17 Ağustos '02
Sayı: 32 (72)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermaye sınıfının seçimlere, işçi sınıfı ve emekçilerin devrime ihtiyacı var!
  Düzen siyasetinde çöküntüden çıkış çabaları ve Kemal Derviş...
  17 Ağustos depreminin yıldönümü...
  Saldırı yasalarına karşı örgütlü mücadeleye!
  Yeni iş yasasına karşı zorlu ve solukla bir mücadeleyi bugünden hazırlamalıyız!..
  KESK yönetiminin İstanbul yürüyüşü...
  "Iraklı muhalifler" çetesi Washington'da...
  Paşabahçe direnişinin gösterdikleri
  Enerji sektöründe yağma düzeni
  "Herşey eskisi gibi..."
  Emperyalist savaşa karşı devrimci direniş hattını örelim!
  Yeni dönem ve gençlik çalışması
  Ek niyet mektubu...
   Yeniden ayağa kalkışa, yeniden 15 Ağustos atılımına ihtiyaç var!
   ABD emperyalizminin "arka bahçesi" Latin Amerika kaynıyor!
   Marksist ideolojinin sanattaki yaratıcısı!
   Kolombiya'da sıkıyönetim!..
   İşçi Kültür Evi Bülteni'nden...
   Fatma Bilgin ÖO direnişinde yaşamını yitiren 93. kişi oldu
   İngiltere Bush'un paspası olmasın
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
“Iraklı muhalifler” çetesi Washington’da...

ABD’nin hizmetinde bölge halklarına karşı!

ABD’nin Irak’a yönelik savaş hazırlıkları sürüyor. Savaşın askeri, lojistik ve siyasal koşulları oluşturulmaya devam ediliyor. Geçen hafta bu doğrultuda atılan adımların en önemlisi Iraklı muhaliflerin Washington’da toplanmasıydı. ABD’nin savaşında, savaşın ön cephesine yer alacak bu güçler ABD üst düzey yöneticilerinin huzurunda savaşta üstlenecekleri rolü pekiştirdiler. Bununla birlikte yapacakları hizmet karşılığında sefil çıkarları uğruna pazarlık yapmaya çalıştılar. Yani hakimiyet sahalarında yaşayan halkların geleceğini ABD yönetenlerine bir kez daha pazarladılar.

Washington’da yapılan toplantıya; Irak Kürdistan Demokratik Partisi, Irak Kürdistan Yurtseverler Birliği, Irak Ulusal Kongresi, Islami Devrim Yüksek Konseyi, Irak Ulusal Anlaşması grubu ve Anayasal Monarşi Hareketi katıldı.

Toplantı sonrasında yapılan açıklamalara ve değerlendirmelere bakılırsa, bu gruplar ABD’nin savaşında etkin rol alma konusunda açık bir çek sunmuş bulunuyorlar. Askeri ve mali yardım konusunda güvence aldıkları, savaş sonucunda Irak’ta yapılacak paylaşım konusunda ABD yönetimi tarafından yüreklerine su serpildiği ilk elden söylenenler. Yapılan pazarlığın sonucunda ABD işbirlikçisi bu grupların emperyalist savaşta birincil derecede görev alacakları altı çizilerek ifade ediliyor.

Herbiri ABD’ye yaslanarak ayakta duran ve hakimiyet kuran bu gruplar konumlarıyla, sadece Saddam rejiminin egemenliği altındaki halka değil, kendi hakimiyet bölgelerinde yaşayan halklara karşı da açık bir ihanet içerisindedirler. Bölge halkları geçmişte de sayısız kez bu işbirlikçi feodal savaş ağalarının ihanetlerinin sonuçlarıyla yüzyüze kaldı. Emperyalist güçlerin basit birer oyuncağı olarak bazen Saddam rejimine saldırtıldılar, bazen de birbirine düşürülerek halkları kırdılar. Bu halleriyle onlara işbirlikçi demek dahi hafif kalıyor. Herbiri gerçek konumlarıyla birer ABD ajanı gibi çalışıyorlar. ABD’ye emir komuta düzeyinde bağlı durumdalar.

