31 Mayıs'03
Sayı: 21 (111)


  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi didişmelerin gizleyemediği!
  Umut sınıf kavgasında!
  AKP hükümeti işçi düşmanlığına devam ediyor!..
  Tuzla Deri-İş yöneticilerine tutuklama
  Kölelik yasasına ve özelleştirme yağmasına karşı genel grev, genel direniş!
  Petrol-İş Bursa mitingi ve röportajlar...
  BM, emperyalist yağma savaşına ve sömürgeciliğe onay verdi
  TÜSİAD'ın ABD ziyareti...
  Sınıfın devrimci mücadele programı altında birleşelim, savaşalım, kazanalım!
  ABD'li savaş kundakçılarından Ankara'daki uşaklara yeni azarlamalar...
  Af istemi pişmanlık yasasının alternatifi olamaz...
  Alman işçileri saldırıya direniyor...
  Fransa'da güçlenip yaygınlaşan sınıf mücadeleleri
  Anadolu Yakası Liseli Gençlik Platformu Bülteni'nden...
  Özgürlük sosyalizmle gelecek!
  Gençliğe dönük faşist saldırılar...
  Duydunuz mu?
  Nurhak şehitleri devrimci sınıf kavgamızda yaşıyor...
  Dikkat!.. 'Dalgalı'da dalgaya gelmeyin!
  Sosyalist basına baskılar sürüyor...
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
KESK MYK’sı eylem takvimi ve çalışma programını açıkladı... Uzlaşma ve şova dönük bir pratikle süreci geçiştirmek niyetindeler...

Sınıfın devrimci mücadele programı altında birleşelim, savaşalım, kazanalım!

Reformist önderliğin politik zemini

KESK MYK’sı Mayıs 2003-Aralık 2003 tarihleri arasında uygulanacak olan eylem takvimi ve çalışma programını açıkladı. Eylem takvimi, KESK MYK’sının kamu emekçilerinin sorunlarına ve mücadeleye yabancılaştıklarını, acil güncel taleplerinden koptuklarını gösteriyor.

Kamu emekçileri hareketi ve KESK üzerine yaptığımız çeşitli değerlendirmelerde 4688 sayılı yasanın kamu emekçilerinin mücadelesini yasal cendereye almaya, düzen içine hapsetmeye dönük bir saldırı olduğunu vurgulamıştık. Yine değerlendirmelerimizde, KESK yönetimlerine çöreklenen reformist ve icazetçi anlayışların sahte sendika yasasına razı olduğunu, bunu bir olanak olarak değerlendirdiğini, hatta yasanın çıkmasını hızlandırmak için devletin işini kolaylaştıracak eylem biçimlerini hayata geçirdiğini belirtmiştik. Öncesinde 4 Mart gibi şanlı bir direnişle yasayı püskürten kamu emekçilerinin ‘02 yılında yıldırıcı ve birbirini tekrar eden amaçsız eylem biçimleriyle mücadeleye güvensizleştirilmesi, yorulması KESK MYK’sının mücadele anlayışı ve yönteminin esasını oluşturmaktadır. Fiili-meşru ücadele hattı yerine sermaye hükümeti tarafından muhatap alınmak, uzlaşma mantığıyla hak dilenmek, düzenin sunduğu olanaklardan yararlanmak, bu sayede “güç olmak” hevesiyle hayata geçirilen politikalar reformist önderliğin politik zeminini oluşturmaktadır.

Hareketin bugün çıkışından daha geri bir noktada seyretmesi reformist politikaların yol açtığı tahribatın bir sonucudur. Kamu emekçileri hareketinin siyasal bir zemine sıçrayamaması, halen doldurulamayan devrimci önderlik boşluğu, geniş kesimlerin bağımsız devrimci bir mücadele programı ve çizgisi altında birleşememesi hareketin en temel eksikliğini oluşturmaktadır.

Ancak bugün kapitalizmin yaşadığı yapısal kriz, sermayenin serbest dolaşım ihtiyacı, kamusal alanların sermayeye açılması, bu çerçevede yapılan GATS vb. anlaşmalar sonucu işçi sınıfı ve kamu emekçileri kapsamlı ve yoğun bir saldırı dalgasıyla karşı karşıyadır. Kamu sektörünün sermayeye devredilmesini, çalışanların ise tasfiyesini amaçlayan Kamu Yönetimi Reformu, Personel Rejimi Yasası, Yerel Yönetim Reformu ve bu tasarıların uzantısı yasa ve yönetmelikler işbirlikçi AKP hükümeti tarafından hızla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Sermaye hükümeti karşısında örgütlü, kararlı ve mücadeleci bir karşı güç bulamadığı koşullarda saldırı yasalarını hayata geçirecektir.

