3 Nisan'04
Sayı: 2004/05


  Kızıl Bayrak'tan
  28 Mart yerel seçimleri ve sonrası...
  AB emperyalistleri Bush ve savaş çetesinin izinde
  1 Mayıs'ın güncel çağrısı: NATO'ya geçit verme!
  1 Mayıs ve görevlerimiz
  Devlet terörüne karşı devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  Seçim sonuçlarının gösterdikleri...
  28 Mart yerel seçimleri üzerine
  Ekim'in Mart 2004 tarihli 235. sayısı çıktı...
  Arap Birliği zirvesi ertelendi
  NATO neden genişliyor?
  AB Zirvesi ve "terör gündemi"
  AB'nin doğuya genişlemesi ve Almanya'nın emperyalist dünya gücü olma çabaları
  BİR-KAR 3. Kongresi gerçekleştirildi...
  Ekim Gençliği'nden...
  Bu "büyüme" matah mı, sürdürülebilir mi?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
Barbarlar geliyor!

Hazırlanalım!..

13 Mart’ta Ankara’da gençlik hareketinin son dönemdeki en önemli eylemlerinden biri gerçekleştirildi. Soruşturmalar ve YÖK, yasa tasarısı, emperyalist işgal ve NATO gündemlerini önüne koyan gençlik, yeni bir çıkışın, harekette bir kıpırdanmanın gerçekleşmesi üzerine yoğunlaşmış durumdaydı. Bunun gereği ve bir parçası olarak tasarlanan 13 Mart eylemi, istenildiği biçim ve oranda olmasa da, işlevini yerine getirmiş ve geride kalmıştır. Şimdi önemli olan 13 Mart’ın dersleriyle 13 Mart’ı aşmak için yapılabilecekler ve gençliğin önündeki yeni görevlerdir.

Gençliğin gündemi

13 Mart’taki polis terörü bir tesadüf değil, sıralı olayların anlaşılır bir parçasıdır. Öncesinde soruşturma ve tutuklama terörü ile yıldırmaya, geriletmeye çalıştıkları gençlik hareketi, bu saldırıya karşı direnç geliştirince, yeni baskı araçları devreye sokuldu. Önder Babat’ın Taksim’in ortasında bildik kontr-gerilla yöntemleriyle katledilmesi, üst üste gelen ‘faili meçhul’ haberleri, düzenin gençliğe ve tüm toplumsal harekete yönelttiği kirli saldırının yeni örnekleri oldular.

13 Mart’ta yaşananlar da bunun bir parçasıdır. Ankara’nın dört bir yanına yayılan bir faşist terör ve saldırı, sadece o günkü eylemi değil, ama bir bütün olarak gençlik hareketini hedeflemektedir. Gözaltı ve tutuklamalarla sürdürülen ve dozu arttırılarak devam eden bu resmi eşkıyalık, mücadelenin daha da keskinleşeceğini gösteriyor. Bugün burjuva devlet aygıtının doğrudan yürüttüğü bu harekat, yakın zamanda sivil faşist uşaklarının da devreye sokulmasıyla daha da zorlu bir biçim alabilir. Tüm bunlara karşı bugün yürütülecek faaliyet daha da önem kazanmaktadır. Şu sıra yürütülen çalışmalarla kazanılacak güç ve toplumsal meşruiyet, gençlik hareketinin gelecekteki duruşunu ve gidişatını yakından etkileyecektir.

Karşımıza çıkarılan saldırgan tutumun asıl nedeni hareketin öznel seyri ve gelişimi değil, burjuva devletin hayata geçirmekle yükümlü olduğu Türk burjuvazisinin ve ardındaki emperyalist odakların ihtiyaçlarıdır. GATS ile uluslararası tekellere verilen taahhütlerin süresi dolarken, sermaye seçim oyununu sahnelerken, Ortadoğu kaynayan bir kazana dönmüşken, NATO Zirvesi’nin yeri İstanbul olarak belirlenmişken, sermaye iktidarının silahlı bekçilerinin farklı bir tutum alması beklenemezdi zaten.

