11 Eylül Şili... 12 Eylül Türkiye... Ve 26 Eylül Ulucanlar... Eylül, yine birbiriyle kıyasıya yarışan yanardağların çılgın yarışıyla geldi hayatımıza. Sisle, karabasanla... O sessiz Eylül gecesi, binlerce merminin, yüzlerce bombanın, kalasın, kasaturanın yüreğimizin boyun eğmez burçlarına saldıracağını fısıldıyordu sanki. Ölüm tacirleri, ölüm mangalarını meydanlara salmaya hazırlanıyorlardı. Kan isteniyor ve sahne ona göre düzenleniyordu. Ölümün bir ıslık gibi aramızda gezmeye başladığı anlardı. Sinsice ve sessizce geliyor ve kuşatıyorlardı çevremizi. Eylül güneşini, bir bardak asi kahve eşliğinde yudum yudum eritmek isterken damaklarımızda... Avuç içlerimizi güneşe göstermek isterken... Güneşin soylu sıcaklığını, avuç içlerimizin gözlerimizden daha iyi görebildiğini keşfetmişken... Güneşe sevdalı on yiğidimizi çekip alıyorlardı aramızdan. Ümiti, Habipi, İsmeti, Azizi, Mahiri, Önderi, Halili, Zaferi, Abuzeri, Ahmeti... Oysa onlar, insanların yüzünde korkunun dikenleri değil, sevginin, şefkatin, sevincin çiçekleri açsın istiyorlardı. Onlar; dünyamız sisli ve karanlık değil, çocuklarımızın gözleri gibi pırıl pırıl olsun istiyorlardı. Onlar; insanlar kahırları değil güzellikleri bölüşsün, ayrılanlar kavuşsun, acıkanlar doysun, acılar dinsin istiyorlardı. Ürettiğimiz aşımızı doyasıya yiyebilmemizi, durulttuğumuz suyumuzu kana kana içmemizi istiyorlardı. Tanklar, bazukalar, savaş uçakları üstümüzde gürüldemesin; çayırlarımıza füzelerin gölgesi düşmesin; yeryüzü alev alev dağlanmasın istiyorlardı. Zalim de zulüm de, sömüren de sömürülen de olmasın; ömrümüz, emeğimiz, gönlümüz, yüreğimiz yağmalanmasın istiyorlardı. Ama katliam fermanı verilmişti bir kere. Yediği yoksul eti, içtiği kandı onların. 19 Aralık ve hücreler için bir prova gerekiyordu. Yoksa nasıl uygulanırdı İMF-TÜSİAD programı cezaevleri sorunu çözülmeden! Güneşe sevdalılar teslim alınmadan sosyal vahşet programı pürüzsüzce nasıl uygulanır, emekçilere nasıl boyun eğdirilebilirdi ki?.. Ama yanıldılar. Boşuna aradılar korkuyu güneşe sevdalıların gözünde. Sevdalılar halaylarla, zılgıtlarla, marşlarla karşıladılar ölüm mangalarını. Yaralandılar, öldüler ama diz çökmediler. Ruhumuza, bilincimize gömüldüler... Kimdi yüreğimizin boyun eğmez burçlarına saldıranlar? Kimdi bu ölüm tacirleri? Kimdi bu kana susamış katiller? Kimdi Ulucanları bir yangın yerine dönüştürenler? Katiller, 11 Eylülde gerçekleşen saldırıları bahane ederek, ezilen halklara karşı dünyanın yeni alanlarının silah ve petrol tekellerinin öncülüğünde bir kez daha paylaşılması için savaş ilan edenler; terörizme karşı mücadele adına haftalarca Afganistan topraklarını bombalayanlar, binlerce Afganlıyı katledenlerdir. Katiller, Filistinde kan gövdeyi götürürken, Filistin köyleri, kasabaları yerle bir edilirken emperyalizmin kuklası siyonist İsraille yüzmilyonlarca dolarlık tank anlaşması yaparak, yediden yetmişe onurluca direnen Filistin halkına yönelik katliama ve işgale destek verenlerdir. Katiller, Irakı kitle imha silahları ürettiği gerekçesiyle suçlayarak, sanki silahlanmaya karşıymış gibi bir görüntü çizerek Iraka saldırmaya hazırlanan, her türden silahlanmanın asıl teşvikçisi ve kışkırtıcısı olanlardır. Katiller, ülkemizi Irak ile savaşa itenler, bu topraklara ABDnin füze savar sistemini kurması bahanesiyle daha fazla yerleşmesine çanak tutanlardır. Daha fazla borç, askeri yardım ve Kuzey Irakta