17 Ağustos '02
Sayı: 32 (72)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye sınıfının seçimlere, işçi sınıfı ve emekçilerin devrime ihtiyacı var!
  Düzen siyasetinde çöküntüden çıkış çabaları ve Kemal Derviş...
  17 Ağustos depreminin yıldönümü...
  Saldırı yasalarına karşı örgütlü mücadeleye!
  Yeni iş yasasına karşı zorlu ve solukla bir mücadeleyi bugünden hazırlamalıyız!..
  KESK yönetiminin İstanbul yürüyüşü...
  "Iraklı muhalifler" çetesi Washington'da...
  Paşabahçe direnişinin gösterdikleri
  Enerji sektöründe yağma düzeni
  "Herşey eskisi gibi..."
  Emperyalist savaşa karşı devrimci direniş hattını örelim!
  Yeni dönem ve gençlik çalışması
  Ek niyet mektubu...
   Yeniden ayağa kalkışa, yeniden 15 Ağustos atılımına ihtiyaç var!
   ABD emperyalizminin "arka bahçesi" Latin Amerika kaynıyor!
   Marksist ideolojinin sanattaki yaratıcısı!
   Kolombiya'da sıkıyönetim!..
   İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
   Fatma Bilgin ÖO direnişinde yaşamını yitiren 93. kişi oldu
   İngiltere Bush'un paspası olmasın
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Yeni dönem ve gençlik çalışması

Yaz dönemi gençlik çalışmamızın sürdüğü bir evrede, savaş, seçim ve AB üyeliği tartışmaları ülkenin siyasal gündemine oturmuş bulunuyor. Önümüzdeki aylarda da siyasal gündemi oluşturacak olan emperyalist savaş, seçim ve AB üyeliği tartışmaları, gerek yaz dönemi gerekse önümüzdeki eğitim dönemi için gençlik çalışmamızın temel gündemleri olmak durumunda.

Emperyalizmin savaş arabasına bağlanan sermaye iktidarı, bir taraftan gençliğin kanını efendilerine pazarlarken, diğer taraftan işsizlik ve eğitim başta olmak üzere gençliğin sorunlarının çözümü için AB’yi sihirli bir değnek olarak göstererek sahte beklentilerle gençliği sersemletmektedir. Seçim gündemi ile gençliğin düzene karşı biriktirdiği öfkeyi kırarak güven tazelemeye çabalamaktadır.

Gündemdeki tüm bu konular, gençlik yığınları içerisinde, düzenin oyunlarını boşa çıkarmak, sermaye iktidarını teşhir etmek, devrim ve sosyalizmin propagandası yapmak için fazlasıyla imkan sunmaktadır.

Emperyalist savaş ve gençlik

ABD emperyalizminin Irak’a yönelik savaş hazırlıkları sürüyor. İran, Suriye, Kuzey Kore vb. ülkelerin “teröre destek veren ülkeler” olarak hedef tahtasına oturtulması, savaşın Irak’la sınırlı kalmayacağını gösteriyor. Irak’ın ardından İran’a yönelebilecek bu emperyalist kudurganlıkla yüzyüzeyiz. ABD’nin bu kudurganlığı dizginlenmezse eğer tüm Ortadoğu’yu tutuşturacak büyük acı ve yıkımlara yol açacak bir savaş tehlikesi var önümüzde.

ABD dayatmaları karşısında çaresiz durumdaki işbirlikçi sermeye iktidarının efendisiyle yaptığı tek pazarlık, işçi ve emekçi çocuklarının kanı üzerinedir. Borsa vurguncusu Soros’un Türkiye ziyaretinde sarfettiği “sizin en büyük ihraç malınız askerinizdir” sözleri bu gerçeğin ifadesidir. Savaşta cepheye sürülecekler, işçi ve emekçilerin üniforma giydirilmiş çocukları olacaktır.

