23 Ağustos '03
Sayı: 33 (123)


  Kızıl Bayrak'tan
  Saldırılara karşı birleşik örgütlü mücadeleyi yükseltelim!
  İşte en ağır enkaz: Çürümüş düzen, kokuşmuş devlet...
  "Meşruiyet" değil emperyalist saldırganlık!
  KESK yönetimi ve görüşme süreci üzerine...
  Toplu görüşme oyunu değil, genel grev-genel direniş!
  Büyükdemir direniş deneyimi...
  Gücümüz birliğimizdir! Direnmek kazanmaktır!
  Hacı Bektaş Şenlikleri'nde etkin kitle çalışması...
  İlk adım atıldı, beş bin emekçi ve gençten söz alındı...
  Onurlu aydınlar ve sanatçılar gençliğin sözünün arkasındalar!
  Kampanya çalışmamızdan izlenimler...
  Kamuda tasfiye saldırısı ve devrimci görevler
  "Ulusal çıkarlar" değil işbirlikçi sermayenin çıkarları
  Irak'ta direniş büyüyor...
  Emperyalist barbarlık direnişin yayılmasını engelleyemiyor!
  Siyonistlerden iki yüzlü manevralar...
  Deneyimlerden öğrenmeliyiz
  Sınıf hareketindeki son gelişmeler
  Bültenlerden...
  Neyin "yol haritası"?
  3. Bir-Kar Gençlik Kampı...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
KESK yönetimi ve görüşme süreci üzerine...

Reformist politikalara karşı
devrimci sınıf mücadelesi!

Kamuda toplu görüşme oyunu sürüyor. 15 Ağustos’ta başlayan görüşme süreci 30 Ağustos’a kadar sürecek. Hükümet adına görüşmeleri yürüten Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, görüşme öncesi ve sonrası yaptığı açıklamalarla, “yasanın” kamu sendikalarına “tanıdığı hakları” her seferinde hatırlatmaktan ve nelerin toplu “görüşme”nin konusu olacağını vurgulamaktan geri durmadı: “KESK öncelikle toplu sözleşme ve grev hakkı için bizden taahhüt istiyor. Memurların siyaset yapmalarına imkan sağlayacak bir düzenleme istiyorlar. Anayasa kamu görevlileri için sadece toplu görüşme imkanı getiriyor”.

21 Ağustos’ta ikinci kez masaya oturan sendikalar, hükümetin ücret artışları için bir öneri sunmasını beklediler. Ancak Şahin “2004 yılı bütçesi belli olmadan” bir rakam belirtemeyeceklerini dile getirdi. Ama “memur arkadaşlarını” üzmemek için ellerinden geleni yapacaklarını da sözlerine ekledi. Hükümetin hazırladığı her bütçenin borç ve faiz bütçesi olduğunu ise söylemeye bile gerek yok. Bu da demek oluyor ki, hükümet her zaman olduğu gibi yine bildiğini okuyacak. Üstelik bir de kendini sıkıştıran, karşısında mücadele etmeyen bir kamu emekçisi kitlesi karşısında “istediği”ni yapmakta daha da pervasızlaşacak.

Düzen içi siyaset yapma hakkı değil
devrimci politika

Baştan beri bir orta oyunundan öte bir anlam ifade etmeyen bir görüşme sürecinde KESK’in ne işi var? KESK yönetiminin sürecini yakından izleyenler için yanıt çok açık. Sahte yasa sonrası “siyaset” yapma alanlarının genişleyeceğini, güçlenerek kitleselleşeceklerini hesap ediyorlardı. Ancak “kazın ayağı”nın hiç de öyle olmadığını gördüler. Yasalaşmasını kendi mücadelelerine bağladıkları ve bunun için övündükleri sahte yasanın KESK’in altını boşalttığını, emekçilerin mücadelesini zayıflattığını henüz görmüyorlar ama yaşıyorlar.

