10 Mayıs'03
Sayı: 18 (108)


  Kızıl Bayrak'tan
  ABD azarlıyor, uşakları hazırola geçiyor!
  Kölelik yasası TBMM Genel Kurulu'nda madde madde geçiyor...
  İşçi ve emekçilerle röportajlar...
  Kölelik yasasına karşı ilk tepkiler...
  1 Mayıs ve sınıf hareketi
  Filistin halkına onur kırıcı bir teslimiyet dayatılıyor...
  Amerikan emperyalizmi açık tehdit diplomasisine hız verdi
  Türkiye'nin Kıbrıs politikası iflas etti
  Sağlık işçilerinden çağrı:
  Saldırılara karşı mücadele barikatlarını örelim!
  Haydut takımının başı Bush'un "zafer konuşması"...
  ABD'nin Avrupa'nın göbeğinde egemenliğini yeni güçlerle inşa girişimi
  Bingöl'de önce kamu binaları çöktü!
  Deprem, ölüm ve acı kader mi?
  Fransa'da eğitim alanında eylem dalgası!
  '68'in ve Denizler'in devrimci mirasını sahiplenmek!
  Deniz, Hüseyin ve Yusuf için mesaj
  ODTÜ'de Alternatif Şenlik...
  Devlet güdümlü "Türk Solu" güruhu
  Hiçbir güç devrimci faaliyetimizi engelleyemeyecektir!
  İTÜ Şenliği nereye?
  1 Mayıs ve kamu emekçi hareketi...
  Liseli gençlik ve 1 Mayıs
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
1 Mayıs ve sınıf hareketi

1 Mayıs geride kaldı. İşçi sınıfı açısından bakıldığında bu yılın 1 Mayıs’ı, devrimci bir sınıf hareketinin yaratılması çabalarının önünü açacak önemli bir olanaktı. Bu olanak gerektiği şekilde değerlendirilemedi.

Gerçi şu ana kadar yapılan pek çok değerlendirme dünyada ve Türkiye’de son yılların en görkemli, en başarılı 1 Mayıs gösterilerinin gerçekleştirildiği yönünde. Bu başarıya kanıt olarak da kutlamaların yaygınlığı ve kitlesel katılım, bunun yanında sahiplenilen talep ve şiarların politik içeriği gösteriliyor. Yaygınlık ve kitlesel katılım bakımından ortada bir başarı olduğu doğrudur.

Fakat bu değerlendirmelerde üzerinden atlanan şudur. 1 Mayıs herhangi bir miting veya gösteri değildir. Başarısı da tek başına yaygın ve kitlesel katılımla ölçülemez. 1 Mayıs emek ile sermayenin boy ölçüşme günüdür. Sermayeye karşı işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür.

Dolayısıyla başarılı bir 1 Mayıs, ancak işçi sınıfının devrimci 1 Mayıs’ı olabilir. Emperyalist-kapitalist saldırıların bu denli yoğunlaştığı; bu kudurganlığın ancak devrimci mücadele ile yanıtlanıp püskürtülebileceği; işçi sınıfının sermayeye karşı bu mücadeleyi verebilecek tek devrimci sınıf olduğu gibi en basit gerçekler bir arada değerlendirildiğinde ortaya bu sonuç çıkmaktadır.

Tüm bunların ışığında bakıldığında söylemek gerekir ki, 2003 1 Mayıs’ı işçi sınıfının devrimci 1 Mayıs’ı olmadı. Türkiye’de işçi ve emekçilerin 1 Mayıs alanlarına her bakımdan çok daha güçlü bir şekilde çıkmaları, gösterileri sınıf hareketini canlandırmak ve ileri taşımak için bir ön adıma dönüştürmeleri beklenirdi. Asıl o zaman 1 Mayıs gerçekten başarılı geçmiş sayılırdı. Bu olmadı.

Fakat öte yandan 1 Mayıs, sınıf hareketinin bugünkü durumuna ilişkin önemli bir takım açıklıklar sağladı.

