10 Mayıs'03
Sayı: 18 (108)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD azarlıyor, uşakları hazırola geçiyor!
  Kölelik yasası TBMM Genel Kurulu'nda madde madde geçiyor...
  İşçi ve emekçilerle röportajlar...
  Kölelik yasasına karşı ilk tepkiler...
  1 Mayıs ve sınıf hareketi
  Filistin halkına onur kırıcı bir teslimiyet dayatılıyor...
  Amerikan emperyalizmi açık tehdit diplomasisine hız verdi
  Türkiye'nin Kıbrıs politikası iflas etti
  Sağlık işçilerinden çağrı:
  Saldırılara karşı mücadele barikatlarını örelim!
  Haydut takımının başı Bush'un "zafer konuşması"...
  ABD'nin Avrupa'nın göbeğinde egemenliğini yeni güçlerle inşa girişimi
  Bingöl'de önce kamu binaları çöktü!
  Deprem, ölüm ve acı kader mi?
  Fransa'da eğitim alanında eylem dalgası!
  '68'in ve Denizler'in devrimci mirasını sahiplenmek!
  Deniz, Hüseyin ve Yusuf için mesaj
  ODTÜ'de Alternatif Şenlik...
  Devlet güdümlü "Türk Solu" güruhu
  Hiçbir güç devrimci faaliyetimizi engelleyemeyecektir!
  İTÜ Şenliği nereye?
  1 Mayıs ve kamu emekçi hareketi...
  Liseli gençlik ve 1 Mayıs
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kölelik yasası TBMM Genel Kurulu’nda madde madde geçiyor...

İşçi sınıfı kazanımlarını korumak için mücadelenin başına geçmelidir!

1475 sayılı yasada işverenin lehine yapılması planlanan değişiklikler sendika, hükümet ve işveren temsilcileri arasında yaklaşık 1.5 yıl önce yapılan gizli toplantılarda görüşülmeye başlandı. Bu toplantılar gizli yapıldığı için doğal olarak yasanın kapsamı da uzun bir süre işçi ve emekçilerden gizli tutuldu. Yasada yapılacak değişikliklerin içeriği ise ancak yaklaşık bir yıl önce kamuoyuna yansıdı. Yansıyanlardan anlaşılabildiği kadarıyla, yasanın işçi sınıfının yüz yıllık kazanımlarını ortadan kaldırdığı, iş güvencesini yokettiği, örgütlülüğünü dağıttığı, ağır çalışma koşullarını dayattığı, öncesinde fiilen uygulanmakta olan esnek çalışmayı yasalaştırdığı, kıdem tazminatını gaspettiği vb. açığa çıktı. 6 Mayıs’ta yasanın tekrar meclis gündemineörüşülmeye başlanmasıyla yasa maddeleri birer birer meclisten geçiyor.

Yasa hazırlanırken işveren ve hükümetle
işbirliği yapan sendika ağaları yalan söylüyorlar!

Yasanın hazırlanmasından yasalaşmasına kadar geçen sürede işveren ve hükümetle tam bir işbirliği yapan, yasayı işçilerden bir sır gibi saklayan sendika ağaları düpedüz yalan söylüyorlar. Yasaya karşı harekete geçmek gibi bir niyetleri olmadığı gibi aynı dönemde birçok işçinin kafasını karıştıran ve günlerce süren “İş güvencesi yasası neden meclisten geçmiyor? Madem iş yasası geçecek bu yasayla birlikte iş güvencesi yasası da geçsin” yönlü bir tartışma yürüttüler. Bugün bile halen işçilerin birçoğu iş yasası ile iş güvencesi yasası arasındaki farkı bilmiyor, yasaların adını ve içeriğini karıştırıyor.

Öncesinde yasa “kıdem tazminatını gaspeden yasa” olarak işçilerin gündemine yavaş yavaş girmeye ve tartışılmaya başlamışken bir süre sonra bu tartışmalar da bıçak gibi kesildi. Ne sendika ağaları, ne işveren, ne de hükümet temsilcileri tarafından “kıdem tazminatı” konusu kurnazca bir manevrayla tartışılmadı. Hatta bu tür söylemlerin işçilerin tepkisini çektiğini, onları harekete geçirdiğini gördükleri için “kıdem tazminatı ile ilgili maddeyi yeniden düzenleyeceğiz vb.” söylemlerle özünde fazla bir değişiklik yapmadan konunun üzerini kapattılar.

