Serhat Ararat TC, Güney Kürdistanı işgale hazırlanıyor. Bu, herhangi bir işgal hareketi değil, Güneydeki tüm ulusal kazanımları ve mevzileri ortadan kaldırmaya dönük bir işgal hareketidir. Bunu da gizleme gereğini duymuyorlar. Günlerdir televizyonlara çıkarılan, gazetelerde röportajları yayınlanan B. Ecevitin açıklamaları, tehdit dolu değerlendirmeleri, Güney işgal hareketine işaret ediyor. Seçim meydanlarında yapılan propaganda konuşmaları da şoven milliyetçiliği kışkırtıcı niteliktedir. Güney sınırına yapılan askeri yığınak, yine Güney Kürdistanın çeşitli alanlarına konumlandırılan askeri birlikler, hazırlıkları en üst düzeye çıkarılan işgal hareketinin somut göstergeleri niteliğindedir. ABDnin Irak saldırısı ve işgali sürecinde TC de Kuzeyden girme ve Güney güçlerinin federe devlet oluşturma yolundaki çabalarını önleme hareketini planlamaktadır. Son haftalarda yapılan açıklamalar, Güney Kürdistanda devletleşme yönünde adımlar atıldığı, bir meclisin açıldığı, yeni bir anayasa taslağının kabul edildiği, bu taslağa göre Kerkükün kurulmakta olan devletin başkenti olarak belirlendiği noktalarında odaklanmaktadır. Gelinen noktada ırkçı şovenizmin yeniden ayağa kaldırıldığı ve bir işgal hareketi için gerekli kamuoyunun oluşturulmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Ama buna karşılık Kuzey Kürtleri, TCnin Güneyi işgal planları ve somut hazırlıkları konusunda genel olarak sessiz ve ilgisiz... Neden? Sanki olup bitenler kendilerini, geleceklerini ilgilendirmiyor gibi bir hava içinde görünüyorlar. Oysa bu işgal hareketi, Kuzey Kürtlerini doğrudan ilgilendirmektedir. Peki neden bu ilgisizlik? Neden seçimlere gösterilen ilginin küçük bir parçası dahi gösterilmiyor? Hiç kuşku yok ki, İmralı çizgisi, öncelikle ulusal bilinç, ulusal bellek ve refleksleri katletme hareketidir. Üç yıldan fazla bir süredir yapılan bu. Kabul edilmelidir ki, bu hareket giderek etkilerini göstermektedir. Var olan ilgisizlik seçim süreciyle, seçimlere yüklenen abartılı beklentilerle açıklanamaz. Elbette seçimler ve seçimlere yüklenilen abartılı anlamların bu ilgisizlikte belli bir etkisi vardır. Ancak sorunun kökleri daha derinlerdedir ve İmralı öncesine kadar uzanıyor. Güneyde Irak egemenliğinin fiilen aşılmasından sonra gerilla bu alanda nasıl bir rol oynadı? Bu alanla ilgili izlenen askeri, siyasal ve ulusal politikalar devrime ve ulusal birlik bilincine ne düzeyde katkıda bulundu? Güney güçleriyle yaşanan çatışmalarda Öcalan sisteminin sorumluluğu nedir ve bunların sonuçları nelerdir? Güney güçlerinin gerçekliği ve onlara yaklaşım konusunda yaşanan olumsuzluklar ve nedenleri nedir? Ve daha bir dizi soru... Bu soruların kapsamlı yanıtları verilmeden Kuzeyde bugün yaşanan ilgisizliğin nedenleri de tam olarak anlaşılamaz. Biz hep "ulusal birliği gerçekleştirmeye yetenekli tek güç PKKdir" dedik. Ama gerçekleşen pratik bu görüşümüzü ne kadar doğruladı? Doğrulamadıysa neden? Gerçekten de ulusal birliği gerçekleştirecek tek çizgi ve sınıf, emekçi sınıfların devrimci ulusal kurtuluş çizgisidir. Ancak bu emekçi çizgi Öcalan sistemi tarafından çoktandır bastırılmıştı ve dolayısıyla pratikte parçalar arasında var olan mesafenin daha da açılması kaçınılmaz gibiydi. Bu noktada özel olarak izlenen yanlış politikaların tahrip edici sonuçlarını da özellikle belirtmemiz gerekir. Kürdistandaki diğer sınıf ve çizgilerin ulusal birliği oluşturma, parçalar arasında gereken yakınlığı gerçekleştirme şansı ve yeteneği hemen hemen yok gibidir. Bugün Güneyde ulusal birlik yönünde atılan bazı önemli adımlar var, ama bunun tüm parçaları kapsama ve diğer parçaları ortak bir ulusal stratejide buluşturma şansı son derece zayıftır. Dolayısıyla gerçek ve kalıcı çöz&uum;m, ulusal kurtuluş ve ulusal birlik hedeflerini gerçekleştirme sorunu yıllar önce bastırılan, ama yok edilemeyen emekçi çizgiyi yeniden toparlamakta ve gerçek politik bir güç haline getirmekte düğümleniyor. Kuzeyde Güney Kürdistan sorununa karşılık yaşanan ilgisizlik, İmralı çizgisinin egemenliği sürdüğü sürece devam edecektir, hem de daha da derinleşerek... Kuşkusuz bu ilgisizlik ve kayıtsızlığın bu boyutlarda olmasında ve derinleşerek devam ediyor olmasında, kendini devrimci yurtsever olarak tanımlayanların, İmralı çizgisine tavır almayı zorunlu bir görev olarak algılayanların da belli bir sorumluluğu var. Bu sorumluluk, toparlanmamalarında, kendilerini politik bir seçenek haline getirmemelerinde düğümleniyor. ABDnin Irak saldırısı kesinleşmiş bulunuyor. Aynı süreçte TCnin Güneye işgal ordularıyla gireceği de kesindir. Devrimci yurtseverler, duyarlı insanlarımız soruyor: Ne yapmalı? Çok önemli bir soru. Dağınıklık, güçsüzlük ortamının hüküm sürdüğü bu koşullarda bu soru, kendi içinde bir çaresizliği de barındırıyor. Çözüm ve çare örgütlü güçte. Doğru politikalar ve etkili çözümler, sürece örgütlü müdahale etmekte düğümleniyor. Kağıt üzerinde doğru sözler söylemek, doğruya yakın politik çözümler önermek mümkündür. Bu genel olarak yapılıyor. Ama bunun yetmediği ortadadır. Madem ki bütün sorular ve soruların yanıtı örgütlü bir güç olma zorunluluğuna işaret ediyor; o halde bugüne müdahale etmenin yolu, ne yapmalı sorusunun yanıtı, geleceği daha güçlü karşılamanın yolu, ulusal kurutuluş mücadelesini toparlamaktan ve yeniden işa etmekten geçiyor. Gerisi, niyetlerden bağımsız olarak, laf-u güzaftır! |
|||||