Eğitim parayla satılamaz, sınavla tartılamaz!
ÖSS sınavı 15 Haziranda yapılacak. Bu yıl da bu adaletsiz sınav sistemi birçok gencin üniversite okuma hakkını gaspedecek. Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan kapitalist sistem biz işçi ve emekçi çocuklarına her geçen gün üniversite kapılarını daha çok kapatıyor. Her ne kadar devlet büyükleri yaptıkları her değişikliği daha adil bir sınav sistemi için yapıyoruz deseler de sonuçlar gösteriyor ki bu koca bir yalan. Amaç sadece parası olanların okuyabildiği bir düzen yaratmak.
Sınava giren yarıdan fazla öğrenci baştan kaybetmiş durumda
Bu sene 2 milyona yakın öğrenci ÖSS sınavına girecek. Geçen seneye nazaran daha yüksek bir katılım gerçekleşecek. Geçen sınavın sonuçlarına bakarsak aslında ne kadar şanslı (!) olduğumuzu göreceğiz. Bir önceki sınava 1.5 milyon kişi girdi. Bunlardan 169.835i 4 yıllık, 158.895i 2 yıllık olmak üzere toplam 328.730 kişi bir okul kazandı. 1 milyon 100 bin kişiden fazlası açıkta kaldı. Yine aynı sınavda 2.107 okul birincisi açıkta kaldı. Bu rakamlar bize, yarışa her 3 kişiden 2sinin yenik başladığını gösteriyor.
Bu sene ise değişen hiçbir şey olmayacak. Hatta şansımız daha da azalacak. Geçen sene sınava girenlerin üstüne bir 500 bin kişi daha eklendi. Ama kontenjan sayısında değişen hiçbir şey yok.
ÖSSde reform yapıldı deniliyor
ama değişen hiçbir şey yok!
Yeni açıklanan puan sistemiyle reform yapıldığı söyleniyor. Bundan sonra 0.001 puan farkla bir üst tercih hakkı kaçırılmayacakmış. Yapılan değişiklikle taban puan 105ten 160a, baraj ise 120den 185e çıkarıldı. Sadece matematiksel hesaplama yapılmasına kolaylık sağlayacak bu değişikliğin bizlere getireceği artı hiçbir şey yok. Aynı değişikliğin içinde AOBPnin etkisi arttırıldığı söyleniyor. Bunun ne anlama geldiğini devlet okulu öğrencileri iyi bilir. AOBPsi zaten düşük olan devlet okulları bir eksi daha alarak sınava girecekler. Özel okul ve kolejler ise aldıkları artı 30-40 puanı daha da yükseltecekler. Yani yapılan değişiklik zaten sınavda ayrıcalık tanınan kesimlerin işine gelecek. Biz işçi ve emekçi çocuklarına ise gerici, yoz, sınavla yakından uzaktan hiçbir ilişkisi olmayan müfredt programları ve ellerimizden alınan haklar reva görülüyor.
Meslek liseleri ve para tuzağı dersaneler
Meslek liselerinin sınav kazanma şansı ise oldukça düşüktür. Zaten kırıntı olan haklar da alınınca tamamıyla sınavda başarısız oluyorlar. Daha önceki sistemlerde hiç olmazsa alanının dışında bir bölümü seçebilme hakları vardı. Ancak sınav sistemi her değiştiğinde kırıntı haklar da geri alınıyor. Son duruma göre meslek lisesi mezunları sadece 3 bölüm seçebiliyorlar. O da kendi alanı olmak kaydıyla. Sus payı olarak verilen 2 yıllığın durumu ise gözler önünde. Çoğu meslek lisesi mezunu, lise veya dengi okullarda eğitim görüyor. Bu uygulamayı da bu yıldan sonra kaldırmayı düşünüyorlar. Meslek lisesi mezunlarına sunulan tek çözüm, kısa yoldan bir işyerine girip ucuz işgücü olarak çalışmak.
Dersaneler ise tam bir para tuzağı. Milyarı bulan ücretleriyle işçi ve emekçi çocukları için bir hayal durumunda. Şu veya bu yolla ücreti denkleştirebilenler ise soyulmaya devam ediliyor. Yapılacak ÖSS dengi sınavlar için bile ayrı para alınıyor. Dersanelere gidemeyenler ise sınavda bir sürü görmediği konuyla karşı karşıya kalıyor.
Sınavı kazanmak çözüm mü?
