1 Mayıs ve sınıf hareketi
1 Mayıs geride kaldı. İşçi sınıfı açısından bakıldığında bu yılın 1 Mayısı, devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması çabalarının önünü açacak önemli bir olanaktı. Bu olanak gerektiği şekilde değerlendirilemedi.
Gerçi şu ana kadar yapılan pek çok değerlendirme dünyada ve Türkiyede son yılların en görkemli, en başarılı 1 Mayıs gösterilerinin gerçekleştirildiği yönünde. Bu başarıya kanıt olarak da kutlamaların yaygınlığı ve kitlesel katılım, bunun yanında sahiplenilen talep ve şiarların politik içeriği gösteriliyor. Yaygınlık ve kitlesel katılım bakımından ortada bir başarı olduğu doğrudur.
Fakat bu değerlendirmelerde üzerinden atlanan şudur. 1 Mayıs herhangi bir miting veya gösteri değildir. Başarısı da tek başına yaygın ve kitlesel katılımla ölçülemez. 1 Mayıs emek ile sermayenin boy ölçüşme günüdür. Sermayeye karşı işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.
Dolayısıyla başarılı bir 1 Mayıs, ancak işçi sınıfının devrimci 1 Mayısı olabilir. Emperyalist-kapitalist saldırıların bu denli yoğunlaştığı; bu kudurganlığın ancak devrimci mücadele ile yanıtlanıp püskürtülebileceği; işçi sınıfının sermayeye karşı bu mücadeleyi verebilecek tek devrimci sınıf olduğu gibi en basit gerçekler bir arada değerlendirildiğinde ortaya bu sonuç çıkmaktadır.
Tüm bunların ışığında bakıldığında söylemek gerekir ki, 2003 1 Mayısı işçi sınıfının devrimci 1 Mayısı olmadı. Türkiyede işçi ve emekçilerin 1 Mayıs alanlarına her bakımdan çok daha güçlü bir şekilde çıkmaları, gösterileri sınıf hareketini canlandırmak ve ileri taşımak için bir ön adıma dönüştürmeleri beklenirdi. Asıl o zaman 1 Mayıs gerçekten başarılı geçmiş sayılırdı. Bu olmadı.
Fakat öte yandan 1 Mayıs, sınıf hareketinin bugünkü durumuna ilişkin önemli bir takım açıklıklar sağladı.
1 Mayısa işçi-emekçi katılımın düzeyi ve anlamı
İstanbul üzerinden bakıldığında, katılımcı kitlenin içinde toplam işçi katılımı beklenenin altında kaldı. Üstelik AKP hükümetinin bir dizi saldırı için start aldığı bir dönemde katılımın bu kadar az olması düşündürücüdür. Dikkat edilmesi gereken, üç yıldan bu yana İstanbuldaki 1 Mayıs gösterilerine hemen hemen aynı düzeyde bir işçi-emekçi katılımının olmasıdır. Diğer büyük kentlerde de benzer bir durum söz konusudur. Sınıf hareketini darbeleyen, dağıtan ve zayıf düşüren tüm gelişmelere rağmen 1 Mayısa belli bir katılım düzeyinin tutturulabilmesini yine de önemsemek gerekir.
Bu katılım düzeyi herşeyden önce sınıf yığınlarındaki mücadele isteğine ve bu konudaki ısrara işaret etmektedir. Gene belli şube ve işyerlerinin süreklileşen ve belli bir kitleselliği ifade eden katılımları da buralardaki öncü işçilerin 1 Mayısa hazırlığı ve katılımı örgütlemek için bilinçli bir tutum içinde olduklarını ve emek harcadıklarını göstermektedir.
Gene gerek İstanbulda gerekse diğer kentlerde işçi kortejlerine hemen hemen aynı talep ve şiarlar hakim olmuştur. Irakın işgali, kölelik yasası ve başta özelleştirme olmak üzere saldırı politikaları sınıfın ortak gündemi durumundadır. Özelleştirme saldırısının şu andaki doğrudan hedefi durumundaki (PETKİM ve TEKEL gibi) işletmelerin bulunduğu yerlerde özelleştirmeye karşı mücadele konusunun daha öne çıktığı görülmektedir.
1 Mayıs, sendikal ihanet ve alt kademe sendikacılar
Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 1 Mayısa sözünü ettiğimiz işçi-emekçi katılımının sağlanmasında sendika konfederasyonlarının hiçbir katkısı ve rolü yoktur. Sendika konfederasyonlarının yönetimleri, artık gelenek olduğu üzere, 1 Mayısa hazırlık için parmaklarını dahi oynatmamışlardır. KESKle birlikte dört konfederasyon için de aynı durum geçerlidir. Hazırlandığı kadarıyla 1 Mayıs çağrı materyallerinin büyük çoğunluğu da ancak 1 Mayıstan 3-5 gün önce şubelere gönderildiği için kullanılmadan bir kenara kaldırılmıştır. Bu tutum sendika bürokratlarının artık kanıksanmış sınıf işbirlikçisi kimlikleriyle tam bir uyum içindedir ve artık kimseyi de şaşırtmamaktadır.
