Irak işgalinin hemen ardından Suriyeye yönelik şantaj-tehdit kampanyası başlatıldı. Bush ekibindeki tüm katiller peşpeşe tehditler savurmaya başladılar. Buna göre Suriye terör örgütlerini destekliyor, kitle imha silahı üretiyor, Iraktan kaçanları saklıyor... Bu gerekçelere dayanılarak Suriyenin hedef alınacağı mesajı verildi.
Amerikan emperyalizmi saldıracağı ülkelere her zaman benzer suçlamalarda bulunur, peşisıra bu demagojileri kullanan Amerikan basın tekelleri kamuoyunu saldırılara hazırlamaya çalışır. Ancak dünya halklarının bu çirkin yalanlara inandığı günler geride kaldı. Gündeme gelen ABD müdahalelerinin tümünün gayri-meşru olduğu artık biliniyor. Emperyalist savaş karşıtı muhalefetin bu kadar yaygınlaşmasının temel nedeni budur.
Iraka saldırı ve işgal nedeniyle ABDye karşı dünya ölçüsünde büyüyen tepki nedeniyle Suriyeye karşı askeri bir saldırı başlatmak uygun görülmedi. Bush ve ekibi Iraka bakıp ibret alın, aynı duruma düşmek istemiyorsanız bizim her istediğimizi yerine getirin demeye başladılar. Bu tehditlerin devam ettiği günlerde ABD Dışişleri Bakanı Colin Powellın Suriye-Lübnan gezisine çıkacağı açıklandı. Haydutlar artık tehditlerini yüzyüze görüşmelerde yapmaya başladılar. Powellın ziyaretinden önce Suriye-Lübnan gezisinde ne tür dayatmalarda bulunacağı da basına açıklandı. Temel mesele İsrail siyonizmine karşı mücadele eden Hizbullah ile Filistinli direnişçilerin tecrit edilmesi, bu sayede İsrail işgaline karşı diri kalan direnç noktalarının ortadan kaldırılmasıdır. Bu arada Golan Tepeleri işgal altında oldu¤undan, Arap ülkeleri içinde İsraile karşı en kararlı tutum alan Suriye bu tavrını terk etmeye zorlanıyor. Zira Ortadoğu yol haritası Suriye ve Lübnanın İsraille barış anlaşması imzalamasını öngörüyor.
Ciddi bir tehdit altında olduğunu anlayan Suriye, ABD emperyalizmi ile anlaşmanın yollarını arıyor. Suriye burjuvazisi, onun siyasi temsilcisi konumundaki Beşar Esat yönetimi konumları gereği tutarlı bir anti-emperyalist tavır takınamazlar. ABD-İsrail politikalarına karşı duruşlarının sınırı, kendi çıkarlarını korumaya kadardır. Ocak 2000de kesilen İsrail-Suriye görüşmeleri toprak karşılığı barış temeline dayanıyordu. İsrail işgal ettiği bölgelerden çekilmeyi reddettiği için görüşmeler son bulmuştu. Yani Suriye yönetimi Golan Tepeleri karşılığında İsraille barışmaya hazır. Filistinin işgal altında olması ve günü birlik gerçekleşen siyonist katliamlar onların çok da umurlarında değil.
91 Körfez Savaşında Suriye cepheye 10 bin asker göndererek emperyalist ittifaka destek vermişti. O döneme kadar Sovyetlere sırtını dayayan Hafız Esat yönetimi, son günlerini yaşayan Sovyet yönetimi henüz yıkılmadan emperyalistlerle anlaşmaya hazır olduğunu göstermişti. Bu anlaşma karşılığında Golan Tepelerini kurtarmayı umuyordu. Ancak bu beklenti boşa çıktı, beklenen barış gerçekleşmedi. Şimdi ise Bush yönetiminin dayatmalarına karşı durma iradesi gösteremiyorlar. Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El Şara, Colin Powellın Şam ziyaretinden önce yaptığı açıklamada, ABD ile diyalogu geliştirmek istediklerini dile getirdi. Esat yönetimi, ABD tehditleri karşısında giderek daha geri adımlar atmakla karşı karşıya bulunuyor. Bu adımlar içinde Hizbullah, Hamas ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi örgütlerin Suriye dışına atılmaları da yer alabilir. Bu yöndekararların alınması, Suriyenin şimdiye kadar izlediği çizginin boşa düşmesi anlamına gelecek.