belli bir bölgenin kontrolü karşılığında ABD askerlerine, uçak ve füzelerine ev sahipliğine hazırlananlardır. Katiller, İMF-TÜSİAD programıyla emekçi kitlelerin yaşamını çekilmez hale getirenlerdir. Ülkeyi boğazına kadar borç batağına sokanlar ve tüm olanaklarıyla emperyalist sermayenin hizmetine sunacaklarına yemin edenlerdir. Katiller, devrimci tutsakları hücrelerde tecrit edenlerdir. Katiller, Kürt halkı üzerindeki ulusal ve sömürgeci baskıyı dizginsizce yoğunlaştıranlardır. Katiller, üç-beş tetikçi mafya bozuntusuyla sınırlı değil, bizzat düzen ve onun kurumlarıdır. Ulucanların hesabı mutlaka sorulacaktır. Ancak bu hesap, üç-beş çapulcuyla sınırlı olmayacaktır. Bunları besleyen, kollayan ve organize eden sermaye düzeni asar-ı atika müzesine gönderilecektir. Ancak bu yolla Ulucanların acısı hafifleyebilir. Bu kaçınılmaz hesaplaşmaya zemin hazırlayan emek-sermaye kutuplaşması giderek olgunlaşıyor. İşçi sınıfı ve emekçi kitleler tarihinde ilk kez bu ölçüde düzen parti ve kurumlarından uzaklaşıyor. Bu durum, işçi sınıfı ve emekçilere daha ileri mevzilere sıçramak için ciddi imkanlar sunuyor. Şimdi bu imkanları gerçeğe dönüştürme zamanı. Şimdi teori, program ve politikalarımızı hayata geçirmek için daha fazla enerji, daha fazla inisiyatif, daha fazla kapasite ve organizasyon... Şimdi Ümitlerin, Habiplerin denetleyici gözleri üzerimizde. Onların istemidir bu. Şimdi Ümitleri, Habipleri anmak, onların idealleri uğruna kıyasıya sonuç alıcı bir mücadeleye girmektir. Ancak bu yolla Eylüllerin getirdiği karabasan ve sis dağıtılır, Ekimlere yelken açılır. Açılacak da... Şimdi güneşe değdiğimizde avuç içlerimiz, sanki ılık bir gülümseme dokunuyor yüzümüze Habipten, Ümitten... Atlen Yıldırım
Katliamın 3. yılında Ulucanlar şehitleri anıldı... Ulucanlar katliamının 3. yıldönümünde Ankara Merkez Kapalı Cezaevi önünde karanfil bırakma eylemi gerçekleştirildi. Saat 12:30'da İHD Şube Başkanı tarafından basın açıklaması metni okunduktan sonra cezaevi kapısının önüne karanfiller bırakıldı. 60a yakın kişinin katıldığı eylemde, Unutmadık, unutturmayacağız!, Tecrit insanlık suçudur! yazılı dövizler açıldı, Anaların öfkesi katilleri boğacak!, Tecriti kaldırın, ölümleri durdurun! sloganları atıldı. Mezar anmasının duyurusundan sonra eylem sona erdi. Karanfil bırakma eyleminin ardından cezaevinin önünden kalkan otobüsle 26 Eylül'de Ulucanlar zindanında katledilen 10 devrimciyi anmak için Mahir Emsalsiz, Önder Gençaslan ve İsmet Kavaklıoğlunun mezarları başına gidildi. Ankara Devrimci Sosyalist Basın Platformu, SY Kızıl Bayrak ve TAYADın hazırladığı ortak anma programı devrim şehitleri adına saygı duruşuyla başladı ve basın açıklaması okundu. Ardından Ulucanlarda katledilen Ümit Altıntaşın eşi Melek Altıntaş kısa bir konuşma yaptı. Program bir Ölüm Orucu direnişçisinin konuşması, okunan şiir ve marşlarla sona erdi. Sık sık Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!, Katil devlet hesap verecek!, İçerde dışarda hücreleri parçala!, Devrim şehitleri ölümsüzdür! sloganları atıldı. SY Kızıl Bayrak/Ankara
