28 Eylül '02
Sayı: 38 (78)


  Kızıl Bayrak'tan
  Hükümet krizinden kriz hükümetine...
  Sermayenin demokrasi oyunu ve emekçiler
  İstanbul 3. bölge bağımsız sosyalist milletvekili adayı Müslüm Turfan'ın açıklaması...
  Adana bağımsız sosyalist milletvekili adayı Özden Demirel'in konuşması...
  İşçi sınıfının bağımsız devrimci platformu altında birleşelim!
  İşçi ve emekçilerin bağımsız sosyalist milletvekili adayı Mustafa Uğur Akkaya'yı destekleyelim!
  Sermayenin çözümü seçimde, gençliğin çözümü devrimde!
  Seçimler ve sol hareket
  Seçimler, gençlik ve devrimci seçim platformları
  Demokratikleşme aldatmacası ve seçim yasakları
  Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!/2
  Emperyalist saldırganlığa meşruiyet sağlanamıyor
  Direnen Filistin kazanacak!
   Almanya'da Federal Parlamento seçimleri...
   "Medya Savunma Bölgeleri" demagojisi...
   Ulucanlar zindanından devrimin güçlü soluğu yükseldi
   Ulucanlar katliamının hesabı mutlaka sorulacak!
   Buca ve Diyarbakır katliamları
   Lütfen binin, tren kalkıyor!
   Güney Afrika'da genel grev hazırlığı
   Irak: Cezalandırma oyunu
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Çözüm devrimde, kurtuluş sosyalizmde!../2

Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim,
kapitalizme karşı sosyalizm!

Kahrolsun emperyalizm!
Yaşasın bağımsız sosyalist Türkiye!

İMF’nin kucağına oturmuş, emperyalizmin jandarmalığına soyunmuş sermaye iktidarı uğradığımız toplumsal yıkımın kaynağıdır. Bu ülkede iktidarın ipleri emperyalistlerin ellerindedir. Sermaye devleti ve tüm kurumları emperyalistlerin dolaysız denetimi altındadır. Bu ülkenin ekonomisine İMF ve Dünya Bankası, siyasetine Beyaz Saray ve Avrupa, ordusuna Pentagon ve NATO yön vermektedir. Medyası, kültürü onların egemenliği altındadır. MİT’i, kontr-gerillayı, sendika ağalarını, dış politika ve ekonomi uzmanlarını, parti liderlerini onlar eğitmektedir. Bütün düzen partilerinin kâbesi bu emperyalist güç odaklarıdır. Tüm parti başkanları, Genelkurmay’ı, meclisi onlardan icazet ve direktif alırlar. Merkez Bankası ve Maliye’yi doğrudan onlar idare ederler. Hükümet programı onların elinden geçer. Memur maaşını, buğday fiyatını, haraç mzat satılacak KİT’leri onlar tespit eder. Yıllık bütçeyi emperyalistler hazırlar, uşak takımına yalnızca uygulamak düşer. Hepsi emperyalizmin icra memuru, emperyalist sermayenin ajanıdır.

Dünyada gıda üretiminde kendine yeterli yedi ülkeden biri olan Türkiye, çıkarılan yasalar ve verilen taahhütlerle, bu açıdan da artık emperyalizme bağımlı hale gelmiştir. Ekonomi bütünüyle emperyalistlere ve yerli soygunculara anapara ve faiz borçlarını ödeme üzerine kurulmuştur. Borç batağı büyüdükçe büyümektedir. Ülkede satılmadık işletme, emperyalistlerin cirit atmadığı alan kalmamıştır. Bu kölece bağımlılık, işçi ve emekçilerin hayatını cehenneme çevirmiştir.

Türkiye, emperyalizmin bölgedeki savaş üssüne dönüştürülmüştür. Üç kuruşluk ABD yardımı almak ve NATO’ya girmek için Kore savaşına asker gönderen bu devlet, Somali, Bosna,ve Afganistan’dan sonra, şimdi de komşu Arap halklarına dönük emperyalist bir savaşta gençlerimizin kanını pazarlamaktadır. Şimdiden binlerce askerini başka ülke sınırlarında ABD’nin emrine vermiştir. Türkiye Ortadoğu’da, Filistin halkının kasabı siyonist İsrail’le beraber, emperyalizmin sınır bekçiliğini yapmaktadır. ABD’li haydutlar, ülkemiz topraklarında yalnızca kendilerinin denetiminde olan havaalanlarından kaldırdıkları uçaklarla, bölge halklarının tepesine günübirlik bomba yağdırmaktadır. ABD’ye kölece bağımlılığın ve bölgede NATO bekçiliğini üstlenmenin sonuçlarıdır bunlar.