Kuzey Irak’ta ABD’nin hamiliğinde hakimiyet kuran Barzani ve Talabani bunun en ileri örnekleri durumunda. Hem etkinlikleri altında tuttukları bölge, hem de insan gücü nedeniyle ABD’nin savaşında en aktif rol alacak grupların başında da onlar geliyor. ABD’ye karşı herhangi bir pazarlık yapma gücünden de yoksun durumdalar. Varlıklarını tümüyle ABD’ye borçlu oldukları ölçüde başka türlü de davranamıyorlar.

Bu feodal savaş ağalarının geçmişte bölgede yaşayan Kürt halkını nasıl da derin acılara sürüklediği biliniyor. Defalarca ABD’nin hesabına Saddam rejimine karşı ayaklandırılan bu işbirlikçi ağalar, her defasında ABD’nin ihanetiyle karşılaştılar. Ama elbette ki bunun bedelini Kürt halkı ödedi. Kitlesel kıyımlar ve göçler bölge halkının değişmeyen kaderi oldu yıllarca. ‘88’de yaşanan Halepçe katliamı hala belleklerdedir. Yine ‘91 Körfez Savaşı’nda da durum bundan farklı olmadı.

Bu ABD işbirlikçileri tam da bundan dolayıdır ki Washington’da yapılan toplantıda ABD’den öncelikle, olası bir Irak saldırısından “korunma” talebinde bulundular. Bu talep ABD yönetenleri tarafından olumlu karşılanmış ve “koruma güvencesi” verilmiş. Sanki geçmişte Kürt halkının kırımıyla sonuçlanan olaylarda aynı güvence yokmuş gibi...

Bu “koruma güvencesi”nin hiçbir anlam taşımadığı açıktır. Tarihte hiçbir zaman efendi ile uşak arasında böyle bir güvence olmamıştır. Bu ilişkinin doğası her daim uşağın yaşamını, efendinin çıkarlarına yaptığı hizmetle sınırlamıştır. Onurunu satanlar, kullanıldıktan sonra bir paçavra gibi kenara atılmışlardır.

Talabani’nin PKK’nin devrimci bir çizgide ulusal kurtuluş mücadelesi verdiği dönemlerde Öcalan’a ulusal kurtuluşun sadece ABD’ye yaslanarak elde edilebileceği yönünde verdiği vaaz hatırlardadır. Öcalan bu sözlerin söylendiği dönemde değil ama yakalanmasıyla birlikte bunu bir çizgi haline getirdi ancak, özelde ABD, genelde ise emperyalizme dayanarak ulusal özgürlük elde edilebileceği düşüncesinin ham bir hayal olduğu o günden bugüne defalarca kanıtlandı. Hem de halkların kıyımı ve onulmaz acılar içerisine sürüklenmesi pahasına.

İşbirlikçi burjuva-feodal beylerin arkasından giden halklar, ulusal özgürlük değil sadece ve sadece emperyalizmin kölesi olmanın ve başka halklara karşı kullanılmanın tarihsel onursuzluğuyla yüzyüze kaldılar. Yani ne ulusal özgürlük, ne de kırıntı düzeyinde bir ulusal hak elde etmedikleri gibi kölelik zincirlerine yeni halkalar eklendi.

Başka ulusların köleleştirilmesinde bizzat kullanıldılar. Ezilen ulus olmanın meşruluğu, böylelikle başka ulusların köleleştirilmesinde suç ortağı olma onursuzluğuyla lekelendi. Sonuçta, emperyalistler tarafından köleleştirildikleri yetmiyormuş gibi bir de buna işbirlikçi burjuva-feodal beylerin zorba yönetimleri eklendi.

“Iraklı muhalifler” denen çete varlığını tümüyle böylesi bir sürecin ürünü olarak elde etmiştir. Bu çete emperyalizmin safında yer alarak ulusal özgürlük adına bölge halklarının köleleştirilmesinde birincil derecede rol oynamıştır. Bugün de yapacağı bundan farklı değildir. Hakimiyetleri altındaki mazlum halkları ABD emperyalizmi hesabına cepheye sürecekler, kardeş bir halkın köleleştirilmesi onursuzluğuna ortak edeceklerdir. Sonuçta kırılan ve kaybeden hangi safta olurlarsa olsunlar ezilen halklar olacak. Emperyalizm bölge hakimiyeti yolunda önemli bir engelden daha kurtulurken, onursuz işbirlikçilerine ise çok çok bulundukları bölgede ABD çıkarlarının bekçiliğini yapmak düşecek.

