Dünya genelinde işçi ve emekçilere yönelik sosyal, ekonomik ve siyasal saldırılar günden güne artarak sürüyor. Emperyalizmin Dünya Bankası, İMF gibi tefeci kurumları aracılığıyla biz çalışanlara dayattığı kölelik düzeni ve teslim alma operasyonu her ne kadar teşhir olmuşsa da geniş kesimler nezdinde henüz yeterince anlaşılmış değil. Değişik kılıflara sokulan bu saldırılar ne pahasına olursa olsun bize yutturulmaya çalışılıyor. Bu kılıf bazen iş güvenliği, bazen yeni iş alanları yaratma, bazen de modern iş alanları olup dikiliyor karşımıza.
Dünya işçi sınıfının ve emekçilerinin karşı karşıya kaldığı saldırılar ülkemizde de kararlılıkla uygulanacak saldırıların en başında gelmektedir. Böylece sermaye bir dizi saldırıyı yasal zemine oturtmuş olacaktır. Kendisi için yük saydığı bizim ise bedeller ödeyerek kazandığımız hakları silip atacaktır. Kölelik düzeninin yasal bir zemine oturması demek olan kölelik yasasının çalışanlara dayatılması dahi başlı başına savaş ilanından başka bir şey değildir.
Bizler de sağlık sektöründe çalışanlar olarak bu savaş ilanının muhataplarından biriyiz. Bu alan da diğer sektörlerde olduğu gibi parçalanmış bir yapıya sahiptir. Birbirinden pek farkı olmayan üç sendika var. Hepsi de gündemdeki saldırılar karşısında birbirinden beter durumdalar. Birinci aydan bu yana süren TİSler var. Ama şu ana kadar ne olup bittiği bilinmiyor. Geçmiş yıllarda işe yaramasa da en azından TİS toplantıları yapılırdı. Bu yıl yapılmadı. Bu sürece seyirci kalmamak için işyerlerinden katılımın sağlanacağı toplantı planladık. Eğer başarılabilirse bir taslak çıkarıp şubeye veya genel merkeze göndereceğiz. Ne kadar yaşam bulur bu ayrı. Ama bizler süreçlere müdahale etmek ve somut girişimlerde bulunmak sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Bir başka planlamamız ise çıkacak olan kölelik yasalarıyla ilgili birkaç toplantı veseminer örgütlemek. Tabii ki atılan bu adımın bir ön süreci var. Bu, yaklaşık 2,5 aylık bir süreçtir. Başlangıçta en fazla özen gösterdiğimiz nokta, çalışanlarla daha sıcak diyalog kurmak, işyerinde veya yaşamındaki olaylara duyarlı davranmaktı. Bununla beraber gündemde ABD emperyalizminin Irak işgali ile çıkacak olan kölelik yasaları vardı. Bu iki gündem üzerinden olabildiğinci yaygın bir teşhir ve bilgilendirm sohbetleri yaptık.
Her iki konuda da çalışanların ya çarpık bir bilince sahip olduğunu ya da hiç bilgilerinin olmadığını gördük. Özellikle sermayenin dayattığı kölelik yasaları üzerinden böyleydi. Az da olsa ilgi gösterenlerin bilgilenme ihtiyaçlarını karşılamak için AYİEPin bu konudaki broşürünün dağıtımını yaptık. Birkaç gün sonrasında da AYİEP bültenini kullandık. Kısa bir süre sonra her iki konunun da insanların gündemine girmiş olduğunu gözlemledik. Hatta eline broşür geçmemiş birkaç kişi gelip bize olumlu tepkilerini yansıttı.
Hemen hergün her fırsatı teşhir, ajitasyon-propaganda ve örgütlenme ihtiyacının önemine dikkat çekerek değerlendirdik. Bir taraftan da başka işyerlerine ulaşma, oradaki duyarlı çalışanlarla tanışma arayışına girdik. İlk girişim bülten ve broşür üzerinden oldu. Ancak biraz daha yaygın çevreye ulaşmayı piknik üzerinden başarabildik. Ulaştığımız insan sayısında bir başarı oldu, ancak katılım düşük kaldı. Bunun nedenlerinden birisi çok yoğun nöbet ve mesai uygulamasıydı. İkincisi ise pek alışkın olmadıkları bir ortama çağırılıyor olmalarıydı. Başka sektörlerde yaşanan sorunlardan biri olan işyerleri arasındaki iletişim, diyalog, başka bir işyeri sorununa karşı duyarsızlık vb. sorunlar bizde de yaşanıyor. Şu an rehavet, duyarsızlık, başkalarından birşeyler bekleme havası oldukça yaygın. Kaldı ki bunu duyarlı, bilinçli dediğimiz arkadaşlarda da görebiliyoruz. Ama yine e bu insanlar iş yapmak zorundayız.
Temsilci atamayla geliyor ve kendisini işçiye değil sendikaya ve yönetimine karşı sorumlu hissediyor. Bir temsilci düşününüz ki; Arkadaşlar beni bir dönem daha idare edin, zaten emekli olacağım, yoksa bana tuvalet dahi temizlettirirler diyebiliyor. Sendikaya ve temsilcilere karşı olan öfke ve güvensizlik kendisini 1 Mayısta daha açık gösterdi. Bunun nasıl aşılacağını defalarca anlattık, anlatıyoruz ve hayata geçirmek için uğraşıyoruz. Bunun tek yolu işyerlerinde taban örgütlenmeleri oluşturmak ve komiteleşmek. Bu, önümüzde bir hedef olarak duruyor.
Duyarsızlığı besleyen etkenlere dair söylenecek iki şey var. Bir; bu sektörün çalışanları ülke standartlarının üzerinde maaş alıyorlar, onun için de mücadeleye ve birçok haksızlığa karşı çıkmaya pek yanaşmıyorlar. İkincisi, yasanın çıkmayacağına dair olan inanç.
Bu olumsuzlukları tersine çevirecek olan, bizlerin ısrarı, kararlı mücadelesidir. Sınıf çalışmasının sabır gerektirdiğini biliyoruz. Onun için küçük hesaplardan uzak durmaya ve uzun vadeli hareket etmeye çalışıyoruz. Yapılacak her çalışmayı en geniş kesime mal ederek yapmaya çalışıyoruz. Tek başına değil, onlarla beraber koşuşturmayı tercih ediyoruz. Çünkü pratikteki iş ne olursa olsun onun eğiticiliğini ve sağlayacağı avantajı biliyoruz.
Sendikal alandaki hedefimiz temsilcilerden başlayıp şubeye kadar giden bu çürümüş zinciri parçalamak. Ve alanda çalışmanın güvencesi ve sürekliliği için komiteleşmek. Sınıf bilinci kazanmaya açık olanlara yayınlarımız aracılığıyla ulaşmak. Çalışmamız yeni ama ilk adım atılmıştır. Bunun en iyi örneği de 1 Mayısa hazırlanma ve sendikadan bağımsız tavır olarak katılma pratiğidir. Niye sendikadan bağımsız diye düşünülebilir. Çünkü sendika bırakın 1 Mayısa katılımı, bunun için toplantı yapılmasını dahi istemedi. Gerçi alana 4 kişilik kitle ile gelmişlerdi! Biz de 1 Mayısa 25 kişi gittik. Kendi pankartımızı açtık. Fazla coşkulu geçmese de asgari bir başarıdan söz etmek mümkün. Hedefimiz bu başarıyı büyütmek, çalışmayı yaymak, kendi alanımızdan güç edinmektir. Partimizin kuuml;ltürü, deneyimi, politikası bunları başarmamız için yeterince zengindir.