Seçim tuzağına bir kez daha düşmeyelim...
ABD-İMF uşağı partilere oy vermeyelim, hesap soralım! Emekçilerin bağımsız-sosyalist adayı Mustafa Uğur Akkayayı destekleyelim! Seçimlere az bir zaman kaldı. Bir kez daha sandıklar kurulup bizden oy istenecek. Bugüne kadar sandıklar bizler için hep bir tuzak oldu. Binbir vaatle bizden oy isteyenler seçildikten sonra söylediklerini unutup mezarımızı kazdılar. Bir avuç asalak sermayedarın ve emperyalizmin çıkarları için çalışıp çırpınıp, bize gelince saldırı silahlarını bilediler. Sermayenin ve emperyalizmin elinde bizlere karşı basit bir oyuncak gibi kullanıldılar. Vur dediler vurdular, yık dediler yıktılar. Bizleri aç ve açıkta bıraktılar. Bizler deprem yıkımının altındayken onlar mezarda emeklilik yasasını bir gecede meclisten geçirip bir mezar daha kazdılar. Herbir krizde bizler daha da yoksullaşıp, işimizden aşımızdan olurken onlar daha da palazlandılar. Fedakarlık hep bizden beklendi ama sefayı hep onlar sürdü. Onların icraatlarını saymakla bitmez. Ama yaptılarının özü özeti İMFye uşaklık, ABDye maşalıktı. Efendileri ne istiyorsa onu yaptılar, bizlerin talepleri karşısında ise sağırları oynadılar. Emeğimizi, ülkemizi, yarınlarımızı kan emici asalaklara peşkeş çektiler. Bugün yeni bir seçim var. Bu seçim geçmiştekilerden farklı mı? Hayır. Yine bizlere vaatlerde bulunuyorlar. Bizlere karşı İMF ve Amerikanın yanında saldırganca davrananlar şimdi bize dost kesildiler. Ama bizler biliyoruz ki onların dostluğu kuzu postu giymiş bir kurdunkine benzer. Dün böyleydi, bugün de böyle olacak. Bu oyuna, bu aldatmacaya kanarsak bu iki yüzlü cani takımı bir kez daha biz emekçi milyonların yaşamı üzerinde tepinecek. 3 Kasımdan sonra sırça köşklerine dönecekler ve asalak patronlar ve ABDli efendileri ne istiyorsa canla başla onu yerine getirecekler. Milliyetçisi de, sosyal-demokratı da, sağcısı da... Çünkü hepsinin tek programı var. Bu programda İMF programlarının kesintisizce uygulanması ve ABD ile iyi ilişkilerin sürdürülmesi (yani ABDye maşalığa devam) var. Bunun dışında yalan da olsa tek söz söyleyen düzenpartisi var mı? Genç Parti gibilerini saymak bile gereksiz. Bunlar yolsuzluğa gırtlaklarına kadar batmış, haklarında onlarca dava bulunan adi hırsızlardır. Bunun için meclise kapağı atmak için her türlü yalanı söylemekten kaçınmıyorlar. CHPnin programı diğerlerinden farklı mı? Kemal Derviş bu partiye girerek gerçekte CHPnin yönetimini İMFye bağlamış oldu. CHP, İMF programlarına bağlılığını bildirdi, İMFnin yıkım programlarını uygulamakta kararlı olduğunu ilan etti. Emperyalistler ve işbirlikçi sermaye bizleri aldatmak için CHPnin sözde solculuğuna oynuyor. Tek tek partiler üzerinden devam edebiliriz. Ancak şimdilik burada bu kadar yeter diyoruz. Zira her birimiz bu partileri yeterince tanıyoruz. Sokakta, işyerimizde öfkemizin hedefi oluyor her biri. Peki ya sandık başına gelince... Geçmişte, ya kötünün iyisi dedik bir düzen partisine oy verdik, ya bir de ötekini deneyelim dedik oy verdik, ya da oylarımızı vermeyip sağcı partiler geleceğine sol partilere verelim onlar gelsin diyerek oylarımızı kullandık. Peki değişen ne oldu. Gelen gideni arattı, sözde solcu partiler sağcı partilere taş çıkarırcasına aynı programı uyguladı. Değişmeyen tek şey açlığımız, yoksulluğumuz ve canımızın kıyılması oldu. Çünkü bu düzenin gerçek yöneticileri emperyalistler ve onların işbirlikçisi Koçlar ve Sabancılardır. Çünkü bu düzende çıkarları bir birine zıt iki sınıf var. Birisi yaşamı vareden milyonlarca emekçi, diğeri milyonlarca emekçiyi sömürerek yaşayan bir avuç asalak sermayedar. Bu bir avuç asalak sermayedar emperyalist efendileriyle birlikte iktidaı ellerinde bulunduruyorlar. Tüm düzen partileri, seçimler ve parlamento onların elinde sadece bir oyuncak. Her seçimde biri gidip biri geliyor. Asalak efendilerine hizmette kusur etmeyip nöbet değiştiriyorlar sadece. İnsanca yaşamak için biz milyonlarca emekçinin tek yolu var. Kurtarıcı beklemeyeceğiz. Şu ya da bu düzen partisine aldanmayacağız. Taleplerimizi bu düzenin gerçek efendilerinden sokakta dişe diş bir mücadeleyle