04 Şubat 2006 Sayı: 2006/04 (04)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sınıfsal özüne uygun, devrimci, kitlesel
ve birleşik bir 8 Mart!
  Hamas seçimlerden zaferle çıktı
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkının iradesini yok saymaya çalışıyor
  Erdoğan Davos’ta ülkeyi pazarladı
“Reform” tasarıları: Sosyal güvenlik değil geleceksizleştirme saldırısı
  Sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engel ihanet çeteleridir
TEKEL işçilerinin yaktığı direniş
ateşini büyütelim!
Tuzla Tersane havzasında iş cinayetleri
durmuyor!
  İş kazası mı, cinayet mi?/Yüksel Akkaya
  Gaziosmanpaşa İşçi Kurultayı gerçekleşti
GOP İşçi Kurultayı yeni bir mücadele çağrısı oldu
12 Şubat’ta Tersane İşçileri Kurultayı’ına!
  Sosyal yıkım saldırısı ve mücadele görevleri (Orta sayfa)
  İzmir Çiğli İşçi Platformu’nun birlik ve
dayanışma etkinliği
  Sermaye temsilcileri emekçilere kefen
biçmek için Davos’ta toplandı
   Latin Amerika’da esen “sol rüzgar” Dünya Sosyal Formu’na da uğradı
  “Uygar dünya”da 12.3 milyon insan köle
  Liseli gençlik yeni bir mücadele dönemine hazırlanıyor!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-2
  Direnen AEG işçisi kazanacak!
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Yine ‘şok' geçiriyorlar

Hamas Filistin seçimlerini kazandı; İsrail, ABD ve Avrupa yine şok geçiriyor. Aslında başka bir sonuç çıksaydı şok geçirmek gerekirdi. Üstelik, seçimleri Hamas'ın kazanmış olması, Barış sürecinin gerçekçi bir zemine oturmasına olanak sağlayacak bir gelişme.

Perşembenin gelişi

Hamas'ın yerel seçimlerdeki performansı, tabanda, ‘'yaşam alanlarında'' , toplumsal desteğinin gittikçe artmakta olduğunu gösteriyordu. Bu trend genel seçimlere de yansıyacaktı. Nitekim, Hamas ulusal düzeyde nispi temsille seçilen temsilciliklerin 66'sından ancak 30'unu alırken, yerel düzeyde 66 temsilciliğin 46'sını aldı. FKÖ adaylarıysa ancak 16 temsilcilik kazanabildiler.

Hamas'ın seçim zaferinin kökleri daha derinlere uzanıyor. Birincisi, ‘'zamanın ruhuyla'' ilgili. Dünyada Hamas gibi ‘'yaşam alanlarına'' dayanan örgütlere çok uygun bir iklim var. Halklar ABD'ye yakın liderlerle örgütlerden ve neo-liberalizmden uzaklaşıyorlar. Bu eğilimin belirtilerini, Latin Amerika'daki seçimlerde, Avrupa Birliği anayasa oylamalarında, son Almanya seçimlerinde gördük. Emperyalizme ve sömürüye karşı kitlesel tepkiler tarih sahnesine geri dönüyor. Bu trende oturan, yaşam alanlarına inen siyasi projelerin başarı şansı artıyor.

ABD'ye yakın örgüt ve siyasetçilere tepki Ortadoğu'da da çok güçlü. ABD ve İsrail'in bölgedeki ulusalcı-halkçı-demokratik vb.. modern Arap hareketlerini imha etmiş olması çok özel bir durum yarattı: Siyasi platform, ABD işbirlikçileriyle ‘'Siyasal İslam'' arasında paylaşıldı. Bu yüzden tepkiler kendini siyasal İslam'da ifade ediyor. Geçen yıl Suudi Arabistan'da yapılan sınırlı yerel seçimleri radikal dinci hareketlerin adayları kazandı. Aralık'ta yapılan Irak genel seçimlerinde Şii ve Sünni seçmenin yüzde 80'i dinci partilere oy verdiler. Geçen yaz Lübnan'da yapılan genel seçimlerde Hizbullah, ülkenin en büyük etnik/dini grubu olan Şiilerin en güçlü temsilcisi olarak meclise girdi. Mısır'da uzun zamandır yapılan ilk sağlıklı sayılabilecek genel seçimlerde Müslüman Kardeşler, seçim kampanyalarını, Mübarek rejimini korkutmamak için sınırlı tutmuş olmalarına karşın oyların yüzde 60'ını, 150 temsilcikten 88'ini aldılar.