Peki bunca ağır bir gündem varken gençlik nasıl bir tutum almalı, yolunu nasıl çizmelidir? Elbette mücadeleyi daha da yükseltmeli, okulları ve sokakları özgür yarınların özlemiyle doldurmalıdır. Bunun başarılması için son sürecin iki militan kitle eyleminin de gözler önüne serdiği temel bir zaafın aşılması öncelikli sorun ve görevdir. Gençliğin örgütsüzlüğü aşılmadıkça ve geniş yığınlar mücadele bayrağını omuzlamadıkça, sermayenin oyunlarını tümüyle boşa çıkarmak mümkün olmayacaktır. Daha önce olduğu gibi şimdi de bu konuda temel sorumluluk, genç komünistlerin omuzlarındadır. Gençliği kazanmak, saldırıları bu güç ve güvenle göğüslemek! Bizleri bekleyen görev ve sorumluluk budur.

NATO’ya geçit yok!

İstanbul’da toplanmayı planlamış olan saldırgan emperyalist ittifaka Ortadoğu’daki direniş ruhunu kuşanarak hak ettikleri yanıtı vermek, herkesle beraber, ancak herkesten fazla gençliğin görevidir. ‘68’in devrimci mirasına sahip çıkan Türkiye gençliği, bu onura layık olduğunu göstermek için şimdiden hazırlanmalıdır. İstanbul kıyılarına yanaşacak olan kanlı 6. Filolar’ı bu mirasın taşıyıcısı olarak karşılamalıdır. Ama eğer bu eylemlilik sürecinin dar kalmaması, saldırıları aşabilecek ve geleceği kucaklayabilecek bir düzeyde olması isteniyorsa, bunun tek yolu yeni bir kitle hareketi geliştirebilmektir.

Öyleyse örgütsüzlük ve darlık sorununu aşmak için yeni bir çalışma tarzını ve geniş gençlik yığınlarını kucaklayabilecek yeni araçlar yaratmamız, buradan güç almamız gerekiyor. Kısa sürede elde ettiğimiz belirgin gelişim, bu şekilde mümkün olabilmişti. Şimdi bunun devamı da ancak böyle gelebilir.

Seçimlerin tamamlanmasının ardından vaadler de rafa kaldırıldı. Böylece son hali verilerek meclise gönderilecek olan yasa tasarısına ve NATO’ya karşı yeni bir seferberlik yaratmak için gençliği örgütlemeliyiz. Bunun yol ve yöntemlerini bize kendi deneyimlerimiz fazlasıyla sunuyor. Yasa tasarısına karşı iki yıl önce örgütlediğimiz platformların bu sefer daha güçlü ve daha yaygın bir biçimde yaratılması gerekiyor. NATO Zirvesi’ne böyle hazırlandığımızda, 13 Mart’ı kat kat aşan başarılar elde edilebilir.

Nisan ayını bu yoğun gündem ve buna dayalı çalışma ile değerlendireceğiz. Bu sürecin hemen ertesinde 1 Mayıs var. Bu yıl 1 Mayıs, gençliğin her üniversiteden binlerce Deniz olarak alanlara akması biçiminde gerçekleşmeli. Gençlik 1 Mayıs’ta emperyalist işgalcileri nasıl karşılayacağını göstermeli, NATO’ya, Bush’a ve çetesine erken bir yanıt vermelidir. Bunun yolu gençliğin örgütlü gücünü ortaya koymasından geçiyor. Kendi geleceğini önemseyen, emperyalizme ve kapitalizmin neo-liberal saldırılara tepkili binlerce genci 1 Mayıs alanlarına çıkarmak genç komünistlerin temel hedefi olmalı, tüm enerji ve olanaklar bu amaca yönelik harekete geçirilmelidir.

Bu süreçte her yönden bir sıçrama yapabilmeli, harekete yeni bir ivme kazandırırken, kendi güçlerimizi de genişletmeli ve ustalaştırabilmeliyiz. Bu dönemi emperyalist haydutlarla ve sermayenin saldırı politikalarıyla bir hesaplaşmaya çevirmek elimizde. Kimsenin kuşkusu olmasın; genç komünistler bu zorlu işi de başaracaklardır.

