19 Ekim '02
Sayı: 41 (81)


  Kızıl Bayrak'tan
  3. yılında direniş ve hücre karşıtı mücadelenin sorunları
  Ortadoğu'da savaş çanları çalmaya başladı
  Türkiye ABD'nin gözde cephesi olmaya hazırlanıyor
  Emperyalist savaş karşıtı eylem ve açıklamalar...
  İçerde işçi ve emekçilere, dışarda kardeş halklara savaş ilan ediliyor!
  Sermaye iktidarı dört koldan savaşa hazırlanıyor!
  Kokuşmuş düzenin kirli adayları
  Kartal-Pendik bölgesi BDSP çalışmalarından...
  BDSP'nin Gülsuyu'ndaki çalışması güçlenerek sürüyor...
  Tayyip&Baykal: Kontrol edilmiştir!
  Zindanlar, zindancılık ve direniş geleneği
  Adana BDSP bağımsız sosyalist milletvekili adayı Özden Demirel'e destek...
  BDSP'nin Mamak'taki seçim çalışmaları giderek güçleniyor
   Yıkıma karşı direniş
   Tecriti meşrulaştırmaya yönelik eni bir manevra: "Sohbet genelgesi"
   Kamu emekçilerinin eylemlerinden...
   TC, Güney ve Kuzey Kürtleri...
   BDSP'nin üniversitelerdeki seçim çalışmaları sürüyor...
   Gençlikten...
   Eksen Yayıncılık'tan yeni bir kitap...
   İki sınıf, iki dünya!
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Yeni dönemi kazanmak için seferber olalım!

Seçim oyununu boşa çıkarmak için
görev başına!

Kısa bir zaman dilimi içerisinde yaşananlar gösteriyor ki, burjuva iktidarı ciddi bir bunalım yaşıyor. Tek başına iktisadi gelişmeler değil, özellikle son birkaç ay içerisinde parlamento düzleminde yaşananlar çok ciddi bir politik krizi/sıkışmayı işaret ediyor. Öyle ki, politik yaşama doğrudan müdahaleler sıradan gelişmeleri arasında yer alıyor. Yoğun bir propaganda ile sersemletilen kitlelere “yeni” diye, mevcut hükümetin temel bakanlarının oluşturduğu siyasal bir hareket sunulabiliyor. Bizzat İMF-TÜSİAD tarafından organize edilen gizli hükümet darbesi ile hedeflenen gerçekleşti. Sermaye düzeninin sadık ancak yıpranmış partisi DSP ikiye bölündü. Böylelikle yaklaşan emperyalist savaş öncesi yeni bir istikrar hükümeti arayışı resmen başladı.

Burjuva medyanın güçlü propagandası
ya da Derviş mucizesi!

Kısa bir süre önce ABD tarafından Türkiye’ye atanan İMF memuru Derviş’e duyulan öfkeyi anlatmak için çok uzağa değil, seçim gündemi öncesindeki aylara dönmek yeterlidir. Özellikle geleceği çalınan gençliğin hiç hoşlanmadığı, emekçi eylemlerinin baş hedefi, “Derviş evine!” sloganlarının muhatabı Kemal Derviş bu birkaç ay içinde adeta bir kurtarıcı gibi anlatıldı. Kitleler etki altına alınmaya, Derviş’ten başka bir şans olmadığı pompalanmaya çalışıldı. Burjuva medya bu alçak memuru biz gençliğe de sempatik gösterebilmek için olmadık işler yaptı. “Solu birleştirme çabalarına aralıksız devam eden Derviş” kitlelerin, özellikle gençliğin aklını çelmeye çabaladı. Sonra ne hikmetse, önce kendi elleriyle hazırlayıp politika sahnesine “yeni” bir siysal hareket olarak kattığı İ. Cem ve H. Özkan ikilisini ortada bıraktı. Daha köklü ve muhtemelen sermaye tarafından daha işe yarar olarak değerlendirilen CHP’ye atandı.