Dilip Hiro ‘nun Asia Times'da uyardığı gibi bu yükselişin hemen her ülkede kendine özgün nedenleri var. Ama, bir ortak payda da söz konusu; ABD'nin Filistin sorununda İsrail'e verdiği maddi manevi destek, Afganistan ve Irak'ın işgali, El Kaide, Zarkavi militanlığının yarattığı sempati bu ortak paydanın oluşmasında büyük rol oynuyor. Hamas bu iklimin ürünü.

İkincisi, Hamas'ın doğması ve gelişmesine, İsrail ve ABD'nin daha doğrudan katkısı da oldu. İsrail, daha doğuş aşamasında dinci Hamas'ı, ulusalcı FKÖ'ye rakip, Filistin siyasi birliğini bölecek bir etken olarak doğrudan ve dolaylı olarak destekledi (Örneğin Bk: Justin Raimondo , ‘'Hamas Son of Israil'' , antiwar.com, 27/01/06,). ABD ve İsrail'in FKÖ ve Arafat üzerinde uyguladıkları baskı, İsrail'in Filistin halkının ekonomik ve toplumsal yaşamı üzerinde yıkıcı etki yapan yaptırımları, ‘'hedeflenmiş öldürmeler'' (yargısız infaz), barış sürecindeki uzlaşmaz tutumu, FKÖ'yü ve liderliğini iktidarsızlaştırır ve yozlaştırırken Hamas için verimli bir toprak yarattı. Hamas, işgale karşı etkili bir biçimde direnen, İsrail'i cezalandırabilen, şehit veren bir örgüt olarak algılanmaya ve sempati toplamaya başladı.

Oslo süreci başladığından beri, FKÖ liderliği giderek Filistin halkının gözünde, ABD ve İsrail etkisi altında, yolsuzluklara batmış, MAFIA babalarına benzemeye başlayan, beceriksiz, başarısız, despot insanlar imajı kazanıyor, örgüt içinde ve toplumda tepkiler yükseliyordu. Oslo sürecine karşı çıkan Hamas ise kökleri işgal edilmiş topraklarda, İntifada'da, sunduğu dayanışma ağları, sosyal hizmetler ile “yaşam alanlarında”; kadroları, FKÖ liderliğinin aksine dürüst ve çalışkan, becerikli insanlar imajına sahip (AB bürokratlarının ve Dünya Bankası'nın gözünde bile) bir örgüt olarak sürekli güçlendi. ABD'nin, seçimlerde FKÖ liderliğini 2 milyon dolarla desteklemesi (El Cezire, 23/01) bardağı taşıran son damla oldu, Hamas'ın zaferini garantiledi.

Ve barış süreci...

Filistin Yönetimi baş barış görüşmecisi Saeb Erekat ‘a göre “Şimdi yeni bir gökyüzünün altındayız. Ama tozdan göz gözü görmüyor. Önce, hele şu tozlar bir yatışsın...”.

Bu tozun büyük çoğunluğunu, yenilgiyi hazmedemeyen FKÖ liderliği, Hamas'ı baskı altına almaya çalışan İsrail ve Amerika ve İngiltere çıkarıyorlar. FKÖ liderliği Hamas'la hükümet kurmayı reddediyor. Abbas, bugüne kadar hiçbir sonuç almayan teslimiyetçi barış politikasına devam edemezse istifa edeceğini (yeni bir kriz çıkaracağını) söylüyor. ABD ve İngiltere medyasında “teröristler iktidarda”, havası var. İsrail yönetici seçkinlerinin toplandığı yıllık Herzilya Güvenlik Konferansı'ndan da, “çakmak çakmak gözlere” verilen “Hamas'la konuşmayız, sınırları tek taraflı olarak saptarız, Kudüs'ü paylaşmayız” demeçleri geliyor (Daily Star, 27/01).