Onlar 6. Filo’nun köhne gemilerine binip gelsinler, biz limanlarda yeni Denizler, yeni Ulaşlar olarak onları karşılayacağız!

(Ekim Gençliği’nin Nisan 2004 tarihli
70. sayısından alınmıştır...)



Barbarlar geliyor!

İki dünya İstanbul’da hesaplaşacak!

28 Haziran günü İstanbul’da ‘büyük bir buluşma’nın gerçekleşeceği tüm televizyon ve gazete haberlerinde yer almaya başladı.

NATO’nun üyeleri ve ortakları, devlet başkanları düzeyinde İstanbul’da buluşacaklarmış. İstanbul bu ‘büyük buluşma’ya ev sahipliği yapacakmış.

Evet, İstanbul’da 28 Haziran’da büyük bir buluşma olacak. Dünyanın dört bir yanını yağmalama hesapları yapanlarla, bu dünyanın gerçek sahipleri, bu kirli hesapları bozacak olanlar, yağmalanan dünyamızın dört bir yanından emekçiler, yoksullar, gençler 28 Haziran’da İstanbul’da buluşacaklar. İki dünya burada karşı karşıya gelecek!

Barbarlar, İstanbul’a geliyorlar! Biz de yarım asırlık direniş onurunu taşıyan yiğit Filistin halkının bayraklarıyla, işgal edilmiş yurtlarını haydutlara, kurt sürülerine bırakmamakta kararlı mazlum Irak halklarının bayraklarıyla, burnunun dibinde ABD’ye kafa tutan direngen Küba emekçilerinin bayraklarıyla ve tüm dünyada ezilen halkların umudu kızıl bayraklarla orada olacağız. Barbarlar geliyor; hazırlığımızı yapalım!

Emperyalist haydutlar ittifaklarını
İstanbul’da tahkim etmek istiyorlar!

‘Kızıl tehdit’ Sovyetler Birliği’ne karşı Avrupa ve Amerikan emperyalizminin ortaklığı olarak kurulan NATO, on yıllar boyunca insanlığın nükleer savaş korkusuyla yaşamasına neden oldu. Bu dönemde tüm siyasal gerilimleri, nükleer saldırı nedeni olarak gösteren ve dünyanın sonunu getirebileceği iddiasını küstahça savuran NATO, Avrupa’nın her yanında, Türkiye ve Akdeniz’de savaş üsleri kurmuş, tüm Avrupa ülkelerinde Gladio örgütlenmeleri oluşturmuş ve buralarda sayısız ‘bin operasyon’lar düzenlemiştir. Doğu Bloku’nun dağılmasının ardından varlık nedenini yitirmiş gibi gözükmesine rağmen bu emperyalist savaş aygıtı, kendini ve kirli emellerini tahkim etme yoluna gitmiştir. Çünkü emperyalistler için ‘kızıl tehdit’ ortadan kalkmamış, aksine ‘Yeni Dünya Düzeni’ palavraları arasında daha da üçlenmiştir. Çünkü DTÖ’leri, İMF’leri, DB’leri,G-8’leri ile yağmalarını arttıran emperyalistlere karşı dünya halkları, emekçiler ve gençlik suskun kalmayı kabul etmedi. Böylece NATO’nun bir tehdit değil, ama bir savaş aracı olarak kullanılacağı döneme girildi.

Soğuk savaş boyunca sıcak çatışmalara müdahale etmeyen NATO, ‘91’de 1. Körfez Savaşı’nda ABD ordusuna teknik destek vererek yeni kanlı faaliyet dosyasını açtı. Ama asıl kanlı icraatı ‘99’da Avrupa’nın ortasında, Yugoslavya’da gerçekleşti. Burada NATO, ABD’nin Balkan politikasının meşrulaştırıcı unsuru ve askeri açıdan uygulayıcısı oldu. NATO, hava bombardımanı sonucu binlerce sivilin ölümüne, 6 bin sivilin ise yaralanmasına sebep oldu. NATO kuvvetleri Yugoslavya’ya tam 35 bin hava saldırısı düzenledi. Atılan 20 bin bomba ile Sırbistan topraklarını cehenneme çevirdi. Burada kullanılan seyreltilmiş radyasyon içeren bombalar, hala kalıcı hastalıklara yol açmaktadır. Sonuçta Yugoslavya işgal edildi. NATO ilk kapsamlı operasyonunu başarı ile sonlandırmıştı. Güya Avrupa’nın tam ortasında yaşanan “insanlık dramına” engel olmak maksadıyla işbaşı yapan NATO, Birlşmiş Milletler hukukunu hiçe sayarak hareket etmişti. Bu tutum basit bir üstünden atlama değil, fakat Amerika’nın son derece bilinçli emperyalist politikasının önemli bir halkasıydı. Bugünden bakıldığında çok daha net görülebilen bu tablo, önce Afganistan, sonra Irak’taki Amerikan müdahalelerinin ilk işareti oldu.

