3 Nisan'04
Sayı: 2004/05


  Kızıl Bayrak'tan
  28 Mart yerel seçimleri ve sonrası...
  AB emperyalistleri Bush ve savaş çetesinin izinde
  1 Mayıs'ın güncel çağrısı: NATO'ya geçit verme!
  1 Mayıs ve görevlerimiz
  Devlet terörüne karşı devrimci dayanışmayı yükseltelim!
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  BDSP seçim çalışması değerlendirmesi...
  Seçim sonuçlarının gösterdikleri...
  28 Mart yerel seçimleri üzerine
  Ekim'in Mart 2004 tarihli 235. sayısı çıktı...
  Arap Birliği zirvesi ertelendi
  NATO neden genişliyor?
  AB Zirvesi ve "terör gündemi"
  AB'nin doğuya genişlemesi ve Almanya'nın emperyalist dünya gücü olma çabaları
  BİR-KAR 3. Kongresi gerçekleştirildi...
  Ekim Gençliği'nden...
  Bu "büyüme" matah mı, sürdürülebilir mi?
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
AB’nin doğuya genişlemesi ve Almanya’nın emperyalist dünya gücü olma çabaları

Geçtiğimiz aylarda, Almanya başbakanı Schröder’in inisiyatifiyle, Fransa ve İngiltere devlet başkanları başkent Berlin’de biraraya geldiler. AB’nin bir süper ekonomik güç olarak örgütlenmesi konusunda fikir alışverişinde bulundular. Ortak bir açıklama yapan Schröder, AB düzleminde ekonomik aktiviteleri koordine edecek, daha doğrusu sermayenin kendini yeniden üretmesinin eşit koşullarını birliğin bütününde sağlayacak bir komiserin görevlendirilmesi üzerinde mutabakata vardıklarını duyurdu. Neden diğer AB devlet başkanlarının çağrılmadığı sorusu ise, “ekonomik güç olarak büyük ülkelerin aralarında görüşmeleri doğaldır” cümlesiyle yanıtlandı. Bu buluşma birçok ülke tarafından “iki AB oluşturma çabası” olarak tepkilere yolaçtı.

Yaşanan gelişmelerin anlaşılması için AB’nin doğuya genişlemesine bakmak gerekiyor.

Doğu’ya genişleme kime yarıyor?

AB’nin doğuya genişlemesinin ana motorunun, doğu pazarlarını denetleyen büyük tekelci gruplar olduğu biliniyor. Anti-komünist histeri eşliğinde Doğu Bloku’nun eski üyeleri Sovyetler Birliği’nin etki alanından “kurtarılarak” AB’nin sosyo-ekonomik ve politik entegrasyonu kapsamına alındı. 370 milyon nüfusu ile emperyalist bir devletler topluluğu olan AB, Mayıs 2004’ten itibaren yeni üyelerle 450 milyon nüfuslu bir güçbirliği olacak.

Eski Doğu Bloku ülkelerinin AB’ye üyelikleri 15 yıl sürdü. Bu ülkelerin sanayi ve tarımı özelleştirilerek yabancı sermayenin denetimine girmesi için bu sürenin geçmesi gerekti. Gelinen yerde bu ülkelerin ekonomilerinin %70-80’i özelleştirilmiş durumdadır.

Emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin ekonomik gelişmesi sıçramalı ve eşitsiz bir biçimde olur. Eşitsiz gelişme bu güçlerin dünyanın yeniden zorla bölüşülmesi mücadelesine hızla girmelerine yol açar. Yeni güç dengeleri ilişkilerin yeniden biçimlendirilmesini zorunlu kılar. Rakip güçler bu süreçte birbirlerini yıpratmak, etki alanlarını genişletmek için acımasız bir mücadele sürdürürler. Güç ilişkileri bir kez değiştikten sonra emperyalistler arasında bu çelişkiyi çözmek için zora başvurmaktan başka bir yol yoktur der Lenin. Bu gelişmeyi en somut biçimiyle AB’nin, daha doğrusu Almanya’nın emperyalist bir güç olarak yükselmesi üzerinden görebiliriz. AB ile ABD arasında ilk açık çelişki Irak savaşı sürecinde yaşandı. Çıkar çatışmaları nedniyle Almanya ve Fransa ABD’nin sözünü dinlemek istemiyordu. Ekim ‘03 yılında Madrid’te yapılan “yardım konferansı”nda bu ülkeler maddi bir katkıda bulunarak ABD’nin yükünü hafifletmeye yanaşmadılar. AB uzun tartışmalar sonucu ancak 200 milyon Euro vermeyi kabul etti, ki bu yardımı Güney Kore tek başına veriyor.

Bu süreçte öne çıkan Almanya ne istiyor?

Bazı verilere bakıldığında ortaya şu tablo çıkıyor: Almanya 1.8 milyon dolar GSMH ile dünyanın üçüncü büyük ekonomik gücü durumunda. Ağustos ‘03 tarihinde ABD’yi geride bırakarak, dünya ihracatında %10.5’lik pay ile ilk sırada yer aldı. Alman tekelleri artan bir özgüvenle artık ABD ile eşit koşullarda hareket eden bir AB’den sözetmeye başladılar. Deutsche Bank sözcüleri ABD’nin gölgesinden kurtulma sırasının geldiğini açıktan savunuyorlar.

