04 Şubat 2006 Sayı: 2006/04 (04)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sınıfsal özüne uygun, devrimci, kitlesel
ve birleşik bir 8 Mart!
  Hamas seçimlerden zaferle çıktı
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkının iradesini yok saymaya çalışıyor
  Erdoğan Davos’ta ülkeyi pazarladı
“Reform” tasarıları: Sosyal güvenlik değil geleceksizleştirme saldırısı
  Sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engel ihanet çeteleridir
TEKEL işçilerinin yaktığı direniş
ateşini büyütelim!
Tuzla Tersane havzasında iş cinayetleri
durmuyor!
  İş kazası mı, cinayet mi?/Yüksel Akkaya
  Gaziosmanpaşa İşçi Kurultayı gerçekleşti
GOP İşçi Kurultayı yeni bir mücadele çağrısı oldu
12 Şubat’ta Tersane İşçileri Kurultayı’ına!
  Sosyal yıkım saldırısı ve mücadele görevleri (Orta sayfa)
  İzmir Çiğli İşçi Platformu’nun birlik ve
dayanışma etkinliği
  Sermaye temsilcileri emekçilere kefen
biçmek için Davos’ta toplandı
   Latin Amerika’da esen “sol rüzgar” Dünya Sosyal Formu’na da uğradı
  “Uygar dünya”da 12.3 milyon insan köle
  Liseli gençlik yeni bir mücadele dönemine hazırlanıyor!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-2
  Direnen AEG işçisi kazanacak!
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkının iradesini yok saymaya çalışıyor

Filistin seçimleri, emperyalist merkezlerin riyakarlık, çifte standart, şantaj konusunda her zaman başı çektiğini bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya sermiştir. ABD, AB, BM, Rusya dörtlüsü (güya Ortadoğu barışını tesis etmek için uğraşıyorlar), siyonist İsrail'in vahşi işgalini, yaptığı yıkımı, işlediği toplu katliamları görmezden gelirken, Filistin halkının bu barbarlığa karşı yükselttiği direnişe “terörizm” damgası vurabilmek için her yola başvuruyorlar. Oysa sadece Eylül 2000'de patlak veren İkinci İntifada'dan bu yana -bine yakını çocuk- 4 bin Filistinli'nin katledildiği (bu sürede ölen toplam İsrailli sayısı ise 500'dür) dikkate alınırsa, asıl teröristin kim olduğu kolaylıkla anlaşılır.

Söylemde “demokrasi havarisi” kesilen bu gerici odaklar, seçimlere de pek önem verirler. Emperyalist orduların işgali altındaki Irak'ta yapılan seçimleri bile “demokrasi yolunda atılmış önemli bir adım” saymakta sakınca görmezler. Bu “seçim aşkı”na karşın, halkın iradesinin şu veya bu şekilde sandığa yansımasından da pek rahatsız olurlar. Bu tutumları ikiyüzlü olmakla birlikte, kendi içinde tutarlı bir mantığa dayanır. Zira onların kitabında seçimler, hiçbir zaman halkın iradesinin yönetimler üzerinde etkili olmasını sağlamak amacı taşımaz. Tersine, onlar için seçimler, sermaye adına çalışmakla mükellef düşkün siyasetçi takımının başa geçmesini halka onaylatmaya yarayan çirkin bir mizansenden ibarettir. Bundan dolayı halkın iradesinin sandığa yansımasını “sapma” saymaları kaçınılmazdır. Dolayısıyla Filistin seçimlerinden çıkan sonucun onları “şoke” etmesi hiç şaşırtıcı değil.

Hamas'ın Filistin seçimlerinden açık farkla galip çıkması, siyonist rejim şefleriyle gerici güç odaklarını anında harekete geçirdi. Emperyalist-siyonist zorbalığın borazanı medya da, “Filistin'de seçimleri teröristler kazandı” içerikli haberlere ağırlık vermeye başladı. Bu arada ABD, AB, BM şeflerinin tehdit/şantaj içerikli açıklamaları peş peşe dünyaya duyuruldu.

Tel Aviv kaynaklı açıklamalar, her zaman olduğu gibi, yakarız-yıkarız diyen, ortalığa kan kokusu yayan cinstendi. Diğerlerine göz atarsak: AB, tüm Filistinli gruplara “silah bırakma, şiddetten vazgeçme ve İsrail'in varolma hakkını tanıma” çağrısı yaptı. Buna karşın katliamlara aralıksız devam eden İsrail devletine (Hamas “direnişten vazgeç” çağrılarına muhatap olurken, İsrail askerleri Gazze'de dokuz yaşındaki bir kız çocuğunu boynundan vurarak katletti) bir şeyler söyleme gereği duymadı. Haydutların başını çektiği Davos zirvesinde konuşan BM Genel Sekreteri Kofi Annan, “Demokratik süreçte yeralmak isteyen her örgüt silahsızlanmalı” diye buyurdu. Bush'un “fino köpeği” Tony Blair, “Hamas'ın demokrasi yolu ve şiddet yolu arasında karar vermesi gerektiğini anlaması önemli” derken, AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Javier Solana, “Sırf seçimi kazandı diye, bir terörist grubunu tanımaktan kaçınmak gerek” dedi. Tehditler serisinin ilk dalgasına noktayı koyan ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, “Ortadoğu Dörtlüsü”nün diğer yetkilileriyle görüştükten sonra yaptığı açıklamada, Dörtlü'nün Hamas'ı silahsızlanmaya ve İsrail'i tanımaya çağırdığını söyledi.