Eylem takvimini devrimci bir mücadele
programına çevirmek

Binlerce işçiyi ve emekçiyi işsizliğe, kölelik ve yoksulluk koşullarında yaşamaya mahkum edecek kapsamda bir saldırı dalgasının yaşandığı böylesi yakıcı bir süreçte KESK MYK’sının açıkladığı eylem takvimi ve çalışma programı, reformist önderliğin uzlaşma ve şova dönük mücadele yönteminin bir devamı niteliğindedir. Reformist önderliğin ihtiyaçları çerçevesinde hazırlanan eylem takvimini devrimci bir mücadele programına çevirmek, sınıfın güncel ve acil talepleriyle içini doldurmak, tabanda ayaklarını örmek öncü, devrimci kamu emekçilerinin görevidir. Bu durum öncü emekçilere bir takım olanaklar sunduğu gibi, ertelenemez sorumluluklar da yüklemektedir.

Birincisi; sermaye hükümeti kamu işçisi ya da emekçisi, kamu sektörü ya da özel sektör ayrımı gözetmeden sınıfa topyekûn saldırmaktadır. Yeni iş yasası, özelleştirme saldırısı, işten atmalar, düşük ücretler vb. saldırılar işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik mücadelesini zorunlu kılmaktadır.

İkincisi; hem kamu, hem de işçi sendikaları cephesinden sendikal ihanet derinleşmekte, birleşik mücadeleyi örgütlemek bir tarafa sektörel anlamda dahi işçi ve emekçiler saldırılarla başbaşa bırakılmaktadır. Sendikal ihanet çetesi işçi ve emekçileri oyalamak, öfke ve tepkisini boşaltmak için benzer yöntemler kullanmakta, sonuçsuz eylem biçimleriyle sınıfın örgütlülüğe olan inancını, mücadeleye olan güvensizliğini derinleştirmeye çalışmaktadır. Ancak son dönem gerçekleştirilen işçi ve emekçi eylemlerinde düzene ve hükümete karşı duyulan tepki sendikal ihanete de yönelmekte, bağımsız taban örgütlülüğünün eksikliğine, devrimci önderlik boşluğuna rağmen işçi ve emekçiler alanları binlerle doldurmaktadır. Bu, sınıfın mücadele istek ve azminebir gösterge sayılmalıdır.

Üçüncüsü; saldırıların yol açacağı sosyal yıkım, işçi ve emekçilerde biriken tepki ve öfke, tabanda oluşturulacak ortak mücadele platformlarına ve devrimci bir mücadele programının oluşturulmasına zemin sunmakta, ortak mücadeleyi olanaklı kılmaktadır.

Dördüncüsü; sınıfın öncü ve devrimci unsurlarının işin başına geçmesi; tabanda birliği sağlayacak, ortak mücadeleyi örecek, sendikaları sınıfın gerçek örgütleri haline getirecek azmi, kararlılığı ve pratik çabayı göstermesi gerekmektedir.

Öncü kamu emekçileri, işçi sınıfına oranla daha politikleşmiş olmalarının sağladığı avantajı kullanarak, 12 yıllık fiili-meşru mücadele geleneğinin deneyimleri ışığında KESK önderliğinin içi boş eylem takvimini vesile ederek işyerinde, bölgesinde, sektöründe, sendikasında öncü işçi ve emekçilerle biraraya gelmenin olanağını yaratmalıdırlar. İşçi ve emekçilerin güncel ve acil taleplerinin somutlanması, devrimci bir mücadele programının oluşturulması için geniş kesimleri kapsayacak toplantılar örgütlenmelidir. Bu toplantılarda işbirlikçi sermaye sınıfı ve onun hükümeti hedef alınmalıdır. Yanı sıra hayata geçirilmeye çalışılan saldırı ve sosyal yıkım programlarının emperyalist kurum ve kuruluşlarla girilen kölece ilişki ve yapılan anlaşmaların bir sonucu olduğu açıkça ifade edilmeli, anti-emperyaist mücadelenin önemi vurgulanmalıdır.

Ortak mücadele ve devrimci mücadele
programını tabandan oluşturmak

Konfederasyon ve sendikaların aldığı eylem kararlarının, açıkladığı eylem takvimleri ve çalışma programlarının işçi sınıfını oyalamak ve kandırmaktan başka bir işe yaramadığı, sendika yönetimlerini tutan bürokratik anlayışların sermaye ve hükümetle işbirliği halinde oldukları, sınıfın geniş kesimlerini kapsayan mücadele araçları kullanılarak yaygın ve etkili bir teşhire konu edilmelidir. Bu ihanete karşılık geniş kesimler taban örgütlülüklerini oluşturmaya ve güçlendirmeye, sendikal ihanet şebekesinden hesap sormaya, mücadelesine ve sendikasına sahip çıkmaya çağrılmalıdır.