Emperyalizme bağımlılığın yeni örtüsü, sözde “ulusal çıkarlar”, “AB’ye üyelik” ve “ABD ile stratejik ortaklık” olmaktadır. “Ulusal çıkarlar” ülkeyi satışa çıkartmış Amerikan uşaklarının en büyük aldatmacası, en utanmazca yalanıdır. “Ulusal çıkarlar” adına ülke borç batağına çekilir! “Ulusal çıkarlar” adına ülke kaynakları emperyalist soygunculara peşkeş çekilir! “Ulusal çıkarlar” adına KİT’ler haraç mezat yerli ve yabancı soygunculara peşkeş çekilir, ülke tarımı çökertilir, biz işşiz ve aç kalırız! “Ulusal çıkarlar” adına buğdayımızı, tütünümüzü, pamuğumuzu ekemeyiz, emperyalistlere muhtaç ediliriz! “Ulusal çıkarlar” adına Somali’de, Bosna’ya, Afganistan’a, Irak’ave yarın kim bilir daha nerelere gençlerimiz, bir başka halkın kanını dökmeye, ölmeye ve öldürmeye gönderilir! Demokratik hak ve özgürlüklerimiz kuşa çevrilirken, baskıcı ve yasakçı AB’ye uyum yasaları demokratikleşme olarak sunulur! Hepsi güya bizim çıkarımızadır! Hepsi güya bu vatan içindir!

Sırtını emperyalistlere dayayan işbirlikçi sermaye iktidarı, onun uşak partileri, bu yalanlara inanmamızı, bu teslimiyete razı olmamızı istiyor. Çünkü çıkarları bunu gerektiriyor. Çünkü onların vatanları yeşil dolardır, İsviçre bankalarıdır. Bunun için onların bağımsızlık gibi, ulusal onur gibi bir sorunları yoktur. Bunun için emperyalistlerin bir dediklerini iki etmiyor, programlarını onların istek ve emirlerine göre düzenliyorlar. Onların kölece uşaklık temelinde emperyalizmle bütünleşmesi ancak biz işçi ve emekçilerin, bölge halklarının yıkımı pahasına gerçekleşiyor.

ABD emperyalizmi kendi sefil çıkarları için bölgemizi kana boğmaya hazırlanıyor. Amerikancı sermaye iktidarı emperyalistlerin çıkarları için ölmemizi ve öldürmemizi istiyor. Bizden evlatlarımızı istiyor. Bizden savaşın maddi ve manevi faturasını kabul etmemizi, kardeş halkların katledilmesine sessiz kalmamızı istiyor. Bütün düzen partileri haksız ve kıyıcı bir savaşa alet olmak için destek istiyorlar.

Bu savaşta safımız onların safı olamaz. Bizim safımız, emperyalist haydutlara, onların bölgedeki uşaklarına karşı mazlum bölge halklarının yanıdır. Bu beladan kurtulmanın, kalıcı barışı sağlamanın yegane yolu kendi bayrağımız altında “işçilerin birliği, halkların kardeşliği” için mücadeleyi yükseltmek, onların saltanatına son vermektir. Kapitalizmin savaş, sefalet ve yıkım düzenine karşı sosyalizm mücadelesini yükseltmektir.

Bu ülkede, emperyalist köleliğin temel dayanağı burjuvazidir, onun şu ya da bu görünüm altındaki iktidarıdır. Bütün sermaye partileri bunun aletidir. İşbirlikçi sermaye iktidarı varoldukça bu ülkenin bağımsızlığı, halklar arasında barış, eşitlik ve kardeşlik hayaldir. Onların iktidarı bölgede ve dünyada halklar arasında kalıcı barışın önündeki asıl engeldir. Sefaletin, haksız savaşların ve kıyımların kaynağı hüküm süren emperyalist-kapitalist sistemdir.

Sermaye iktidarını ve emperyalizmi hedef almayan hiçbir mücadele, parti ve program gerçek anlamda bağımsız ve bağımsızlıkçı olamaz. Sol maskeli sermaye uşağı sözde “ulusalcı” DSP’nin; milliyetçilik şampiyonu faşist MHP’nin; İMF memuru Derviş’i partisine alan CHP’nin; “sosyal liberal sentez”ci YTP’nin; sermaye iktidarının ve emperyalizme bağımlılığın temel direği olan orduyu bağımsızlığın güvencesi sayan general yalakası İP’in; İsrail ile işbirliğine imza atan RP ve onun ardından kurulan SP’nin, kendisini ABD’ye beğendirmek için binbir takla atan AKP’nin; “ABD Irak’a saldırdığında başbakanlık koltuğunda olmak isterim” diyen Amerikan ajanı Çiller’in, ‘80 sonrasında emperyalizme bağımlılığın şampiyonluğuna oynayan ANAP’ın; özetle, burjuvaziyi temsil eden üm bu partilerin bağımsızlık gibi bir sorunları yoktur. Dahası, onlar emperyalizme kölece bağımlılığı bir meziyet olarak sunacak kadar alçalmış uşaklardır.