Lenin’in eşitsiz kapitalist gelişme ve güç dengelerinin yeniden biçimlendirilmesi üzerine söyledikleri hatırlanmalıdır. Almanya Doğu Bloku’nun dağılmasından en kârlı çıkan emperyalist güçtür. Doğu Almanya tam bir sömürge gibi tasfiye edilmiştir. Almanya’nın bugün AB’ye 1 Mayıs’ta resmi olarak üye olacak ülkelerle ticaret hacmi %40 oranındadır. Doğu Avrupa’ya giden yabancı sermaye yatırımlarının %25’inden fazlası Alman tekellerince gerçekleştirilmektedir. Almanya, Çek Cumhuriyeti ve Rusya’nın en büyük ticaret müttefiğidir. Yıllık ticaret hacmi 25 milyar Euro düzeyindedir.

Bazı sektörlere bakıldığında şu tablo ortaya çıkmaktadır: Polonya bankalarının %95’i Alman ve İngiliz finans sermayesi tarafından denetlenmektedir. HypoVerenisbank Doğu Avrupa’da bankacılık alanının %10’unu denetiminde bulundurmaktadır. Deutsche Bank hemen bütün bu ülkelerde bankaların önemli kısmını elinde tutmaktadır. Commerzbank BDT’nin bütün ülkelerinde en önemli tekel konumundadır. Kısacası Doğu Avrupa’da Alman bankaları egemenlik kurmuş durumdadır.

Benzer durum enerji sektöründe de görülmektedir. Alman büyük enerji devi RWE Çek Cumhuriyeti’nde gaz pazarının tümünü denetlemektedir. Transgaz’ın %97 oranındaki payının alınmasının ardından RWE Batı Avrupa’ya Rus doğal gazını sağlamış oluyor. Ayrıca RWE Slovakya’da elektiriğin %22’sini elinde bulunduruyor. Polonya’da ise STOEN’in %85’lik payını alarak bu ülkenin enerji sektörünü denetimine almış, bu olay Polonya parlamentosunda büyük tartışmalara yol açmıştır. Bunun dışında Macaristan enerji kurumu EMASZ’ın %56 payını alarak bu ülkenin enerji sektörünü de önemli oranda denetlemeye başlamıştır. Alman enerji tekeli “e.on” da aynı yayılmacı stratejiyle Doğu’da enerji sektöründe önemli bir güç olmuştur. 2002 yılında Slovakya’nın önemli enerji kurumlarını ele geçirmiştir.Deutsche Telekom, ortaklık katılımlarıyla Çek, Macaristan, Polonya, Makedonya, Hırvatistan ve Slovakya telefon şebeklerini önemli oranda denetimine almıştır.

Aynı gelişme medya alanında da yaşanmıştır. WAZ, Passauer Neu Presse ve Bertelsmann Doğu Avrupa medya pazarının önemli kısmını elinde tutmaktadır. Hırvatistan gazetelerinin %70’i, Bulgaristan gazetelerinin %75’i WAZ medya tekeline ait. Passaue New Presse Çek Cumhuriyeti görsel medyasının % 90’nını, Bertelsmann Macaristan’ın en önemli günlük gazetelerini denetlemektedir.

Sırbistan’ın en önemli ticari müttefiği de yine Almanya’dır.

Çin ile ekonomik ilişkileri Almanya’ya diğer rakipleri karşısında yeni kapılar açmıştır. 2003’ün ilk yarısında Çin’e ihracat %50 oranında artış göstermiştir. Ekim ‘03’te Çin’i ziyaret eden başkan Schröder, bu gelişmeyi, ilişkilerde yeni bir nitelik sıçraması olarak nitelemiştir. Nitekim aynı süreçte otomobil ihracatında %100 bir artış yaşanmıştır. Çin, VW otomobil tekeli için en önemli yatırım ve pazar alanı konumuna gelmiştir.

İran Almanya için bir diğer önemli pazar alanıdır. İran, Thyssen Krupp Stahl, Siemens ve MAN tekelleri için otomobil ve makine üretiminde önemli bir pazardır. Ayrıca İran dünya gaz rezervlerinin %16-18’ine sahip ve jeo-stratejik açıdan önemli konumda olan bir ülkedir. AB dışişleri bakanları, de Villipen, Fischer ve Straw, ABD’nin tepkisi nedeniyle, atom üretiminin denetime açık tutulması konusunda İran’ı ikna etmişlerdir.

Ekonomik yayılmacılığın militarizm eşliğinde sürdürülmesi emperyalizmin doğasıdır. 2000 yılında Nizza Anlaşması’yla AB anayasasının bir askeri müdahale gücünü zorunlu kılması, bu militarist gücün dünya sahnesinde yerini almasının ilk önemli adımdır. Anlaşmada bu müdahale gücü için 60 bin asker, 400 savaş gemisi öngörülmüştür. AB militarist bir güç olma yolunda ilerlemektedir. Almanya bu süreçte en önemli rolü üstlenmiş bulunmaktadır. Çıkarlarının Balkanlar’da, Hindukuş’ta ve dünyanın başka yerlerinde savunulmasını bir stratejik konsept olarak gündeme getirmesi onun için bir zorunluluktur.

Almanya daha önce sınanmış bir araca da başvurmaktadır. ‘90 yılında Polonya ile, Alman azınlığın kültürel haklarının korunması temelinde bir anlaşma sağlanmıştır. Zira Alman azınlıkların korunması II. Dünya Savaşı sürecinde önemli bir işlev görmüştür. Aynı gelişme Makedonya’da da yaşamıştır. Azınlıkları koruma Almanya’nin hegemonya stratejisinde her dönem önemli bir rol oynamıştır.

AB’nin genişlemesine ekonomik, siyasi ve askeri bakımdan Almanya tarafından biçim verilmesi emperyalist güçler arası çatışmaları daha da derinleştirecektir. Doğu’ya genişleme, hegemonya mücadelesine yeni bir ivme kazandıracaktır.