Bu çerçevede hem ortak mücadele çağrısı yapmak, hem de KESK MYK’sının içi boş eylem takvimi ve çalışma programına karşılık sınıfın devrimci mücadele programını tabandan oluşturmak ve örmek için, açıklanan takvim ve programın bazı maddelerine gözatmakta fayda var:

“A- 20 Mayıs-1 Haziran 2003: Kamu yönetimi, yerel yönetimler, personel rejimi reformu ile işçi ve emekçilere yönelik kölelik yasaları, kamu emekçilerinin toplusözleşmeli, grevli sendikal hak ve özgürlükleri konularında temel taleplerimizi içeren bilgilendirici, mücadeleye çağıran afiş, bildiri, özel sayı gibi basılı materyaller konfederasyonumuz tarafından hazırlanacak ve Haziran ayı başında örgütümüze gönderilecektir.”

Kamu emekçilerinin tasfiyesini ve çalışma yaşamını esnekleştirmeyi amaçlayan kamu yönetimi, yerel yönetimler, personel rejimi reformu ile işçi sınıfına yönelik benzer kapsam ve içerikteki 1475 sayılı iş yasasında yapılan değişiklikler, sermayenin yıllardır kimini fiilen uyguladığı kimini ise parça parça yasal güvenceye almaya çalıştığı saldırılardır. Sermaye uşağı AKP hükümeti ise bu politikaları en kısa sürede hayata geçirmek için yemin etmiş, canla başla çalışan bir sermaye partisidir.

KESK’e önderlik etmiş reformist anlayışlar çeşitli vesilelerle saldırıların arka planını ve sermayenin asıl hedefini politik düzeyde vurgularken, pratik planda buna uygun bir hazırlık süreci örmediler. Dönemi önceden gören ve saldırıları püskürtmeyi hedefleyen, sermaye iktidarını geri adım atmaya zorlayıcı bir mücadele programı oluşturulması noktasında eksik kaldılar. Ancak bu eksiklik, deneyimsizlik ya da öngörüsüzlükle açıklanamaz. Temenni ve belirsizliklerle yüklü eylem takvimi reformizmin ufuksuzluğunun ve reformist politikaların iflasının somut örneklerinden sadece birisidir.

Reformizm, kamu emekçileri mücadelesini ekonomizm, sendikalizm ve demokratizmle sınırlı, meşruluğu yasalcılıkta gören bir politik zeminde algılamakta ve buna uygun politikalar üretmektedir. Ekonomik talepler için mücadele yürütmek yerine ücret sendikacılığını, demokratik ve sosyal talepler için mücadele etmek yerine hükümeti ikna turlarını koymaktadır. Emekçileri “Geldik, görüştük, derdimizi anlattık, gidiyoruz. Bu sefer olmadı ama bir dahaki sefere daha kitlesel geleceğiz ve eninde sonunda hükümeti ikna edeceğiz. Haklarımızı ancak böyle kazanabiliriz” vb. söylemler eşliğinde kendi pasifist ve uzlaşmacı politikalarına yedeklemektedirler. Soyut ve gerçek yaşamdan kopuk bir demokrasi mücadelesi AB’den demokrasi beklenticiliğine indirgenmiş, ekonomik ve sosyal hak gaspları karşısında “bunu kabul etmemiz mümkün de&curre;ildir” türü açıklamalarla yetinilmiştir. Bugün sahte sendika yasasının yasalaşması da yine reformist politikalar sonucunda mümkün olabilmiştir.

Karşıt iki sınıf arasındaki mücadele, güç dengesinde ağırlık oluşturan sınıfın lehine göre şekillenmektedir. Sınıf hareketinin güçsüz ve zayıf olduğu dönemlerde sermayenin saldırı politikalarını yoğunlaştırması bu nedenle hız kazanmaktadır. Umudunu düzene, mücadelesini meclise bağlamış reformizmin hareketin önderliğini elinde tutması bu nedenle sermaye iktidarının işini kolaylaştırmakta, elini güçlendirmektedir.