Öncesinde “sahte yasa” karşılığında fiili-meşru mücadele hattını terkettikleri, uzlaşmacı ve pasif politikalarla yasaya geçit verdikleri için bugün daha fazlasını “hak ettiklerini” düşünüyorlar. En azından kendilerine “siyaset” yapma hakkı tanınmalıydı. Görüşme masasında “ücret sendikacılığı”nı aşmayan anlayışlarına rağmen “siyaset yapma hakkı” talebinde ısrar etmeleri boşuna değil. “Kamu emekçilerinin mücadelesini sattık, şimdi de siz bize siyaset yapma hakkı tanıyın”, demeye getiriyorlar. Bunun dışında ne emekçilerin ücretleri, ne işgüvencesini ortadan kaldıracak olan kölelik yasaları, ne de sosyal haklar onları özünde ilgilendiriyor. Onlar için şimdi sihirli sözcük “siyaset yapma” hakkının tanınması.

Bugüne kadar siyaseti sendikalara bulaştırmamak adına devrimci politika ve pratikten özenle uzak duran, tasfiye etmeye çalışan ve karalayan da yine aynı reformist anlayışlar değil miydi? Sorun “siyaset yapma” talebinde değil elbette. Ama bu siyaseti kimden ve ne için talep ettiğin, nerede ve nasıl yaptığın önemli? Talep edilen düzen içi areneda, düzenin izin verdiği sınırlar içinde bir siyaset yapma hakkından ötesi değil. Diğer türlü olsaydı, KESK yönetimi hükümetle yapılan “görüşme”lere hiç katılmaz, devrimci sınıf politikası doğrultusunda devrimci bir sınıf mücadelesi yürütmek için yoğun bir taban çalışması yürütürdü.

Halihazırda kamu emekçilerinin ekonomik, sosyal ve demokratik talepleri de siyaset dışı bir talep değil zaten. En sonu ücret artışı ile ilgili bir talep bile yine siyasi bir boyut kazanmaktadır. Talepler, emperyalistlerle kölece ilişkilere girmiş, hem ekonomik hem de siyaseten onlara bağlanmış bir siyasi iktidardan talep edilmektedir. Sorun bu talepleri karşılama irade ve isteği gösteremeyecek olan bir iktadara karşı yürütülen mücadelenin sınıf çıkarlarına ve devrimci siyasete hizmet edip etmediğidir.

Uzlaşmacı anlayışlara karşı
devrimci sınıf mücadelesini yükseltelim!

Görüşme sonrası KESK Başkanı S. Evren’in yaptığı açıklamalar, reformist yönetimin halen “görüşme, uzlaşma ve icazet bekleme” anlayışında ısrar ettiklerini gösteriyor. Evren, Başbakanlık’taki toplantı çıkışında yaptığı açıklamada, “Biz insanca yaşama ücreti talebinde bulunduk. Bunu müzakereye bile hazır olmayan hükümet kamu çalışanlarını ciddiye almıyor” diyor. Ancak bunda yanılıyor. Çünkü hükümetin ciddiye almadığı kamu emekçileri değil, mücadele etmek yerine önlerine boylu boyunca uzanmış KESK yönetiminden başkası değildir.

Evren’in daha sonra yaptığı açıklama ise hükümete “rest” çekerek görüşme masasından kalkan yönetimin, halen hükümetle “uzlaşma” arayışlarına yönelik bir şov yaptığını gösteriyor. Hükümetin, bütçenin Eylül ayında hazırlanacağını söylemesi üzerine S. Evren, kamu emekçilerini “20 Eylül’de hükümeti protesto gösterileri yapmaya” çağırıyor. Haklılığını ve meşuriyetini kamu emekçilerinin mücadelesinde değil de düzen içi siyasette arayan uzlaşmacı anlayışların reformist politika ve pratikleri dibe vurmuştur. Devrimci sınıf mücadelesinden uzaklaşanların vardığı nokta budur.

KESK yönetimi yasa öncesinde olduğu gibi yasa sonrasında da süreci bütünlüklü kavramaktan uzaktır. Politikaları reformist ve uzlaşmacı, pratikleri pasifit ve protestocu tarzdır. Kamu emekçileri hareketinin önderliğine soyunmuş bir sendika başkanının kamu alanını ve çalışanlarını tasfiyeye dönük ciddi saldırılar varken mücadele programını 20 Eylül’de yapılacak “hükümeti protesto” eylemiyle sınırlaması kabul edilemez.

