04 Şubat 2006 Sayı: 2006/04 (04)
  Kızıl Bayrak'tan
   Sınıfsal özüne uygun, devrimci, kitlesel
ve birleşik bir 8 Mart!
  Hamas seçimlerden zaferle çıktı
  Emperyalist-siyonist güçler Filistin halkının iradesini yok saymaya çalışıyor
  Erdoğan Davos’ta ülkeyi pazarladı
“Reform” tasarıları: Sosyal güvenlik değil geleceksizleştirme saldırısı
  Sendikal örgütlenmenin önündeki en büyük engel ihanet çeteleridir
TEKEL işçilerinin yaktığı direniş
ateşini büyütelim!
Tuzla Tersane havzasında iş cinayetleri
durmuyor!
  İş kazası mı, cinayet mi?/Yüksel Akkaya
  Gaziosmanpaşa İşçi Kurultayı gerçekleşti
GOP İşçi Kurultayı yeni bir mücadele çağrısı oldu
12 Şubat’ta Tersane İşçileri Kurultayı’ına!
  Sosyal yıkım saldırısı ve mücadele görevleri (Orta sayfa)
  İzmir Çiğli İşçi Platformu’nun birlik ve
dayanışma etkinliği
  Sermaye temsilcileri emekçilere kefen
biçmek için Davos’ta toplandı
   Latin Amerika’da esen “sol rüzgar” Dünya Sosyal Formu’na da uğradı
  “Uygar dünya”da 12.3 milyon insan köle
  Liseli gençlik yeni bir mücadele dönemine hazırlanıyor!
  Tehcir, göçertme hareketi ve Kürdistan
toplum yapısına etkileri-2
  Direnen AEG işçisi kazanacak!
  Bültenlerden
  Basından
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Erdoğan Davos'ta ülkeyi pazarladı

İsviçre'nin Davos kasabasında toplanan Dünya Ekonomik Forumu'na Türkiye'den katılanların başında Erdoğan vardı. Yaptığı görüşmelere ilişkin haberlerin de gösterdiği gibi, Erdoğan Davos'a kurtlar sofrasına oturmak üzere gitmemişti. Kendi ‘ünlü' tabiriyle ülkeyi pazarlamak, yani sofraya bir şeyler daha sunabilmek için oradaydı. Nitekim, medyanın aktardığına göre, bazı yabancı iş adamlarıyla yaptığı görüşmede, özelleştirmeler konusunda, ‘programdan sapma olmayacak' sözü verdikten sonra, ‘Ben burada size Türkiye'deki güzellikleri anlatıyorum. Bunu yaptığım için de ülkemde suçlanıyorum' diyerek, düzen cephesinin pek sevdiği ve her fırsatta tekrarladığı üzere‘ülkeyi yabancılara şikayet etmiş'tir.

Kuşkusuz onun niyeti birilerini şikayet etmek değil kendini övmektir. Yani, konuştuğu CEO'ların temsil ettiği uluslararası tekellere olan hizmetlerini övmek. Çünkü o, kendini hükümete taşıyan ve orada daha ne kadar kalacağına da karar verecek olan güçleri çok iyi tanımaktadır. Yani, içeride erken seçim tartışmalarının gündemi fazlasıyla meşgul etmeye başladığı şu günlerde, Erdoğan'ın Davos gezisinin bir tür seçim yatırımı olduğu değerlendirmesi hiç de isabetsiz olmayacaktır.

Gerçi ülkenin tek başına iktisadi olarak pazarlanması onları hükümette tutmaya yeterli bir yatırım değildir. Bu, önemli olmakla birlikte, işin sadece bir yanıdır. Daha önce siyasi pazarlamanın beklentileri karşılayacak yeterlikte olabilmesi gerekiyor ki, bu konudaki gelişmeler daha çok içerde, hükümetle devletin diğer kurumları arasında süregelen ilişkilerin rengine bakarak değerlendirilebilir. Bilindiği gibi ‘siyaseten pazarlama', devletin, hükümetin de üstündeki kurumları eliyle yürütülüyor. Hükümet açısından sorun, bu satışta ne kadar ‘uyumlu', ne kadar ‘etkin' olacağıdır. İran'la ilgili görüşmeler için, örneğin, MGK Genel Sekreteri'nin görevlendirilmiş olması, konuya ilişkin değerlendirmede yeterli veri sunmaktadır.

Davos'a dönersek, Erdoğan'ın basına yansıyan görüşmelerinden biri de, İMF Başkanı Rodrigo De Rato ile olanı. De Rato tarafından yapılan açıklamaya bakıldığında, bu kısa görüşmenin oldukça önemli olduğu görülecektir. Bu tekellere verilen özelleştirme sözünden de önemlidir. Çünkü şu ya da bu kuruluşun peşkeş çekilmesini değil, ülkenin bütünüyle pazarlanmasını kapsıyor.