22 Mayıs günü yeni iş yasası mecliste onaylanırken KESK Genel Başkanı Sami Evren Emek Platformu dönem sözcülüğünü yapmakta ve süreci sessizlikle izlemekteydi. KESK yönetimi işyerlerinde ve şubelerde, kamu emekçilerine ve işçi sınıfına yönelik saldırılar hakkında sınıfı bilgilendirici ve bilinçlendirici, ortak mücadelenin gerekliliğini ve zorunluluğunu anlatıcı ve harekete geçirici bir mücadele hattı izlemedi. Temmuz ayı sonuna kadar kamu emekçilerinin tasfiyesi hedefleniyor. Hükümet yetkilileri de bunu açıkça ifade ediyorlar. Saldırılar bu kadar güncel ve yakıcıyken, KESK yönetimi yasalar hakkında çoğunlukla şubelere gönderilen ancak işyerlerine dahi ulaştırılmakta yetersiz kalınan materyallerle günü geçiştirmeyi planlıyor.

Mücadele programı somutlanmalı,
talepler açık ve net olmalıdır!

Kamu emekçileri mücadele sahnesine, temel talepleri arasında yer alan grevli-toplusözleşmeli sendika talebi ile çıktılar. 12 yıldır bu talep için fiili-meşru mücadele yürüten, devletin baskı ve terörüyle karşı karşıya kalan kamu emekçilerine dönük “toplusözleşmeli, grevli sendikal hak ve özgürlükleri konularında temel taleplerimizi içeren bilgilendirici” broşür çıkarmayı hedeflemek 12 yıllık fiili-meşru mücadele geleneğini yok saymak, hatta mümkünse unutturmaya çalışmak anlamına gelmektedir.

Kamu emekçileri, talebi ve hedefi net olmayan bu program maddesine karşı sınıfı ortak paydada kesen “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”, “Tüm çalışanlar için grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!”, “Sınırsız grev ve genel grev hakkı!”, “Kölelik yasaları iptal edilsin!”, “Özelleştirmeler durdurulsun!” talebini somutlamalı ve yükseltmelidir.

“C- 1 Ağustos-1 Eylül 2003: 4688 Sayılı Yasa çerçevesinde 2004 yılı bütçesiyle ilişkili olarak mali, sosyal halkların ve diğer çalışma koşulları ile demokratik taleplerin ifade edileceği görüşme dönemine yönelik çalışmalar sürdürülecektir. 2002 yılında bu sürece ilişkin izlediğimiz yöntemler, 3 Kasım seçimleri, yetkili sendika ve konfederasyonların pozisyonları ve kamuoyunun konfederasyonlardan beklentileri de dikkate alınarak yürütülmüş, bu dönemdeki eksiklikler yapılan değerlendirmelerle ortaya konulmuştur. 2003 yılı Ağustos ayında yürüteceğimiz görüşmelerin 4688 sayılı yasa çerçevesinde ele alınmasının kamuoyunu ve kamu emekçilerini yanıltma olasılığı bulunmaktadır. Bu nedenle, 4688 sayılı yasayla ilgili olarak temel taleplerimizin de öne çıkarılarak, toplu sözleşmeli, revli, özgürlükçü bir yasal düzenlemenin zorunluluğunu vurgulamaya devam edeceğiz.

Bu süreçte;

1. Mevcut yasal düzenleme çerçevesinde değil, toplu sözleşmeli, grevli, özgürlükçü bir düzenlemeye yönelik taleplerimiz kamuoyu ile paylaşılacaktır. Aynı talepler hükümetle yapılacak ilk görüşmede de ortaya konulacaktır.

2. Haklı ve meşru taleplerimizin işyerlerinden başlayarak zenginleştirilmesine, paylaşılmasına, üyelerimiz ve bütün kamu emekçilerini kapsayan biçimde içselleştirilmesine özel önem gösterilecektir. Görüşme süresince bu ilişkiler ve mücadele refleksi canlı tutulacaktır.

3. Hükümet yetkilileri ile yapılacak görüşmelerde, somut taleplerimizde ve tutumumuzda ısrar edilecek, sonuç alınamadığı takdirde varsa tıkanıklık ikinci toplantı sonrasında en aktif bir şekilde kamuoyu ile paylaşılacaktır. Ve planlanacak yürüyüş üzerine merkezi bir Ankara mitingi gerçekleştirilecektir. Aynı zamanda yürüyüş süresince Ankara’da toplu sözleşme çadırı kurulacaktır.”