Bu yaşananlardan birkaç ay önce CHP’nin değil iktidar ortağı bir parti olabileceğine, barajı aşabileceğine bile şüphe ile bakılıyordu. İşte burjuva medya şapkasından ikinci tavşanı da bu nedenle çıkardı. CHP’ye, bu eski ve tükenmiş ata, düzenin isteğiyle yeniden yular vuruldu. D. Baykal, bu politika kurdu, alternatifsiz olduğunu anlayınca daha bir iktidar hırsıyla kuşandı. Kendine uzak duran CHP’lileri aday listelerinden uzak tutarak, sözde “sıfır km” genç ve yeni adaylarla seçmen karşısına çıktı. Piyasa ekonomisine ve İMF programına koşulsuz destek sunan Baykal, işsizlik ve geleceksizlik dışında hiçbir şey vaadetmediği biz gençlerden oy istiyor!

Şimdi seçim zamanı, savaş da neymiş!

Temel nedenlerinden biri yeni emperyalist savaş olan seçim süreci boyunca, medyada boy gösteren hiçbir politikacı Irak’tan ve ufuktaki savaştan söz etmiyor. Gizli bir anlaşma, kirli bir sözleşme var ortada. Susuluyor savaş konusunda. Herşey açık aslında; ABD’nin bu yeni savaşına destek vermeyen hiçbir parti yok. Hepsi, bugün parlatılan AKP ve CHP başta olmak üzere, Beyaz Saray’dan icazet alarak politika yapıyorlar. ABD destekli bu partiler gibi tüm düzen partileri ABD adına savaşa hazır durumdalar, vur emri bekliyorlar. Pazarlıklar yapılmış, kanımız pazarlanmış durumda. Bu kirli savaşta biz gençliğe biçilen rol ABD’nin rütbesiz askerleri olmamızdır. İstenen ABD için Irak halkını kadın-çocuk, genç-yaşlı demeden öldürmek, ABD için ölmektir. Ancak unutulan şu ki, bu ülkenin ilerici gençleri daha Afganistan savaşı sırasında kendisi üzerinden azılan tüm bu senaryolara yanıtını vermiştir: “Amerikan askeri olmayacağız!”

Düzen partilerinin eğitim programı:
Paralı, şoven, gerici bir eğitim

Seçim süresince istisnasız tüm düzen partileri boş vaadlerle kitleleri kandırmaya çabalıyorlar. Özellikle eğitim, sağlık, işsizlik gibi sorunlarda bu yalanlar ayyuka çıkıyor. Bugün bunun en sivri örneğini Cem Uzan yapıyor. Her ile üniversite sözü veren Uzan, her sorunu çözeceğine “şerefi ve namusu” üzerine yemin ediyor. Faşist propaganda üzerinde yükselen bir seçim çalışması yürütüyor. Ürdün vatandaşı olduğu açığa çıkan bu pek şerefli Türk evladı, partisinin adını Genç Parti koyarak bizlere şirin görünmeye çalışıyor.

Kısmen parasız eğitim vaadeden Uzan söylemde de olsa diğerlerinden ayrılıyor. Çünkü diğerleri bunu bile yapamıyorlar. Çünkü onlar niyetlerini yeni YÖK yasası meclis komisyonlarında görüşülürken ortaya koydular. YÖK’e karşı olduklarını her fırsatta dile getiren bazıları, neden bu yeni yasadan ve paralı eğitimden bahsetmiyorlar? Çok açık; uyguladıkları İMF programı, bu yasanın da içinde olduğu ticarileştirilmiş eğitim projesini kapsıyor. İstisnasız hepsi bunu uygulamak zorunda.

Sağcısıyla, solcusuyla, sosyal-demokratıyla,
“sosyalistiyle” hepsi AB’ci!

Her renkten burjuva partileri AB konusunda hem fikirler. En mızıkçıları olan MHP’nin de esasa ilişkin bir itirazı yok aslında. Zira uyum yasaları bir bir onaylanırken sessiz kalarak, “zorluk çıkarmayarak” bu yasaları onaylamış oldular. Ardından koparılan fırıtına tamamen seçim yatırımıdır.

Bu partilerin tutumunda anlaşılmadık bir yan yoktur. Ancak kendine sol, sosyalist hatta "devrimci" diyen partiler AB konusunda ne düşünüyorlar? ÖDP’nin tutumu aslında utangaç bir “evet”tir. Onun hayali olan Avrupa tipi demokrasisi bizzat Avrupa tarafından ihraç edilecektir. HADEP, EMEP ve SDP’nin oluşturduğu blok ise, seçim bildirgesine bakılırsa; AB’nin varlığından, Türkiye’nin böyle bir süreçte olduğundan bi haber. Bu bir farkında olmama durumu değil, sessizce onaylama tutumudur. "AB’ye hayır" dediğini iddia eden EMEP’in bu konudaki tutumu utanç vericidir. AB’ci bir parti olan HADEP’le olan ittifakın salt parlamenter heveslerle gerçekleştirildiği gerçeği yalnızca bu konudaki tutumundan ortaya çıkmaktadır.