İzmirde cezaevi katliamlarını Buca, Diyarbakır ve Ulucanlar katliamlarının (21-24-26 Eylül) yıldönümü nedeniyle İHD İzmir Şubesi tarafından Konak Sümerbank önünde bir basın açıklaması yapıldı. 21 Eylül günü yapılan eyleme yaklaşık 150 kişi katıldı. İHD Cezaevlerinde tecridi kaldırın ölümleri durdurun! yazılı bir pankart açtı. Eylemde basın metnini okuyan İHD Şube Başkanı; devletin cezaevleri politikasına, Eylül ayına denk gelen cezaevleri katliamları ile F tipi cezaevlerine değindi. Son olarak şunları söyledi: Biz insan hakları savunucuları olarak cezaevleri sorunlarını operasyonlarla ya da insanları tecrit işkencesine maruz bırakarak değil, başta yaşam hakkı olmak üzere diğer temel insan haklarının esas alındığı çözümlerin üretilmesi ile çözülebileceğini bir kez daha ülke yöneticilerine bildiriyor, tüm insanlığı yeni ölümlerin yaşanmaması için birlikte mücadeleye çağırıyoruz. Eylemde; Yaşasın halkların kardeşliği!, Anaların öfkesi katilleri boğacak!, Faşizme karşı omuz omuza!, Hücre ölümdür istemiyoruz!, İçerde, dışarda hücreleri parçala! vb. sloganlar atıldı. Ulucanlar katliamının yıldönümü olan 26 Eylülde de İzmir Hücre Karşıtı Platform tarafından İHD İzmir Şubesinde bir basın açıklaması yapıldı. Yine aynı gün, İsrail siyonizminin Filistin halkına yönelik katliamlarını protesto eden bir basın açıklaması daha yapıldı. SY Kızıl Bayrak/İzmir
Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmez! Ulucanlarda katiller değil devrimciler kazandı! Onlar ki; Genç dünyaları yüreklerine sığdırmış geceyle batmayan güneştiler, Birer işçi, parti neferi, partinin özü-özeti ve sınıfın önderi, Düşünen ve savaşan militanlar, komünist kişiliğin örneğiydiler. Habipler, Ümitler, Haticeler... Ki ONlar; Habipler, Ümitler, İsmetler, Zaferler, Haliller, Abuzerler, Azizler, Ahmetler, Mahirler, Önderler... İşçi sınıfının kurtuluşu davası uğruna ölümün üzerine gidenler, sınıf kavgasında şehit düşenlerdi. Ve Ulucanlarda kazanan katiller değil, ONlardı. Peki katil kimdi, kime düşmandı? Düşman; sermaye iktidarı ve tüm aygıtlarıyla onun faşist devleti; ordusu, polisi, özel cinayet timleriyle katledenlerdi... Kime düşman? Sana düşman, bana düşman Evet! Düşünene ve en çok düşüncesini eyleme dönüştürene düşman. Bu düzen ve temsilcileri insanlığa düşman. Kadınından erkeğine, yaşlısından gencine, öğrencisinden profesörüne, işçi-emekçisine, yazar-çizerine, kendine muhalif herkese düşman... Varlığını azgın sömürü, baskı ve zulme borçlu olan, kanla beslenen bu düzen yıkılmaya mahkumdur. Gitgide derinleşen krizini aşma imkanı olmayan faşist sermaye iktidarı, bu tarihsel gerçeğin karşısında ömrünü biraz daha uzatmak için vahşi saldırılarını devreye sokuyor. İşçi ve emekçilere, öncelikle de sınıfın önderi devrimcilere saldırıyor. Bir saldırı bitmeden yeni saldırı paketleri açıyor. Biliyor ki, yıkım programlarını işçi ve emekçilere kabul ettirmenin yolu öncelikle önderlerini teslim almaktan, etkisizleştirmekten geçiyor. İşçi sınıfı ve emekçileri bu yolla teslim almaya çalışıyor. Dipten dibe biriken öfke ve tepkinin kendine yönelmesinin, devrimci bir kanala akmasının önlemlerini almaya çalışıyor. İşe zindanlardan başladı. Ulucanlar katliamı bu nedenledir. 26 Eylül 99da devletin cinayet çeteleri devrimcileri katletmek için girdiler zindana. Saldırı önceden, devletin karanlık merkezlerinde planlanmıştı. Salıdırı öncelikle Ulucanlara yönelse de, asıl hedef işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamını zindana çevirmekti. Bunun için F tipi (hücre) uygulamasının tüm zindanlarda hayata geçirilmesi gerekiyordu. Ulucanlar hücre saldırısının sadece ilk adımıydı. 