüm saçmasıyla ünlüdür. Siyonist demagoji ile sersemletilmiş İsrail toplumunun ezici çoğunluğu, ne kadar kan dökerse döksün, bu savaş aygıtının ardında saf tutarak, insanlığa karşı işlenen ağır suçlara ortak oluyor. İğrenç saldırı ve iftiralara maruz kalmayı göze alarak siyonist rejimin estirdiği devlet terörüne karşı çıkanlar ise, yazık ki halen bu toplumda küçük bir azınlıktır.

Bölge halklarının kanıyla dönen bu çarkın başını tutan siyonist yönetici takımı yozlaşma çukuru içinde debelenirken, siyonist vahşete alkış tutanlar ise ciddi bir ahlaki çöküntü içinde debeleniyor. Örümcek ağı gibi dünyanın her yanına uzanabilen medya kurumlarıyla kısmen üstü örtülen bu çürüme, İsrail ordusunun Lübnan direnişi karşısında yaşadığı hezimet sayesinde, kısmen de olsa, gözler önüne serildi.

İlkin, vahşi saldırının komutanı İsrail Genelkurmay Başkanı'nın, Lübnan saldırısı başlamadan önce borsadaki hisselerini sattığı ifşa edildi. Siyonist general, hisselerini sattığı gün basın karşısında çıkarak, gündemde savaş olmadığını açıklamıştı. Lübnan'ı yakıp yıkmaya, Güneyi'nde ise etnik temizlik yapmaya hazırlanan ordunun şefi, 30 bin dolar civarındaki hisse senetlerini elden çıkararırken, İsrail toplumunu aldatmayı da ihmal etmemiş.

İsrail Adalet Bakanı Menachem Ramon da, siyonist ordunun Lübnan'a saldırıları başladıktan birkaç gün sonra düzenlenen gecede bir kadın askere tacizde bulunduğu için hakkında dava açıldı. Siyonist bakan bunun üzerine görevinden istifa etti.

Kasap Şaron'un selefi Ehud Olmert ise, 2004 yılında Kudüs Belediye Başkanı olduğu dönemde satın aldığı eve gerçek değeri olan 1.6-1.8 milyon dolar yerine 1.2 milyon dolar ödeyerek 400-600 bin dolar haksız kazanç elde etmekle suçlanıyor. Ehud Olmert'in yardımcılarının da, evi satan müteahhidin, eskisini yıkıp daha geniş apartman yapılmasını sağlamak için Kudüs Belediyesi'nden usulsüz ruhsat sağlamasına yardımcı oldukları bildirildi.

İsrail Cumhurbaşkanı Moşe Katsav ise sapıklıktan dolayı sorgulanıyor. Siyonist rejimin başı cinsel tacizde bulunmak suçlamasıyla polis tarafından sorgulandı. Moşe Katsav'ın iki kadın çalışana cinsel tacizde bulunduğu ve onu reddetmeleri durumunda işten kovmakla tehdit ettiği belirtildi. Sapık Katsav'ın sorgulanması üzerine hakkındaki şikayet sayısı arttı. Hafta başı itibarıyla, Moşe Katsav tarafından cinsel tacize uğradığı için şikayetçi olan kadınların sayısı beşe çıktı.

İsrail devletinin tepesindeki kişilerin iğrenç icraatları ortaya serilirken, Başbakan, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı'nın istifasını isteyenlerin sayısı da artıyor. Bu arada hükümet ve ordu şeflerini hedef alan gösteriler de yapılıyor. Yapılan anketler ise, İsrailli seçmenlerin giderek sağa kaydığını gösteriyor.

İsrail'de yayınlanan Yediot Ahronot gazetesinin yaptırdığı kamuoyu yoklamasına katılanların yüzde 63'ü, İsrail Başbakanı'nın istifa etmesini istiyor. Katılımcıların yüzde 73'ü Savunma Bakanı Amir Peretz'in görevini bırakması gerektiği görüşünü dile getirirken, yüzde 54'lük kesim ise Genelkurmay Başkanı Dan Halutz'un istifa etmesi gerektiğini düşünüyor.

Öte yandan sokağa çıkan yedek askerler de, ordu komutanları hakkında soruşturma açılmasını talep etti. Yedek askerler savaşı iyi idare etmemek, askere yeterli teçhizat sağlamamak, yemek ve su gibi temel ihtiyaçların yeterli ölçüde karşılanmadığı iddialarıyla generaller hakkında soruşturma açılması talebini yükseltiyorlar.

Eğer siyonist savaş makinesi Lübnan halkının direnişini kırabilseydi, kuşkusuz İsrail'de hava farklı olacaktı. Şimdi, hem siyonist yönetici takımının kısmen de olsa içinde debelendikleri çirkefin ortaya serilmesi, hem de savaştan sorumlu tutulan Başbakan, Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı'nın istifa etmeleri yönündeki taleplerin artması, tam da Lübnan'daki hezimetin faturası olarak bu şeflerin önüne konuluyor.

