04 Şubat 2006 Sayı: 2006/04 (04)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sınıfsal özüne uygun, devrimci, kitlesel
ve birleşik bir 8 Mart!
  Hamas seçimlerden zaferle çıktı
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkının iradesini yok saymaya çalışıyor
  Erdoğan Davos’ta ülkeyi pazarladı
“Reform” tasarıları: Sosyal güvenlik değil geleceksizleştirme saldırısı
  Sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engel ihanet çeteleridir
TEKEL işçilerinin yaktığı direniş
ateşini büyütelim!
Tuzla Tersane havzasında iş cinayetleri
durmuyor!
  İş kazası mı, cinayet mi?/Yüksel Akkaya
  Gaziosmanpaşa İşçi Kurultayı gerçekleşti
GOP İşçi Kurultayı yeni bir mücadele çağrısı oldu
12 Şubat’ta Tersane İşçileri Kurultayı’ına!
  Sosyal yıkım saldırısı ve mücadele görevleri (Orta sayfa)
  İzmir Çiğli İşçi Platformu’nun birlik ve
dayanışma etkinliği
  Sermaye temsilcileri emekçilere kefen
biçmek için Davos’ta toplandı
   Latin Amerika’da esen “sol rüzgar” Dünya Sosyal Formu’na da uğradı
  “Uygar dünya”da 12.3 milyon insan köle
  Liseli gençlik yeni bir mücadele dönemine hazırlanıyor!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-2
  Direnen AEG işçisi kazanacak!
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Türk-İş raporunun yansıttıkları...

Sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engel ihanet çeteleridir

Türk-İş, kendisine bağlı sendikaların örgütlenme nedeniyle karşılaştıkları sorunlar ve işten atılmalar konusunda “Türkiye'de Sendikal Örgütlenmenin Bedeli: İşten Atılmak” başlığı altında bir rapor hazırladı. Rapor geçtiğimiz günlerde kamuoyuna açıklandı. Rapora göre 2003-2005 yılları arasında Türk-İş'e bağlı sendikalara üye olduğu gerekçesiyle toplam 15 bin 531 işçi işten atılmış. İşten atılmamaları karşılığında 3 bin 977 işçi de sendikadan istifa etmiş.

Türkiye'de örgütlenme ve toplu pazarlık hakları konusunda yasal bir çerçeve bulunsa bile, çoğu zaman bu hakların kağıt üzerinde kaldığı ifade edilen raporda, yeni örgütlenme faaliyetlerinin büyük bir çoğunluğunun istifa ve işten çıkarmalarla sona erdirildiği, örgütlenmeye öncülük eden işçilerin aynı işkolunda tekrar iş bulamadığı ifade ediliyor. Toplu iş sözleşmesi sırasında yetki sürecinin uzunluğu ve işverenin yetki itirazının, örgütlenmeyi engellediği kaydediliyor.

İş Güvencesi Yasası'nın yürürlüğe girmesinden sonra sendikal örgütlenme yöneliminin artacağının düşünüldüğü, ancak geçen süreçte artış olmadığı ifade edilen raporda, işten çıkarılan işçi sayısındaki artışın örgütlenmeyi duraksattığı, esnek çalışma sistemlerinin örgütlenmeyi engellediği belirtiliyor.

Türk-İş'in açıkladığı rapor daha fazla ayrıntı içeriyor. Fakat bizim için önemli olan iki yıl gibi bir sürede, üstelik sadece Türk-İş'e üye olan ya da olmaya çalışan 20 bine yakın işçinin işten atılması ve istifa ettirilmesidir. Bu, sendikal mücadele sürecinde üye olmayan, çevre fabrikalarda çalışan ve bu süreci dikkatle takip eden işçileri düşündüğümüzde, bu süreçten olumsuz etkilenen işçi sayısının daha da fazla olduğunu görürüz. Bu aynı iki yıllık süre içerisinde DİSK, Hak-İş ve diğer kamu sendikalarında örgütlenmeye çalışıp da işten atılan ya da istifa ettirilen işçileri de düşündüğümüzde, bu sayı daha da artacaktır.

