Sermaye iktidarının efendisi karşısındaki çaresiz çırpınışları...
ABD azarlıyor, uşakları hazırola geçiyor!
Wolfowitzin CNN Türk kanalından paylamalarıyla başlayan, Myers ve Grossmanın ona destek mesajlarıyla devam eden ve son olarak da Perlenin Forum İstanbul toplantısında yaptığı aynı doğrultuda konuşmayla bir noktaya gelip dayanan Amerikan-Türk devlet ilişkileri meselesi, medyada temel gündem haline getirilmiş durumda.
Amerikancı medyada bu gelişmelere ilişkin yorumlar,biz demiştik, bak Amerikayı kızdırdık, şimdi çık işin içinden çıkabilirsen ekseninde. Ve elbette bu yorumlar, bundan sonrasına ilişkin olarak, aman bir daha Amerikanın sözünden dışarı çıkılmasına bağlanıyor. Sanki devlet cephesinde ABDye verilen sözlerin dışına çıkılmış, sermaye iktidarı ABDden çok bağımsız hareket etmiş gibi.
Wolfowitzin azarlamalarına devlet cephesinden verilen yanıtlar, aslında işin rengini olduğu gibi ortaya sermektedir. Amerika, uşağını azarlayan efendi edasıyla paylıyor, devlet erkanı ise bu paylama ve üstü örtülü tehditleri sessizlikle sineye çekiyor. ABD ile arayı bozmamak için utanmazca biz 50 küsur yıldır Amerikaya karşı hiç hata yapmadık, Korede onlar için canımızı bile verdik laflarını geveliyorlar.
Bu tutumu eleştiren bazı medya mensupları ise, konuyu AKP hükümetiyle sınırlamak, işin günahını hükümete yıkıp siyasal enkaz altında kalan devleti kurtarmak için özel bir çaba sarfediyorlar. Oysa Amerikada hayal kırıklığı yaratan, gelip geçici olan hükümet değil devletin daha temel ve kalıcı (ve kadim Amerikancı) bir kurumudur ve asıl paylama da ona yönelik. Amerikanın bakanları, ikinci-üçüncü konumdaki yetkilileri kalkıp orduyu suçlayabiliyorlar. Ama Türkiyede, suçlamak bir yana, eleştirmeyi dahi göze alabilecek demokrat aydın kesimi çıkmıyor. Konu, hükümet, AKP ve ABD arasında gezdirilip duruyor.
Açıktır ki, bu derece küstah, böylesine tacizkar söylemler, ancak onu hakedenlere yöneltilir. Nitekim Ankara veremediği yanıtlarla bu tavrı hakettiğini ortaya koymuş durumda. Hiç alınganlık sergilemiyorlar, hadlerini biliyorlar. Efendi-uşak ilişkisine uygun bir tutum sergiliyorlar.
Bu paylamalar hizaya getirme amaçlıdır
Elbette ABDnin sorunu uşaklarını gücendirmek, kırmak ve istifaya zorlamak değildir. Sadece yola getirmek, dünyanın gözü önünde tövbe ettirmek, her konuda kesin ve kör bağlılık sözlerini tekrarlatmak istiyor. Türkiyeden, Biz Irak konusunda hata ettik, ama şimdi anladık ve Suriye ve İran konusunda asla hata etmeyeceğiz, tam bir itaat göstereceğiz demesini bekliyor ve istiyor.
Bu söylem Wolfovitzle yapılan röportajda paylamaların sertliği arasına gizlendi. Ancak hemen ardından ona destek çerçevesinde ABDden gelen diğer tüm açıklamalarda son derece açık bir biçimde vurgulandı. Özellikle Perlenin Forum İstanbul toplantısında yaptığı konuşmada öne çıkan İran ve Suriye sorunudur. Amerikanın, Ortadoğuya ve onun üzerinden giderek dünyaya yeniden çeki-düzen verme operasyonunda, Iraktan sonra sırada İran ve Suriyenin bulunduğunu artık herkes biliyor.
Ortadoğu için düşünülendemokrasi
Türkiyedeki faşist Amerikancı rejimdir
Amerikanın Ortadoğuda ne menem bir yeni düzen planladığını görmek için, önce Afganistana ve Iraka, ardından da Wolfowitzin ağzından Türkiyeye biçilen misyona bakmak yetecektir. Afgan halkının başına Taliban rejimini bela eden de Amerika idi. Fakat bugün kurduğu rejim, rejim bile değil. Karzai Amerikanın sözünden bir milim şaşmıyor, ancak ülkeyi değil başkenti yönetmeye bile muktedir değil. Irakta henüz hiçbir şey sonuçlanmış olmamakla birlikte, Amerikanın kurmayı planladığı yeni yönetimin de Afganistandakinden farklı olmayacağı şimdiden yeterince açık.