Bu topraklarda gerçek bağımsızlık, ancak sermaye iktidarına, onun sömürü düzenine son vermekle mümkündür. Bu ülkede İMF’nin yıkım, ABD’li haydutların savaş programına karşı tek gerçek alternatif sınıfın devrimci programıdır. Bu topraklarda bağımsızlık bayrağı işçi sınıfının ellerindedir. Emperyalizm ancak onun önderliğindeki toplumsal bir devrimle altedilebilir.

Gerçek bağımsızlık yolunda ilerleme hedefine sıkı sıkıya bağlı olarak, tüm işçi ve emekçileri aşağıdaki acil talepler için derhal mücadeleye çağırıyoruz:

- Dış ve iç borç ödemeleri durdurulsun! Tüm borçlar geçersiz sayılsın!
- İMF, DB vb. emperyalist kuruluşlarla kölece ilişkilere son!
- Emperyalistlerle açık-gizli tüm kölelik anlaşmaları iptal edilsin!
- Tüm NATO ve ABD üsleri kapatılsın!
- NATO, AB, AGİT vb. emperyalist kuruluşlarla tüm ilişkilere son!
- Emperyalist savaş ve saldırganlığa hayır!

Demokratik hak ve özgürlüklerimizi dişe diş bir mücadeleyle
kazanabiliriz ancak!

On yıldır bu ülkede vahşi sömürü koşullarına azgın bir devlet terörü eşlik ediyor. Ordusuyla, polisiyle, kontr-gerillasıyla, eli kanlı sivil faşist tetikçileriyle bu ülkede hep devlet terörü egemendir, her zaman baskı ve zorbalık iktidarda§. Sermaye devleti hak ve özgürlük isteyenin karşısına işkence ve katliamlarla çıkıyor. Onbinlerce insan sokaklarda, okullarda, dağlarda infaz edildi. Bu ülkede devrimci muhalefet, işçi hareketi ve halkların özgürlük ve eşitlik talepleri baskı, zorbalık ve yasaklarla bastırılmaya çalışıldı hep. Grevler yasaklandı, gösteriler kana boyandı, kahvehaneler ve okullar tarandı, devrimciler, ilerici aydınlar infaz edildi, köyler yakıldı, gözaltında insanlar kaybedildi, insanlar zindanlara-tabutluklara kapatıldı, toplu kıyımlar birbirini izledi ve izliyor. Hükümete gelen bütün partiler istisnasız terör cumhuriyetinin bu kanlı rogramını uyguladılar.

Onların “demokrasi” dedikleri işte bu kirli ve kanlı tarihsel suç tablosudur. Onların “hukuk düzeni”, “insan hakları”, “hür parlamenter sistem”, “çağdaş uygarlık” vb. dedikleri sermaye iktidarının bu kanlı hakimiyetidir. Onların demokrasisi kafamıza inen cop, boğazımızı sıkan yağlı urgan, alnımıza sıkılan kurşundur. Onların demokrasisi bize işsizlik, azgın sömürü, kölece çalışarak sefalet içinde ömür tüketmek dışında bir özgürlük tanımıyor.

Çünkü, onların demokrasisi derin sınıfsal eşitsizlikler ve zorbalık üzerine kuruludur. Ordunun, polisin, yargının, medyanın, partilerin, parlamentonun, düzenin bütün kurumlarının sermayeye bekçilik yaptığı bir düzende, işçi ve emekçiler özgür olamaz. Emperyalizmin sömürgesi haline gelen bir ülkede demokrasi ve bağımsızlık olamaz. Bir başka halkı ezen bir ulus özgür olamaz. Bir tarafta açlık sınırında işşiz, eğitimsiz ve geleceksiz bırakılan milyonlar, diğer tarafta herşeye el koyan bir avuç sömürücü! Bir tarafta sefalet ve zorbalık, diğer tarafta sefahat ve çürüme! İşte onların demokrasisi budur!..

Sermaye iktidarı şimdi bu kanlı tablonun üstünü AB’ye uyum yasalarıyla örtmeye, bizi demokratik bir düzende yaşadığımıza inandırmaya çalışıyor. Kanlı ve kirli sicilinde yaptığı iğreti rötuşları, demokratik hak ve özgürlük diye yutturmaya çalışıyor. AB üyeliğiyle hem tam demokrasiye geçecekmişiz, hem de refah düzeyimiz yükselecekmiş! Kürt sorunu AB uyum yasaları kabul edildiği için artık çözülmüşmüş! Bütün bunlar için biraz makyaj yeterli. Zaten emperyalist efendileri de kan kusturmaya, can almaya devam edilsin, ama yeter ki iş kılıfına uydurulsun istiyor. Sonra “cezaevlerinin modernleştirilmesi” yalanıyla gelsin katliamlar pahasına hücreler ve tecrit! Gelsin “sivil”leştirilmiş DGM’lerin devrimci muhalefete dönük ağır cezaları! !Gelsin “şeffaf karakol”lar söylemiyle katliam v işkenceler!..