Başka halkları katlederek ayakta durmayı resmi çizgi haline getiren, komşu halkları mülteci durumuna düşürerek topraklarını gaspeden bir rejimin çürütücü bataklık içinde debelenmesi kaçınılmazdır. Böylesi bir rejime destek veren bir toplumun da iflah olması mümkün değil. Her ne kadar ortalığa saçılan çirkef sadece buzdağının görünen kısmı ise de, bu bile siyonist rejimin içinde bulunduğu çürümeyi göstermeye yetiyor.

------------------------------------------------------------------------------------

Mısır ile Suudi Arabistan rejimlerinin ABD-İsrail adına taşeronluk yaptığı ortaya çıktı

Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün rejimlerinin Amerikancılıkta birbiriyle yarıştığı bilinmektedir. Bu işbirlikçiler soysuzluğu öyle bir noktaya vardırdılar ki, işgalci İsrail ordusu Lübnan'ı Amerikan bombalarıyla yakıp yıkarken, siyonist barbarlardan yana tutum aldılar. Devlet güdümündeki dini mercilere fetvalar verdirerek, direnişi karaladılar. Dahası, ABD-İsrail ikilisinin isteği doğrultusunda Sünni-Şii çatışması çıkarmak için kolları sıvadılar.

Görüldü ki, geleceğini emperyalist/siyonist güçlerle suç ortaklığına girerek garanti altına alabileceğini sanan bu ülkelerin egemen sınıfları, direnişten, en az ABD-İsrail rejimleri kadar nefret ediyor. Halkların aksi yöndeki tutumlarına rağmen, siyonist vahşete pervasızca destek vermeleri de başka şekilde açıklanamaz.

Basına yeni yansıyan ifşaatlar, bu Amerikancı düşkünlerin, bilinenin de ötesinde misyonlar üstlendiğini gösterdi. Buna göre, Mısırla Suudi Arabistan, bölgenin etkili direniş odakları olan Hizbullah ve Hamas'ın yokedilmesi için çalışıyorlar. Haberlerde, Amerikancı soysuzların, kirli emellerine ulaşabilmek için, Filistin Özerk Yönetimi Lideri Mahmud Abbas'la da görüşüp suçlarına ortak etmek istedikleri ifade ediliyor.

Beyrut'taki kaynaklar, İsrail'in Lübnan halklarını hedef alan saldırısının başlamasından üç gün sonra Mısır istihbarat örgütü şefinin, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile Suudi Arabistan Kral Abdullah'ı temsilen Mahmud Abbas'la görüştüğü bildiriyor. Yapılan görüşmede Mısırlı yetkilinin, Mahmud Abbas'a Mısır ve Suudi Arabistan'ın Hizbullah'la Hamas'ın İran'la olan irtibatını koparmaya ve savaş sonrasında bu iki örgütün eş zamanlı olarak ortadan kaldırılması için zemin yaratmaya karar verdiklerini söylediği belirtiliyor.

Görüşmenin, El-Fetih'le Hamas arasında yaşanan rekabetten faydalanarak Mahmud Abbas'ı da söz konusu plana dahil etmek amacıyla yapıldığı ifade ediliyor. Haberde Abbas'ın tepkisine dair bilgi verilmezken, görüşmenin Filistinli yetkililer tarafından Arap basınına iletildiği, fakat etkili Arap basın kuruluşlarının sahiplerinin Suudi Arabistan ve Mısır'la olan ilişkilerinden dolayı bu haberi yayımlamadıkları dile getiriliyor.

Amerikan kuklası rejimlerin taşeronluğa soyunması, halkların direnme umudundan duyulan rahatsızlığın vardığı boyuta işaret ediyor. Bu ise, ezilen halkların köleleştirilmesi konusunda, bölgedeki gerici rejimlerin en az emperyalist/siyonist güçler kadar hevesli olduklarının göstergesidir. Bölgede tutarlı bir direniş hattı örmenin asgari zemini, emperyalist/siyonist güçlerle birlikte, gerici rejimlerin de hedef alınmasından geçiyor.

---------------------------------------------------------------------------------------

Suriye sınıra BM gücü yerleştirilmesine sıcak bakmıyor!

“Ateşkes” kararının ardından BM kararı doğrultusunda Suriye ile Lübnan arasındaki bölgeye askeri birliklerin konuşlandırılması planlanıyordu. Ancak Suriye'nin bu plana sıcak bakmadığı anlaşıldı. AB Dönem Başkanlığını yürüten Finlandiya Dışişleri Bakanı Erkki Tuomioja, Suriye Dışişleri Bakanı Walid Mouallem ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamada, Suriye'nin, BM gücünün sınır bölgesinde konuşlanması halinde Lübnan sınırını kapatmakla tehdit ettiğini dile getirdi. Tuomioja, “Suriye, BM uluslararası gücünün sınır bölgesinde konuşlanması halinde, Lübnan'a olan sınırını tüm trafiğe kapatabilir” dedi.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad da daha önce uluslararası askerlerin Suriye ve Lübnan sınırı arasında konuşlandırılmasının kötü niyetli bir davranış olabileceği uyarısında bulunmuştu.