Şantajların en çirkinini haydutbaşı Bush yaptı. Bush, Hamas'ın şiddeti reddetmemesi ve İsrail'in yıkılması hedefinden vazgeçmemesi durumunda Filistin yönetimine sağladığı mali desteği keseceklerini açıkladı. İsrail ise, Filistin yönetimi adına tahsil ettiği gümrük vergilerinden oluşan 50 milyon doları Filistin yönetimine aktarmayabileceği tehdidini savurdu. Tel Aviv'de ırkçı-siyonist şeflerle biraraya gelen Almanya Başbakanı Angela Merkel de, Hamas'ın dahil olacağı bir Filistin yönetiminin AB'den “doğrudan” mali destek sağlayamayacağını söyledi. Siyonist işgalin ekonomiyi tahrip etmesinden sonra Filistin ekonomisi büyük ölçüde “dış yardım”a bağımlı hale geldi. Bu iğrenç şantaj, emperyalistlerin Filistin yönetimine neden “yardım” ettiklerini de dolaysız şekilde göstermiş oldu.

Dünyanın en tehlikeli zorbalarından gelen bu tehditlere tepki veren Hamas liderleri, siyonist işgale karşı direnme haklarından vazgeçmeyeceklerini dile getirdiler. Hamas'ın seçim listesinin ilk sırasındaki liderlerinden İsmail Haniya, “yabancı ülkelerin mali yardımının Filistin halkına şantaj malzemesi olmasına izin vermeyeceklerini” söyledi. Hamas'ın sürgündeki lideri Halit Meşal ise, Suriye'nin başkenti Şam'da düzenlediği basın toplantısında “Filistin halkını korumak için ordu kurulacağını” duyurdu. Meşal, “(Ulusal) ordumuzu kurmak için Hamas'ın da silahlı teşkilatını dahil ederek, ülkemizi saldırgana karşı koruyacak orduyu teşkil etme niyetindeyiz” dedi.

Emperyalist-siyonist şeflerin niyeti bu olsa da, tehdit ve şantajla bir halkın teslim alınabildiği görülmemiştir. Ağır bir bedeli olsa da Filistin halkı iradesinin arkasında duracaktır.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Greve çıkan otobüs işçileri polisin azgın saldırısına uğradı...

Tahran Belediye işçileri gerici saldırganlığa karşı direniyor!

Uzun soluklu bir mücadele yürüten Tahran Belediyesi otobüs işçileri, gerici molla rejimin saldırgan tutumuyla susturulmak isteniyor. İşçi önderlerinin evleri basılıyor, gözaltına alınıyor, hatta tutuklanıyor. Tahran Belediyesi otobüs işçileri bu zorbalığa rağmen hak arama mücadelesinden vazgeçmiyor.

Son olarak 28 Ocak günü greve gidilmesi için çağrı yapan sendika yöneticilerinin 6'sı tutuklandı. Bir aydan fazla süredir cezaevinde olan sendika lideri Mansur Osanlu ile birlikte sendika yönetiminin 7 üyesi tutuklu bulunuyor. Sendikanın diğer yöneticileri de mahkemeye çağrılmışlardı, ancak çağrıya uymayı reddettiler.

Devletin azgın saldırısına rağmen greve çıkma kararının arkasında duran işçiler, bu sefer kirli bir kampanyaya maruz kaldılar. Tahran Belediye Başkanı, devlet yayın organı RNA'nın kendisiyle yaptığı röportajda, otobüs işçileri sendikasını “illegal” olarak nitelendirerek grevin yapılmasını önlemekle tehdit etti. Devlet radyosu da, bedeller pahasına hak arama mücadelesini sürdüren işçileri “karşı-devrimciler” ve “sabotajcılar” olarak tanımladı. Hükümet de Basic olarak adlandırılan 10 bin paramiliter kuvvetin grevi kırmaya hazırlandığı söylentilerini yayıyor.

Gerici rejim, birleşip haklarını arayarak işten atılan işçilerin yeniden işe alınmasını ve toplu sözleşmelerin uygulanmasını talep ettikleri için belediye işçilerine saldırıyor. İşçilerin haklı ve meşru grevini tutuklamalar ve tehditlerle durdurmaya yöneliyor.

Yaygın saldırılara rağmen devlete ait Vahid Otobüs şirketinin 17 bin çalışanı birliğini koruyarak mücadeleye devam ediyor. İşçilerin, tutuklu yoldaşları serbest bırakılana, sendikaları tanınana ve bütün talepleri karşılanana kadar grevlerini sürdürmeye kararlı oldukları bildiriliyor. Bu arada eylemleri boyunca işçiler başkent sakinlerinin, birçok sektördeki işçinin ve dünya genelinde çok sayıda emek örgütünün desteğini almaktadır.

28 Ocak'ta başlayan grevi kırmak için sabahın erken saatlerinde harekete geçen kolluk kuvvetleri, Tahran genelinde otobüs istasyonlarına çok sayıda polis konuşlandırdı. İşçilere azgınca saldıran kolluk kuvvetleri, binlerce işçiyi döverek otobüsleri sürmeye zorladı. Sendika yönetiminin dört üyesinin eşleri ve çocukları ile birlikte yüzlerce otobüs şoförü, sendikanın çok sayıdaki aktivisti ve lideri gözaltına alındı. Ancak, büyük bir cesaret ve kararlılık gösteren şoförlerin saldırılara karşı direnerek greve devam ettiği bildirildi. Grevcilerle dayanışma amacıyla Tahran'ın çok sayıda sakini de otobüslere binmedi.

Sendika görevlileri, kolluk kuvvetlerinin işçilere tarif edilemez bir vahşet uyguladıklarını ifade ederek tutuklamalar, tacizler ve evlerine baskınların devam ettiğini bildirdiler.