alacağız. Yaşamı vareden, çarkları çeviren ellerimizle kan emicilerin yakalarına yapışacak, yeni bir yaşamı yine kendi ellerimizle kuracağız. Bundan başka bir kurtuluş yolu yok. Çaresiz değiliz, birleşerek yaşamı değiştirebiliriz. Başka bir yaşam mümkün ve böyle bir yaşamı biz emekçiler yaratacak. Bu nedenlerle İMFci-Amerikancı kokuşmuş düzen partilerine verilecek oyumuz yok, sorulacak hesabımız var demeliyiz. Bu kan emicilerimizin bir kez daha bizleri aldatmalarına izin vermeyelim. Onları evlerimize, işyerlerimize, kahvelerimize, mahallelerimize sokmayalım. Geldiklerinde yakalarına yapışıp konuşturmayalım. Kovalım hepsini! Biz işçi ve emekçiler seçimlerde bizim gibi yaşayan, bizimle aynı dertleri paylaşan, aynı asalak takımı tarafından sömürülen ve bizlerin sesi olan bağımsız sosyalist adayları desteklemeliyiz. Bu adaylara verilecek her oy düzen partilerine hayır demek, onlardan hesap sormaktır. Bağımsız sosyalist adaylar, bizlere vaatte bulunmuyorlar. Tam tersine kurtuluş için bir araya gelmek için bizleri örgütlenmeye davet ediyorlar. Örgütlülüklerimize dayanarak mücadeleye ve direnişe davet ediyorlar. Seçimleri bu yolda atılmış bir ilk adım olarak görüyor, taleplerimizi elde etmek için sokağı gösteriyorlar. Ankarada bu bilinçle aday olan bağımsız sosyalist milletvekili adayı Mustafa Uğur Akkayayı desteklemeliyiz. Mustafa Uğur Akkaya seçim bildirgesinde kendisinin sadece bir adım öne çıktığını söylüyor ve tüm işçileri, emekçileri, işsizleri ve gençliği kendisinin yanına, bir adım öne çıkmaya çağırıyor. Mustafa Uğur Akkaya, örgütlenmeye, mücadeleye ve zincirlerimizi kırmaya çağırıyor. Sömürücü asalakların iktidarını yıkmak için birlikte yürümeye çağırıyor. Bir adım öne, haklarımız için örgütlü mücadeleye! (Ankara Öncü İşçi-Emekçi Platformu Bülteninin
Kurtuluş için kapitalizm canavarı yokedilmelidir Gelişmekte olan ülkelerde yaşayan yaklaşık 4,6 milyar insanın 800 milyonu yeterli gıda alamıyor yani aç; 850 milyonu okur-yazar değil, 1 milyarı temiz sudan yoksun, 2,4 milyarı temel sağlık hizmeti alamıyor, 325 milyon çocuk okula gidemiyor. Her yıl bu ülkelerde beş yaşından küçük 11 milyon çocuk önlenebilir hastalıklardan ölüyor, 36 milyonu AIDSli. Dünya nüfusunun yarısı günde 2 dolardan az parayla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Bunların 1,2 milyarı ise günde 1 dolardan az parayla "yaşıyor". Meksika, Arjantin ve Türkiyede büyük sermaye kaçışlarıyla şiddetlene krizler bu tabloyu daha da kötü hale getiriyor 182 ülkeden katılan yaklaşık 60 bin delegenin açlık ve yoksulluğa çözüm bulmak için oluşturdukları zirvenin mönüsünde bunlar var. Dahası zirvenin yapıldığı Michalengelo Oteli'nin Aşçısı Dismond Morganın zirve boyunca yapılan tüketime ilişkin söyledikleri daha da çarpıcı ... Bu aşçının söylediklerine göre zirve için tüketilmek üzere otelin stoklarında şunlar var; 5 bin istiridye, yarım ton ıstakoz ve kabuklu deniz ürünleri, kovalar dolusu havyar, 2 tondan fazla fleto, tavuk göğsü, 250 kilo somon balığı, yarım tondan fazla domuz eti ve sosis... Son yılların en büyük ve gıda sorunuyla yüzleşmek zorunda kalan Afrikada çoğu kadın ve çocuk, 12 milyon kişi açlık sınırında yaşıyor. (...) Açlığın ve yoksulluğun, işsizliğin ve diğer gerçek afetlerin yok edilmesi, sömürünün ve silah tekellerinin ortadan kaldırılması, savaşların önlenmesi ancak kapitalizm denen canavarın yeryüzünden silinmesiyle olasıdır. Bunun için insanlığın yeterli birikimi ve engin deneyimi vardır. 19. ve 20. yüzyıllar bu zengin deneyimlerle doludur. Bu deneyimler işçi sınıfının öncülüğünde anti-sömürgeci savaşlarda, anti-faşist partizan savaşlarında, büyük Ekim devriminde ve onlarca ulusal devrimde ifadesini bulmuştur. Kapitalizm tüm insalığın ve tüm insani değerlerin düşmanıdır. İnsan aklına, mantığına aykırı bu düzen. Evrenin düzenine de aykırıdır ve bu nedenle insanlığın geleceğinde yeri yoktur. Bu nedenle bu tür ZİRVEler zamanın israfından başka bir şey değildir. Mevcut koşullar tüm imkanların ve tüm fırsatların kapitalizmi yer yüzünden silmek için kullanılmasını zorunlu kılıyor. Ya barbarlık, ya sosyalizm! |
|||||