Bu maskaralıklar olurken, meclisten sözde “demokrasi paketleri” çıkarılırken, ne coplar eksiliyor kafamızdan, ne yasaklar, ne de sokaklarda, direniş ve gösterilerde devlet terörü. AB uyum yasaları Kürt halkının temel haklarını tanımak bir yana, inkarcılığın, ulusal baskı ve sömürünün yeni bir örtüsünü oluşturuyor. Kürt halkı yine kamu yaşamında dilini kullanamıyor. Paket paket çıkarılan yasalara rağmen yasaklar, devlet terörü sürüyor.

Bu düzende işbirlikçi sermayeden, emperyalist haydutlardan hak ve özgürlük beklemek çözüm değil. Çözüm, temel demokratik hak ve özgürlüklerimizi devrimci sınıf mücadelesinin gücüyle söke söke almaktır. Grevlerimiz yasaklanıyorsa yasakları delmektir. Gösteriler yasaklanıyorsa alanları fethetmektir. İşkence ve katliamlar sürüyorsa hesap sormaktır. Haklarımız gaspediliyorsa “hayır” demesini bilmektir. Ulusal varlığımız, haklarımız inkar ediliyorsa “vardık, varız, varolacağız!” diyebilmektir. Çözüm; sermaye diktatörlüğüne, onun terörist saldırılarının karşısına birleşik örgütlü gücümüz ve militan mücadelemizle çıkmaktır.

İnsanca yaşam koşullarını, demokratik hak ve özgürlüklerimizi köklü ve kalıcı biçimde ancak asalak ve zorba sermaye iktidarına karşı savaşarak, ücretli kölelik düzenini yıkarak kazanabiliriz. Bu mücadelenin en kararlı ve tutarlı öncüleri sınıf devrimcisi komünistlerdir. Onların programında “sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm” yazıyor. Onlar, çözüm, sömürücülerin iktidarına karşı işçi sınıfının iktidarıdır diyorlar. Onlar her türden baskı ve köleliği lanetleyerek ulusların tam hak eşitliğini, eşitlik ve özgürlük temelinde halkların birliğini ve kardeşliğini savunuyorlar. Bütün işçileri, emekçileri ve ezilenleri, sınıfın komünist işçi partisi önderliğinde hak ve özgürlükler mücadelesini yükseltmeye, bu mücadeleyi kurulu d&uum;zeni tarihe gömme mücadelesiyle birleştirmeye çağırıyorlar.

Gerçek demokrasi mücadelesinin bir devrim ve iktidar mücadelesi olduğu bilinciyle, işçi sınıfını, emekçileri ve tüm ezilenleri aşağıdaki demokratik hak ve özgürlükler uğruna mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz:

- Sınırsız söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü!
- Tüm çalışanlara grevli ve toplusözleşmeli sendika hakkı!
- MGK, Kriz Yönetim Merkezi, DGM’ler ve askeri yargı feshedilsin!
- Tüm faşist-militarist kurumlar dağıtılsın!
- Sıkıyönetim, Olağanüstü Hal, Anti-terör ve İller İdaresi vb. tüm faşist yasalar iptal edilsin!
- Katliamcılar, işkenceciler ve hırsızlar halka açık mahkemelerde yargılansın!
- Hücreler yıkılsın, tutsaklara özgürlük!

Ulusal baskı ve inkarcılığa son!
Eşitlik, özgürlük, gönüllü birlik!

Düzen ulusal baskı ve eşitsizlikler üzerine kuruludur. Sermaye iktidarı altında bu topraklar bir halklar hapishanesine dönüşmüştür. Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Gürcüsüyle, Ermenisiyle çeşitli halkların ulusal kimlikleri, kültürel değerleri yok sayılmıştır. Irkçılık, inkarcılık, halklara düşmanlık ve şovenizm, bu devletin harcı olmuş, halklar insanlık dışı baskı ve zorbalıklara maruz kalmıştır. Kardeş Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlik istemi her seferinde kanlı katliamlarla bastırılmıştır.

Halklara bu düşmanca tutumu alanlar, öbür taraftan bu ülkeyi emperyalizmin çiftliğine dönüştürmekte bir sakınca görmüyorlar. Bu topraklarda kurulu ABD denetimindeki üslerin varlığını, buradan kalkan uçakların Irak’ı bombalamasını “vatanın bölünmez bütünlüğü”ne, ulusal egemenliğe bir tehdit saymıyorlar.

Bu aynı sermaye iktidarı şimdi AB’ye uyum yasaları gereği sözde bazı kültürel hakları tanımanın adımlarını atıyor. Düne kadar varlığını inkar ettiği Kürtlere, kendi dilini öğrenme serbestisi getiren düzenlemeler bile emperyalistlerin zorlamasının, AB’ye üye olma sevdasının bir sonucudur. Amaç ise göz boyamak, Kürt halkının meşru mücadelesini boğmak, haklarını iğdiş etmektir.

Bu düzen halkların ulusal, kültürel varlığını hiçbir zaman gerçek anlamda tanımaz. Sermaye iktidarı altında bu topraklarda halkların eşit ve gönüllü birliği sağlanamaz. Bu düzenin bütün partileri halklar karşısında zorbalığı, inkarcılığı, şovenizmi savunmaktadır. Sermaye iktidarı altında bu ülke halklar hapishanesi olmaya devam edecek, inkarcılık ve asimilasyon, ulusal baskı ve zulüm bitmeyecektir. Emperyalistler, halkların ulusal bağımsızlığından, özgürlüğünden değil köleleştirilmesinden yanadır. Şimdiye kadar hep bunu yaptılar, hep bunu yapacaklar.

Bu topraklarda ve dünyada halkların eşit, gönüllü ve özgür birliği bir devrim sorunudur. Halkların birliği, emekçi halkların devrimci iktidar mücadelesiyle, buna engel olan sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak elde edilir. Yoksul Kürt emekçileri ve diğer halkların tutması gereken yol budur. Emperyalistlerden ve işbirlikçi iktidarlardan hak dilenmek, onların kirli emellerine alet olmak çözüm değil yıkım, barış değil savaş, özgürlük ve bağımsızlık değil kölelik getirir.

Her türlü ulusal baskı ve zulümden kurtulmanın tek gerçek yolu tüm milliyetlerden emekçilerin işçi sınıfının devrimci bayrağı altında birleşmesinden geçer. Bu topraklarda halkların özgürlüğe ve hak eşitliğine dayalı gönüllü birliği ancak bu bayrak altında savaşılarak kazanılabilir. Halkların devrimci birliği, sermaye iktidarı ve emperyalistler yenilgiye uğratılarak elde edilir.

- Her türlü ulusal baskı, eşitsizlik ve ayrıcalığa son!
- Kürt ulusuna kendi kaderini tayin hakkı!
- Tüm dillerin tam hak eşitliği! Anadilinde eğitim hakkı!
- Tüm azınlık milliyetlere kendi dillerini ve kültürlerini kullanma, koruma ve geliştirme olanağı!
- Emperyalist köleliğe ve kapitalist sömürüye karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
- Özgürlük, eşitlik, gönüllü birlik!
- Özgürlük ve eşitlik sosyalizmde!

Kadının kurtuluşu, emeğin kurtuluş
mücadelesinin bir parçasıdır!

Çalışma yaşamında kendilerine en az yer verilenler onlar...

Daha düşük ücretlerle çalışmak zorunda bırakılanlar onlar...

Tarlada, fabrikada, evde, işyerinde ter döküp de toplumsal yaşamın dışına itilenler onlar...

Evin-ev işlerinin uysal kölesi yapılanlar onlar...

Eğitim göremeyenler içinde çoğunluk, yönetim kademelerinde azınlık olanlar onlar...

Kendini geliştirme, söz ve karar verme hakları ellerinden alınanlar onlar...
Sefalet ücretleriyle ve sosyal güvenceden yoksun olarak yaşamak zorunda olmanın yükünü, sıkıntısını en çok çekenler onlar...

Sokakta, işyerinde her türlü cinsel baskı ve şiddete, ayrımcılığa maruz kalanlar onlar...

Gericilerin, din tacirlerinin kapatıp susturarak, burjuvazinin cinsel obje yapıp pazara sürerek aşağıladığı onlar... Bedenini bir mal gibi satmaya, fuhuş bataklığına çekilmeye zorlananlar onlar...

Savaşların, sömürünün en ağır saldırılarına çocuklarıyla beraber en acımasızca maruz kalan, en savunmasız kesim onlar...

İşgal ordularınca tecavüzlere uğrayanlar, cephe gerisinin yükünü çekenler onlar...

Onlar, ezilenler ordusunun yarısını oluşturan kadınlar. Çifte sömürünün ve köleliğin prangalarını yüzyıllardır boyunlarında taşıyanlar. Nazım Hikmet’in “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelir” diyerek durumlarını en veciz şekilde dile getirdiği kadınlar..

Bu düzende kadınların çifte kölelik konumlarında herhangi bir değişiklik olmadı, olamaz da. Ücretli kölelik düzeni, bin yıllardır süregelen emekçi kadının çifte köleliği sorununu çözemedi, çözemez de. Bu düzenin böyle bir sorunu yoktur. Sömürücü asalaklara göre, sınıfsal içeriğinden bağımsız genel bir kadın sorunu vardır. Bu ise güya bir eğitim ve yasa sorunudur. Onların kadın sorununun çözümünden anladığı, yalnızca kağıtlarda kalan güdük “Medeni Kanun”lar çıkarmak, göz boyamaya yarayan kotalar uygulamaktır.

