06 Mayıs 2006 Sayı: 2006/17 (17)
  Kızıl Bayrak'tan
   1 Mayıs'ın gösterdikleri
  1 Mayıs ve sınıf hareketi
  1 Mayıs aynasından sol hareket
  1 Mayıs'ta azgınlaşan devlet terörü
  Sınır ötesi operasyon hevesi Washington'daki efendiye takıldı
  İstanbul Kadıköy'de coşkulu 1 Mayıs
Ankara'da 1 Mayıs...
İzmir'de 1 Mayıs...
Adana ve Mersin'de 1 Mayıs
Çeşitli kentlerdeki 1 Mayıs gösterileri
Türkiye'de 1 Mayıs gösterilerinden
KESK ve 1 Mayıs
1 Mayıs üzerine bazı notlar /Yüksel Akkaya
  8 Mart'ın ardından 1 Mayıs'ta da iki ayrı irade, iki ayrı tutum; 1 Mayıs'ın ayrıştırıcı ve saflaştırıcı rolü / (Orta sayfa)
  Ankara 1 Mayıs izlenimleri
  1 Mayıs'tan aldığımız güçle 13 Mayıs gençlik kurultayına yürüyoruz
  Ankara'da 1 Mayıs ve gençlik
  Gençlik 1 Mayıs alanlarındaydı
  Almanya'da 1 Mayıs gösterileri
  Avrupa ülkelerinde 1 Mayıs gösterileri
  Dünyada 1 Mayıs; Yüzbinlerce işçi ve emekçi alanlara çıktı
  Dünyanın en büyük teröristi ABD emperyalizmidir
  Azerbaycan İran'a saldırıda yer almayacağını açıkladı
  Yeni çevre yasası çıktı
  Ticari eğitime karşı birleşik bir gençlik kurultayı örgütlemek için ileri!
  Limter-İş yönetiminin saldırgan tutumunun arkasında ne var?
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

1 Mayıs üzerine bazı notlar...

Yüksel Akkaya

Türkiye'de özellikle 1976 yılındaki görkemli gösteri ile kendisinden sözettirmeye başlayan 1 Mayıs, ne yazık ki izleyen yıllarda bir parça mecrasından “kayarak”, farklı anlamlar atfedilen “gösterilere” dönüştürülmüştür. Böyle olduğu için de emek ile sermaye arasındaki sınıf mücadelesinin önemli göstergelerinden biridir. Ancak, 1 Mayıs süreçleri sınıfı örgütlemenin ve sınıf bilinci ile donatmanın araçlarını taşıyan önemli olanaklar sunan özellikleri gözardı edilerek, siyasal yapıların “gövde gösterisine”, “varlığını” ispatlamasına yarayan süreçlere ve gösterilere dönüştürülmüştür. Kuşkusuz bu sürecin en önemli kaynağı, 1970'li yılların ortasından itibaren varlığını göstermeye çalışan Türkiye solunun geniş bir şekilde katıldığı 1977 1 Mayıs'ıdır. Pankart ve kortej uzunluğu yarışının başladığı bu 1 Mayıs izleyen yıllarda da gelenekselleşerek sürmüş, Türkiye solunun çok parçalılığına bağlı olarak da bu ivmesini artırmıştır. Böylece 1 Mayıslar'a işçi sınıfının mücadelesinin boyutu, örgütlenme ve sınıf bilinci edinme olanakları değil, siyasal yapıların “yarışları” damgasını vurmuştur. Böyle olduğu için de her 1 Mayıs'tan sonra herkes kendince bir sayım yaparak, yerini ve konumunu belirlemeye çalışmıştır. 1 Mayıslar'ın “ertesi” genellikle bu “sayımlar” ve bunun tartışmaları ile sınırlı kalmıştır. Oysa, hem 1 Mayıs öncesi hem de sonrası örgütlenme, sınıf bilinci açısından önemli olanaklar taşımaktadır. Ne yazık ki, bu olanaklardan yararlanmak Türkiye solunun gündemini çok az işgal etmiştir. Zira, 1 Mayıs'a yüklenen anlam farklıdır.

1 Mayıs, işçi sınıfının sermaye karşı somut, simgesel konular üzerinde başlayan ve süren bir mücadelenin kaldıracı olmalıdır, tıpkı 8 saatlik işgünü talebinde olduğu gibi. Bu somut, simgesel talepler hem uluslararası ortak yanlar taşıyabilir (bugün için tüm dünyada günde 6 saatlik çalışma hakkı talebi gibi), hem de ülkenin kendine özgü sorunlarına yönelik talepler taşıyabilir (sosyal güvenlikte yıkıcı düzenlemelere karşı koymak gibi). Ne var ki, 1 Mayıs'ın doğuşuna işaret edenler, ondan esinlenerek bu türden bir mücadele ve bunun örgütlenmesi yerine, klasik bir gösteriye katılma çağrısı yaparken, bu türden sorunları sadece bir “araç” olarak görmektedirler. Böyle gördükleri için de çağrıda yeralan bu sorunlar 1 Mayıs sonrasında nedense unutulmakta, 1 Mayıs süreklileştirilerek, o zaman dilimi içinde bir örgütlenme ve bilinçlendirme yaratılamamaktadır. İşçi sınıfı içinde çok yönlü bir iletişim olanağı yaratan, tıkalı yolları açan 1 Mayıs, ne yazık ki bu açıdan layıkı ile yararlanılan bir araca dönüştürülememektedir. Çok parçalı ve kimlikli bir özelliğe bürünmüş olan işçi sınıfına 1 Mayıs sürecinde sorunlarının ortak yanı gösterilememekte, bu ortaklık üzerinde dayanışmacı, güven ve umut veren bir mücadele hattı örülememektedir. “Sendikalı” işçilerin kortejleri ile sendikasız işçilerin kortejleri adeta sınıfın çok parçalı yapısını 1 Mayıs alanlarına taşımakta, birbirinden ayrı tutmaktadır. Oysa 1 Mayıs'ta bu “yapay” ayrılıkların aşılarak, ortak sorunlar etrafında “kaynaşmanın” sağlanması gerekmektedir.

Gelenekselleşmiş 1 Mayıslar birer sembol olarak, eylem olarak, her yıl, işçi sınıfının kendisini inşa olanakları sunmaktadır. Gerekli kaynakları, değerleri, ideolojileri, mağduriyetleri, sermaye ile olan çatışmalı konuları 1 Mayıs'ta bir eylem biçimine dönüştürerek sınıf bilinci temelinde işçi sınıfının kendisini inşasına olanak yaratan bu süreç ne yazık ki, hakkı verilerek yerine getirilememektedir. Bunda bir parça “bakış körlüğünün” de katkısı olduğu düşünülebilir. 1 Mayıs süreçlerinde işçileri hem sınıfı yapan hem de sınıfın bir parçası olana dönüştürme imkanları değerlendirilemediği için, her 1 Mayıs gösterisinden sonra geriye kalan fazla bir şey olmamaktadır. İşçi sınıfını tavandan tabana, tabandan tavana ve yatay olarak örgütleme, oluşturma sürecine katkıda bulunabilecek olan 1 Mayıslar, yukarıda belirtilen anlamlarda değerlendirilemediği için sonuçta sadece, sol siyasetlerin kendi varlıklarını ve güçlerini gösterdikleri gösteriler olmaktan ileri gidememektedir. Peki işçi sınıfı ve Türkiye solu bunu haketmekte midir? Soru ortada duruyor; yanıtını gelecek 1 Mayıslar'da görmek üzere…