Kölelik yasalarının hazırlayıcısı ve onaylayıcısı olanlar yasalardan yakınıyorlar

Türk-İş'in raporunun en önemli vurgusu İş Güvencesi Yasası üzerine söyledikleridir. Bu tespiti yapmak için kahin olmak gerekmiyor. Peki bu tespitten nasıl bir sonuç çıkarmak gerekiyor? Türk-İş burada bir özeleştiri mi veriyor, ya da günah mı çıkarıyor? Bu işçiler işten atılırken Türk-İş'in hiç mi sorumluluğu yok?

İşçi sınıfının yüz yıllık tarihi kazanımlarını gaspetmeyi hedefleyen bu tarihi saldırıyı sınıf devrimcileri ve sınıfın öncü güçleri kölelik yasasının bir parçası olarak tanımlamış, güçleri oranında teşhir ederek işçi ve emekçilere anlatmışlardır. İşçi sınıfı cephesinde olması gereken sendika ağaları ise bu saldırı yasalarını savunmuş ve onaylamışlardır. Kapalı kapılar ardında sermayenin sözcüleriyle birlikte kölelik yasalarını hazırlayanlar “İş Güvenesi Yasası”nın yürürlüğe girmesiyle sendikal örgütlenmenin artacağı yönünde işçi sınıfı içinde boş ve sahte beklentiler yaymışlardır. Türk-İş'in “İş Güvencesi Yasası'nın yürürlüğe girmesinden sonra sendikal örgütlenmenin artacağının düşünüldüğü, ancak geçen süreçte örgütlenmede bir artış olmadığı” yönlü açıklaması, suçu başkalarına atmaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Bir işçinin sınıf bilincinin oluşması ve bu bilincin bir sendikal mücadeleye, örgütlülüğe evirilebilmesi yılların ürünü olabiliyor. Aylarca hatta yıllarca binbir umutla sarfedilen çabanın boşa gitmesi işçilerde moral bozukluğu yaratıyor. Sınıf kardeşlerine güven duygularını yitiriyorlar en başta. Bir dahaki sendikal mücadeleye ya da hak alma arayışına karşı mesafeli yaklaşıyorlar. İlk deneyimlerin olumsuz sonuçlanması sonucu işçilerde kırılan inanç ve güvenin yeniden oluşabilmesi yine birçok deneyim ve yılların ardından olabiliyor. Bu tahribat işçi-emekçilerin tümünü etkiliyor. “Biz işçi sınıfının tümü için direniyoruz, ama olmadı” diyebiliyorlar.

Bunu çok iyi bilen sermaye devleti de işçilerin hak alma mücadelesine, direnişlerine azgınca saldırıyor, soluk aldırmamaya çalışıyor. En son Bursa'da Petrol-İş'te örgütlenen işçilere jandarmanın saldırması, aylardır direnen Tuzla Deri işçilerine jandarma ve patronun çeteleri tarafından azgınca saldırılması yetmedi, bir de devreye JİTEM'in sokuldu. Tüm bu gelişmeler önümüzdeki günlerde sermaye devletinin işçi direnişlerine nasıl davranacağını da gösteriyor.

Peki burjuvazinin işçi sınıfı içindeki bu ajanları, işçi sınıfı sendikaları üzerine çöreklenen bu hain çeteler bu gerçeği bilmezler mi? Elbette bilirler. Yıllardır burjuvaziyle kolkola yürüyen, işçi sınıfından çok sermayenin çıkarlarını savunan, sınıf bilinçli işçileri patronlara bildirip atılmalarına sebep olan, saldırılara göz yuman, işten atılan işçileri sahipsiz bırakan bu hainler değil midir? Beykoz Kundura, SEKA, Seydişehir, irili ufaklı birçok fabrikada işçileri arkadan hançerleyen bu hain çeteler değil mi? İşçi sınıfının sefalet ücretine mahkum edilmesine, Tuzla tersanelerinde, fabrika ve sanayi sitelerinde iş kazası adı altında işçi katliamına bu hainler sesiz kalmıyorlar mı? Sermaye devleti “Sosyal Güvenlik Reformu” adı altında sağlık, eğitim, tazminat vb. tüm sosyal hakları gaspetmek için gece gündüz çalışırken, sendika ağaları işçi ve emekçileri bu saldırılara ikna etmek, eylemlerden kaçmak için bin dereden su getiriyorlar.

İşçi sınıfı ihaneti unutmamalı, bu hain çetelerden hesap sormalıdır.