“Türkiye ekonomisi izlenen ekonomik program ile önemli başarılar elde etti. Enflasyon oranı düştü. Faiz hadleri geriledi. Büyüme sağlandı ve işsizlikte azalma görüldü. Bütçe politikalarında da hükümet çok başarılı. Zor bir dönemde olmasına karşın Türkiye'ye güveniyoruz. Mutluyuz, çünkü Türkiye, kendi sorunlarını kendi çözdü. Türkiye'ye güveniyoruz, Türkiye'yi aydınlık günler bekliyor” diye konuşan Rato'nun, son cümle hariç, övgülerinin tümünü yalan üzerine kurması ayrı bir değerlendirme konusu. Biz burada bir tek bile ‘doğru' veri olmadığı halde neden övgüler düzdüğüyle ilgiliyiz.

Yukarıda, Rato'nun tek doğru sözünün son cümle olduğunu belirtmiştik. Aslında buna bir de ‘mutlu' olduklarına ilişkin ifadeyi eklemek gerekiyor. İMF tarafından yönetilen Türkiye ekonomisinde, Türkiye halkları açısından tam bir felaket olarak değerlendirilen her gelişme, hiç kuşkusuz, İMF ve çıkarlarını temsil ettiği emperyalist tekeller ve devletlerin mutluluk kaynağı olacaktır. Çünkü bu ülkenin işçisinden, emekçisinden çalınan her lokma onlara sunulmak üzere çalınmıştır. İş başındaki hükümet, İMF'nin icra memurluğu görevini, kendinden önceki hükümetlerden çok daha büyük bir gayret ve çabayla ve daha büyük bir başarı ile yürütmektedir. Her ne kadar, bu büyük başarıyı salt kendi çabalarıyla elde etmemiş, büyük oranda işçi sınıfı hareketindeki durguluktan yararlanmış olsa da, sonuçta başarı başarıdır ve IMF'nin övgüsünün de gösterdiği üzere, efendiler tarafından takdir görmektedir.

İMF Başkanı'nın ‘Türkiye'yi aydınlık günler bekliyor' doğru tespitine gelince; o bu sözü her ne kadar çok farklı bir niyetle ve farklı bir anlamda kullanmış olsa da, evet, Türkiye'yi aydınlık günler bekliyor. Sadece Türkiye'yi de değil, dünyayı bekliyor aydınlık günler. Türkiye'nin ve dünyanın işçi sınıfları ve emekçi halkları, sosyalizmin aydınlatacağı gelecek güzel günlerin umudu ve özlemi olmasa, İMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kuruluşların dayattığı ekonomik yıkım programlarının yarattığı yoksulluk ve sefalete zor dayanırlardı.

Evet, Türkiye'yi aydınlık günler bekliyor. Ancak Türkiye'nin aydınlık günleri emperyalizmin karanlık günleri olacağından, o gün geldiğinde mutluluktan söz eden de İMF başkanları değil biz olacağız.

-----------------------------------------------------------------------------------------

Şemdinli protestosu...

“Katil devlet hesap verecek!”

İçinde devrimci kurumların, çeşitli DKÖ'lerin bulunduğu bileşen 28 Ocak günü saat 13.00'te AKP Şişli ilçe binası önünde Şemdinli'de yaşanan olayları protesto etmek amacıyla bir basın açıklaması düzenledi. “MGK, JİTEM, kontrgerilla dağıtılsın! Tüm sorumlular açıklansın!” yazılı pankartın açıldığı eyleme 150'yi aşkın katılım oldu. Eylemde “Şemdinli halkı yalnız değildir!”, “Yaşasın halkların kardeşliği!”, “Katil devlet hesap verecek!”, “Kahrolsun, MİT, CİA, kontr-gerilla!” sloganları sık sık atıldı. Yapılan açıklamada şunlar söylendi:

“9 Kasım'da Şemdinli'de JİTEM üyelerinin Kürt halkı tarafından suçüstü yakalanışından bu yana ülkenin devrimci, demokrat ve yurtseverleri olarak sokaklardayız. Bu konuyla ilgili yaptığımız ilk basın açıklamasından itibaren olayın gerçek faillerini ortaya koyduk. O günden bu yana talebimiz sadece bombayı atanların değil, bombayı atma emrini verenlerin ve buna göz yumanların açıklanması ve hesap sorulması doğrultusunda oldu. Devlet mekanizması halktan değil katillerden yanadır, hatta kendisi katildir.

“Biz bu ülkenin ezilenlerinin ve emekçilerinin mücadele tarihinde biliyoruz ki bu devlet kendi halkına karşı en korkunç katliamları organize ederken gözünü dahi kırpmamaktadır.”

Basın açıklamasının ardından “Şemdinli'de yakalanan devletin ta kendisidir” başlıklı broşürler dağıtıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul