4 Ekim'03
Sayı: 2003 (02)


  Kızıl Bayrak'tan
  Amerikan işbirlikçilerini durduralım!
  Meclis yeni yasama döneminde iki cephede birden savaş için düğmeye bastı...
  AKP hükümeti tezkere için gün sayıyor...
  Açlık ve yoksulluk pembe yalanlarla gizlenemiyor
  İMF heyeti teftiş için geldi
  İşçilerin patronlara ve sendika bürokrasisine karşı tepkileri ve eylemleri artıyor...
  TEKEL'de özelleştirme...
  Sendikal ihanet derinleşiyor
  YÖK Yasa Tasarısı üzerinden büyüyen düzen içi dalaşma...
  Gençlik savaşı, hükümeti ve YÖK tasarısını protesto etti...
  Genç komünistlerin kampanya çalışmalarından...
  Sosyal güvenlik kurumları özelleştiriliyor, sosyal haklar metalaştırılıyor!
  Yargıtay'ın DEHAP kararı ve gösterdikleri
  Habip, Ümit ve genç bir devrimci...
  Ulucanlar şehitleri anıldı...
  "Kızıl Elma" çetesi ve yeni bir psikolojik harekat
  Irak'a saldırı gerekçelerinin yalan olduğu bir kez daha tescil edildi
  Cancun'da kim kazandı?
  Sorumlu kim, hedef kim? Yapılan ne?..
  Sınıf ve fabrika çalışması üzerine
  Tüm gövdemizle ve gücümüzle fabrikalara!
  Che Guavera!.. Devrimci enternasyonalist mücadele çağrısı!
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın



 
İşçilerin patronlara ve sendika bürokrasisine karşı tepkileri ve eylemleri artıyor...

Arayışa yanıt olmak için bir adım daha!

Kapitalist patronların artan saldırılarına ve sendikal bürokrasinin ihanetine karşı son haftalarda işçilerin eylemli tepkilerine tanık oluyoruz. Farklı eylem biçimleriyle tepkilerini açığa çıkaran işçiler bir yandan kapitalistlerin sendikasızlaştırmaya dönük saldırılarına, bir yandan da sendikal bürokrasinin satışına ve ihanetine karşı seslerini yükseltiyorlar.

Kapsamlı saldırılara karşı sınıf hareketindeki genel durgunluk gözetildiğinde son birkaç aydır gelişen bu eylemler kuşkusuz kendi içerisinde anlamlıdır. Özellikle de sendikaların bugünkü durumuna rağmen bu eylemler gelişebiliyorsa bu işçilerde bir arayışın ve mücadele isteğinin yükseldiğinin belirtisidir.

İşçiler nezdinde gelişen tepki ve eylemlerin bir kısmı ücretlerin artırılması, kölelik yasasına dayanılarak ağırlaştırılan çalışma koşullarının düzeltilmesi, özelleştirmelerin durdurulması ekseninde gelişiyor. Önemli kısmı ise doğrudan sendikal örgütlenme arayışları üzerinden yaşanıyor, patronlarla işbirliği yapan sendika yönetimleri hedef alınıyor. Sendika değiştirme girişimleri de bu arayışın bir biçimi olarak kendini dışa vuruyor.

Örgütsüz işyerlerinde işçiler bir yandan sendikal örgütlenme mücadelesi veriyorken (Bayrampaşa çorap işçileri, Esenyurt, Uşak, Çorlu ve Çerkezköy’de yaşanan tekstil işçilerinin eylemi vb.), örgütlü işyerlerinde çalışan işçiler de patronların yanı sıra sendikacılardan hesap soruyorlar (Tez Koop-İş üyesi Migros işçilerinin sendikanın kendilerinden habersiz olarak imzaladığı satış sözleşmesine karşı sendikayı basması, Adana-Mensa işçilerinin DİSK Tekstil’den TEKSİF’e geçmesi, Tek Gıda-İş ve Öz İplik–İş’in kongrelerinde işçilerin kongreyi basarak sendikacılardan hesap sorması, Eskişehir Paşabahçe işçilerinin Çimse-İş’ten Kristal İş’e geçmesi vb.). Sendikalar arasında ciddiye alınabilecek bir farkın olmadığı bir yerde, bu türden tepkileri, ihanete karşı biriken tepkilerin ve sınıf tabanıdaki arayışın bir sonucu olarak görmek gerekir.

Bugün için işçiler bir adım daha ileri giderek doğrudan sendikal bürokrasiyi hedef alan bir tutum takınmak, ihanetçileri başından defedip sendikalarına sahip çıkmak yerine, ihanetçi işbirlikçi tutumları açık hale gelen sendikaları cezalandırmak üzere bir başka sendikada örgütlenmeyi tercih ediyorlar. (Mensa ve Paşabahçe örneklerinde olduğu gibi). Ya da mevcut ihanete anlamlı bir tepki koyup ve eleştiri oklarını yöneltebiliyorlar.

Örneğin Tekel işçileri; “Mücadelenin önündeki en büyük engel Tek Gıda-İş’in sendikal anlayışıdır; sendika teslimiyeti savunuyor, mücadelenin önüne düşmek yerine kapalı kapılar ardında hükümetle uzlaşmayı tercih ediyor” diyerek, kendilerine ihanet eden ve patronlara uşaklığa soyunan sendika yöneticilerini genel kurulda teşhir ediyorlar. Bildiri yayınlayarak sendika yöneticilerini göreve çağırıyor. Öz İplik-İş Sendikası’nın Genel Kurulu’nda işçiler, “Böyle sendika istemiyoruz” diyerek isyan seslerini yükseltiyorlar. Migros işçileri sendikacının patroncu tutumuna karşı tavır alarak sendikayı basıyorlar.

Bu örneklerden de görüleceği gibi, patronlarla işbirliği yapan sendika bürokratlarını işçiler artık suskunla karşılamıyor. Ve ortaya sınıf hareketi üzerindeki ölü toprağını bir ucundan başlayarak silkelemeye başlayan son derece anlamlı tepkiler çıkıyor. Fakat yeterli olmadığını, mevcut arayışlara kararlı bir çözüm yolu göstermeye yetmediğini görmek için, bu anlamlı tepkilerin, biriken öfkenin kendiliğinden sönümlenmesini ya da yeni bir ihanetle dağılmasını beklemek gerekmiyor. ‘98’de metal sektöründe Türk-Metal’e karşı başlayan tepkilerle büyüyen hareketliliğin yenilgiyle sonuçlanan deneyimi ortadadır. Orada da görüldüğü üzere, işçilerin tercihi olan yeni sendika (Birleşik-Metal) nispeten ileri ve henüz işçilerin gözünde yıpranmamış bile olsa, mevcut aayışları kendisine üye kazandırma kaygısının ötesine taşırıp (ki buna bile cesaret edemediler) işçilerin özlemlerine ve taleplerine yanıt veremeyeceğini gösterdi.

Böylesi arayışların arttığı yerde atılması gereken ve atılamadığı için uzun bir süredir sınıf hareketini felçeden bir adım daha var. Bu, mevcut sendikal anlayış ve işleyişle, mücadele çizgisiyle, yani bir bütün olarak çürümenin asıl kaynağı olan sendika bürokrasisiyle hesaplaşmayı sağlayabilmektir. En yakıcı sorun, patronların saldırılarına ve sendikal bürokrasiye karşı gelişen hareketlenmeleri işçilerin arayışlarına yanıt verecek bir düzeye çıkarmak, gerici barikatları parçalayacak bir mücadeleyi adım adım örmektir.

Sendikal bürokrasinin hareketin önüne diktiği ihanet barikatları, oynadığı uğursuz rol, ancak işçilerin tabandan yükselen örgütlü iradesi ile aşılabilir. Bu açıdan mevcut tepkiler daha güçlü biçimde açığa çıkarılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Bu yönde azami bir çaba gösterilmeli, dağınık ve birbirinden yalıtık olarak gelişen tepkiler ortaklaştırlımaya çalışılmalıdır.

Bu çabaya paralel olarak bilinçli, hedefli ve ısrarlı bir devrimci müdahale ile hareketin arayışlarına yanıt verilmelidir. Henüz kendisini bilinçli ya da derli toplu olarak ifade etme olanaklarından yoksun olan mevcut arayışlar, sendikal bürokrasinin ihanetine ya da çalışma koşullarına karşı tepkiler biçiminde ortaya konsa da, esas olarak sömürü düzenine karşı tepkinin bir ifadesidir. Kendiliğinden ortaya çıkardığı tepkilerin ve biriktirdiği imkanların yanında, mevcut arayışlar ve bu temeldeki hareketlilik, sınıfın kendiliğinden karşılayamayacağı siyasal bir ihtiyaca işaret etmektedir.

İşçi sınıfının ve emekçilerin en temel sorunu devrimci önderlikten yoksun olmasıdır. Bu yüzden de işçiler gerek patronların saldırılarına, gerekse de sendikaların bizzat kendilerine yönelik bir saldırı aracına çevrilmesine karşı bağımsız devrimci bir sınıf tavrı koyamamaktadır. Kendiliğinden ya da herşeye rağmen sendikalar aracılığıyla koyduğu tepkilerde, sürdürdüğü mücadelede ise hep yenilgi, hep satış, hep ihanetle karşı karşıya gelmektedir. Bu ise güvensizliği, umutsuzluğu ve karamsarlığı getirmektedir.