Savaş emekçilerin akacak kanıyla birlikte sırtlarına yüklenecek koca bir fatura demektir. Körfez Savaşı’nın Türkiye’ye toplam faturası 90-100 milyar dolardır. Savaş demek işsizliğin artması, düşük ücret dayatması, olağanüstü fiyat artışları, artan bir baskı ve terör ortamı demektir. İşbirlikçi sermaye iktidarı bir taraftan gençliği eğitim hakkından ve iş olanağından yoksun bırakırken, çalışan gençliği sefalet ücretine ve ağır çalışma koşullarına mahkum ederken, diğer taraftan emperyalist efendilerinin çıkarları uğruna kardeş halklara karşı savaşa sürmek istemektedir.

İMF yıkım programlarının yarattığı açlık ve sefaletten, savaşın yaratacağı yeni yıkımlardan kurtulmanın yolu, emperyalizme ve işbirlikçi sermaye iktidarına karşı mücadeleden geçiyor. Bu çerçevede “Savaşa değil eğitime bütçe!”, “ABD askeri olmayacağız!”, “Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!” şiarları her zamankinden daha fazla önem taşıyor. Bu şiarlar altında gençlik kitleleri içerisinde emperyalist savaş karşıtı bir tepkiyi örgütlemek, gençlik yığınlarını mücadeleye seferber ederek asıl savaşı emperyalistlere ve işbirlikçi sermaye iktidarına karşı yürütmek, genç komünistlerin önündeki güncel yakıcı görevdir.

Seçim tuzağı ve gençlik

Seçim tarihinin 3 Kasım olarak kesinleşmesi ile birlikte düzen partileri hummalı bir seçim yarışına girdiler. Öncelikle sermaye çevreleri, İMF ve ordunun karşısına çıkıp, gerekli taahhütleri verip, bağlılık yeminleri edip, bu çevrelerden onay mührünü almanın gayreti içerisindeler. Yarın emekçilerin karşısına çıkıp binbir vaatte bulunacak olanlar, bugün, “İMF programlarını en iyi ben uygularım”, “olası bir savaşta benim başbakan olmam lazım, savaşı en iyi ben yönetirim” sözleriyle birbirleriyle yarışıyor.

Düzen partilerinin birbirlerinden hiçbir farkı kalmamıştır. Dün işçi babası olarak gösterilen Ecevit’in DSP’sinin, vatan-milletin bölünmezliği edebiyatının baş aktörü faşist MHP’nin, AB tartışmaları ile demokrasi bezirganı kesilen ANAP’ın üç yıllık icraatları orta yerde duruyor: İMF yıkım programlarını uygulamadaki uşaklıkları; binlerce işçiyi işten çıkarıp, ülkenin en stratejik kurumlarını özelleştirerek emperyalizme peşkeş çekmedeki hainlikleri; deprem yıkımı karşısındaki vurdumduymazlıkları; depremin tozu dumanı arasında mezarda emeklilik, tahkim gibi saldırı yasalarını çıkarmaları; Ulucanlar ve 19 Aralık katliamlarında sergiledikleri vahşet vb... Söz konusu partiler tüm bu saldırıları tam bir uyum içerisinde yürütmüşlerdir. Sözde muhalefet yapanların ise bu uygulamaların yasallaşması noktasında hükümete verdikleri açık destek, oların da gerçek yüzlerine ışık tutmaktadır. Seçimler bugün işçi ve emekçileri aldatmak dışında başka bir işlev görmüyor. Çünkü tek seçme hakkınız, kötünün iyisini seçmektir.

Düzen partileri gençliğin taşıdığı dinamizmden, gençliğin gelecek demek olduğu gerçeğinden hareketle seçimlerde gençliği kazanmak için daha bugünden hesaplar yapmaktadır. Gençliğin düzene karşı biriken güvensizliğini kırmak için Ecevit gibi günah keçileri seçilmekte, “gençliği temsil ediyoruz” iddiasıyla partilerde “genç yüzler” öne çıkarılmaktadır. Bu aldatmacanın en iyi örneği Amerikancı Cem’in YTP’sidir. Ama dünün en büyük iktidar ortağı olarak yeni YÖK yasa tasarısıyla, artan işsizlikle gençliğe ne sundukları ortadadır. Uzan’ın sosyal sorunları faşist demagojiyle kullanıp prim yapmaya çalışan “Genç Parti”si ise bu aldatmacanın bir başka boyutudur.