AB gerici bir sermaye örgütüdür. AB bir uygarlık projesi değil, daha güçlü bir emperyalist odak yaratabilme çabasıdır. AB, ülke burjuvazisinin ihtiyaçları için gündemdedir. AB iddia edildiği gibi biz gençliğe yeni bir gelecek, demokratik bir Türkiye değil, daha karanlık bir gelecek ve emperyalist yağmaya ve kuşatmaya daha açık bir Türkiye yaratacaktır.

Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!

Komünistler seçimlere devrimin ve sosyalizmin programı ile çıkıyorlar. Ne kitleleri parlamenter hayallerle aldatıyorlar, ne de pasifist bir boykotçuluğa gidiyorlar.

Komünistler seçimlere bağımsız sosyalist adaylarla, “Bağımsız Devrimci Sınıf Platformları”yla katılıyorlar. Bunu yaparken kitlelere işçi sınıfının devrimci programını anlatıyor, işçileri, emekçileri ve gençliği bu bayrak altında örgütlenmeye çağırıyorlar.

Düzen parlamenter yolla demokratikleştirmeyi hedefleyen hiçbir platformun çözüm olamayacağını her fırsatta ifade eden komünistler, burjuva seçim platformundan tamamen bağımsız sınıf politikalarıyla hareket ediyorlar. Tüm seçim çalışmasını, emekçilerin ve gençliğin sesi-soluğu olmak için, bu düzeni teşhir edebilmek için, herbiri büyük mücadeleler gerektiren demokratik ve ekonomik talepleri için örgütlenmeye çağırarak değerlendirecekler.

Genç komünistler de bulundukları her alanda “Bağımsız Devrimci Sınıf Platformlu”nun taleplerini duyurmaya çalışacaklar, işçi sınıfı partisinin devrimci seçim taktiğini tüm güçleriyle destekleyeceklerdir. Tüm güç ve olanakları bu hedef doğrultusunda seferber etmek günün temel görevidir.

(Ekim Gençliği’nin Ekim 2002 tarihli
54. sayısının kapak yazısıdır...)



Yeni bir dönem ve liseler...

Okulların açılmasıyla geçen dönemde bıraktığımız sorunlar yine karşımıza çıktı. Görünen o ki, saldırılar geçen dönemi aratacakmış gibi duruyor önümüzde. Değişen tek şey sorunların artması ve uygulayanların değişecek ve daha acımasız olacak olması.

Paralı eğitimin temel ayakları olan yasalar

Eğitimin tümüyle parası olan için bir ayrıcalık hale getirilmesine yönelik son hamleler bu sene yapılmaya çalışılacak. Sistem, geçen sene fırsat bulamadığı için hayata geçiremediği yasaları bu yıl uygulamaya geçirecek. Yeni YÖK yasa tasarısıyla hedeflenen üniversitelerin özelleştirilmesi süreci hala gündemde. Bu yasayla beraber har(a)çlar milyarları bulacak, üniversiteler sermaye için eleman yetiştiren birer şirket durumuna getirilecek.

Üniversitelerde yapılmak istenen ortaöğretimde de, yani liselerde de yapılmak isteniyor. Toplanan onca para ve yapılan en ufak işin bile parasının öğrencilerden alınması bu durumun en iyi göstergesidir. Bunu artık kesin bir hükme bağlamak gerekliliği doğmuş ki, liseler de har(a)ç sistemine geçirilmeye çalışılıyor. Liselere şöyle bir bakıldığında toplanan paralarla (kayıt, katkı payı, tebeşir, yazılı parası vb.) zaten fiilen har(a)ca bağlanmış durumda, kenarda köşede direterek vermeyenlerden de böylece alınmaya çalışılacak.

Gerici eğitim

Eğitimin gerici–çağdışı, anti-bilimsel olması ise sistemin bir başka çıkmazıdır. Matematik, fizik diye ezberletilen formül karmaşası, tarih, edebiyat, coğrafya diye gösterilen karikatür dersleri bize eğitimin ne halde olduğunu gösteriyor. Deneyden, nesnellikten, gerçeklikten uzak, koyun sürüsü yetiştirmek için ise birebir olan bir eğitim gerçekliğiyle yüzyüzeyiz.