Sendika ağalarının ihanetleri bunlarla da sınırlı kalmadı. Zaten işveren ve hükümet temsilcilerinin yeni 1475 sayılı yasaya uyumlu hale getirmek amacıyla değiştirmek için fırsat kolladıkları 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı TİS Grev ve Lokavt Kanunu’nda eş zamanlı değişiklik yapılması için hükümete öneri sundular.

Yasanın hazırlanmasından anlaşma sağlanmasına kadar kapalı kapılar ardında yapılan tüm toplantılara katılan sendika ağaları, bugün ya büyük bir arsızlık örneği göstererek “üç maymunu oynuyorlar”, ya birbirlerine çamur atarak ya da sessizlik içinde durumu geçiştirmeye çalışıyorlar.

6 Mayıs günü Çalışma ve İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü’nce düzenlenen “7. İş Sağlığı ve Güvenliği” konulu toplantıya katılan Başesgioğlu’nun kendilerini dinlemeden alelacele toplantıyı terketmesine alınan DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi tepkisini dile getirmek için bir açıklama yapıyor: “Dün aniden İş Yasa Tasarısı TBMM gündemine geldi. Sayın Bakan burada bizden sonra konuşacaktı. Ancak zaman dilimine sıkışarak ilk konuşmayı yaptı. Bizim düşüncelerimizi alma gereği duymadan çıktı.” Kamuoyunun bilebildiği kadarıyla yaklaşık 1.5 yıldır yasadan haberdar olan ve daha birkaç ay önce ilk 13 maddesi mecliste görüşülmeye başlayan ve yasalaşan yeni iş yasası Çelebi’ye göre “dün aniden” TBMM gündemine gelmiş!

S. Çelebi bununla da yetinmeyip inci dökmeye devam ediyor “Bundan sonra 3’lü bir diyaloğun işçi sınıfı açısından pratik bir yararının olmadığını da en azından üst düzey yöneticiler açısından saptadım. Sıra eylemdedir, sıra mücadelededir.” , “Gönül isterdi ki üç konfederasyon, üretimden gelen güç de dahil, daha kitlesel eylemlerde bulunabilse idi. Bunu başaramadık. 40-50 kişi ile Meclis’i ziyaret etmek çözüm değil.”

Bugüne kadar ne Türkiye ne de dünya sınıf mücadelesi tarihinde “görüşme, uzlaşma, diyalog” yoluyla hak kazanıldığı görülmüştür. Aksine bu tür yöntemlerle sınıfa ihanet meşrulaştırılmış, işçi ve emekçiler pasif bir izleyici durumuna düşürülmüştür. Bunu bilmemek için ya katıksız bir alık ya da işbirlikçi bir hain olmak gerekiyor.

Yasa mecliste görüşülürken 7 Mayıs günü bir televizyon programına konuşan Meclis Sağlık Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı Mahfuz Güler de konfederasyon başkanlarını yalanlarcasına şu ifadeleri kullanıyor: “TBMM Sağlık Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu olarak gerek biz gerekse bakanlık, özellikle Sayın Bakan, üç-dört aydan beri her iki tarafı da bir masa başında hem işçi hem işveren kesimimizi bir masa başında oturtup, bu yasanın mümkün olabildiğince bir mutabakatla çıkması için elimizden geleni yaptık. Ama ne yazık ki sadece bir tek madde veya 1.5 madde üzerinde anlaşma sağlanamadığını söyleyen işçi kesimi, sonuçta iki maddenin dışındaki bütün maddeler üzerinde değişiklik kabul edildiği halde, mutabakat sağlandığı halde bazı işçi konfederasyonu başkanları, ‘bizim hiçb mutabakatım yok, hiçbir anlaşmamız yok, hiçbir görüşümüz alınmadı’ şeklinde beyanat verdiler.”

Yalan ve ihanet dizisine KESK Genel Başkanı S. Evren de kendi cephesinden katılıyor. Sahte sendika yasası yasalaşırken benzer yöntemlerle emekçilere ihanet eden Evren, bugün gündemde olan kamu yönetimi reformu, personel rejimi yasası, TKY vb. saldırı yasalarına karşı sessizlik fesadı geçiriyor. Tencere dibin kara misali, tasarı yasalaşırsa bunda TÜSİAD, MÜSİAD ve hükümet kadar sessiz kalan sendikaların da suçlu olacağını ifade ediyor.

“CHP milletvekilleri yasaya muhalefet ediyor”
görüntüsü altında yasa maddeleri bir bir geçiyor!