Bölge halkları, ne emperyalizme ne de onların işbirlikçisi iktidarlarına dayanarak bir gelecek bekleyebilir. Emperyalizm ve işbirlikçi burjuva iktidarların ve savaş ağalarının bölgenin emekçi halklarına verebileceği tek şey yıkım, kırım ve onursuzluktur. Bölgenin emekçi halkları bu nedenle bir bütün olarak kölelik zincirlerini ellerinde bulunduran emperyalistler ve işbirlikçi burjuva-feodal beylerin safında değil, onlara karşı hedefteki Irak halkıyla aynı safta yer alarak savaşmak durumundadırlar. Gerçek kurtuluş ve özgürlük ancak böyle bir savaşın ürünü olarak kazanabilecektir.

Emperyalist savaşa hayır!
Yaşasın Ortadoğu halklarının mücadele birliği!



Siyonizmin mahkeme salonlarında yankılanan
onurlu bir ses:

“İntifada kazanacak!”

Bundan 4 ay önce İsrail’in Batı Şeria’yı işgali sırasında yakalanıp tutuklanan El Fetih örgütünün eski Batı Şeria sorumlusu Mervan Barguti 14 Ağustos günü Tev Aviv’de mahkeme önüne çıkarıldı. Barguti, nisan ayında tutuklanmasından önce İsrail askeri hedeflerine yönelik saldırılardan ve o dönem gerçekleştilen bir çok feda eyleminden sorumlu tutuluyor ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılması isteniyor.

İsrail yönetimi Mervan Barguti’yi mahkeme önüne çıkartarak onun şansında Filistin halkının direnişini yargılamayı ve mahkum etmeyi planlıyordu. Ancak Barguti mahkemede İntifada’ya sahip çıkan militan bir tutum sergileyerek siyonizmin planlarını tersine çevirdi.

Duruşma salonuna elleri kelepçeli olarak getirilen Barguti, bütün engellemelere rağmen, “İntifada kazanacak!” diye bağırdı ve basın mensuplarına yüksek sesle bir açıklama yaptı. “En iyi çözümün, iki halk için iki devlet olduğu düşüncesindeyim. İşgal politikası, güvenlik getirmez. Güvenlik, sadece bir yolla, barış yoluyla kazanılabilir ve barış sadece işgalin sona ermesiyle elde edilir. İşgal varsa, barış da yok, güvenlik de yok” diyen Barguti kendisine yöneltilen suçlamaları da reddetti. Ayrıca siyonist mahkemeyi tanımadığını, bu nedenle de kendini aklamak için tanık göstermeyeceğini açıkladı. Baskı ve işkenceler yüzünden halkına, direnişe ve intifadaya ihanet etmediğini tüm dünyaya haykırdı.

Barguti, Yaser Arafat’ın lideri olduğu El Fetih örgütünün bir mensubudur, önde gelen bir yerel yöneticisidir. Fakat Arafat Filistin sorunun çözümü için ABD ve İsrail yöneticilerinden medet umarken, örgütün pek çok yerel kadrosu gibi Barguti de işgale karşı halkın direnişinin içindedir. Arafat’ın aksine Filistin’in özgürlüğü için direnmek ve savaşmak gerektiğini düşünmekte ve buna uygun davranmaktadır. Bu yüzden yakalanmıştır, bu yüzden yargılanmaktadır.

Onun bu direngen, başeğmez tutumu hiç şüphe yok ki Filistin halkının direnişinde kendi yansımasını bulacak, siyonizmin cellatlarının eline düşen pek çok Filistin genci bundan böyle Barguti’yi örnek alacaktır.

İnsanın aklına ister istemez Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelesi ve yakalandıktan sonra sergilediği teslimiyetçi tutumla bu mücadelenin kazanımlarını dinamitleyen PKK lideri Abdullah Öcalan geliyor. Halkların mücadele tarihine yazılacak olanlar, hiç şüphe yok ki, davasına ihanet edenler değil fakat direnişi mahkeme salonlarına taşıyan Bargutiler olacaktır.