Baskıcı eğitim

Eğitimdeki bu kadar çarpıklığın üstünü sıvamak elbette ki kolay değil. Okul yöneticileri suni gündemlerle öğrencileri her an baskı altına almak zorunda. Bir gün kıyafet, bir gün saç stili, bir gün geç gelme ve keyfi yapılan aramalarla bizleri daima kontrol altında tutmaya çalışıyorlar. Çünkü kontrol edilemeyen bir güç onlar için ileride daha büyük sorunlar yaratabilir, ve onlar bunun farkındalar.

Savaş ve yıkım

Yeni bir döneme, özetlemeye çalıştığımız ve daha saymakla bitmez bu sorunların yanı sıra, bir de kardeş bir halkın kanını dökecek, bizleri ölmeye ve öldürmeye götürecek, yoksulluğu, açlığı daha da derinleştirecek bir savaş tehdidiyle giriyoruz. ABD, çıkarına ters düşen Irak’ı kana bulamaya hazırlanıyor. Yapılacak bu emperyalist savaşta Türkiye’ye biçilen rol ise direkt Irak’a saldırmaktır. Bu savaşta yıkıma, ölüme yine mahkum olan bizler ve yoksul Irak halkı olacaktır. Bu savaşın hiçbir meşru/haklı dayanağı, emperyalizmin sefil çıkarları uğruna halkları yeni acılara sürüklemekten başka amacı yoktur.

Yeni dönem ve mücadelenin önemi

Yeni bir öğretim yılına bu gündem ve sorunlarla giriyoruz. Eğer güçlü bir muhalefet ve karşı koyuş olmazsa tüm bu söylediklerimiz hiç vakit geçirilmeden bir bir hayata geçirilecektir. Liselilerin hala kendi örgütlülüklerini yaratamamaları ve bu sebepten dolayı tepkilerini ortaya koyamamaları bu dönemin en yakıcı sorunu olarak önümüzde duruyor.

Saldırı yasalarına karşı "Herkese parasız eğitim hakkı" talebi ile liselilerin mücadele sahnesine çıkmaktan başka yolu yoktur. Faşist disiplin yönetmeliklerine ve idare baskısına karşı "demokratik eğitim", gerici-şoven eğitime karşı; "laik-bilimsel eğitim" talepleri etrafında mücadele etmeliyiz. Emperyalist savaşa karşı daha aktif mücadelenin ise önemi giderek artmaktadır.

Liselilerin en önemli silahı öz örgütlülükleridir. Tüm liselileri bu saldırılara karşı ALGP saflarında birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.

Herkese eşit, parasız, demokratik-bilimsel,
anadilde eğitim hakkı!
Liseliler ALGP saflarında birleşin!

ALGP

(ALPG Bülteni’nin Ekim 2002 tarihli
son sayısından alınmıştır...)



Yeni bir döneme başlarken merhaba...

Okullar yeni bir eğitim dönemine daha kapılarını açıyor. Uzun bir tatil döneminin ardından bu yılın ilk sayısı ile yine karşınızdayız. Okulların açılmasıyla sorunlarımızın yerli yerinde durduğu acı gerçeği hemen karşımıza çıkıyor. Daha kayıt olurken bizleri soymaya başlıyorlar. Kim bilir okullar açıldıktan sonra ne yapacaklar?

Geçen sene yapılan "liseler 2002 yılında harç sistemine geçecek" açıklaması hala geçerliliğini koruyor. Ancak seçimler ve Irak’a müdahale gündemi bu süreci biraz erteleyecek. Aynı şekilde yeni YÖK yasa tasarısı da şu an beklemede. Onu da uygun bir fırsatta, tabi biz izin verirsek hayata geçirmeye çalışacaklar.

Şu an gündemde olan seçimlere de liseli gençliğin elbette söyleyeceği bir şeyler var. Eğitimi artık paralı hale getirme "mecburiyeti" olan, bunun için her türlü yolu, baskıyı göze alan bir düzende seçimler hiçbir sorunu çözemez. Seçimlere girecek partilerin programına bakıldığında "parasız eğitim" cümlesi bulunmamaktadır. Bu da yeni kurulacak hükümetin bir önceki hükümet gibi eğitimin paralı saldırısına kalınan yerden devam edeceğini gösteriyor.

