Şimdilerde yol haritası yapıp ilan etmek moda oldu. Bu modanın öncüsü de ABD. Filistin sorununu kendi ekseninde ve Ortadoğu stratejisi bağlamında çözmek için bir yol haritası yapıp ilan etti. Bu proje Filistin direnişini Filistin özerk yönetimi eliyle bastırmayı ve denetim altına almayı planlıyor ve buna karşılık özünde devlet olmayan, devletin hiçbir unsurunu taşımayan bir Filistin devletini öneriyordu. Kuşkusuz Filistin direnişi ve halkının temel gerçeklerini alaya alan böyle bir projenin ölü doğmaktan başka bir şansı yoktu, olamazdı. Nitekim gerçekleşen de bu oldu.
ABDnin Filistin politikasının Kürdistan versiyonuna can atan Öcalan ve partisi, anılan yol haritasına özenerek Demokratik dönüşüm için yol haritası hazırlayıp yayınladılar. Hemen vurgulamalıyız ki, yayınlanan yol haritası dört yıldır İmralıda geliştirilen çizginin gelinen aşamada somut bir ifadesinden başka bir şey değil.
Sunulan bu projenin zamanlaması da ilginçtir. Uzun bir süredir af beklentisi içinde olan Öcalan ve partisi, kendilerini dıştalayan bir pişmanlık yasasıyla karşılaşınca blöf değeri dahi olmayan tehditler savurdular. Bu doğrultuda çok çırpındılar, ayları bulan kampanyalar yürüttüler, ama bula bula karşılarında kendilerini dıştalayan bir pişmanlık yasası buldular. Aslında kendilerini de kapsayacak bir pişmanlık yasasına hazırdılar. Bunu Öcalan sayısız kez açıklamıştır. Son birkaç ay içinde yaptığı açıklamalar bu sözlerimizin somut belgeleri niteliğindedir. KADEK yönetiminin yayınladığı yol haritası da bir dizi laf yığını altında bunun açık itirafı niteliğindedir.
Açıklanan yol haritasında da açıkça vurgulandığı gibi temel hedefleri af edilmektir. Af edilme karşılığında kendilerinin de neler yapacaklarını vurguluyorlar. Şöyle diyorlar:
KADEK ve Gerillanın Bu Aşamada Yapması Gerekenler:
1- Devlet bu aşamada öngörülen gerekli yasaları çıkardıktan sonra gerilladan ve yurt dışından beş yüzer kişilik gruplar halinde Türkiyeye giderek demokratik siyasal yaşama katılırlar. Gerillalar, bir gerillada bulunan silahları ve teçhizatları yanlarında bulundurarak giderler.
2- Türkiyeye dönenler toplumsal barışı güçlendirecek çalışmalar içine girerler. Yasal demokratik haklarını kullanırlar. Devlet aleyhine bir faaliyet yürütmezler.
Af edilenler Devlet aleyhine bir faaliyet yürütmezler taahhüdünü verirken, nihai hedeflerini de daha sonraki paragraflarda dile getiriyorlar. Şöyle:
Devlet Açısından Yapılması Gerekenler:
1- Kürt kimliği anayasal ve yasal güvenceye kavuşturularak, Kürt halkı demokratik cumhuriyetin asli, anayasal vatandaşları olarak kabul edilmelidir. Kürtlerin laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan cumhuriyete bu biçimde katılmalarıyla Türkiye gerçek anlamda Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanı haline gelir. Kürt halkı, bu demokratik ülkeye karşı her türlü sorumluluklarını yerine getirecek görevlerle yükümlü olur.
2- Dil, kültür hakları yasal güvenceye kavuşturulur. Radyo, TV ve basın üzerinde hiçbir kısıtlama yapılmaz. Türkçe radyo, TV hangi hukuki kurallara bağlıysa, Kürtçe ve diğer dillerdeki yayınlar da aynı prosedüre bağlı olarak faaliyet yürütür. Kültürel faaliyetler için de aynı hukuki kurallar ve prosedür işletilir.
3- Temel eğitimde Kürtçe eğitim dili olarak kullanılır. İsteyen herkes bu okullarda çocuğunu okutur. Liselerde ise Kürt kültürü, Kürt dili ve edebiyatı dersleri konulur. Bunlara seçmeli ders olarak eğitim müfredatında yer verilir. Üniversitelerde ise Kürt dili-edebiyatı, kültürü ve tarihi yüksek okulları kurulur.