26 Eylülde devlet o güne dek görülmemiş bir vahşi saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıda on tutsak katledilmiş, onlarcası işkenceyle sakatlanmış, ardından sürgün edilmişti. Bu da yetmemiş, katliam sonrasında tutsaklar aleyhine dava açılmıştı. Bu saldırı karşısında devrimci tutsaklar teslim olmadılar, ölümüne bir direniş sergilediler. Zindanlarda yaratılan direniş geleneğinin ileriye taşıyıcısı oldular. Burdurda, Bergamada ve 19 Aralık 2000de tüm zindanlarda da bu geleneğe uygun davranıldı. Ulucanlarda yitirdiğimiz ONlar ölümsüzlüğe uğurlanırken, acıdan çok öfke bıraktılar. Bu öfke Ölüm Orucu direnişiyle sermayenin başında patladı. Ölüm Oruçlarında 97 canımızı ONların yanına uğurladık. Ve bugün hala hücrelerde Ölüm Oruçları devam ediyor. İşte bu nedenle katiller değil, devrimciler kazandı. A. Ekin
Ulucanlar katliamının 3. yılında anma etkinliği... Ulucanları unutmadık, unutturmayacağız! Ulucanlar katliamının yıldönümü dolayısıyla İHD Cezaevi Komisyonu imzalı bir metin hazırlanarak partilere, demokratik kitle örgütlerine ve sendikalara çağrı yapıldı. 26 Eylül Perşembe günü İHD önünde yapılan eyleme, tutsak yakınları, Eğitim-Sen yöneticileri, Tuhayder ve Halkevi yöneticileri destek verdiler. Eylemde Ulucanlarda katledilen şehitlerimizin resimlerini taşıdık. Okunan basın metninde; Ulucanlar katliamının amacının cezaevlerindeki işçi ve emekçilerin öncülerini, toplumun en bilinçli kesimlerini katlederek hücrelere atmak olduğu, böylece tüm toplumun sindirilmeye çalışıldığı vurgulandı. Tüm katliam, işkence, infaz ve gözaltında kayıpların geleceğimize yönelik olduğu, onurumuza ve devrimci tutsaklara sahip çıkmamız gerektiği belirtildi. Eylemde Ulucanları unutmadık, unutturmayacağız!, Devrim şehitleri ölümsüzdür!, Bedel ödedik bedel ödeteceğiz!, Katil devlet hesap verecek!, Hücre ölümdür, öldürtme sahip çık!" sloganları atıldı. Oturma eyleminden sonra eylem sona erdi. Eylemden sonra İHD binasında Ulucanlar şehitlerini anma programı gerçekleştirildi. Anma, devrim şehitleri anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşundan sonra müzik dinletisi ve Ali Temel'in okuduğu şiirlerle devam etti. FOSEMin İnsan yalnız mezarda yalnız kalır isimli film gösterimiyle son buldu. Anmaya yaklaşık 50 kişi katıldı. SY Kızıl Bayrak/Adana
Pariste Ulucanlar şehitleri anıldı! Ulucanlar şehitlerini anma ve sürmekte olan Ölüm Orucuyla dayanışma amacıyla 21 Eylül Cumartesi günü Pariste bir miting düzenlendi. İki hafta öncesinden mitinge çağrı ve Ulucanlar katliamıyla ilgili afiş hazırlandı. Türkiyelilerin yoğun olduğu bölgelerde çağrı bildirileri dağıtıldı. Ayrıca Fransız Komünist Partisinin düzenlediği festivalde binlerce Fransızca bildiri dağıtıldı. Eylem, ACTIT, APA, ASEP, BİR-KAR, EKM, Gençlik Evi, ODAK tarafından gerçekleştirildi. Miting saat 18:00de Parisin Republique Meydanında başladı. Alanda Ulucanlarda ve Ölüm Orucunda şehit düşen devrimcilerin resimlerinin yanı sıra dövizler taşındı. Ortak bir pankartın önüne sahne kuruldu. İlk önce Uluncanlar katliamını ve yaşadığımız süreci anlatan Fransızca ve Türkçe konuşma yapıldı. Ardından şiir dinletisi sunuldu. Daha sonra Ölüm Orucunda en son şehit düşen Hamide Öztürkün bir yoldaşı konuşma yaptı. Hamide Öztürkün hayatı anlatıldı. Kitle sürekli Fransızca ve Türkçe sloganlarla eşlik etti. En son Paristen bir müzik grubu devrimci türküler söyledi. Miting halaylar eşliğinde saat 19:30da sona erdi. Eyleme katılım 250 civarındaydı. SY Kızıl Bayrak okurları/Paris |
|||||