1 Mayıs’a işçi-emekçi katılımın düzeyi ve anlamı

İstanbul üzerinden bakıldığında, katılımcı kitlenin içinde toplam işçi katılımı beklenenin altında kaldı. Üstelik AKP hükümetinin bir dizi saldırı için start aldığı bir dönemde katılımın bu kadar az olması düşündürücüdür. Dikkat edilmesi gereken, üç yıldan bu yana İstanbul’daki 1 Mayıs gösterilerine hemen hemen aynı düzeyde bir işçi-emekçi katılımının olmasıdır. Diğer büyük kentlerde de benzer bir durum söz konusudur. Sınıf hareketini darbeleyen, dağıtan ve zayıf düşüren tüm gelişmelere rağmen 1 Mayıs’a belli bir katılım düzeyinin tutturulabilmesini yine de önemsemek gerekir.

Bu katılım düzeyi herşeyden önce sınıf yığınlarındaki mücadele isteğine ve bu konudaki ısrara işaret etmektedir. Gene belli şube ve işyerlerinin süreklileşen ve belli bir kitleselliği ifade eden katılımları da buralardaki öncü işçilerin 1 Mayıs’a hazırlığı ve katılımı örgütlemek için bilinçli bir tutum içinde olduklarını ve emek harcadıklarını göstermektedir.

Gene gerek İstanbul’da gerekse diğer kentlerde işçi kortejlerine hemen hemen aynı talep ve şiarlar hakim olmuştur. Irak’ın işgali, kölelik yasası ve başta özelleştirme olmak üzere saldırı politikaları sınıfın ortak gündemi durumundadır. Özelleştirme saldırısının şu andaki doğrudan hedefi durumundaki (PETKİM ve TEKEL gibi) işletmelerin bulunduğu yerlerde özelleştirmeye karşı mücadele konusunun daha öne çıktığı görülmektedir.

1 Mayıs, sendikal ihanet ve alt kademe sendikacılar

Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 1 Mayıs’a sözünü ettiğimiz işçi-emekçi katılımının sağlanmasında sendika konfederasyonlarının hiçbir katkısı ve rolü yoktur. Sendika konfederasyonlarının yönetimleri, artık gelenek olduğu üzere, 1 Mayıs’a hazırlık için parmaklarını dahi oynatmamışlardır. KESK’le birlikte dört konfederasyon için de aynı durum geçerlidir. Hazırlandığı kadarıyla 1 Mayıs çağrı materyallerinin büyük çoğunluğu da ancak 1 Mayıs’tan 3-5 gün önce şubelere gönderildiği için kullanılmadan bir kenara kaldırılmıştır. Bu tutum sendika bürokratlarının artık kanıksanmış sınıf işbirlikçisi kimlikleriyle tam bir uyum içindedir ve artık kimseyi de şaşırtmamaktadır.

Bir parça şaşırtıcı olan ise alt kademe sendikacıların, özel olarak da bir süre önce oluşturdukları İstanbul Sendikalar Birliği’nin (İSB) tutumudur. Gerçi işçi-emekçi katılımın önemli bir kısmı İSB’yi oluşturan sendika şubelerinin örgütlü olduğu işyerlerinden gelmiştir. Fakat kendisine büyük bir misyon biçen ve 1 Mayıs’la ilgili olarak önden iddialı laflar eden İSB’nin katılım şekli, ortaya koyduğu iddiayla çelişmiştir. İşçi temsilcileriyle toplantılar yapan, sermayenin saldırılarına ve sendikal ihanete karşı mücadele edeceğini ilan eden İSB, 1 Mayıs alanında mücadele bayrağını yükseltmek yerine gizlenmeyi tercih etmiştir. Alanda İSB adına ne bir pankart ne de başka bir şey kullanılmıştır. Kısacası, İSB’nin ölü doğan bir “birlik” olduğu, işçi sınıfının örgüt ve önderlik ihtiyacına yaıt verme bakış ve yeteneğine sahip olmadığı 1 Mayıs’ın tescil ettiği bir başka önemli olgudur.