Kürt halkı cumhuriyetin temel niteliklerine katılmaya hazır, bunu bir daha tekrarlıyorlar. Bunun için af koşulunun yanı sıra bir de Kürt kimliğinin anayasal ve yasal güvenceye kavuşturulması isteniyor. Kürt kimliğinin anayasal ve yasal güvenceye kavuşturulması istemi, içi boş, hiçbir siyasal, hukuksal ve kurumsal anlam ifade etmiyor. Anayasal vatandaşlık kavramı ise grupsal bir kimliği ve hakkı değil, bireysel kimlik ve hakkı ifade ediyor. Kürt kimliğinin anayasal ve yasal güvenceye kavuşturulması lafı ile ne anlatmak istiyorlar, bunun hukuksal ve kurumsal formülü nasıl olacak, evet bu soruların hiçbir yanıtı yok. Bugüne kadar yayınlanan Öcalan açıklamalarında ve KADEK belgelerinde bu soruların herhangi bir yanıtı yok. Aslında bir yanıtı var, o da bu lafın içeriksiz oluşudur! Bu laf, Kürtlerin köleliğini olduğu gib sürdürmeyi anlatıyor... Bir kez cumhuriyetin temel niteliklerini kabul ettiniz mi, kaçınılmaz olarak Kürtlerin varlığını ve bu varlıktan kaynaklanan temel haklarını da inkar etmek ve yok saymak durumundasınız. Öcalan ve KADEK Kürtlerin özgürlük davalarını bir af ve yaşam dilenciliği karşılığında trampa etmelerinin üzerinden yıllar geçti. Şimdiki çırpınışları da bundan başka bir şey değil!
Yukarda ortaya konulan üç maddelik (devamı da var, ama onlar çok daha önemsiz) program, KADEKin azami programıdır. Bu noktada sorulmalıdır, bunu hala işin pek ayrımında olmayan veya olup da pek kılını kıpırdatmak istemeyen KADEK etkisindeki Kürtler yapmalıdır:
Biz niçin yola çıktık, 14 Temmuzların, 15 Ağustosların hedefi neydi ve sayısız bedel niçin ödendi?
Aslında yayınlanan yol haritasında herhangi bir yenilik yok. İlan edilen yol, devlete kabul edilme yolu, devletle bütünleşmek için taahhüt belgesidir! Bunun şu sözlerden daha açık bir kanıtı olabilir mi?
Bu aşamada KADEKin yapacakları:
1- Yöneticiler, komutanlar dahil tüm örgüt yapısı ve gerillalar, uluslararası kuruluşlar ve aracı devletlerin güvencesinde silahlarıyla birlikte Türkiyeye dönerler.
2- Türkiye dışındaki tüm yayınlar kendilerini gerçekleşen barış sürecine uygun biçimde düzenleyerek iki halkın demokratik birliğine katkı sunacak temelde yayın yaparlar, yurtdışında basın-yayın faaliyeti yapmasına gerek kalmayanlar Türkiyeye taşınır ve yasalara uygun olarak çalışmalarını sürdürürler.
3- Yurtdışındaki tüm dernek ve kurumlar oradaki Türkiyeli demokratik dernek ve kurumlarla ortak çatı altında birleşirler. Yurtdışında Türkiye eksenli olmayan hiçbir kurum kurmazlar. Kimlik, dil ve kültürlerini bu kurumlar içinde özgün yapılanmalarıyla korur ve geliştirirler. Yurtdışında Türkiye aleyhine hiçbir faaliyete -siyasi ve diplomatik- katılmazlar.
4- Yurtdışındaki ve Kürdistanın diğer parçalarındaki Kürtlerle ilişkilerinde demokratik Türkiyenin çıkarlarına göre hareket ederler.
Bu sözler ek bir yorum gerektirmiyor. Ama bizimkiler bunları anlayıp gerekli sorgulamayı yapabilecekler mi?
Üçüncüsünü düzenlediğimiz Bir-Kar Gençlik Kampına Berlin Bir-Kar gençliği olarak katıldık. Bizim için büyük bir mutluluk ve heyecanı ifade eden kamp süresi boyunca en ileri düzeyde paylaşımlar yaşadık, kendimizi eğittik, devrimci değerlerimize sahip çıktık, gençliğin sorunlarını tartışıp çözümler üretmeye çalıştık. Tiyatro, skeç, şiir, halkoyunları ve türkülerle kültürel-sanatsal değerlerimizi koruduğumuzu ve geliştirdiğimizi gördük.
Böyle kamplar düzenleyerek yeni bir kültürün temellerini atmak ve bu temeller üzerinde yol almak istedik. Dönüp baktığımızda bu alanda yol aldığımızı ve tam da istediğimiz yolda olduğumuzu görebiliyoruz. Bu sonucu kuşkusuz nitel anlamda yaşadığımız gelişmeden alıyoruz. Kampın son günü yaptığımız toplu değerlendirmede bütün arkadaşların ortak olarak ifade ettiği de buydu. Bu kampa katılan arkadaşların hepsinde belirgin bir ilerleme, bilinçte bir sıçrama, sahiplenme duygusunda gelişme, iş yapmada yetkinleşme gibi niteliklerin geliştiğini kamp süreci boyunca gördük.
Kuşkusuz bu nitel gelişme sadece kamp alanı ve süresi ile sınırlı kalmayacak, bölgelerde yürüteceğimiz çalışmaları büyütüp güçlendireceğiz. Bu moral güce ve enerjiye sahibiz. Öyleyse bu enerjimizi, daha örgütlü, daha bilinçli, giderek büyüyen ve güçlenen, devrimci değerleri bu yoz ortamda inadına yaşatan gençliği yaratmak için kullanmalıyız.