Sermaye iktidarı ve partileri gençliğin iş, eğitim, gelecek gibi en temel beklentilerini karşılayamazlar. Bu onların konumuna, kimliğine, temel varlık nedenlerine aykırıdır. Onlar, tüm siyasal yaşamlarının da açık biçimde kanıtladığı gibi, her zaman ve tümüyle sermayenin ve emperyalizmin hizmetindedirler. Dahası, gelinen yerde emperyalistlerin çıkarı uğruna gençliği gerici savaşlara sürmek istemektedirler. Artan işsizliğin, paralı eğitimin, sefalet ücretleri ile ağır çalışma koşullarının, en küçük bir demokratik hak talebinin azgın bir devlet terörüyle bastırılmasının gerisinde her zaman onlar vardır. Onlar yalanlarına gençliğin kolay kazanılamayacağını da iyi biliyorlar. Bu nedenle gençliği kültürel olarak yozlaştırıp politik yaşamın dışına itmeye, böylece zaman kazanmaya çalışmaktadırlar.

Seçim döneminin yaratacağı politizasyondan, kitlelerin politikaya artan ilgileri ve arayışlarından sermaye iktidarı ve partilerini teşhir etmek için en iyi şekilde yararlanabilmeliyiz. “Düzen partilerine oy verme, hesap sor!” vb. şiarları gençlik yığınları içerisinde gündemleştirmeliyiz.

AB aldatmacası ve gençlik

AB’ye uyum yasalarının meclisten geçmesi ile birlikte, 4 Ağustos sabahı “yeni bir Türkiye’ye uyandık” söylemiyle topluma sahte hayaller pompalanıyor. Teslimiyetçi Kürt cephesi ve reformist solun bir kesimi tarafından desteklenen bu kampanyayla işçi ve emekçiler boş hayallerle sersemletilmeye çalışılıyor. AB’ye uyum yasaları adı altında yapılan değişikler, bırakın kırıntı düzeyde haklar tanımayı, eldekilerin bir kısmını bile ince oyunlarla buduyor.

Hakların mücadele etmeden kazanıldığına ilişkin bir örnek dünya tarihinin hiçbir döneminde görülmemiştir. AB yasalarıyla sözüm ona demokratikleşme sorununu çözenlerin, ülkenin diğer tüm sorunların çözümünü de AB üyeliğine havale edenlerin gerçek yüzünü pratikte yaşananlar gözler önüne sermektedir. AB yasaları mecliste görüşülürken Paşabahçe işçileri fabrika bahçesinde kurdukları karton barakalarda, yoğun polis ablukası altında direnmekteydiler. Basın yasaları “demokratikleştirilirken” Özgür Radyo bir kez daha kapatılmakta, gazeteciler Paşabahçe’ye sokulmayarak haber alma özgürlüğü engellenmekteydi. Kürtçe yayın ve öğrenme konusu görüşülürken seçmeli Kürtçe dersi için dilekçe veren binlerce öğrenci hala okullara sokulmamaktaydı. Yine F tipi hücrelerde tecrit ve işkence sürmekte, devrimci basının her sayısı toplatılmakta ve ceza yağdırılmakta, vb. uygulamalar dolu dizgin sürmekteydi.

4 Ağustos’ta yeni bir Türkiye’ye uyananlar başka bir Türkiye’de yaşıyor olmalılar. Mecliste bekleyen ve işçi sınıfına kölelik koşullarının dayatılması demek olan yeni iş kanunu yasa tasarısı, üniversite kapılarının işçi ve emekçi çocuklarına kapatılması demek olan yeni YÖK yasa tasarısı, ülkeyi yabancı sermayenin talanına açacak olan yabancı sermaye yasa tasarısı ve benzeri tasarıları da AB’ye uyum yasalarının temel bir boyutudur. Bunlar gözlerden gizlenerek gençlik içinde AB konusunda sahte umutlar ve hayaller yeşertilmek istenmektedir.