KESK MYK’sı eylem takvimi ve çalışma programında “2004 yılı bütçesiyle ilişkili olarak mali, sosyal hakların ve diğer çalışma koşulları ile demokratik taleplerin ifade edileceği görüşme dönemine yönelik çalışmalar sürdürülecektir” şeklinde muğlak ifadeler kullanarak, 4688 sayılı sahte yasayı temel alan, hükümetle görüşmeye ve uzlaşmaya endeksli bir eylemsizlik sürecine daha imza attığını ilan etmektedir. Ortada somut olarak formüle edilmiş ne ekonomik, ne sosyal, ne de demokratik talep bulunmadığı gibi mücadele yöntemi de “Hükümet yetkilileri ile yapılacak görüşmelerde, somut taleplerimizde ve tutumumuzda ısrar edilecek, sonuç alınamadığı takdirde varsa tıkanıklık ikinci toplantı sonrasında en aktif bir şekilde kamuoyu ile paylaşılacaktır” şeklinde formüle edilmektedir.

Öncü ve devrimci kamu emekçilerinin sürece seyirci kalması reformist önderliğin ihanetini derinleştirmesine, tabanın sendika ve şubelerden uzaklaşmasına neden olmuştur. Gelinen noktada sürece seyirci kalmak hareketi daha geriye savuracak, kazanılmış haklardan geriye kırıntı dahi kalmayacaktır. Böylesi yakıcı bir süreçte reformist önderlikle programatik ve pratik düzeyde ayrışmak, devrimci bir mücadele programı oluşturmak ihtiyacı ortadadır. Bu çerçevede kamu emekçileri ve işçi sınıfı acil demokratik, ekonomik, sosyal taleplerinden oluşan “7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!”, “Kesintisiz iki günlük hafta tatili. 6 haftalık yıllık ücretli izin!”, “İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret!”, “Eşit işe eşit ücret!”, “Esnek üretim, prim, parça başı, akord vb. çalışma sistemleri ve taşeronlaştrma yasaklansın!”, “Herkese parasız sağlık hizmeti!”, “Her düzeyde parasız, bilimsel, demokratik eğitim!”, “Tüm çalışanlar için genel sigorta!”, “Sınırsız söz, basın, örgütlenme, gösteri ve toplanma özgürlüğü!”, “Emperyalistlerle açık-gizli tüm antlaşmalar iptal edilsin!”, “NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkiler kesilsin!”, #147;İMF sosyal yıkım programları iptal edilsin!” taleplerini öne sürmelidirler.

KESK MYK’sı açık ve somut bir mücadele programı oluşturmadığı gibi eylem biçimi olarak da pasif ve uzlaşmacı bir pratikle süreci geçiştirmek niyetindedir. Eylem takviminde ifade edilen Ankara yürüyüşü ve toplusözleşme çadırının ise tabanın gözünü boyamaya dönük şov amaçlı alınan kararlar olduğu ortadadır.

Halihazırda işçi ve kamu konfederasyon yönetimlerinin izlediği mücadele yol ve yöntemleri benzerlik taşımaktadır. Bugüne kadar tabanın basıncını üzerlerinde hissettiklerinde öfke boşaltmak amaçlı merkezi eylemlerle günü kurtarmayı hedefliyorlardı. Ancak gelinen noktada sendikal ihanetin vardığı boyut varolan tepkileri denetim altında tutmakla sınırlı değil. Buna, sınıfın örgütlülüğe ve mücadeleye olan inancını kırmak, sınıfı yalnızlaştırmak, umutsuzlaştırmak ve mücadeleye yabancılaştırmak eklenmiş durumda.

Sermaye iktidarı kamu emekçisi ya da işçisi, sendikalı ya da sendikasız ayrımı yapmadan tüm sınıf bileşenlerini hedef almaktadır. Öncüler şahsında gözlemlenebilen yaygın tutum tepkili ve öfkeli, ama çözümü kendi dışında gören, üstten beklemeci bir seyir izlemektedir. “Konfederasyonlar karar alsın biz uyalım” bakışı sınıfın öncülerini de hareketsiz kılmakta, moral-motivasyonunu olumsuz yönde etkilemektedir. Bu hareketsizlik süreci sermaye iktidarını daha da cesaretlendirmekte ve pervasızlaştırmaktadır.

Öncü işçi ve emekçiler üstten beklemeci tutumun sınıfa ve sınıf mücadelesine ağır darbeler vuracağını bilmeli, bu bilinçle mücadeleyi sahiplenmelidirler. Mücadele programının somutlanması, taleplerin açık ve net bir şekilde ifade edilmesi atılacak ilk adımdır. Fakat asıl önemlisi bu talepleri kazanmak için mücadelede izlenecek yol ve yöntemdir. Bu 15-16 Haziranlar’ı yaratanların izlediği yoldur. Saldırı yasalarını parçalayacak, sendikal ihanet çetesinin mücadele programı adı altında üstten dayattığı eylemsizlik programlarını devrimci bir mücadele programına çevirecek olan da budur.