ABD, Irakta artık kendilerinin de açıktan itiraf ettiği gibi, batağa saplanmış durumda. Bu bataklıktan kurtulmak içinde Türkiyeyi, kendini tutup çekeceği bir dal olarak görmekte. Bunun için kredi teklif ederek, Kürt kartını kullanarak, başına çuval geçirerek, açıktan tehdit ederek Türkiyeyi savaşa sokmak için çabalıyor.
Türkiyenin bu konuda görünürdeki ayak diretmesi ise kendi iradesinden bağımsız bir zorunluluğun sonucu. Türkiyeyi yönetenlerin biz bu savaşta yokuz diyebilecek bir durumları söz konusu değil. Çünkü her yönüyle ABDye bağımlı durumdalar. Başbakan ve Genelkurmayın açıklamalarına bakıldığında efendinin yardımına gitmeye fazlasıyla istekli ve çoktan hazır oldukları anlaşılır. Ancak halkın ezici bir çoğunluğunun emperyalist savaşa ve ABD ile işbirliğine karşı olduğu yerde bu o kadar da kolay değil.
Açlığı, işsizliği, yoksulluğu çözeceğim diye iktidara gelen AKP, irticaya geçit vermeyeceğiz söylemiyle görünürde AKP ile didişen ordu ve elbette işbirlikçi sermaye sınıfı, yanlarına satılmış medyayı da alarak, aylardır halkı ABDnin yanında savaşa girmeye ikna etmeye ve bunu haklı göstermeye çabalıyorlar. Bunun için her yolu deniyor, her aracı kullanıyorlar. İnsani yardım götüreceğiz, Biz gitmesek Kürt devleti kurulur dediler olmadı. ABDden kukla Irak yönetiminin kendilerini davet etmesini rica ettiler, ama o da olmadı. Kukla yönetim gelmeyin istemiyoruz dedi. Şimdi de aslında istiyorlar ama söyleyemiyorlar gibi ipe sapa gelmez bir argüman ileri sürüyorlar.
Ancak sonuçta değişen bir şey yok. Türkiyeli işçi ve emekçi halklar bu konuda ikna olmuyor ve olmayacak. Çünkü bu savaşın hiçbir haklı ve meşru dayanağı yok. Türkiyedeki işçi ve emekçi halklar meşru olanın işgale karşı sergilenen direniş olduğunu ve asıl desteğin direnişe verilmesi gerektiğini biliyorlar. Bunu bildiklerinden olsa gerek emperyalist savaş karşıtı muhalefete dönük psikolojik harekat başlatmış durumdalar.
Emperyalist savaş karşıtı kitlelerin büyük anlamda devrimci bir bilinçten ve örgütlülükten yoksun olmasını da fırsat bilen düzenin MHP ve İP gibi iki piyonu, bu konuda işbirliği halinde devreye girmiş durumda. Bu işbirliği artık somut eylem birliği halini almış durumda. Hatırlanacağı gibi MHP ve İPin başını çektiği bir grup, kendi aralarında Kızıl Elma ittifakı kurup sözde emperyalist savaş karşıtı bir eylem de düzenlediler.
Peki Kızıl Elma adı altında biraraya gelen bu oluşumda yer alanlar kimler? Ve bunların amaçlar ne? Kızıl Elma ittifakı kendini, başta ABD olmak üzere, emperyalizme karşı milliyetçi çizgideki sağ ve solun birliği diye tanıtıyor. Ve baş aktörleri de sicilli faşist MHP ve artık onun soldaki uzantısı haline gelmiş bulunan Perinçekçi İP çetesi?
MHP, daha düne kadar hükümet ortağıydı. İMF yıkım programlarına imza atıyor, ABDden üç kuruş kredi dileniyor, bu uğurda bakanlarını bile harcıyordu. İPe gelince, burjuva milliyetçiliğini ve Kürt düşmanlığı halini almış bulunan şovenizmi bayrak yaparak bugün geldiği yer ibret vericidir. Bu çete artık her yönüyle kurulu düzenin bir parçasıdır ve onun vurucu güçlerinden biri olmak hevesindedir. Sözde anti-emperyalisttir, ABDye karşıdır; ama Türkiyenin sayılı kodamanlarından ve ABDnin azılı destekçilerinden Zorlu Holdingin verdiği resepsiyonda boy göstermekte bir sakınca yoktur onlar için. ABD uşağı orduyu yere göğe sığdıramayan, yalakalıkta sınır tanımayan da yine onlardır. Bu ülkede ABD emperyalizmine karşı en net ve kararlı mücadeleyi yürütan komünistlere ve devrimcilere krşı azıllı bir düşmanlığın bayraktarı da onlardır. Kızıl Elma ittifakı kurdukları MHPli faşist çetelerle birlik halinde devrimcilere saldıracakları günler de uzak değildir herhalde.
Emekçi halk kitlelerinin emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı öfke ve tepkisinin iyice yoğunlaştığı bir süreçte bu çakal sürüsü aslan kesiliveriyor. Bukalemun gibi renk değiştirip anti emperyalist bir kimliğe bürünmeye çalışıyorlar.
Geçtiğimiz günlerde Aktüel dergisinde, Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanı Levent Temiz ile Öncü Gençlik lideri Mehmet Perinçekin kolkola çekilmiş bir pozları ve röportajları yayınlandı.
Röportajda Levent Temiz, Türkiye şu an satılmış işbirlikçi yöneticilerin elinde. Milli birlik ve bağımsızlık tehdit altında. Bu şartlar altında Türkçü gençliği uyandırmak için gerekirse silahlı mücadele ederiz. Biz ülkücüler 70li yıllardan silahlı mücadeleye antrenmanlıyız. Silahlı mücadele başladığı zaman öyle sanıldığı gibi yüzler değil binler ölür, biz buna hazırlıklıyız diyor.
Perinçekin oğlu Mehmet Perinçek de benzer ifadelerle Temizi onaylıyor. Peki 70lerden antrenmanlı oldukları silahlı mücadeleyi, emperyalistlere ve onların işbirlikçilerine karşı mı yoksa devrimcilere ve halka karşı mı vermiştir bu faşist çete? Onların 60lı ve 70li yıllardaki tüm kanlı icraatları olduğu gibi ABD emperyalizminin ve Amerikancı egemen sınıfın hizmetinde, dolaysız denetimi ve yönlendirmesi altında değil miydi? Türkiyenin satılmış işbirlikçi yöneticilerinin başını o yıllarda bizzat faşist Türkeş çekmiyor muydu?
Bu sahtekarlar herşeyi çarpıtarak emekçi halkın kafasını bulandırmaya çalışıyorlar. Oysa asıl dertleri kitlelerin emperyalist savaş karşıtı tepkisini düzen kanalları içerisinde boğmak ve etkisizleştirmektir. Bu yaptıkları MGKnın gizli yönetmeliğinde yeralan psikolojik savaşın ta kendisidir.
Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin çöplüğünde yaşayıp onların artıklarından beslenenler emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele edemez.