Bu kayıt döneminde yine soygun yapıldı. Bir yandan M.E.B’in yaptığı ikiyüzlüce açıklamalar, diğer yandan 2,5 milyar ya da dolar isteyen okul yöneticileri ağız birliği yaparak "devlet zor durumda bağış yapın" dediler. Ama "bağış" gönüllü olur, "bağış" vermeyenin kaydının yapılmadığı nerede görülmüştür? ALGP olarak bu soyguna sessiz kalmadık tabii. Afiş çalışması, bildiri dağıtımı yaparak bu soygunu velilere ve öğrencilere anlatmaya çalıştık.

Bu dönem de paralı eğitime, baskıya, faşist disiplin yönetmeliklerine, yeni çıkacak saldırı yasalarına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz.

Tüm okurlarımızı sadece bir okur değil, bu bültenin bir bireyi olarak ALGP’yle beraber mücadele etmeye çağırıyoruz. Çünkü, örgütsüz bir toplum köle olmaya mahkum bir toplumdur.

Gelecek bültende bulaşmak üzere...

ALGP

(ALPG Bülteni’nin Ekim 2002 tarihli
son sayısından alınmıştır...)



Kayıt parası, katkı payı soygununa son!..

ALGP olarak bu sene faaliyetlerimize daha erken ve yerinde bir müdahale ile başladık. Bu çalışmanın amacı oldukça önemliydi. Bu çalışmamız çok önemli olmasına karşın hep gözardı edilen kayıt parası soygununa karşıydı. Kimi okullarda milyarlara varan sözde bağışlar alınırken bizim olanları seyretmemiz beklenemezdi. Konuya dikkatle bakıldığında her eğitim sezonunun başında televizyonda, gazetelerde görmeye alışılan bir konu olduğunu farkediyoruz. Bu konu hakkında herkesin sessiz kalma nedeni de budur. Her okulda aynı manzaranın olması, velileri ‘Ne yapalım başa gelen çekilir’ demeye zorluyor. Velileri bu kadar çaresiz bırakan nedenlerin başında okul idarelerinin tehditleri geliyor. Velilerin kapalı kapılar ardında teke tek konuşmaları herşeyi kolaylaştırıyor. İhbar bile etseniz devletin bu konudaki ikiyüzlü tavırları yüzünden hiçbir şey değişmiyor.

Biz de yeni liseli olacakları ve de ailelerini bu haksızlığa karşı uyandırmak, bu konunun üzerine gitmek için bir plan çıkardık. Bunun için bildiri ve afiş çalışması yaptık. Toplam 7 lisede bildiri dağıtımı ve velilerin/öğrencilerin görebilecekleri yerlere, duraklara, okullara afişleme çalışması yaptık. Çalışmamız veliler tarafından olumlu karşılandı. Dağıttığımız bildirileri okuduklarında yazdıklarımızın kendilerinin en doğal haklarını korumaya yönelik olduğunu gördüler.

Ancak bu yaptıklarımız yeterli değildi. Bu sorunun bire bir muhatabı olan velileri de işin bir parçası yapmak sorumluluğuyla yüz yüzeyiz. Biz sene başında dağınıklığımızı bu faaliyetle kısmi de olsa gidermeye çalıştık. Çalışmanın gerçekten bizim için önemi ayrıydı. Çünkü az kişiyle yoğun bir çalışma yürüttük. Bugüne kadar bu konuda hiçbir tecrübemizin olmaması bizi yer yer sıkıntıya soktu.

Gelecek yıl okullar kayıtlara başladığında biz de hazır olacağız. Onların bu saldırılarına karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz. Ve unutulmaması gereken konu, biz onların karşısına dikilirsek tehditlerinin rüzgarda uçup gittiğini görecek olmamızdır. Biz liseli gençliğin önüne çıkan her soruna karşı çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Geçen seneki birikimimiz ve çalışmalarımızın deneyimiyle yeni çalışmalar örgütleyeceğiz.

Liseliler ALGP saflarında birleşin!

Burhan Felek Lisesi’nden ALGP’liler

(ALPG Bülteni’nin Ekim 2002 tarihli
son sayısından alınmıştır...)