Emekçi kadınlar! Düzen partilerinin gerici yüzü siz kadınların yaşadığı sorunlar karşısında daha da netleşiyor. Kadının eşit haklarından bahsedenler, kadınların partilerinde, mecliste, yönetici kademelerde niçin bu kadar az temsil edildiklerine bakmazlar, bunu sorun da etmezler. Seçimlerde siyasal vitrinlerini süslemek, “imaj” yaratmak için kullandıkları bir nesnedir yalnızca kadın. Karar verme gücünden yoksun, aciz, yarım bir insandır onlar için kadın. İşleri bitince dönüp kadının sorunlarına bir daha bakmazlar bile.

Düzen partilerine verilen her oy, kadınların çifte köleliğinin perçinlenmesi demektir. Düzen partilerine verilen her oy, bu aşağılamanın sürmesi demektir.
Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğü demektir. Kadının özgürlüğü, emeğin özgürlüğü demektir. Kadın ancak özgür, sömürüsüz bir dünyada gerçekten özgür olabilir.

Emekçi kadınlar! Maruz kaldığınız çifte sömürü ve kölelik koşullarına ancak toplumsal bir devrim son verebilir. Sizleri düzen, düzen partileri, yasalar, vaadler değil, ancak böyle bir mücadele özgürleştirir.

Ya çifte köleliğ

in zincirini parçalamak için mücadelenin en ön saflarında yer alarak bir kişilik ve kimlik kazanmak, ya da her gün daha ağır bedeller ödeyerek hiçleşmek! Bizden sonraki nesillere ya özgürlüğün ateşini, ya da kölelik zincirlerimizi miras bırakmak!

Emekçi kadını bekleyen gerçek seçim işte budur.

Komünistler işçi ve emekçi kadınların temel sınıfsal istemlerini mensubu bulundukları işçi sınıfı ve emekçilerin istemlerinden ayırmıyorlar. Fakat kadının ezilen cins konumunu gözönünde bulundurarak, işçi sınıfını ve emekçileri aşağıdaki istemler uğruna kararlılıkla mücadele etmeye çağırıyorlar:

- Toplumsal hayatın tüm alanlarında kadın-erkek eşitliği!
- Kadınlar üzerindeki her türlü baskıya, eşitsizliğe ve cinsel ayrımcılığa son!
- Eşit işe eşit ücret!

Gençlik gelecek gelecek sosyalizmdir!..

Sermaye iktidarı emeğe olduğu kadar gençliğe de düşmandır. Gençliği çok yönlü bir baskı ve kuşatma altında tutmaktadır. Çünkü, sömürücü asalaklar, emekçi gençliğin karşılanmayan taleplerinden, onun dinamizminden öcü gibi korkmaktadır. Çünkü, sermaye iktidarı emekçi gençliğin bağımsız kimliğiyle, enerjisi ve yaratıcılığıyla toplumsal yaşama katılmasından, böylece devrimcileşmesinden korkmaktadır.

Bu düzenin gençliğin haklı ve meşru taleplerini karşılama imkanı yoktur:

Gençlik; herkese parasız, bilimsel-demokratik, anadilde eğitim hakkı istiyor. Sermaye iktidarı üniversiteleri emekçi çocuklarının yüzüne kapatıyor, eğitimi paralı hale getiriyor, gerici, şoven ve yoz bir eğitim dayatıyor. Eğitime ayrılan bütçeyi her yıl biraz daha kısarak, okul yerine hapishane inşa ediyor, baskı aygıtlarına, savaşa ve silahlanmaya her yıl daha çok bütçe ayırıyor.

Gençlik; herkese iş, herkese insanca yaşamaya yeterli ücret istiyor. Sermaye iktidarı işşizlik ve sefalet ücreti, ağır çalışma koşulları sunuyor.

Gençlik; özgürlük, adalet, eşitlik, söz hakkı istiyor. Sermaye iktidarı faşist terörle, baskılarla, işkence ve katliamlarla, disiplin cezalarıyla, YÖK’üyle, polisiyle gençliğin karşısına dikiliyor. Siyaset yapmayı yasaklıyor, yapanı cezalandırıyor.

Gençlik; cehaletten kurtulmak, aydınlanmak, her açıdan özgürleşmek ve toplumsallaşmak istiyor. Sermaye iktidarı, gerici yoz burjuva kültürüyle gençliği uyuşturuyor, bencilliği, bunalımı, umutsuzluğu, düşkünleşmeyi, uyuşturucu bağımlılığını ve alkolizmi dayatıyor.

Gençlik; özgürlük, eşitlik, barış ve kardeşlik istiyor. Amerikancı sermaye iktidarı emperyalizmin sefil çıkarları için gençliği savaşa sürüyor.