İşbirlikçi sendika ağaları bir yandan işçi ve emekçilerin tepkisini kontrol edici önlemler alırken, diğer yandan CHP milletvekillerinin yasaya karşı muhalefet ettikleri yalanını gündemleştirerek işçiler içinde “sahte umutlar” yaratmaya soyundu. Bu söylem CHP’nin sahte “sol” söylemlerine inanan bir kısım emekçi arasında kısmen de olsa karşılık buldu.

Ne öncesinde ne de yasa geçerken muhalefet etmek gibi bir niyeti olmayan CHP’liler, tüm tartışmayı AKP’nin verdiği “İş Güvencesi’nin 10 veya daha fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde uygulanması hükmünü, 30 veya daha fazla işçi çalıştıran işyerleri olarak değiştiren önerge” çerçevesine indirgeyerek saldırının özünü çarpıtma misyonuna soyundular. Bir koluna sınıf haini B. Meral’i, diğer koluna DB memuru K. Derviş’i takan sermaye partisi CHP’ye “emekten yana solcu parti” etiketi yapıştırarak işçi sınıfı ve emekçi kitlelerde boş beklentiler yarattılar.

Yasa maddeleri mecliste görüşülürken B. Meral’in “Bu tasarı ile İş Güvencesi’ni, kıdem tazminatını, emeklilik hakkını işçinin elinden alıyorsunuz. Daha ne yapacaksınız? İşçinin canını mı elinden alacaksınız?” şeklindeki göstermelik tepkisi üzerine AKP sıralarından yükselen “sendika ağası” lafı bu tutumun sahteliğini ortaya seriyor. Bu sataşmayı “Benim babam da ağaydı, senin gibi çok adam ağırladı” diyerek büyük bir pişkinlikle yanıtlayan Meral, partisi CHP gibi muhalefetinin sınırlarını da göstermiş oluyor; işçileri kandırmak için bir-iki cilalı laf eşliğinde yasanın geçmesini sağlamak.

İşçi sınıfı ve emekçiler kazanımlarını korumak için
mücadelenin başını çekmelidirler!

Yasanın içeriği çeşitli vesilelerle yayınlarımızda birçok kez işlendi. Geniş bir kesim yasanın içeriği hakkında tam ve net bir bilgiye sahip olmasa da sınıf bilinçli işçiler, işyeri temsilcileri ve öncü işçiler şahsında yasa peşinen mahkum edildi, eylemlerde “Kölelik yasası” ya da “Esnek çalışma yasasına hayır!” sloganları atıldı. İşyerindeki işçi ve emekçinin yasadan ve yasanın içeriğinden habersiz olması bugün yasanın Meclis Genel Kurulu’nda görüşülüyor ve tek tek maddelerinin geçiyor olmasında bir etken. Ancak bu tek başına yeterli bir neden değildir. Sendika ağalarının ihaneti, öncü işçilerin yasa, saldırılar ve sendikal ihanete karşı tabanı harekete geçirecek bir örgütlülük yaratamaması öznel nedenler arasında. Genel planda ise sınıf ve kitle hareketinin uzun dönemdir yadığı durgunluk, sınıf mücadelesinin siyasal bir zemine sıçrayamaması, sınıfın politikleşip devrimcileşememesi gibi nedenler sorunun asıl özünü oluşturmaktadır.

Bugün yasanın yasalaşması gibi somut bir gelişme yaşanırken sorunun nedenleri hakkında uzun uzun tahlil yapmak gerekmiyor. Bu daha uzun vadeli ve soluklu bir mücadelenin konusu. Ancak böylesi sıcak gelişmelerin yaşandığı bir süreçte işçi ve emekçiler oturup yasanın geçmesini beklemek yerine alması gereken politik ve pratik tutumu netleştirmelidirler.

Yasa mecliste görüşülmeye başlandıktan sonra geniş katılımlarla olmasa da bir dizi yerde eylemler gerçekleştirildi. Bölge müdürlükleri, AKP il ve ilçe binaları önünde işçiler basın açıklaması yaparak tepkilerini dile getirdiler. S. Çelebi’nin katıldığı “İş Sağlığı ve Güvenliği” toplantısında bir grup işçi “Kölelik yasası istemiyoruz!”, “Hükümet yasanı al başına çal!”, “Kahrolsun sendika ağaları!” vb. sloganlar atarak hükümetle birlikte sendika ağalarını da hedef aldılar.

Yasayı gece mesaileriyle bir çırpıda yasalaştırmak isteyen hükümetin yanı sıra sermaye iktidarının asıl temsilcisi konumundaki işveren ve patron örgütleri de hedefe alınmalı, kölelik yasasıyla birlikte kölelik düzenini hedef alan şiarlar eylemlerin konusu edilmelidir. Sendika ağalarının teşhiri yapılırken meydanlara çıkarak işçiler adına konuşma ve açıklama yapmalarına izin verilmemeli, bu ihanetlerinin hesabı yakalarına yapışarak sorulmalıdır. Hedeflerin doğru saptanması doğru bir politik tutum belirlemek açısından önemlidir.