Önce Şamı, ardından Beyrutu ziyaret eden Colin Powell haydudu, son gelişmelerden beri burası oldukça değişti şeklinde ifadeler kullanarak, Suriyeye yapılan şantajın istedikleri yönde sonuçlar vermeye başladığını haber verdi. Suriye yönetimi, Filistin sorunu, Lübnanda bulunan Suriye askerlerinin geri çekilmesi, Irak sınırının kapalı tutması, Irakta Amerikan uşağı yönetimin kurulmasına destek verilmesi gibi konularda da dayatmalara maruz kaldı. Ancak Powell, kesin söz alamamış olmalı ki, Şam ziyaretinin ardından haydut edasıyla tehditlerine devam etti. Amerikan ABC televizyonuna demeç veren Powell, Bunları yapmaları, ABD ile daha iyi bir ilişki istediklerini gösterir. Eğer yapmazlarsa, sonuçları olacaktır sözlerinin ardından, bir ülkeye karşı diplomatik, siyasi, ekonomik ve askeri yollar vardır. Başkan Bush, hiçbir seçeneği dşlamıyor şeklinde konuştu. Bu tür açıklamalar Amerikan diplomasisinin saldırgan içeriğini ortaya seriyor.
Ortadoğuda uygulanmaya başlanan emperyalist-siyonist planlara boyun eğmeyen yönetimler, Irak örneğinde olduğu gibi, saldırıyla yüzyüze kalacaklar. Açık ki Ortadoğuda bu barbarlığa karşı durabilecek bir yönetim bulunmamaktadır. Bu durum halkların ortak direnişinin taşıdığı önemi bir kat daha artırıyor. Zira bu modern vahşileri durdurabilecek tek güç bölge işçi sınıfları ve emekçi halklardır. Bu görevin hakkıyla yerine getirilmediği koşullarda ise, barbarlığın baş temsilcileri emperyalist-siyonist ittifak Ortadoğuyu hegemonya altına almakta duraksamayacaktır.
Savaş kundakçılarının en azgınlarından biri olan Richard Perle, bu özelliğinden dolayı karanlıklar prensi olarak anılıyor. ABD Savunma Bakanlığında sekreterlik yapan, aynı bakanlığa danışmanlık hizmeti veren, dünyanın dört bir yanında yürütülen emperyalist saldırı ve işgaller için planlar hazırlayan Defence Policy Board şirketinin bir dönem başkanlığını yapan, adının bir rüşvet skandalına karışmasına kadar Pentagon baş danışmanlığı görevini yürüten Perle, halen Amerikan basın tekellerinin önemli yazar/yorumcularından biri.
Bu eli kanlı katil Iraka saldırı ve işgalin de baş mimarı sayılıyor. Bulunduğu mevkiden istifa etmesine rağmen Bush yönetimi bu kadar çok marifeti olan birinden vazgeçecek gibi gözükmüyor. Nitekim hala Amerikan emperyalizmi adına ülkeleri tehdit eden açıklamalarda bulunabiliyor. Bu tehditlerin son örneği Fransada yayımlanan Les Ethos gazetesine verdiği demeç oldu. Washington yönetiminin terörle savaşını sürdüreceğini söyleyen Perle, burada durmayacağız, teröristleri barındıran ve kitle imha silahı geliştiren ülkelerle mücadeleyi sürdüreceğiz ifadelerini kullandı. Bush ve ekibinin bilinen bu argümanları hedef seçilen ülkelere saldırıya gerekçe hazırlama işlevi görüyor.
Bu arada BM Güvenlik Konseyinin yeni tehditlerle mücadelede yetersiz kaldığını iddia eden Perle, bundan dolayı bu alanda reform yapılması gerektiğini belirterek, BMyi de dolaylı bir şekilde hedef gösterdi. Bu arada Fransaya karşı da oldukça saldırgan bir dil kullandı. Richard Perle, Chiracın dünyadaki diğer ülkeleri ABDnin politikasını engellemek için ikna etmeye çalıştığını iddia etti ve Fransanın bir ayağı içeride, bir ayağı dışarıda, bu soğuk savaş dönemi boyunca katlanılabilir bir durumdu, ancak artık devam edebileceğini sanmıyorum dedi. Böylece ilk defa bu kadar açık ifadelerle emperyalist bir ülke de tehdit edildi.
Savaş kundakçısı Perlenin sözlerindeki tehdit bireysel olmanın ötesindedir. Bu adam dünya halklarını hedef alan saldırgan bir emperyalist gücün gayri resmi sözcüsü olarak konuşuyor. Son günlerde Suriye, Kuzey Kore, İran ve diğer ülkelere yönelik açık tehditler saldırganlık politikasının daha da yaygınlaşacağını gösteriyor. İşçi sınıfı ve halkların kararlı bir direnişi olmadan, çığrından çıkmış bu barbarlığı engellemenin imkanı yoktur.