Reformist ve pasifist politikalar devrimci bir irade ve inisiyatifle boşa düşürülemezse, kamu emekçileri hareketi ciddi bir gerileme yaşayacak, sendikal örgütlülüğün altı boşalacaktır. Hükümetin bu denli arsızlaşmasının gerisinde sendikal önderliğii teslim almış olması yatmaktadır. Dün yasak ve baskılara boyun eğenler ve umudunu düzene bağlayanlar, bugün yasaklara hapsolmuş durumdadırlar.

Ancak bunun bedelini KESK’i yaratan ve saldırılara maruz kalan binlerce kamu emekçisi ödemektedir. 4 Martlar’da, 26 Mayıslar’da, 1 Aralıklar’da devletin yasak ve tehditlerine yanıtı barikatları aşarak, alanları doldurarak verenler, masadan kalkma taktikleriyle süreci geçiştirmeye niyetli reformist yönetime de hakettiği yanıtı vermek zorundadırlar. Bu yanıt, devrimci sınıf mücadelesini yükseltmekten başkası değildir.



Polkima grevi sürüyor

15 Ağustos’ta BDSP çalışanları olarak grevdeki Polkima işçilerini ziyaret ettik. Polkima’da son önemli gelişme, patronun birçok işçinin evine posta aracalığıyla mektup göndererek iş akitlerini sona erdirmesi oldu. Öncü konumundaki bu işçiler tepkiliydiler. Polkima patronu mevcut hukuku ayaklar altına alarak birçok şeyi yapmaktan geri durmuyor. Bunlardan biri de kapsam dışı işçileri üretimde çalıştırması. Ayrıca grevci işçilerle dayanışma amacıyla gelenler, jandarma ve polis çağırılarak tehdit ediliyorlar. Ancak grevci işçiler buna karşı duruyorlar.

Polkima işçileriyle konuştuk...

“Grevimizi kırmaya çalışan eller kırılacak!”

- Grev hangi aşamada?

1. işçi: 13 Ağustos’tan bugüne patron 17. maddeden işçilerin iş akitlerinin feshedildiğine dair noter kanalı ile yazı gönderdi. Patron bunu yapmakla bizim hırsımızı daha çok artırdı.

2. işçi: Adamı çirkefleştiğinde daha iyi tanımaya başladık. Ama sanmasın ki sessiz sedasız ayrılıp gideceğiz!

- Patron başka hangi oyunlar oynuyor?

1. işçi: Telefonla bazı arkadaşları arayarak gelin işbaşı yapın diyor. Çoğu arkadaş TİS oldu mu diye soruyor. Hayır cevabını alınca işbaşı yapmayacaklarını söylüyorlar.

2. işçi: Bazılarına gelin size 10 milyar tazminat vereyim vazgeçin diyor. Kimse yanaşmıyor.

3. işçi: O parayla ne kadar idare edilir ki? Çalıştığımız zaman neden böyle bir teklif yapmıyor da şimdi yapıyor. Amacı buradaki grevi kırmak değil mi?

- İçerde üretim sürüyor mu?

1. işçi: Üretim var. Kapsam dışı personeli çalıştırarak (gece yarılarına kadar) üretim yapmaya çalışıyor. 2-3 haftada bir tır mal çıkartabiliyor. İş yoğunluğu yüzünden grevdeki arkadaşlara baskı yapıyor.

- Ziyarete gelen oluyor mu?

1. işçi: Çevreden (Yazıbaşı Beldesi’nden) olmasa da sendikalar ve diğer kurumlardan grup grup geliyorlar. Sağolsunlar birçok ihtiyacımızı karşılıyorlar.

- Bundan sonraki süreçte neler yapmayı düşünüyorsunuz?

3. işçi: İşyerimizin demir kapısı açılıncaya kadar kararlı bir biçimde devam edeceğiz. Grevimizi kırmaya çalışan eller kırılacak. Grev kırıcılarının yaptıkları yanlarına kalmayacak!

SY Kızıl Bayrak/İzmir