Halbuki, Filistin'le barış yapmak isteyenler için ilk kez bu kadar uygun bir ortam oluştu. Birincisi, bugüne kadar Filistin Yönetimi radikal örgütlere karşı iktidarsızlıkla, iki başlılıkla (terör taktikleri ve diplomasi) suçlanıyordu. Şimdi, radikal örgütlerden Hamas iktidara geliyor. Böylece bu iki başlılık ortadan kalkacak. Ayrıca FKÖ saflarında, daha Arafat döneminde başlayan reform talepleri, şimdi ‘'seçimleri nasıl kaybettik'' sorusuyla, Tunus ekibine karşı bir ayaklanmaya, Abbas'a yönelik ABD-İsrail işbirlikçisi suçlamalarına, istifa çağrılarına dönüşüyor (CNN, 29/01). Bu ise Hamas'la çok iyi ilişkileri olan Marvan Barguti'nin liderliğinin gündeme gelmesi, FKÖ-Hamas ortaklığı olasılığının güçlenmesi demek.

Diğer bir deyişle Filistin'de uzun yıllardır ilk meşruiyeti bu kadar güçlü, verdiği sözün arkasında durabilecek, silahları susturabilecek bir hükümet olasılığı güçleniyor. İkincisi, Hamas, İsrail ile ilişkiler konusunda yapıcı işaretler veriyor. İsrail'in öldürdüğü Şeyh Yasin, süresiz ateş kes olasılığından söz etmişti. Hamas, karşı çıktığı Oslo sürecinin ürünü olan seçimlere, dolayısıyla siyasi sürece katıldı, seçim boyunca İsrail'i yok etmekten söz etmedi. Haaretz'in aktardığına göre Hamas listesinin başındaki İsmail Haneyah, “İşgale direnmeye devam edeceğiz, Kudüs'e, geri dönme hakkına ilişkin taleplerimizden vazgeçemeyiz” derken, “Kimi gerçekler vardır, onları yasal olarak onaylamasanız bile, kabul etmeniz gerekir” de diyor; İsrail ile üçüncü taraflar aracılığıyla görüşebileceklerinden söz ediyor. The Times da Hamas'ın lideri olarak görülen Mahmud El Zahar ‘dan neredeyse “tıpatıp” aynı sözleri aktarıyor.

Tüm bunlar, Hamas'ın İsrail'i de jure olmasa bile, şimdilik en azından de facto tanıdığı, ateşkesi sürdüreceği, yönetirken FKÖ'yü ve laik eğilimli tabanının duyarlılıklarını göz önüne alacağı; dine değil, ulusal birliğe öncelik vereceği anlamına geliyor. Barış yapmaya niyeti olanlar için önemli bir kavşaktayız!..

Ergin Yıldızoğlu

(Cumhuriyet, 30 Ocak 2006)

------------------------------------------------------------------------------------------

Hamas dersleri

Filistin seçimlerini Hamas'ın kazanması üzerine alevlenen tartışmalar bizim için de önemli derslerle dolu diye düşünüyorum.

Solun öğrenmesi gereken...

Hamas dinci bir hareket, solun ondan öğrenecek neyi olabilir denebilir. Burada dersler özel olarak Hamas'a değil, genel olarak bir siyasi düşüncenin kitlelerle buluşma dinamiklerine ilişkin.

Hamas'ın güçlenmesinin tek nedeni silahlı direniş değil. Aksine, bu direnişi sürdürebilmek için gerekli mali ve insan kaynaklarını bulmasına olanak veren toplumsal etkinlikleri, Hamas'ın Müslüman olmayan Filistinlilerden bile oy almasında da büyük rol oynadı.

Oslo süreci başladığından beri, Filistin Yönetimi ve onun dümenindeki FKÖ, Filistin halkının yaşam koşullarını iyileştirmekte kullanmak üzere Avrupa ve Arap dünyasından mali yardım alıyorlardı. Arafat öldükten, Abbas iktidara geldikten sonra ABD'de Filistin Yönetimi'ne mali yardım yapmaya başladı. ABD yardımı geçen yıl 380 milyon doları geçiyordu. Ancak bu yardım paraları en iyi niyetli ifadeyle FKÖ liderliği ve kadroları tarafından beceriksizce ziyan edildi, daha gerçekçi bir ifadeyle talan edildi; FKÖ yolsuzlukları dillere destan hale geldi, Filistin Yönetimi de mali açıdan çökme noktasına geldi.

Hamas bu süreçte devreye girdi, halkın günlük yaşamında, ‘'yaşam alanları'' içinde, günlük yaşamı kolaylaştırıcı bir işlev üstlendi. Sağlık hizmetlerinden cenazelerin kaldırılmasına, yoksul çocuklara eğitim gereçleri sağlamaya, konut sorununun çözülmesine katkıda bulunmaya kadar birçok alanda, Dünya Bankası'nın bile takdirini kazanan bir profesyonellikle çalışarak, kendini halkın yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline getirdi.