Afganistan’da da kanlı bir savaş yürüten NATO’nun buraya ‘özgürlük ve demokrasi’ etiketiyle kan ve gözyaşı dışında bir şey götürmediğine tüm dünya tanık oldu. Binlerce ton bombanın pervasızca kullanıldığı Afganistan’da yürütülen haksız ve kirli savaşın bedelleri Afgan halkı tarafından ödenirken, emperyalist haydutlar rotalarını yeni savaşlara çevirmişlerdi bile.

İşte Irak; tüm dünyanın gözleri önünde, çocukları bile kandıramayacak kadar ucuz yalanlarla petrol ve hegemonya için başlattıkları emperyalist işgal. Şimdi sırada neresi var: Suriye mi, İran mı!.. Bu iğrenç yağmada paylaşım nasıl gerçekleşecek? Emperyalist leş kargaları İstanbul’da bunu planlamak için toplanacaklar. Aralarındaki çelişkileri hasıraltı ederek ‘şer ekseni’ diye tanımladıkları dünya halklarına, baş eğmeyen milyonlara karşı korkunç hesaplarını ortaklaştırmak için toplanacaklar. Cehennemin kapılarını açarak dünyaya dehşet salmak için toplanacaklar.

Ama görmedikleri bir gerçek var: Dünyanın lanetlileri, işçi sınıfı ve ezilen halklar da toplanıyorlar. Başka bir dünya için, sosyalizm için cennetin kapılarına dayanıyorlar!

Bizim Denizler’de NATO gemisi yüzmez!

Bu eli kanlı haydut sürüsünün toplanacağı İstanbul kimin şehridir? “Geleneksel Türk misafirperverliği”nden dem vurdukları İstanbul kimin şehridir? Haramilerin saltanatına teslim olmayı kabul etmeyen İstanbul neresidir?

İstanbul, işgallerde, eylemlerde bilenmiş, faşist bombalarla sınanmış Beyazıt’tır!

İstanbul, barikatlar kurmuş Gazi’dir!

İstanbul, 17 yaşında vurulmuş, ama teslim olmamış Ümraniye’dir!

İstanbul, ‘77’de 500 bin emekçinin toplandığı 1 Mayıs’tır!

İstanbul, 15-16 Haziran’dır!

İstanbul, işçi sınıfının kalbi, devrimin başkentidir!

İstanbul, 6. Filo’ya geçit vermemiş Denizler’dir!

İstanbul, Denizler’in İstanbul’u, NATO’ya, emperyalistlere hesap sormaya hazır. ‘68’de Dolmabahçe’yi 6. Filo askerine, yankilere dar eden Denizler, bir kez daha bu onurlu mücadele bayrağını taşımaya hazır! Haksız savaşların, katliamların, yağmanın sahipleriyle, barbarlarla, dünyanın gerçek sahiplerinin karşılaşmasına hazır!

Barbarlara ve barbarlığa karşı şimdi
Deniz olunmalı!

Türkiye’de gençlik büyük ve onurlu bir mücadele mirasına sahiptir. Bu mücadele mirasının sahipleri olarak bugün geçmişimize layık olduğumuzu kanıtlamanın zamanıdır.

YÖK yasa tasarısı ile eğitim hakkımızı elimizden almaya çalışanlara yanıt verme zamanıdır!