Türkiye’nin AB’ye alınmasının kesinlikle sözkonusu olamayacağı gerçeğini bir yana koyalım. AB emperyalist bir birliktir; amacı işçilerin, emekçilerin ve gençliğin temel sorunlarına çözüm olmak değil, fakat emperyalistlerin dünyayı yeniden paylaşma sürecinde etkin bir güç odağı olabilmektir. Bu çerçevede AB süreci tüm Avrupa’da sosyal ve demokratik hakların sistemli bir biçimde budanması olarak ilerlemektedir.

AB konusundaki dayanaksız hayallere karşı geniş gençlik kitlelerine ulaşabilen etkin bir çalışma yürütmek; gençliği, temel demokratik hak ve özgürlükleri kazanabilmenin biricik gerçek yolu olarak işçi sınıfı ve emekçilerle omuz omuza bir mücadeleye yöneltmek, biz genç komünistlerin bir başka temel önemde görevidir.

Güçlerin etkin bir biçimde örgütlenmesi ve
topyekûn bir devrimci seferberlik

İçiçe geçen bu gündemleri siyasal çalışmaya konu edebilmenin ve buradan başarılı bir sonuç alabilmenin öncelikli koşulu, gençlik güçlerimizin etkin ve amaca uygun bir şekilde örgütlenebilmesidir. Yalnızca kendi asli güçlerimiz değil çeperimizdeki güçler de en etkin bir şekilde çalışmanın içinde konumlandırılmalı, her bakımdan sürece hazırlanmalıdır.

Diğer taraftan, gelişmeleri dikkatle izlemeli, sorunları isabetle saptamalı, doğru bir eylem çizgisi ve çalışma tarzını hayata geçirebilmek için gerekli hazırlıkları şimdiden yapmalıyız. Öne çıkan savaş, seçim ve AB üyeliği gündemleri, gençliğin diğer gündemleri ve sorunlarıyla etkili bir şekilde ilişkilendirmeli, bu çerçevede ajitasyon-propagandada kullanılacak şiar ve talepleri belirlemeliyiz.

Çeşitli araçlarla çok yönlü ve yaygın bir propaganda-ajitasyon faaliyeti ile birlikte eylemi önüne hedef olarak koyan bir çalışma düzeyi ve temposu tutturabilmeliyiz. Bu konuda kendi güç ve olanaklarımızın sınırlarına takılmamalıyız. Devrimci bir çalışmanın gücünün ona aktif biçimde katılanların sayısına değil kitleler üzerindeki etkisine bağlı olduğunu unutmamalıyız. Yalnızca dışardan seslenen değil, aynı zamanda “Emperyalist savaş karşıtı platformlar”, “Devrimci seçim platformları” vb. esnek örgütlenmeler ile kitlelerin tepkisini ete-kemiğe büründürebilmeliyiz. Bu konuda önemli bir deneyime de sahibiz. Şimdiden bulunduğumuz birimlerde alanın özgünlükleri üzerinden bu konularda tartışmalı ve belli bir açıklığa sahip olmalıyız. Birimlerde iç örgütlülü&curen;ümüzü en üstten en alta kadar en iyi şekilde organize etmeli, disiplini, işbölümünü ve özverili bir çalışma tarzını bugünden oturtmalıyız.

Bugün gençlik içerisinde gerçek bir kuvvet olabilmenin önkoşullarına ve önemli olanaklara sahibiz. Türkiye ve bölgenin kaderi üzerinde çok önemli etkide bulunacak bir sürecin ön günlerinden geçiyoruz. Böyle bir evrede olanakları en iyi bir biçimde değerlendirme sorumluluğu ile yüzyüzeyiz.

Ekim Gençliği



Geleceği kazanmak hedefiyle
çalışmalarımız sürüyor!

Genç komünistlerin yaz çalışması devam ediyor. “İşçi kıyımına ve diplomalı işsizliğe hayır!” başlıklı bildirileri sabah erken saatlerde OSTİM’de yoğun olarak dağıtırken, bir yandan da işçilerle konuştuk. Bölgede çalışan işçiler iş güvencesine sahip olmadıkları gibi, pek çoğu da sigortasız çalışmakta. Bu soruna karşı bir şeyler yapmak gerektiğini söylemekle birlikte işçilerin çoğu ne yapılması gerektiği konusunda bir kafa açıklığına sahip değiller. Bunun üzerine mücadele perspektifimizi anlattık, işçiler bizi ilgiyle dinlediler.