Tüm bunları aşarak üniversite sınavını kazandığımızı düşünelim. Üniversiteye daha adımımızı atmadan girişte istenilen paralar, kırtasiye masrafları, harçlar, eğer şehir dışında okuyacaksak yurt, ev-eşya giderleri çıkacak karşımıza. Hatta birçoğumuz bu masrafları ödeyemediği için geri dönecek. Bir dizi fakültenin harçları şimdiden milyarlarla ifade edilmeye başlandı. Asgari ücretle geçinen bir ailenin bunu vermesi ise imkansız. Okuma şansı bulamayan ya da bulduğu halde işsiz kalan milyonlarca genci düşündüğümüzde aslında kazanmanın gerçek bir çözüm olmadığını göreceğiz.
Çözüm; sınavsız üniversite, parasız eğitim
için mücadeleyi örmekte!
Tüm bu sınav sisteminin varlığı, yapılan bunca ayrımcılık ve varolan harç sistemi bize tek bir şeyi gösteriyor. Üniversitenin kapıları işçi-emekçi çocuklarına kapalıdır. Diğer yandan ise elit tabakaya tüm kapılar sonuna kadar açılmış, tüm imkanlar seferber edilmiştir. Bizlere ise siz işçi çocuğusunuz üniversite sizin neyinize denmektedir
En doğal hakkımız olan eğitim hakkımızı savunmak ise mücadele etmekten geçiyor. Çünkü bilmeliyiz ki hak verilmez, ancak mücadele edilerek alınır. Bizi geleceksizliğe, umutsuzluğa sürükleyenlere karşı mutlaka diyecek bir sözümüz olmalı. Sınavsız üniversite, parasız eğitim istiyoruz ve alacağız!
Herkese eşit, parasız, bilimsel, demokratik, anadilde eğitim hakkı!
Anadolu Yakası Liseli
Gençlik Platformu
(ALGP)
(ALPG Bülteninin Haziran 2003 tarihli
son sayısından alınmıştır...)
68in devrimci ruhunu kuşanmak
Devrimci mücadelenin en önemli kilometre taşlarından birini canlarını ortaya koyarak mücadele eden 68 devrimci gençliği döşemiştir. Bu kilometre taşı bugün biz gençlere bir yol ayrımını, reformizmden kopuşu, gerçek devrimci mücadele yolunu göstermektedir.
68 devrimci önderleri bu sene de çeşitli etkinliklerle anıldı. Hatta burjuva gazetelerine ve televizyonlara konu oldu. Televizyon ve gazetelerde idamlarını onaylayan savcılardan hakimlere, milletvekillerine kadar bir dizi katliamcı pişmanlıklarını dile getirdi.
Burjuva basın boş durmayarak bir yandan da bu yiğit devrimcileri halka farklı şekilde tanıtmaya çalıştı. Devrimci kimliklerini yok etmeye, anlamını karartmaya, içini boşaltmaya çalıştı. Bu katillerin pişmanlık gösterilerinde samimi oldukları elbette düşünülemez. Çünkü hala Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, İboların mirasını taşıyan günümüz devrimcilerine aynı gözü dönmüşlükle saldırıyorlar. Katliamlara ortak olmaya devam ediyorlar.
Bu noktada biz gençliğe düşen görev bu mirası sahiplenmek, korumak ve devam ettirmektir. Onların mücadelesi, devrim ve sosyalizm kavgasında, ezilen ve sömürülen milyonlarca insanın kurtuluş mücadelesinde yaşıyor, yaşatılıyor. Onların devrimci mücadele içerisindeki önemini kavramalı, onlardan kalan mirası devam ettirmeyi kendimize sorumluluk edinmeliyiz.
68 devrimci gençliği emperyalizme karşı savaşmış, Dolmabahçe önlerinde 6. Filonun Amerikan deniz piyadelerini, 6. Filo defol! sloganlarıyla denize dökmüş, ABDnin Vietnam halkına karşı açmış olduğu savaşın baş suçlularından büyükelçi Commerin arabasını ateşe vermişlerdir. Deniz, Yusuf ve Hüseyin idam sehpasında dahi boyun eğmemiş, son nefeslerinde Kahrolsun emperyalizm, Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ilkeleri! diye haykırmışlardır.
Bugün onların çizmiş olduğu mücadele yolundan ilerleyerek, türkülerimizde söylediğimiz gibi Sanma faşist olandan bir gün hesap sorulmaz sözümüzü hiç unutmadan, onların gözüpekliğini, atılganlığını ve mücadele ruhunu kuşanarak haklı ve devrimci mücadelemize sahip çıkmalıyız.
Devrim şehitleri ölümsüzdür!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
(ALPG Bülteninin Haziran 2003 tarihli
son sayısından alınmıştır...)
|