Soruşturmalar, tutuklamalar, baskılarla bizleri yıldırmaya çalışanlara, yılmayacağımızı göstermenin zamanıdır!

F ve D tipi tabutluklarla devrimci tutsaklar üzerinde sürdürülen katliam ve işkencelere dur deme zamanıdır!

Kölelik yasalarıyla sefalet koşullarına mahkum edilen emekçilerin haklı taleplerini yükseltme zamanıdır!

Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını savunmanın zamanıdır!

Yanı başımızda süren Irak ve Filistin işgallerine karşı harekete geçmenin zamanıdır!

Kokuşmuş kapitalizmi tarihin çöplüğüne yollayarak insanlık için yeni bir çağı açmanın, devrim ve sosyalizm umudunu büyütmenin zamanıdır!

Bugün, İstanbul’da NATO’yu denize dökmenin zamanıdır!

Deniz olmanın zamanıdır!

Şimdi Deniz olunmalıdır!

6. Filo 28 Haziran’da İstanbul’da olacakmış, genç Denizler de!

Ekim Gençliği

(Ekim Gençliği’nin Nisan 2004 tarihli
70. sayısından alınmıştır...)



Beyazıt Meydanı’ndan haykırdık:

16 Mart Beyazıt ve Halepçe katliamlarını
unutmadık, unutturmayacağız!

16 Mart Halepçe ve Beyazıt katliamlarını protesto etmek için 16 Mart günü İstanbul Üniversitesi Beyazıt Meydanı’nda iki eylem gerçekleştirildi. Aralarında Ekim Gençliği’nin de bulunduğu gençlik örgütlenmelerin düzenlediği ilk eylem Sirkeci trammvay istasyonunda buluşularak başlatıldı. Tramvay yolu boyunca Beyazıt Meydanı’na kadar sloganlar atıldı ve marşlarla söylendi. Bir arkadaşımız tramvaydaki yolculara 16 Mart’ın önemini ve tarihsel anlamını anlatan bir konuşma yaptı. Daha sonra binlerce polis tarafından tutulmuş bulunan Beyazıt otobüs duraklarına geldik. Polis tarafından işgal edilmiş olan Beyazıt Meydanı’na doğru sloganlarımızla devam ettik.

İÜ merkez kampüsten çıkan öğrencilerle meydanda birleşerek sloganlarımızı gür bir şekilde haykırdık. Basın açıklamasının ardından 16 Mart’ta 7 öğrencinin öldürüldüğü Eczacılık Fakültesi önüne kadar yüründü. Burada Beyazıt ve 16 Mart marşları okunarak “Faşizme karşı omuz omuza!”, “Beyazıt faşizme mezar olacak”! “Ümit Cihan Tarho, Önder Babat, Ali Serkan Eroğlu Aramızda!” “Faşizmi döktüğü kanda boğacağız!” sloganları atıldı. Kortejler halinde tekrar Beyazıt girişe yönelindi. Üniversite yönetiminin kesin talimatı olduğu gerekçesiyel polis kapıyı açmadı. Daha sonra öğrencilerin kararlı tavrı sonucu geri adım atan polis kapıyı açtı. Hukuk forum alanında eylem sonlandırıldı. Eyleme yaklaşık 500 öğrenci katıldı.

İkinci eylem ise BAGEH, İstanbul Gençlik Derneği, Özgür Gençlik ve Kaldıraç tarafından organize edildi. Beyazıt Meydanı’na sloganlarla giren kitleye polis hiçbir uyarı yapmadan gaz bombaları ve coplarla saldırdı. Bu saldırı sonrası HÖC ve TAYAD’lı ailelerden ve DEHAP kitlesinden birçok insan yaralandı. Polisin bu saldırısına üniversite içerisinden taşlarla karşılık verdik. Birçok eylemci üniversite içerisine girdi. Bunun üzerine polis gaz bombalarıyla Merkez kampüs içerisindeki öğrencilere de saldırdı. Onlarca öğrenci yaralandı ve yine 20 civarı öğrenci gözaltına alındı.

Ekim Gençliği/İstanbul

(Ekim Gençliği’nin Nisan 2004 tarihli
70. sayısından alınmıştır...)