İşçi sınıfının üzerindeki bu ölü toprağını atabilmek ve süreci kazanımlarla tersine çevirebilmek için ihtiyaca yanıt verecek ısrarlı, iddialı bir politika ile sınıf içerisinde kök salmalıyız. Sendikal mücadelenin olanaklarından da yararlanarak sınıfı harekete geçirmek, öncüsüyle buluşturmak yakıcı ve güncel bir görevdir.


Bakırköy Sümerbank işçileri
özelleştirmeye karşı eylemde!

Bir süre önce ücretli izne çıkarılan Bakırköy Sümerbank’ta çalışan 760 işçi, ücretli izin dayatmasını reddederek mesai saatlerinde fabrika içerisinde beklemeye başladılar. Son olarak AKP hükümeti Bakırköy Sümerbank’ın özelleştirilmesi için ihale tarihini 21 Ekim olarak açıkladı. Bunun üzerine Sümerbank işçileri mesai saatlerinde fabrikada bekleme eylemlerini gruplar halinde gece ve gündüz işyerinde nöbet tutmaya çevirdiler. Sümerbank işçileri, müdür ve adamları dahil olmak üzere şüpheli gördükleri ve fabrikayı gezmek için gelecek hiç kimseyi fabrikaya sokmayacaklarını söylüyorlar.

Eylemle ilgili sohbet ettiğimiz işçiler, temsilciler ve Bakırköy TEKSİF Sendikası Başkanı Çetin Yelken de, işçilerin tasfiye ve özelleştirme saldırısına karşı direnme kararlılığında olduklarını ifade ediyorlar.

Sümerbank işçileri 7 Ekim günü aileleri ve demokratik kitle örgütlerinin katılımı ile kitlesel bir basın açıklaması düzenleme kararı aldılar. Ayrıca gruplar halinde DKÖ, sendika ve siyasi partiler vb. tüm kurumları dolaşarak ihale, özelleştirme süreci ve eylemleriyle ilgili bilgi vererek eylemlerine destek istiyorlar. Tüm işçi ve emekçileri onurlu Sümerbank işçilerinin eylemine ve direnişine destek vermeye çağırıyoruz.

Kızıl Bayrak/Sefaköy



300 Paşabahçe işçisi
sendikalaştığı için işten atıldı!

Çimseİş’ten ayrılıp Kristal-İş Sendikası’na geçen 300 Eskişehir Şişecam-Paşabahçe işçisi, 27 Eylül günü işten atıldı. İşten atılan işçiler işyerini terketmeme eylemine başladılar. Şişecam patronu sendikal örgütlülüğü dağıtmak ve işçilerin direnişini kırmak için il dışından işçi getirtti. Şehir dışından getirtilen işçiler jandarma eşliğinde fabrikada çalışmaya başladılar.
Tüm baskı ve tehditlere rağmen işçilerin eylemi ailelerinin de desteği ve katılımıyla sürüyor.



Çiğli Kafesan işçileri iş bıraktı...

Çiğli Belediyesi’nin taşeron şirketi olan Kafesan’da çalışan 276 işçi aylardır ücret alamadıkları için 4 gündür iş bırakma eylem yapıyorlar. Belediye İş Sendikası’nda örgütlü olan işçiler ve sendika yönetimi yaptıkları açıklamayla eylemlerine haklarını alıncaya kadar devam edeceklerini ifade ettiler. (Kızıl Bayrak/İzmir)



Tüm Bel-Sen üyeleri maaşların
ödenmemesini protesto etti

Adana Yüreğir Belediyesi’nde Tüm Bel-Sen Sendikası’nda örgütlü 112 zabıta, maaşlarının ödenmemesi nedeniyle 26 Eylül günü Yüreğir Belediyesi önünde bir basın açıklaması yaptı. Zabıtaların iş bırakarak katıldıkları açıklamada Şube Başkanı şunları söyledi: “Türkiye’nin değişik yerlerindeki belediyelerde meydana gelen maaş ödenmemesi uygulamalarına karşı sendikamızın Genel Merkezi tarafından 6-9 Ekim 2003 tarihleri arasında İstanbul-Ankara yürüyüşü düzenlenmiş olup, bundan sonrada her türlü hak gaspı ve haksızlığa karşı mücadelemiz devam edecektir.” Açıklamanın ardından eylem sona erdi. (Kızıl Bayrak/Adana)