Solun bu süreçten çıkarması gereken ders bence çok açık: İddialı toplantılar yaparak ‘'durumu'' tartışmaya, ‘'gösteri toplumunda'' profil yükseltmeye başlamadan, siyasi programları halkın gözüne sokmaya, sandıkta buna destek istemeye kalkmadan önce, yaşam alanlarında sorun çözücü, işlevsel, vazgeçilemez toplumsal bir yer edinmeye çalışmak gerekiyor. Latin Amerika deneyleri de bu gözlemi destekler nitelikte.

Demokrasi havarilerine...

ABD'nin bölgedeki varlığının demokratik gelişmelere yol açacağını düşünerek Büyük Ortadoğu Projesi'ni destekleyen ‘'demokrasi havarilerinin'' de özelde Hamas'ın, genelde bölgede siyasal İslamın yükselmesinden, daha çok geç olmadan, almaları gereken dersler var.

ABD bölgeye ‘'demokrasi getirmeye'' başladığından bu yana, aksi yönde gelişmeler hızlandı. Bölgede yapılan seçimlere şöyle bir bakmak yeterli. Lübnan'da Hizbullah, Mısır'da Müslüman Kardeşler, İran'da Ahmedinecad, Irak'ta dinci partiler ama özellikle Şii bloku içinde en büyük grubu oluşturan Muktada El Sadr ve en son Filistin'de Hamas. Üstelik, bir Jarusalem Post yorumunun işaret ettiği gibi Hamas'ın ‘'yaşam alanlarında'' sivil etkinliklerle güçlenmiş bir örgüt olması, benzer özelliklere sahip ‘Müslüman Kardeşler' in ve Hizbullah'ın meşruiyet iddialarını daha da güçlendiren bir gelişme.

Bu eleştirilere karşı, ‘'Demokrasi bu, bir dahaki sefere seçimleri bir başkası kazanır'' , anlayışına sığınmak da olanaklı değil. Birincisi, iktidara ‘'yaşam alanlarından'' gelen hareketler toplumsal dönüşümü kolaylıkla hızlandırır, kimi zaman fiziki baskı uygulamaya bile gerek kalmadan, ahlaki ve kültürel baskılarla karşıt görüşleri susturabilir, savunucularına yaşam hakkı tanımayabilirler. İkincisi siyasal İslamın yükselmesi, bir ulus devleti ayakta tutacak birleştirici bir dalganın yükselmesi anlamına gelmiyor. Aksine, dalga daha baştan farklı akımların ve mezheplerin varlığının getirdiği uzlaştırılamaz gerginliklerle birlikte yükseliyor. Kimi yerde etnisite ve mezhep örtüştüğünden, başka gerginlikler de ekleniyor, bu çelişkiler çorbasına. Böylece Sünni-Şii, Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Arap, Acem, Kürt, Türk, tüm kimlikler birbirleriye vatandaşlık gibi bir birleştirici öğe olmadan etkileşim içine girerek bölgede ulusal yapılanmaların, var olan devletlerin zeminini kemiriyor. ABD planlarına direnişi zayıflatıyor.

Condaleezza Rice, ‘'Gelişmeler bizi hazırlıksız yakaladı'' ... bölgedeki ‘'ABD diplomatları Filistin halkının nabzını ölçmekte başarılı olamadılar'' diyormuş (Wall Street Journal 30/01). Ya, ABD Dışişleri tümüyle salaklardan oluşuyor ya da gündemlerinde demokratikleşmeden başka bir proje var. Bana birinci olasılık gerçekçi gelmiyor. İkinci olasılık ise siyasal İslamın yükselmesiyle, ulusalcılığın imha edilmesi, herkesin herkesle çatıştığı, dışardan kolaylıkla ‘'dengelenebilecek'' bir siyasi coğrafyanın amaçlandığını düşündürüyor. İki durumda da bu süreçten uzak durmakta yarar var. Umalım ki Türkiye'yi yönetenler içinde, süreci gereken kuşkuculukla okuyabilecek kadar akıllı, halkını korumayı öne alacak kadar erdemli siyasetçiler bulunsun? Çok mu iyimserim?

Ergin Yıldızoğlu

(Cumhuriyet, 01.02.2006)