Seçimler üzerine konuşulduğunda tüm işçiler, düzen partilerinin kendilerine bir şey vaadetmediğini bildiklerini söylediler. Biz komünistlerin seçim politikasını anlattığımızda, bağımsız sosyalist adayları destekleyeceklerini söylediler. Yakın zamanda görüşmek üzere ayrıldık.

Ankara’nın farklı bölgelerinde de sürmekte olan çalışmamız dahilinde çeşitli semtlerde 5000 bildiri daha dağıtıldı. Genç komünistlerin çalışmaları geleceği kazanma hedefiyle sürecek.

Ankara’dan genç komünistler



BİR-KAR Gençlik Kampı başarıyla sonuçlandı...

Kolektif üretim ve paylaşımın gücü

BİR-KAR olarak Almanya’daki en önemli sorunlarımızdan biri gençlik çalışmamızın zayıflığıydı. Uzun zamandır bu durumun nasıl aşılabileceği üzerine tartışmalar yürütülüyordu. I. BİR-KAR Almanya Gençlik Kampı bu ihtiyacın bir ürünü olarak ortaya çıktı. Bu kamp aracılığı ile varolan güçleri toparlamayı, bunlar üzerinden gençlik çalışmasının yerel ayaklarını oluşturmayı hedefledik. Bu doğrultuda, yaklaşık 5-6 ay önce, 5-10 Ağustos tarihleri arasında Almanya’nın Bielefeld kentinde bir Gençlik Kampı yapma kararı aldık. Bir program ve çağrı broşürleri çıkararak işe başladık.

Kamp öncesinde birçok kaygımız vardı. Bu birinci kampımızdı ve oldukça deneyimsizdik. Bir diğer kaygımız ise katılıma ilişkindi. Kampımız tatil dönemine denk geliyordu, epey bir genç arkadaş tatile gidiyordu. Ama ne olursa olsun bir karar almıştık, bunu hayata geçirmek için uğraşmalıydık. Bu ilk kampımızın başarılı geçmesi büyük önem taşıyordu. Bunun için mümkün olduğunca yeni gençlere ulaşmaya çalıştık. Ve kampın sonunda bütün bu kaygılarımızın yersizliğini anladık. Bir yerden bir adım atıp başlayınca sonrası geliyordu. Tüm olumsuzluklara rağmen kampımıza 60 civarında genç katıldı (kampın gündelik işlerini yapan yoldaşlarla birlikte bu sayı 70’i buldu). Fransa’dan, İsviçre’den genç arkadaşlar da kampımıza katılarak deneyimlerini sundular.

Kamp programımız: Sosyal ve kültürel etkinlikler, film gösterimi, politik etkinlikler ve sportif etkinliklerden oluşuyordu
Kampımızın ilk günü, yerleşme, tanışma, kamp komitesinin belirlenmesi ve çeşitli kültür ve sanat kollarının oluşturulması ile geçti.

Müzik (koro), folklor, tiyatro ve şiir dallarında gruplar oluşturuldu. Bu gruplar, kampın son günü yapılan final gecesinde çıkmak üzere her gün düzenli olarak çalıştılar. Bunun yanında hergün bir kez olmak üzere: Avrupa’da ırkçılık ve faşizm, küreselleşme ve küresel direniş, kapitalizm ve savaş ve paralı eğitim konulu seminerler verildi. Uyuşturucu bağımlılığı konulu semineri ise bazı aksaklıklardan dolayı gerçekleştiremedik.

‘68’den 6 Mayıs’a (belgesel), Yılmaz Güney’in Arkadaş filmi ve son İsviçre Gençlik Kampı’ndan görüntüler ise gösterdiğimiz filmler oldu. Zaman darlığından dolayı Arkadaş filmi üzerine yapmayı düşündüğümüz tartışmayı da iptal etmek zorunda kaldık.

Gerçekleştirdiğimiz diğer etkinliklerimiz ise, hergün düzenli olarak oynanan futbol, voleybol, masa tenisi vb. oldu. Ayrıca bir de bilgi yarışması yapıldı ve kazananlara ödüller verildi.