 

2003-05 yılları arasında sendikaya üye olup da işten atılan 15 bin 531 işçinin şubelere göre dağılımı:

Tarım-İş 30, Türkiye Maden-İş 65, Petrol-İş 762, Tek Gıda-İş 127, TEKSİF 728, Deri-İş 1360, Ağaç-İş 255, Selüloz-İş 510, Basın-İş 37, Kristal-İş 984, Türk Metal 115, Dok Gemi-İş 20, Yol-İş 25, Koop-İş 56, Tez-Koop-İş 287, Tümtis 267, Demiryol-İş 82, Liman-İş 134, Haber-İş 43, Sağlık-İş 122, TOLEYİS 210, Belediye-İş 7551, Hava-İş 1755

Aynı dönemde işten atılmamaları karşılığında sendikadan istifa ettirilen 3 bin 977 işçinin şubelere göre dağılımı; TEKSİF 1090, Selüloz-İş 808, Basın-İş 187, Çimse-İş 1722, Türk Metal 100, Yol-İş 70

----------------------------------------------------------------------------------------

Sendikalaşma girişimine karşı işten atma saldırısı...

“Sendika hakkımız, söke söke alırız!”

Bursa Panayır bölgesinde kurulu BPO Plas işçilerinin Petrol-İş Sendikası'nda örgütlenme girişimine patronun yanıtı, sendikalaşma çalışmasına öncülük eden 5 işçiyi işten atmak oldu. İşçilerin üretimi durdurarak arkadaşlarına ve örgütlenme haklarına sahip çıkması üzerine patron jandarmayı çağırarak işçileri zorla fabrika dışına çıkardı. İşçiler 24 Ocak gününden itibaren olumsuz hava koşullarına rağmen direnişlerini sürdürüyorlar. Aynı patrona ait Cey Plastik ve B Plas fabrikalarında da sendikal örgütlenme çalışmaları devam ediyor. B Plas işçileri direnişe destek amacıyla yemek boykotu yapıyorlar. Patron, bu fabrikalardaki örgütlenme çalışmalarını ve verilen desteği engellemek için işçiler üzerinde çeşitli baskılar uyguluyor. B Plas patronu daha önce de Petrol-İş'de örgütlü bir fabrikasını zarar ediyor bahanesiyle kapatmıştı. Yine bu fabrikaların metal sektöründe olduğunu ileri sürerek Türk-Metal çetesi ve MESS aracılığıyla yetki itirazında bulunmuştu .

BPO işçileri bir yandan direnişi sürdürürken, diğer yandan üretime devam eden işçileri direnişe destek vermeleri için ikna etmeye çalışıyor. 28 Ocak günü bir işçinin fabrikadan gelerek direnişe katılması ikna çabalarının karşılıksız kalmadığını gösteriyor. İşçiler gelen arkadaşlarını havaya kaldırarak sevinç gösterisinde bulundular. Direnişe verilen destekler işçiler üzerinde olumlu bir etki bırakıyor. Türk-İş ve DİSK'e bağlı sendikalar, KESK Bursa Şubeler Platformu, Petrol-İş'in örgütlü olduğu Polifleks işçileri ve TÜMTİS işçileri BPO işçilerine destek ziyaretinde bulundular.

27 Ocak günü fabrika önünde BPO işçileri ve sendikaların katılımıyla kitlesel bir basın açıklaması yapıldı. “İş-ekmek yoksa, barış da yok!”, “Sendika hakkımız, söke söke alırız!” sloganlarının atıldığı eylemde sendikadan dönüş olmadığı vurgulandı. Taşeron firma aracılığıyla işçi getirilerek üretim devam edilmesini engelleyen BPO işçileri, taşeron işçilere de direnişe destek verme çağrısında bulundular. İşçiler fabrika içinde bekleyen jandarmaya tepki gösterdiler. Patronun isteğiyle jandarma, işçilerin direnişi sürdürdükleri fabrikanın karşısındaki araziden çıkmalarını istedi. 31 Ocak günü ise BPO işçileri savcının isteğiyle jandarma tarafından gözaltına alındı. İfadesi alındıktan sonra serbest bırakılan BPO işçileri direnişe devam ediyorlar.

Kızıl Bayrak/Bursa