Bir parça şaşırtıcı olan ise alt kademe sendikacıların, özel olarak da bir süre önce oluşturdukları İstanbul Sendikalar Birliğinin (İSB) tutumudur. Gerçi işçi-emekçi katılımın önemli bir kısmı İSByi oluşturan sendika şubelerinin örgütlü olduğu işyerlerinden gelmiştir. Fakat kendisine büyük bir misyon biçen ve 1 Mayısla ilgili olarak önden iddialı laflar eden İSBnin katılım şekli, ortaya koyduğu iddiayla çelişmiştir. İşçi temsilcileriyle toplantılar yapan, sermayenin saldırılarına ve sendikal ihanete karşı mücadele edeceğini ilan eden İSB, 1 Mayıs alanında mücadele bayrağını yükseltmek yerine gizlenmeyi tercih etmiştir. Alanda İSB adına ne bir pankart ne de başka bir şey kullanılmıştır. Kısacası, İSBnin ölü doğan bir birlik olduğu, işçi sınıfının örgüt ve önderlik ihtiyacına yaıt verme bakış ve yeteneğine sahip olmadığı 1 Mayısın tescil ettiği bir başka önemli olgudur.
Birlik ve dayanışmanın zayıflığı
İşçi sınıfı açısından birliğin anlamı örgütlülüktür. Bu yönüyle bakıldığında sınıfın ve yığınların örgütlenme düzeyinin düşüklüğünü bu yılın 1 Mayıs gösterileri bir kez daha teyit etmiştir. Örgütlülükten sadece işçilerin bir sendikaya kayıtlı olmalarını kastetmediğimiz ise açıktır. Aynı şekilde dayanışma planında da kötü bir sınav verilmiştir. Bırakalım işçi-emekçi kortejlerini, siyasal önderlik iddiasındaki devrimci çevreler de alanda tam anlamıyla birbirinden kopuk bir tablo sergilemişlerdir.
Olumlu olan ise uluslararası dayanışma görüntüsüdür. Önce küreselleşmeye karşı ortaya çıkan son bir yıldır emperyalist saldırganlığa karşı mücadeleyi de kapsayarak gelişen uluslararası hareket 1 Mayısı da büyük ölçüde sahiplenmiş görünmektedir. 1 Mayıs emperyalist ülkelerden işgal altındaki Iraka kadar dünyanın pek çok ülkesinde neredeyse aynı taleplerle sahiplenilmiştir. Bu durum işçi ve emekçilerin, ezilen halkların uluslararası dayanışmasını örmek bakımından güçlü bir imkana işaret etmektedir.
Saldırılar devam ediyor,
görevler omuzlanmayı bekliyor!
1 Mayıs geride kaldı. Emperyalizmin haydutluğu ve sermayenin saldırıları ise devam ediyor. 1 Mayıstaki tablodan da cesaret alan sermaye hükümeti kölelik yasanını hiç fırsat geçirmeden meclise getirdi. Perşembe akşamı bu yasayı tümüyle meclisten geçirmeyi planlıyorlar, üstelik ilk haline göre daha da ağırlaştırılmış bir biçimde.
Özelleştirme ve kamuda tasfiye sermayenin önem verdiği diğer saldırı alanları. Hükümet bu konularda da peşpeşe yeni kararlar alıyor ve uygulamaya sokuyor. Bir taraftan ekonomide bahar havası propagandasıyla her şeyin iyiye gittiği yalanı topluma pompalanırken, diğer taraftan İMFnin tüm talimatları birbiri ardına hayata geçiriliyor.
Dolayısıyla güçlü bir sınıf hareketinin yaratılması görevi tüm ağırlığıyla omuzlanmayı bekliyor. 1 Mayısın gerektiği gibi kullanılamamış olması, saldırılara karşı güçlü bir sınıf hareketinin örgütlenemeyeceği anlamına gelmiyor. 1 Mayıs mücadele için güçlü bir itilim sağlamadı belki, ama önemli dersler bıraktı. Bize güçlü ve zayıf yanlarımızın neler olduğunu gösterdi.
1 Mayıs bir kez daha gösterdi ki, sınıf hareketinin en temel sorunu işin pratik yanında devrimci bir siyasal önderlikten yoksun oluşudur. Dolayısıyla sınıf hareketine karşı en temel görev devrimci politik çalışmayı yaygınlaştırıp yoğunlaştırmak, sınıfın öncülerini partinin devrimci programı altında örgütlemektir.
Bu görev elbette sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. İşçi sınıfının devrimci partisinin gelişip güçlenmesi ile sınıf hareketinin yaratılması görevleri artık tamamıyla içiçe geçmiştir. Görevimiz Parti bayrağını daha da yükseltmek bu uğurda her türlü olanağı seferber etmektir.
Emperyalist haydutluğa, kapitalist sömürüye karşı işçi sınıfının devrimci programı altında birleşelim, savaşalım!
|