Gençler, sosyal-kültürel etkinlikler, sportif etkinlikler ve film gösterimlerine daha çok ilgi gösterirken, politik etkinliklere (seminerler) daha az ilgi duyuyorlar. Bunun iki sebebi var. Birincisi, gençlikte varolan genel depolitizasyon ve altyapı eksikliği; ikincisi ise, seçilen konular ve bunların sunuluş tarzıdır. Seçilen konular biraz ağır da olsa, seminerlerin klasik tarzda (önce anlatıp sonra sorulara geçme) değil de forum şeklinde sunulduğunda, daha başarılı olunduğunu gözlemledik.

Kampımız Pazartesi başladı, Cuma günü akşamı yapılan final gecesi ve Cumartesi yapılan kampı değerlendirme toplantısı ile sona erdi.

Final gecesi koro ile başladı. Skeç, Devrimci Gençlik Hareketi konulu dia, folklor, “Ağlama salkım söğüt” şiir-oyununun bir bölümüyle sürdü. En son yine bir skeç, koro ve halaylarla bitirildi. Gecenin sonunda herkesin gözlerinde bir hafta boyunca verdikleri emeğin karşılığını almanın coşkusu ve mutluluğu okunuyordu.

Gerek kamp sırasında yaptığımız anket, gerekse kamp sonunda yaptığımız değerlendirme toplantısı ışığında baktığımızda, bütününde başarılı bir kamp olduğunu ve asgari düzeyde hedefine ulaştığını söyleyebiliriz. Herşeyden önce farklı ülke ve bölgelerden gelen insanlar 5-6 gün gibi kısa bir sürede çok iyi kaynaştılar ve dostluklar kurdular. Birlikte bir şeyler üretmenin, paylaşmanın hazzını ve mutluluğunu yaşadılar. İlk defa alternatif devrimci yaşam, politika ve sanatla tanışanlar oldu.

Elbette bazı eksiklik ve hatalarımız da oldu. Özellikle ilk iki gün, günlük programda bazı boşluklar ve organizasyon bozuklukları yaşandı. Buna birkaç olgunun sebep olduğunu düşünüyoruz. Birincisi, kamp komitesinde yer alan arkadaşların çoğunun ilk kez tanışıyor olmaları ilk günlerde uyumlu çalışmayı biraz engelledi. İkincisi, ilk günlerde kamp komitesi kendi arasındaki işbölümünü iyi yapamadı. Böyle olunca kolektif çalışma zayıfladı, işler belli kişilerin omuzuna yüklendi. Bu durum daha sonraki günlerde yapılan müdahalelerle düzeltildi. Üçüncüsü, kamp öncesinde program üzerine ayrıntılı bir tartışma ve planlamanın yapılmamış olmasıdır. Bir diğer aksayan yanımız ise, programda yer alan bazı etkinlikleri, plansızlık ya da olanaksızlıklardan dolayı gerçekleştirememiz oldu.

Bu gençlik kampı deneyimi üzerinden şu temel sonuçları çıkardık:

1- Gençlik kampı, eğer bölgelerde daha önce bir gençlik çalışması varsa ve yerelliklerdeki güçler kampa belli bir hazırlık ve katkı ile gelirse daha başarılı olur.

2- Genç kitleler en iyi kültür-sanat faaliyetleri üzerinden kazanılır ve politikleştirilir.

3- Gerek gruplar halinde, gerekse de bireysel düzeyde herkese bir iş ve sorumluluk verilerek sahiplenilmesi sağlanmalıdır.

4- Seminerler veya eğitim çalışmaları gençlerin anlayabileceği tarzda, daha somut, daha kısa ve daha sade bir dille anlatılmalıdır.

5- Gerek gençlik kampının örgütlenmesinde ve gerekse de gençlik çalışmasında gençlerin daha çok sorumluluk ve inisiyatif sahibi olmaları hedeflenmelidir.

Sonuç olarak, gerçekleştirdiğimiz bu ilk gençlik kampının deneyimlerinden de faydalanarak, yerellerde ve merkezi olarak daha iyi işler yapacağımıza inanıyoruz.

Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!

BİR-KAR Gençliği/Almanya