Halihazırda gerçekleştirilen eylemlere en geniş katılımın sağlanması yönünde çaba gösterilirken İSB gibi çeşitli iddialarla ortaya çıkmış birlik ya da platformların harekete geçmesi için baskı ve basınç oluşturulmalıdır. Benzer bir şekilde işyerlerindeki işçilerle birlikte sendika şube ve genel merkezlerine topluca gidilerek buralar fiilen karar almaya, aldıkları kararların arkasında durmaya zorlanmalıdır.

Baştan beri hükümet ve işverenlerle işbirliği halinde olan sendika ağalarının ve yine alt kademe sendika yönetimlerinin üstten oluşturduğu birliklerin ihtiyacı karşılayamayacağı ortadadır. Artık üstten karar alınmasını ve hayata geçirilmesini beklemek sınıfın yüz yıllık kazanımlarının altın tepside sermayeye sunulması anlamına gelmektedir. Bir yandan eylemlere kitlesel bir şekilde katılırken diğer yandan öncü işçi ve işyeri temsilcilerinin örgütlediği işyerleri, sektör ve bölgelerde geniş katılımlı ortak toplantılar yapılmalı, komiteler oluşturulmalı, buralarda yasa anlatılmalı ve açıktan mücadele çağrısı yapılmalıdır. Üstten karar alınmasını beklemek yerine alttan, tabandan örgütlenilmelidir. “Ne yaparsak yapalım nasıl olsa yasa geçecek” mantığıyla hareket edilmemeli, doğru bir politik ve pratik tutumla en geniş kesimler hakete geçirilmeye çalışılmalıdır.

Yasanın mecliste görüşülüyor ve maddelerin bir bir geçiyor olması herşeyin bittiği anlamına gelmez. Yasayla birlikte mağdur olacak bir yığın işçi ve emekçiyi de mücadelenin içine çekecek tarzda işin başına geçilmeli, tabanda ortak mücadele örgütleri oluşturulmalıdır.



Kölelik yasası mecliste görüşülüyor

Daha önce 13 maddesi kabul edildikten sonra 6 Mayıs’ta yeniden meclis genel kurulunda görüşülmeye başlayan kölelik yasası alelacele geçirilmeye çalışılıyor. 6 Mayıs’ta 5 maddenin daha kabul edilmesiyle yasanın 18 maddesi görüşülmüş ve kabul edilmiş oldu. 7 Mayıs tarihinde yasanın 13 maddesi daha meclisten geçirilerek, şu ana kadar 31 maddesi kabul edildi.

Geçen maddelerin bazıları şöyle:

- İş güvencesi 30’dan az işçi çalıştıran işyerlerinde geçerli olmayacak. Aynı zamanda işyerlerinde kıdemi 6 ayın altında olan işçiler iş güvencesinden yararlanamayacak.

- Sözleşmeyle işçinin yapmayı üstlendiği işle ilgili kendisine ihtiyaç duyulması halinde kısmi süreli iş sözleşmesi imzalanacak.

- Taraflar arasında imzalanacak sözleşmeye bir deneme süresi konulduğunda bunun süresi en çok 2 ay olacak.

- Birden çok işçinin oluşturduğu takımı temsilen, bir işçi takım kılavuzu sıfatıyla işverenle sözleşme yapacak ancak, her işçinin ücreti sözleşmede ayrı ayrı belirtilecek.

- Fesih bildirimleri çalışma süresine göre 2 ila 8 hafta sonra geçerli olacak.

- İş sözleşmesi feshedilen işçi tebliğ tarihinden başlayarak bir ay içinde iş mahkemesinde dava açabilecek. Dava iki ay içinde sonuçlandırılacak. Feshin geçerli nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene ait olacak.

- Mahkeme veya özel hakem, geçersiz nedenle işçinin sözleşmesine son verildiğine karar verirse işveren işçiyi bir ay içinde işe başlatmakla yükümlü.
- Tasarı aksi halde işverene tazminat ödeme zorunluluğu getiriyor. Ancak Genel Kurul’da verilen bir değişiklik önerisiyle tazminat miktarı düşürüldü. İşe başlatılmayan işçiye ödenecek tazminatın alt sınırı 6 aydan 4 aya, üst sınırı ise bir yıldan 8 aya indirildi.