Türkiyeye gelince; tüm bölge ülkeleri gibi Türkiye de hiç kuşkusuz Ortadoğunun bu yeni düzenine dahildir. 50 yıllık müttefiklik, yani stratejik uşaklık, onu bu yeni düzene uyum göstermekten, gereklerini yerine getirmekten muaf kılamıyor. Amerika sadece, bu 50 yıllık ittifakın hatırına, Türkiyenin kendi rızası ve isteğiyle yeni düzene tam bir tabiyet göstermesini, uşaklığını tam bir sadakatle yerine getirmesini istiyor. Bu arada, yola getirdiği ve getirmeyi planladığı ülkelere de ithal edeceği demokrasinin tipini ifşa ediyor: Türkiye tipi bir demokrasi!
Türkiye tipi demokrasi nedir, Ortadoğu halklarına layık görülen böyle bir demokrasi tipi ABD tarafından niye bu kadar övülmektedir, diye kimse sormuyor. Ama açıkça söylüyorlar işte: Amerikancı bir ordunun liderliğinde göstermelik bir parlamenter rejim... Parlamento da kuşkusuz Amerika tarafından belirlenmelidir. Ancak, demokrasinin cilvesi gereği, eğer parlamentodan farklı sesler çıkacak olursa, bizim oğlanlar dedikleri apoletliler hemen gereğini yapmalıdırlar. İster balans ayarııyla, ister darbeyle... Önemli olan, her koşulda Amerikan çıkarlarının korunup-kollanmasıdır.
Yaşanan son gelişmeler, bu koruyup-kollama meselesinde en küçük bir gevşeklik söz konusu olduğunda, ABDnin nasıl bir tavır göstereceği ortaya koymuş bulunuyor. Bu çerçevede Türk devletine ve ordusuna yönelik azarlamalar, aslında tüm bölge devletlerine de mesajlar içeriyor. ABD liderliğini kabul etmek yetmez, denilmek isteniyor. Tam bir itaat, tam bir boyun eğme ve teslimiyet gerektiği vurgulanmış oluyor.
Türk devletinin Amerikancılığı dünyada olduğu kadar Ortadoğuda da görülen, bilinen bir gerçek. 50 yıldır ABDnin bir dediğini ikiletmeyen, Sovyetler Birliğine, Ortadoğu ve Asya halklarına karşı Amerikanın ileri karakolluğunu, İslam dünyası içinde ajanlığını üstlenen ve ABde üstlenmeye çalışan Türk devletini böylesine rezil rüsva edecek şekilde davranırsa, karşısına aldığı devletlere kimbilir neler yapmaz ki!
Belirleyici olan Amerikan uşağı iktidarların değil
işçi sınıfı ve emekçi halkların tutumudur
Amerikanın mesajları, niyetleri ve planları son derece açık.
Amerikan uydusu devletlerin buna karşı nasıl bir tutum göstereceği de örneklerle ortada.
Ama asıl önemli olan devletler değil, işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin göstereceği tutumdur. Ortadoğuda ve dünyada yeni Amerikan düzenine boyun mu eğilecektir, yoksa yeni bir anti-emperyalist/anti-kapitalist mücadele dalgasıyla bu emperyalist saldırı kırılacak ve halkların özgürlüğü, bağımsızlığı ve kardeşliğini temel alan yeni bir çağın, sosyalist devrimler çağının kapıları mı açılacaktır?
Emperyalizmin dünya ölçüsündeki saldırganlığına karşı başlayan, Iraka yönelik saldırıyla doruğa çıkan yaygın ve kitlesel mücadele, dünya halklarının Pax-Amerikanaya kolayından boyun eğmeyeceğini, dolayısıyla ikinci şıkkın giderek tek seçenek haline gelmekte olduğunu göstermiş bulunuyor. Dünya proletaryasının 100 yıllık şiarı, Ya kapitalist barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!, şimdi tüm dünya halklarının, yavaş yavaş da olsa dillendirmeye başladığı ortak bir şiardır. Emperyalist haydutbaşının dünyaya bir an önce çeki-düzen verme telaşı, biraz da bu gelişmelerden duyduğu kaygı yüzündendir.
|