Gençlik; sömürüsüz bir dünya, özgür bir ülke, halkların barış içinde kardeşçe yaşadığı bir gelecek istiyor. Kapitalizm, sömürü, savaş ve zorbalık üretmeye, böylece gençliğin geleceğini tümden karartmaya devam ediyor.

Gençliğin talepleri oy sandıklarına, bu düzenin sınırlarına sığmaz. Bu düzen gençliğe barış içinde bir dünya ve insanca yaşanacak bir gelecek sunamaz. Gençlik, haklı taleplerine ulaşmak için kaderini kendi ellerine almalı, karşısına engel olarak dikilen bu köhnemiş düzeni ortadan kaldırmak için mücadeleye atılmalıdır. Emperyalist haydutların, sömürücü asalakların safında değil, halkların ve işçi sınıfının safında özgürlük için savaşmalıdır. Taleplerini daha gür haykırmalı, mücadelesini sınıf mücadelesiyle birleştirmelidir.

Düzen partilerine verilen her oy;

Gençliğin geleceğinin daha da kararması demektir!

Üniversite kapılarının emekçi çocuklarına kapatılması, daha fazla işşizlik demektir!

İşbirlikçiliğe, Amerikan uşaklığına ve savaşa verilmiş bir destek demektir!

Reformist solun yaydığı parlamenter
hayallere kanmayalım!

Bizi kurtaracak olan kendi gücümüz ve mücadelemizdir. Yaşadığımız sefalete, baskı ve zulme son verecek olan yine biz işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesidir. Bu ülkede kullanabildiğimiz ne kadar hak varsa, tümü de yılları bulan fiili mücadelelerle kazanılmıştır. Bir parça nefes almanın bile dişe diş bir mücadeleyi gerektirdiği bu koşullarda parlamentoya girmeyi kendi başına amaç olarak koyanlar, seçimleri, parlamentoyu çözüm olarak sunanlar, yılmış, yorulmuş devrim kaçkınlarıdır. Solu birleştirmek, Kürt ve Türk emekçilerinin birliğini sağlamak adına söylenenler, burjuva politkasının ucuz bir sol versiyonundan başkaca bir şey değildir.

Bu hesaplarla yüzünü düzene dönenler, kırıntılarla yetinmeyi bir program haline getirenler bizim sorunlarımıza çözüm getiremezler. Onlarınki bir mücadele birliği ve platformu değil, düzenle barışma ve bütünleşme platformudur. Kurdukları birlik devrimci iddia ve hedeflerin tümden bir yana bırakılmasına dayalıdır. Emekçi halkların devrimci temellerdeki birliğinden, sokaklardan ve direnişlerden yüzgeri etme programıdır sözkonusu olan. İşçi ve emekçilerden umudunu kesip, burjuva platformlar içinden çözüm arama tercihidir.

ÖDP’siyle, İP’iyle, EMEP’iyle, SİP-TKP’siyle her çeşidinden reformist solun parlamenter hesaplara indirgenmiş programları ve tercihleri karşısında bu düzenin herhangi bir rahatsızlığı yoktur. Tam tersine düzen efendileri, onların bu hayal ve beklentilere emekçileri ortak etmelerinden son derece memnundurlar. Ne de olsa böylece kendi iktidarlarına meşruiyet kazandırmaktadırlar. Her çeşidiyle reformist sol, düzen egemenlerinin elinde, toplumsal dinamikleri denetim altında tutmanın ve ehlileştirmenin bir aracı ve olanağıdır. Bunu anlamak için, en sıradan bir devrimci çalışmayı baskı, terör, tutuklama, işkence ve gerektiğinde katliamla karşılayanların, düzenin icazetine sığınmış reformist sola nasıl bir müsamaha ile, bundan da öte doğrudan ya da dolaylı teşvik ve kayırma ile yaklaştıklarına bakmak bile yeterlidir.

Sermayenin kanlı ve kirli işlerinin bir örtüsü olarak kullandığı seçim tuzağı ancak, devrimci bir iddia, program ve pratikle parçalanır. Ancak bu devrimci kaygıyla hareket edilirse, tüm çalışma buna tabi kılınırsa seçimlerden devrimci temellerde yararlanılabilir. Komünistler tam da bu kaygı ve iddiayla seçimlere sınıfın bağımsız devrimci platformuyla katılıyorlar. Sermayenin programı karşısına sınıfın programı ve iktidar mücadelesiyle çıkıyorlar.

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu işte bunun ifadesidir.

Geleceğimizi kendi ellerimize alalım!