Birlik ve dayanışmanın zayıflığı

İşçi sınıfı açısından birliğin anlamı örgütlülüktür. Bu yönüyle bakıldığında sınıfın ve yığınların örgütlenme düzeyinin düşüklüğünü bu yılın 1 Mayıs gösterileri bir kez daha teyit etmiştir. Örgütlülükten sadece işçilerin bir sendikaya kayıtlı olmalarını kastetmediğimiz ise açıktır. Aynı şekilde dayanışma planında da kötü bir sınav verilmiştir. Bırakalım işçi-emekçi kortejlerini, siyasal önderlik iddiasındaki devrimci çevreler de alanda tam anlamıyla birbirinden kopuk bir tablo sergilemişlerdir.

Olumlu olan ise uluslararası dayanışma görüntüsüdür. Önce küreselleşmeye karşı ortaya çıkan son bir yıldır emperyalist saldırganlığa karşı mücadeleyi de kapsayarak gelişen uluslararası hareket 1 Mayıs’ı da büyük ölçüde sahiplenmiş görünmektedir. 1 Mayıs emperyalist ülkelerden işgal altındaki Irak’a kadar dünyanın pek çok ülkesinde neredeyse aynı taleplerle sahiplenilmiştir. Bu durum işçi ve emekçilerin, ezilen halkların uluslararası dayanışmasını örmek bakımından güçlü bir imkana işaret etmektedir.

Saldırılar devam ediyor,
görevler omuzlanmayı bekliyor!

1 Mayıs geride kaldı. Emperyalizmin haydutluğu ve sermayenin saldırıları ise devam ediyor. 1 Mayıs’taki tablodan da cesaret alan sermaye hükümeti kölelik yasanını hiç fırsat geçirmeden meclise getirdi. Perşembe akşamı bu yasayı tümüyle meclisten geçirmeyi planlıyorlar, üstelik ilk haline göre daha da ağırlaştırılmış bir biçimde.

Özelleştirme ve kamuda tasfiye sermayenin önem verdiği diğer saldırı alanları. Hükümet bu konularda da peşpeşe yeni kararlar alıyor ve uygulamaya sokuyor. Bir taraftan “ekonomide bahar havası” propagandasıyla her şeyin iyiye gittiği yalanı topluma pompalanırken, diğer taraftan İMF’nin tüm talimatları birbiri ardına hayata geçiriliyor.

Dolayısıyla güçlü bir sınıf hareketinin yaratılması görevi tüm ağırlığıyla omuzlanmayı bekliyor. 1 Mayıs’ın gerektiği gibi kullanılamamış olması, saldırılara karşı güçlü bir sınıf hareketinin örgütlenemeyeceği anlamına gelmiyor. 1 Mayıs mücadele için güçlü bir itilim sağlamadı belki, ama önemli dersler bıraktı. Bize güçlü ve zayıf yanlarımızın neler olduğunu gösterdi.

1 Mayıs bir kez daha gösterdi ki, sınıf hareketinin en temel sorunu işin pratik yanında devrimci bir siyasal önderlikten yoksun oluşudur. Dolayısıyla sınıf hareketine karşı en temel görev devrimci politik çalışmayı yaygınlaştırıp yoğunlaştırmak, sınıfın öncülerini partinin devrimci programı altında örgütlemektir.

Bu görev elbette sınıf devrimcilerinin omuzlarındadır. İşçi sınıfının devrimci partisinin gelişip güçlenmesi ile sınıf hareketinin yaratılması görevleri artık tamamıyla içiçe geçmiştir. Görevimiz Parti bayrağını daha da yükseltmek bu uğurda her türlü olanağı seferber etmektir.

Emperyalist haydutluğa, kapitalist sömürüye karşı işçi sınıfının devrimci programı altında birleşelim, savaşalım!