Ücretli kölelik düzeninde emeğiyle geçinen milyonların bir geleceği yoktur. Bu çürümüş sömürü düzeni işçi ve emekçilerin sefaleti ve her bakımdan yıkımı üzerine kuruludur. Bu yıkımın arkasında, emperyalizme kölece bağımlı, faşist baskı ve terörle ayakta duran, sömürücü, yağmacı, talancı sermaye sınıfı bulunmaktadır. Kapitalist sömürü ve soygun düzeni, insanlığın gelişmesinin, emekçilerin insanca, halkların eşit ve kardeşçe birarada yaşamasının önünde yıkılması gereken bir engeldir.

Bu düzen krizlerden kurtulamaz. Krizler içinde debelenen kapitalizm döne döne sefalet, baskı, savaş ve yıkım üretmektedir. Bütün bunların faturası katlanarak işçilere, emekçilere ve kardeş halklara ödetilmektedir.

Bütün düzen partileri, sermayenin yeminli hizmetçileri olarak yıkım programlarını uygulamak için sahnede yer almaktadırlar. Onlar bu sömürü düzeninin etle-tırnak gibi bütünleşmiş parçalarıdır. Söylemleri ne olursa olsun onlar bizim çıkarlarımızı savunmuyorlar. Bizim sorunlarımızı ne onlar, seçimler, ne onların meclisi, ne de onların iktidarı çözebilir. Onlar sermayenin sorunlarını çözmek, sömürü ve talan düzenini sürdürmek için bizden oy ve destek istiyorlar. Onların tanrısı yeşil dolardır. Onların efendisi halkların ve emeğin düşmanı ABD’dir, emperyalist haydutlardır. Onların iktidarı zorbalık ve zulüm üzerine kuruludur. Onlara verilen her oy, sefalet ve baskıların katlanarak büyümesine destek, kardeş halkların katledilmesine suç ortağı olmak demektir.

Bizim sorunlarımızı ne kokuşmuş düzen partileri, ne seçimler, ne hükümetler, ne parlamento çözebilir. Kendi sorunlarımızı ancak kendimiz çözebilir, insanca yaşanılır bir geleceği ancak kendi ellerimizle kurabiliriz. Bunun için kenetlenip sömürücü asalakların saltanatına son vermekten başka bir seçeneğimiz yoktur.

Bizi bekleyen seçim apaçık ortadadır: Ya, sefalet içinde ve baskı altında diz çökerek, hergün daha ağır bedeller ödeyerek köle gibi yaşayacağız. Ya da artık yeter deyip ayağa kalkarak, özgürlüğümüz ve geleceğimiz için dövüşeceğiz! Başkaca bir yol, başkaca bir seçim yoktur.

Sınıfın bağımsız devrimci adayları, gerçek çözümün yolunu göstermek, bu düzenin içyüzünü ve kirli oyunlarını teşhir etmek için seçimlere katılıyorlar. Sınıfın bağımsız devrimci adayları sömürü, soygun, talan düzenine karşı işçi sınıfının ve emekçilerin çıkarlarını temsil ediyor, onların taleplerini savunuyorlar. Sınıfın bağımsız devrimci adayları, emekçileri sınıfın komünist partisi saflarında örgütlenmeye ve mücadele etmeye çağırıyorlar.

Bu çağrı, çürüyen asalak sermaye sınıfına karşı, devrimci işçi sınıfının çağrısıdır.

Bu çağrı, hak ve özgürlüklerimizi kopararak alma, geleceği birlikte kurma çağrısıdır.

Bu çağrı, emperyalist haydutların haksız ve kirli savaşlarına karşı emekçi halkların ve işçi sınıfının saflarında mücadele etme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin yıkım ve savaş programına karşı işçi sınıfının devrimci programı ve kurtuluş bayrağı altında birleşme çağrısıdır.

Bu çağrı, kapitalizmin savaş ve yıkım düzenine karşı savaşsız, sömürüsüz bir dünya için, devrim ve sosyalizm için mücadele çağrısıdır.

Bu çağrı, ezilen ve sömürülen milyonlara aşağıdaki acil iktisadi ve sosyal talepleri için ayağa kalkma ve devrimci şiarlar etrafında birleşme çağrısıdır.

- Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
- 7 saatlik işgünü, 35 saatlik çalışma haftası!
- İnsanca yaşamaya yeterli, vergiden muaf asgari ücret!
- Tüm çalışanlar için genel sigorta hakkı!
- Herkese parasız sağlık hizmeti!
- Herkese her düzeyde parasız eğitim!
- Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!
- Topraksız ve az topraklı köylüye toprak!
- Emekçi köylünün her türlü borç yükü geçersiz sayılsın!
- Her türlü dolaylı vergi kaldırılsın! Artan oranlı gelir ve servet vergisi!
- Özelleştirmeye, taşeronlaştırmaya, esnek üretime hayır!

Kahrolsun sermaye diktatörlüğü!
Yaşasın sosyalist işçi-emekçi iktidarı!

İşçi sınıfı savaşacak, sosyalizm kazanacak!